“Rabbinizin sizler için yarattığı eşleri bırakıp da insanlar arasında erkeklere mi yanaşıyorsunuz! Doğrusu siz haddi aşmış bir kavimsiniz.”
(Şuara suresi 165-166)
Hz. Lût (as)
Allahû Teâlâ, Lût (as)’a ve içerisinde yaşamış olduğu Sedum kavminin kıssasına Kur’an’da yer vererek, hem Hz. Peygamber dönemindeki topluma, hemde kıyamete kadar gelecek kavimlere bu kıssa örnekliğinde cinsel konuların sınırlarını belirlemiş, buna göre hayat sürdürmelerini istemiş ve bu doğrultuda hayatlarına çeki düzen vermelerini, yaşantılarını düzenlemelerini istemiştir.
Allahû Teâlâ insanı yaratmış, ona nefs vermiş ve ardından nefsi ihtiyaçlarını giderecek meşru yollar göstermiştir. Toplumu bozacak, nesli yok edecek davranıştan kaçınmalarını isteyerek uyarmış, yanlış davranışlar sergileyip kişisel ve toplumsal huzuru bozacak hareketlerden kaçınmayı ve dolayısıyla toplumun refah ve huzurunu kaçırmadan hayatımızı ikame etmemizi istemiştir.
İnsanın tüm hayatına hükmeden Rabbimiz, Kur’an’da, insanın ibadet hayatına, kişilerle ilişkilerine, alış-verişine, yeme-içmesine ve sair tüm yaşantısına yönelik yol gösteren ayetler vermiş ve kurallar koyduğu gibi, yine insanın cinsel konularda da sınırlarını çizmiş, helal-haram boyutunu ortaya koymuştur. Dolayısıyla insanın tabi bir parçası olan ve aynı zamanda neslin devamlılığı için gerekli olan cinsel arzularının da sınırlarını çizmiş ve ona göre hareket etmelerini emretmiştir.
Fuhşun alenen işlendiği günümüz toplumunda, cinsel bunalımlar hat safhaya ulaşmış, cinsel ilişkilerin bırakın gizli işlenmesini, alenen işlenir duruma gelmiştir. Hatta milyonlara hitap eden televizyon kanalları, gazeteler ve dahası internet, tüm mahremiyet kurallarını çiğneyerek fuhşu meşrulaştırmış, aile kavramını yıkarak, cinsel ilişkileri karma karışık hale getirmiştir. Bu yaptıkları ahlaksızlığı da gayet doğal bir şeymiş gibi altın tepside sunarak, nesli yok edebilmek için adeta seferber olmuşlardır.
Lût (as)’un kavminin, helakına sebep olan eşcinsellik maalesef günümüz toplumunda da baş göstermiş ve insanı hayrete düşürür bir şekilde yine Lût kavmi gibi alenen işlenir bir hal almıştır. Sözde insan hakları savunucusu Batı, eşitlik ve özgürlük adına fuhşu normalleştirerek aile kavramını yok ettiği gibi, yine özgürlük ve insan hakları adına eşcinselliği yasallaştırarak yaygınlaştırmaya ve nesli yok etmeye çalışmaktadır. Bugün Avrupa denilen, Müslümanların bile Avrupa adını söylerken ağızlarından hayranlık döküldüğü bu Hristiyan birliktelikte, özgürlük adıyla eşcinsellik yasal zemine oturtulmuştur. Bu tür sapık insanlar, gayet doğal bir şey gibi belediyelere giderek evlilik akdi gerçekleştire bilmektedirler.
Sözde insan hakları, eşitlik ve özgürlük savunucusu Batı, insan hakları adına, insanın mahremiyet haklarını hiçe sayarak, insanın yaratılış fıtratını bozmuş ve insan haklarını çiğneyerek özgürlüklerini elinden almıştır. Bu sözde Hristiyan birliktelik, kendi toplumlarında nesli bozdukları gibi, müslüman toplumlarda da aynı şekilde nesli bozmak için seferber olmuş durumdadırlar. Birlikteliklerine katılabilmek için kapılarını aşındırdığımız, imrendiğimiz Avrupa’da, aile hayatı felç olmuş, karma karışık ilişkiler almış başını yürümüş, eşcinsellik hat safhaya ulaşmış ve dolayısıyla da nesil bozulmuş bir durumdadır. Kendi toplumlarını bozmuş bu millet, müslüman toplumları da kendi toplumlarına benzetmek için ellerinden gelen tüm gayreti sarf etmektedirler.
