İsraf, herhangi bir işte normal olan sınırı aşmak ve aşırı olmak demektir. Ayrıca ihtiyaçtan fazla tüketmek, gereksiz yere harcama yapmak, savurganlık yapmak gibi anlamlara da gelir.
Her türlü sınırı aşmak, insanın ve onun içinde yaşadığı toplumun dengesini bozar, fesat çıkarır, onları huzursuzluğa götürür. Bu, ister harcamalarda aşırılık olsun, ister davranışlarda aşırılık olsun sonuç aynıdır.
Günlük yaşantıda ellerindeki malı, serveti, imkânları veya parayı gereksiz yere harcayanlar da bir çeşit sınırı aşanlar, aşırı gidip dengeyi bozanlardır. Rabbimiz, ayetlerinde şöyle buyuruyor:
“… Yiyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz. Çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (Araf/31).
“Muhakkak ki Allah, israf eden ve çokça yalan söyleyen kimseleri hidayete erdirmez” (Mü’min/28).
Konumuzla alakalı birkaç hadisimiz de şöyle:
Bir gün Sad b. Ebu Vakkas (r.a.) abdest alırken Rasulullah (s.a.v) onun yanına uğramıştı:
“Bu ne israf,” buyurdu.
Sad (r.a.) “Abdestte de mi israf olur,” diye sorunca Rasulullah (s.a.v.):
“Evet, akan bir nehirden bile abdest alıyor olsan israf olur” diye cevap verdi (İbn Mace).
İşte israf anlayışındaki ölçülerimizin böyle olması lazım.
Günümüzde israf, yemeden içmeye, sözden davranışa, sağlıktan zamana kadar pek çok alana yayılmıştır. En yaygın israf çeşitlerinden birisi de sağlık ve zaman israfıdır. Ellerimizden düşmeyen telefonlarımız, ekran başında boşa geçen zamanımız israf değil de nedir acaba? Ömür sermayemizi Rabbimizin razı olmadığı söz ve davranışlarla heba etmemiz, vaktin israfıdır unutmayalım.
İsraflar bunca çoğalmışken akla şu ayet geliyor: “Fe eyne tezhebun: Bu gidiş nereye?” (Tekvir/26).
Rasulullah (s.a.v) şöyle buyuyor:
“İki nimet vardır ki insanların çoğu onları değerlendirme hususunda aldanmıştır. Bu iki nimet, sağlık ve boş vakittir” (Buhari).
Ecdad, ne de güzel söylemiş: “İman, ibadet, kulluk ve güzel ahlaktan yoksun yaşanan bir hayat, israf edilmiş bir hayattır.”
İslam, insan hayatına her konuda bir denge getiriyor. İnançta, amellerde, ahlakta, mal kazanma ve harcamada, duygularda, nefret ve sevmede hep orta yolu tavsiye ediyor. Ne aşırılık ne de tembellik, ne ifrat ne de tefrit… İslam ümmeti, vasat bir ümmettir. Yani orta yolu izleyen, dengeli ve hayır yolları üzerinde olan bir ümmettir. Bu ümmetin, her şeydeki tutumu dengelidir.
Allah (c.c.), dünya nimetlerini insanlar ve canlılar için yaratmıştır. Bu nimetleri kullanma arzusunu da insanın içerisine koyan yine Allah’tır. Bunları yemek, içmek ve kullanmak insanın hem hakkıdır hem de şükrünün bir gereğidir. İnsan; nimetleri yiyecek, içecek, kullanacak ama nimeti vereni de unutmayacak…
Selam ve dua ile…
Harun AKÇA