Dolayısıyla şuan yaşadığımız bu dönemde, Rabbimizin Kur’an’da bahsettiği Lût kavmi kıssasını, idrak ederek okumalı, öğrenmeli ve temiz fıtratımızı koruyarak hayatımızı ona göre idame etmeliyiz. Rabbimiz Lût kavmi kıssasıyla çok büyük dersler vermiş, ibret almamız gerekliliğini vurgulamış ve buna göre yaşantımızı düzenleyerek yoldan sapmamamızı ve nesli korumamızı emretmiştir…
Lût (as), Hz. İbrahim (as)’in yeğenidir ve onunla aynı dönemde yaşamıştır. Hz. İbrahim (as)’e inanmış ve ona tabi olmuştur. İbrahim (as)’in ateşe atılma hadisesinden sonra onunla birlikte hicret etmiş ve daha sonra da Filistin’in güney doğusunda yer alan Sedom şehrine giderek oraya yerleşmiştir. Bir müddet sonra da Allahû Teâlâ tarafından Sedom halkını uyarıp, hakkı tebliğ üzere peygamber olarak görevlendirilmiştir. Ayeti kerimede bu durum şöyle ifade edilmektedir:
“Şüphesiz Lût da resullerdendi.” (Saffat 133)
Kur’an-ı Kerimde İbrahim (as) kıssası zikredilirken, Lût’un da kendisine iman edenlerden olduğu geçmektedir1 ve yine Lût kavmini helak etmek üzere gönderilen meleklerin İbrahim (as)’e de uğramaları her iki peygamberinde birbirlerine yakın bölgede yaşadıklarına işarettir. Ve yine Lût kavminin yaşadığı bölgenin Hz. Peygamber dönemindeki Arapların ticaret yolunun üzerinde olduğu2 ve dolayısıyla Lût kavminin akıbetinin sabah-akşam gözlerinin önünde olduğu vurgulanarak müşrik Araplar uyarılmaktadır.
Lût kavmi, âlemler içinde kendilerinden önce görülmeyen sapıkça bir davranışa meyletmişler ve bu halleriyle ün salarak meşhur olmuşlardı! Bu sapık davranışları da tarihe Lûtilik olarak geçmiştir. Bu kavim, insan soyunun devamı için zorunlu olan cinsel ihtiyacı, Allah’ın çizdiği meşru yolun dışına çıkmakla kalmayıp, toplumu ifsada götüren ve nesli yok eden haram bir fiile yönelmişlerdir. Ayeti kerimede:
“Lût’u da hatırla, hani o kavmine şöyle demişti: ‘Gerçekten siz, âlemler içinde sizden önce hiç kimsenin yapmadığı hayâsızlığı yapıyorsunuz. Erkeklere yaklaşıyor, yol kesiyor ve toplantılarınızda fena şeyler yapıyorsunuz.” (Ankebut 28-29)
Lût (as), işte böyle bir kavmi, sapıklıklarından vazgeçirmek, onları uyarmak, korkutmak ve hidayete iletmek üzere görevlendirilmişti. Diğer peygamberlerden farklı olarak işi biraz daha zor ve çetindi, Rabbinden almış olduğu bu görev oldukça zor, meşakkatli ve sabır gerektirmekte idi. Zira sadece Allah’a imanı, kendisine itaati emretmekle görevli değil aynı zamanda bu sapık hallerini de terk etmeleri için uğraşması gerekmekteydi.
Sedom halkının bu sapık halleri sadece birkaç kişi tarafından değil bir virüs gibi bütün halkı sarmıştı vede bunu saklı gizli değil, meşrulaştırarak her yerde ve hiç kimseden çekinmeden alenen yapmakta idiler. İşte Lût (as), böyle bir kavme elçi olarak görevlendirilmişti. Lût (as), doğru yoldan sapmış bu kavmi, Allah’a davete başlamış, doğru yola yönelmelerini, yapmış oldukları sapıkça fiillerden vazgeçmelerini, yol kesip eşkıyalık yapmamalarını, fıtratlarına dönmelerini tebliğ etmiştir. Kendisine iman edip, çağrısına kulak asmadıkları takdirde gazaba uğrayacaklarını bildirmiştir. Bu tebliğini sunarken de Hz. İbrahim (as)’e indirilen sahifelere tabi olarak görevini ifa etmiştir.
Lût kavminin yapmış olduğu bu iğrenç eşcinsellik hareketi tüm toplumca alenen yapılması kendilerinden önce hiçbir toplumda görülmüş bir olay değildi. Lût kavmi, Allah’ın koymuş olduğu sınırı çiğneyerek hiçbir canlı fıtratıyla uyuşmayan, hiçbir mahlûkatta görülmemiş bu iğrenç hareketi, içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan, hiçbir kimseden utanmadan normal bir davranış haline getirmişlerdi. Oysa Allahû Teâlâ fıtrat olarak erkeği kadına, kadını erkeğe meyilli yaratmış ve neslin devamlılığı için nikâh akdiyle helal bir yoldan bir birliktelik kurmalarını istemiştir. Ayeti kerimede kadın ve erkeğin birbirleri için yaratıldığını ve nesillerinin devamı için meşru bir birliktelik kurmalarını istemektedir.
“…Onlar sizin örtünüz, sizde onların örtülerisiniz.” (Bakara 187)
Allahû Teâlâ varlıklar âleminde her canlıyı çift çift yaratmıştır. Bu yaratılış insanlardan tutun, hayvanlara, bitkilere hatta atomlara kadar aynıdır. Hiçbir hayvan, hiçbir bitki ve adlarını bilmediğimiz hiçbir canlı Allah’ın koymuş olduğu bu fıtratı bozarak, fıtratı olan, karşı cinsi bırakıp kendi cinsine meyletmemiş ve kıyamete kadar da meyletmeyecektir. Zira onlar fıtratlarının gereğini yapmakta ve Allah’a boyun eğmektedirler. Fakat Allah’ın kendilerini seçme ve reddetme konusunda özgür bıraktığı insan, Allah’ın birliğini reddederek şeytana veya Allah’tan başka diğer varlıklara, putlara, kendi nefislerine kulluk ettikleri gibi, akıllarını kullanmayıp şeytanın vesveselerine kanarak Allah’ın kendileri için yarattığı eşlerini bırakıp hemcinslerine meyledebilmektedirler.
Adı Lûtilik olarak tarihe geçen bu eşcinsellik, insanın hafsalasının alamayacağı bir olaydır. Zira Allahû Teâlâ dişi ve erkek organlarını öyle bir düzen içinde yaratmıştır ki fıtri olarak karşı cinsler birbirlerine meyillidirler ve karşı cins varlıklar bu birleşme sonucunda bir haz alırlar, hemcins varlıklarda ise böyle bir organik yapıdan söz etmek mümkün değildir. Böyle bir organik yapıya rağmen eşcinsellik gibi bir sapıklığın akla mantığa uyan hiçbir tarafı yoktur.
Lût kavminin bu mirası! Çeşitli medeniyetlerde, çeşitli şekillerde görülerek günümüze kadar gelmiştir ve günümüz çağında adına Batı medeniyeti dediğimiz, ilerici, çağdaş ve doğu ülkelerini sömürerek gelişmiş bu medeniyette, eşcinsellik alabildiğince yaygınlaşmış ve bu sapıkça davranışı alenen yapabilmek için, güya insan hakları, demokrasi ve özgürlük adına birçok kampanyalar başlatarak yasal düzenlemelerle meşru hale getirmişlerdir. Bugün Avrupa birliği denilen ülkelerin bazılarında, bırakın eşcinselliğin normal karşılanmasını yasal düzenlemelerle eşcinsel evliliklerin yolu bile açılmıştır.
Allah’ın koymuş olduğu sınırları aşarak fuhşa yönelen, kendilerine helal olan eşleri bırakıp, harama yönelip fuhuş bataklığına sürüklenen insanların yaptıkları bile eşcinsellik gibi adi ve sapıkça davranışlardan daha olumludur. Zira eşcinsellik fıtrata aykırı ve nesli yok eden sapıkça bir davranıştır.
Lût kavmi, alenen işledikleri eşcinsellik gibi bir sapıklıkla kalmayıp, eşkıyalık yaparak yol kesiyor, insanların mallarını gasp ediyor ve ellerine geçirdikleri erkeklere zorla tecavüz ediyorlardı. Lût kavminin bu davranışları, fıtratlarının ne kadar bozulduğunu, rezaletlerini ve yüzsüzlüklerini ortaya koymaktaydı. Lût (as), kavmini bu çirkin davranışlarından vazgeçmelerini söyleyerek Allaha kulluğa yönelmelerini ve kendisine itaat etmelerini tebliğ etmiş ve şöyle demiştir:
“Kardeşleri Lût, onlara: ‘Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah’tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Âlemlerin Rabbine aittir. Rabbinizin sizin için yarattığı eşleri bırakıp da, insanlar arasında, erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Doğrusu siz azmış bir milletsiniz’ dedi.” (Şuara 161-166)
Kendilerini doğru yola iletmek, fıtratlarına geri dönmelerini sağlamak üzere gönderilen peygamberlerine karşı tutumları da onların iyice azgınlaştığının ve ıslaha yanaşmayacaklarının bir göstergesiydi. Nitekim ayeti kerimede:
“Ey Lût, bu sözlerinden vazgeçmezsen mutlaka kovulacaksın” (Şuara 167)
“Kavminin ona cevabı: ‘Lût’un ailesini kasabanızdan çıkarın, çünkü onlar temiz kalmaya çalışan insanlardır.’ Demekten başka bir şey olmadı.” (Neml 56)
“Kavminin cevabı: ‘Doğru sözlü isen bize Allah’ın azabını getir.’ Demek oldu.” (Ankebut 29)
Ayetlerden de anlaşılacağı üzere, kendilerini doğru yola iletmek ve kurtuluşa erdirmek üzere gönderilen peygamberlerine iman edip, itaat etmedikleri gibi, birde onu yalanlamışlar, dalga geçmişler, dahası ahlaksızlıklarını rahatça işleyebilmek için peygamberlerini yurtlarından sürgün etmek istemişler ve Lût (as)’a meydan okumuşlardır. Lût (as) da, son derece haddi aşmış, küfür ve isyanda sınırı çiğnemiş, ahlaken çökmüş ve günahta hiçbir sınır tanımayan bu kavmin ıslaha yanaşmayacakları aşikâr olunca durumu Rabbine havale etmiş ve şöyle dua etmiştir:
“Rabbim, bozgunculara karşı bana yardım et.” (Ankebut 30)
“Rabbim, beni ve ailemi bunların yaptıklarından kurtar.” (Şuara 169)
Lût (as)’un bu duası üzerine Allahû Teâlâ, peygamberlerinin öğütlerine ve davetine uymayan bu kavmi helak etmek üzere elçiler (melekler) gönderdi. Gönderilen elçiler önce Hz. İbrahim (as)’e uğradılar ve ona salih bir çocuk müjdesi verdikten sonra Lût kavmini helak etmek üzere gönderildiklerini söylemişlerdir.
“Biz, Lût ailesi dışında suçlu bir topluluğu cezalandırmak için gönderildik; onun karısı hariç tüm ailesini kurtaracağız. Zira eşinin suçlularla beraber kalmasını gerekli gördük.” (Hicr 58-60)
Daha sonrada İbrahim (as)’e konuk olan elçiler, Allah’ın kendilerine vermiş olduğu görevi ifa etmek üzere Lût (as)’un evine misafir olmuşlardır.
“Elçilerimiz Lût’ a gelince, Lût onlar hakkında tasalandı, takatten düştü3.” (Ankebut 33)
Lût (as), kendisine gelen misafirlerin melek olduklarını bilmediği için tasalanmış ve içine büyük bir sıkıntı düşmüştü. Zira evine gelen misafirler erkekti ve Lût (as)’un onları kavminin ahlaksızlıklarında koruyabilecek bir gücü yoktu. Lût (as) biliyordu ki kavmi evine gelen misafirleri öğrendikleri anda, evine baskına gelecekler ve misafirlerine kötülük yapmaya çalışacaklar, ahlaksızlıklarını uygulayacaklardı. Nitekim ayeti kerimede şöyle denilmektedir:
“Şehir halkı, birbirlerine müjde vererek keyif içinde geldiler. Lût onlara dedi ki: ‘Bunlar benim misafirlerimdir, onlara karşı beni mahcup edip, utandırmayın.” (Hicr 67-68)
“Ey kavmim! İşte bunlar benim kızlarımdır. Onlar sizin için daha temizdir. (size nikâhlayabilirim)” (Hud 78)
Burada şu hususa dikkat etmek gerekir. Lût (as), evine gelen misafirleri koruyabilmek ve onlardan kötülükleri savabilmek adına kavmine kızlarını sunmuş değildir. Lût (as)’un buradaki amacı kavmini duçar oldukları illetten kurtarmak, doğru yolu göstermek, harama ve nesli yok eden davranışlardan kurtarıp, meşru olan ve kendilerine nikâh akdiyle helal olan bir birlikteliğe yönlendirerek onları işledikleri hayâsızlıktan kurtarmaktı. Fakat Lût (as)’un onca çabasına rağmen sapıklıktan başka bir şey düşünmeyen, ahlaktan yoksun kavminin cevabı şu oldu:
“Senin kızlarından bizim bir hakkımız olmadığını biliyorsun ve sen bizim ne istediğimizin farkındasın.” (Hud 79)
Bunun üzerine Lût (as), üzüntüsünü dile getirerek, kavmine şöyle bir serzenişte bulundu:
“Keşke size yetecek bir kuvvetim olsaydı ve sağlam bir yere sığınabilseydim.” (Hud 80)
Artık her şey bitmiş, tebliğ etme, uyarma, korkutma bitmiş ve Sedom halkına duçar olan azabın vakti gelmişti. Lût (as)’un misafirleri kim olduklarını ve niçin geldiklerini açıklamışlardı.
“Ey Lût! Biz Rabbinin elçileriyiz, onlar sana asla zarar veremezler.” (Hud 81)
“Korkma, üzülme! Biz, karının dışında seni ve aileni kurtaracağız. Karın, geride kalıp helâk olanlardan olacaktır. Haberin olsun ki, biz bu kasaba halkı üzerine, yaptıkları çok çirkin ahlâksızlıktan dolayı gökten azap indireceğiz.” (Ankebut 33-34)
Lût (as)’a misafir olarak gelen elçiler, artık yalanlamakta oldukları vaat edilen azabın geldiğini, bundan sonra geriye dönüşün olmadığını, Lût (as)’a karısı dışında tüm ailesini alıp şehri terk etmesini söylemişlerdir.
“Ey Lût! Gecenin bir kısmında ailenle yola çıkıp yürü. Karından başka sizden hiçbiri geride kalmasın. Çünkü onlara gelecek olan azap, şüphesiz ona da isabet edecektir. Onlara vaat olunan helâk zamanı, sabah vaktidir. Sabah yakın değil mi?” (Hud 81)
Lût kavmi için artık her şey bitmiş, vaat edilen azabın vakti gelmişti ve o vakit çok yakındı. Yapmış oldukları iğrenç eşcinsellik ve zorbalığın karşılığı olarak bu dünyada helake uğramak, ahirette ise bitmek tükenmek bilmeyecek azap olacaktır.
Lût kavminin bu dünyada hak ettikleri azabın ardından kıyamete kadar kendilerinden sonra gelecek nesillere ibret olmuştur. Sedom halkının yeryüzünden silinip tarihe karışmaları, kulakları sağır eden bir çığlık ile yerin altını üstüne getiren bir deprem ve akabinde yanardağın patlamasıyla üzerlerine yağan, yağmur gibi alevlerle olmuştur. Bu başlarına gelen azap, kendi elleriyle işledikleri suçtan ötürü hak ettikleriydi.
“Tan yeri ağarırken o korkunç çığlık onları yakalayıverdi. Şehirlerinin altını üstüne getirdik, üzerine de balçıktan pişirilmiş taşlar yağdırdık.” (Hicr 73-74)
“Azap emrimiz gelince o memleketin altını üstüne getirdik ve tepelerine Rabbinin katından işaretlenmiş ve pişirilmiş balçıktan taşları arka arkaya yağdırdık. Bu felaket taşları zalimlerden hiçbir zaman uzak değildir.” (Hud 82-83)
Böylece Lût kavmi yeryüzünden silinip, ibret olarak tarihin sayfalarına karışmış oldu. Yaptıkları çirkin ve hayâsızlıktan ötürü kıyamete kadar da müslümanlar tarafından kötü bir şekilde anılacak ve bıraktıkları gayri ahlaki mirasları (!) dolayısıyla, günah haneleri açık kalacak ve ahiretteki azapları kat kat artırılacaktır. Zira iyi veya kötü yönde açılan bir çığır, o yolu açmaları hasebiyle amel defterleri açık kalacaktır. İyi yönde bir yol açılmışsa, o yolu takip edenler, ondan faydalananların kazandıkları sevap kadar, ona vesile olanların amel defterlerine de işleyecektir. Ayni şekilde kötülükte bir çığır açanlara da, o yolu takip edip günah işleyenlerin günahlarından, o yolda çığır açanlara da geçecektir. Dolayısıyla bizler iyilikte bir çığır açmalıyız. Rabbim bizleri kötülükte bir çığır açmaktan korusun.
Kıyamete kadar tarihin herhangi bir döneminde böyle sapıkça bir suçu işleyip, insan şahsiyetine ve haysiyetine hiç bir şekilde yaraşmayan eşcinsellik gibi ahlaksızca bir fiile bulaşarak, yeryüzünde nesli yok edenlere, Allah resulünün buyurduğu üzere, bu suçu engellemek ve faillerini ortadan kaldırmak, islam devletinin üzerine bir görevdir. Hz. Peygamber (sav) bununla ilgili hadisi şeriflerinde şöyle buyurmaktadır:
İbn Abbas’tan rivayeten Resulullah şöyle buyurmuştur: “Lût kavminin işlerini yapanları gördüğünüzde (eşcinselliği), faili de mefulü de öldürün.” (Ahmed b. Hanbel, Darekutnî, Beyhâkî)
“Ümmetim hakkında en çok korktuğum şey Lût kavminin davranışıdır.” (İbn Mâce, Tirmizî)
Ebû Hüreyre’den rivayeten Resulullah buyurdular ki: “Lût kavminin iğrenç fiilini işleyen kimse mel’ûndur.”
Yeri gelmişken son olarak da insanın yaratılış fıtratını bozarak nesli yok eden bir davranış olan erkeğin kadına, kadının da erkeğe benzemeye çalışmasıyla ilgili şu hadisi de aktarmak istiyorum.
“Kadınlardan kendisini erkeklere benzetenlerle, erkeklerden kendilerini kadınları benzetenlere Allah lânet etsin!” (Buhârî, Ebû Dâvud, Tirmizî)
…Selam, hidayete tabi olarak yeryüzünün imarı için çalışan, zulme boyun eğmeden, kula kulluk etmeden sabır ve azimle Allah yolunda yürüyen, bu uğurda canlarını feda etmekten çekinmeyen kulların üzerine olsun…
Allah’ın kahhar sıfatıyla azabı ve helakı, yeryüzünde bozgunculuk yapan, ekini ve nesli yok eden, kula kulluğu zorlayan, şeytanın izinde giden, insanlara zulmetmekten çekinmeyen insanlıktan nasip almamış, vicdansızların üzerine olsun…
Dipnotlar
- Ankebut suresi 26
- Saffat suresi 137-138
- Benzer ayetler: Hicr 62 / Hud 77