Velhasıl; Dava ve kader birdir. Gelecek ve müjde de birdir.
‘Çünkü ben karanlıklardan nefret ediyorum. Karanlığa lanet etmeyenlerden de nefret ediyorum’
Kudüs yaralı bir güvercin gibi sekmekte rüyalarımızda. Zihnimiz hep bembeyaz kanatlarına takılıp uzaklara dalmakta. Şair ince bir tüle benzetiyor ya Kudüs’ü çok da iyi ediyor. Bu tül öyle bir tül ki bir yandan çaresizliğimizi örtüyor diğer yandan da Kudüs’ü bir gelin gibi yüreğimize oturtuyor. Rüzgârın her esişinde Kudüs’ten bir ah kalkıp kulaklarımıza ulaşıyor. Baktığımız her manzara sanki Zeytin Dağı’nın bir yansıması. O yansıma ki içinde özgürlük ve aşk dolu en meşhur porte dünyamızda. Kudüs her yağmur damlası ile konmakta yanaklarımıza; ‘neredesin artık ey sevgili, gel’ demekte içten içe…
İsrail Devleti’nin kurucusu David Ben Gurion 1948 yılında şöyle diyor. “Filistin’in bugünkü haritası, İngiliz manda yönetimi tarafından çizilmiştir. Yahudi halkının, gençlerimizin ve yetişkinlerimizin yerine getirmesi gereken bir başka haritası vardır. Bu harita Nil’den Fırat’a kadardır.” Nil’den Fırat’a onlarca devletin bağımsızlığını elinden almak ve hepsini kendi Siyonist düzenlerine bağlamak istiyorlar. Ve İsrailliler bunu yaparken de hiçbir şeyden korkmuyorlar. Çünkü Tahrif edilmiş Tevrat’ta yer alan şu ifadeler bunun apaçık delilidir. “Ve Rabb’in sana teslim edeceği bütün kavimleri bitireceksin; gözün onlara acımayacak.” İster öldür ister köle olarak al. Önemli değil. Önemli olan Siyonist hedeflere ulaşmak. Hepsini yok da edebilirsin. Kadın, çocuk, yaşlı fark etmez. Acımayacaksın zaten. Neden kendi devletini kurmak için. Uydurdukları dine göre uydurulmuş bir devlet.
‘İki bin yıl önce, nefislerine esir olarak ve şeytana uyarak önce Cenabı Hakk’ın, Musa Aleyhisselâma gönderdiği hak kitap Tevrat’ı sonra, yine Cenabı Hakk’ın, İsa Aleyhisselâma gönderdiği hak kitap İncil’i arzularına uygun şekilde değiştirenler o günden beri kendi üstün ırk fikirlerini gerçekleştirebilmek için büyük bir gelişme gösterdiler. Hadisi şerifte, “el-Küfru milletun vahide” (Küfür tek millettir) buyurulmaktadır. Her ne kadar haritaya baktığımızda çeşit çeşit, renk renk birçok soylar, soplar, ülkeler görsek de bunun manası küfür tek bir merkezden idare edilir, demektir. Bu merkez dünya Siyonizmdir.
İsterseniz Tevrat’a, isterseniz Kabbala’ya bakın Siyonizmin amentüsünün şunlar olduğunu görürsünüz: Bunların birincisi Benî İsrail üstün ırktır. İkincisi Benî İsrail dünyanın efendisi, diğerleri kölesi olacaktır. Diğer ırklar maymun olarak yaratılmış, sonradan insana dönmüştür. Çünkü diğer insanlar, Benî İsrail’e hizmetkâr olsun diye yaratılmıştır. Bunun için birinci adım olarak sürgündeki Yahudiler Filistin’de toplanacaktır. İkinci adımda, Fırat’la Nil arasındaki vaat edilmiş topraklarda Büyük İsrail kurulacaktır. İsrail Devleti’nin emniyetini sağlamak için Fas’tan Endonezya’ya kadar 28 ülkenin yönetimi elde tutulacak, bölünüp parçalanacaktır. Mescid-i Aksâ’nın yerine Süleyman Mabedi yeniden inşa edilecek ve bütün bunlar gerçekleştiği zaman İsrail oğulları dünyaya ebediyen hâkim olacak. Bunlar İsrail’in dinidir. Lakin, geçen internette dolaşırken Rus bir papazın videosuna denk geldim. Papaz videoda Müslüman Tacik ve Özbeklerin Rusya’nın, Müslümanlarında Avrupa’nın gerçeği ve geleceği olduğunu söylüyordu. Bunları söylerken ilerleyen zamanlarda İngiltere’de en çok kullanılan isim Muhammed olacakmış. Ayrıca başka araştırmalardan verdiği diğer örneklerinde ise Brüksel nüfusunun % 49 u Müslümanmış ve ilerleyen dönemlerde Berlin’in de %70 si Müslüman %30 u yaşlı Almanlardan oluşacakmış. Aslında tüm bunlar gösteriyor ki İslam’ın yayılması gerçekleşiyor. Zaten oynanan tüm bu oyunların savaşların ve hesap kavgalarının sebeplerinden biri de İslam’ın Avrupa ve dünyanın geleceği olmasından duyulan kaygıdır. Dünya emperyalistleri kurdukları düzeni İslam’ın hâkim olmasının yıkacağını bildikleri için büyük bir entrika içindeler. Ama unuttukları bir şey var. Muhammed’i (sav) peygamber kılan Allah ne kadar tuzak kurulursa kurulsun İslam’ın da dünyaya hâkim olmasını sağlayacaktır. Çabalarımız küçük bile kalsa bizde bunun için çabalamalıyız.
Bundan yıllar önce Avustralya’nın güneyinde çok büyük bir kasırga kuzeye doğru ilerliyordu. Kasırga her türlü enerjiyle dolmuş, geliyor. Herkes büyük bir felaket beklerken bir de bakıldı ki kasırga Avustralya’yı geçtikten sonra son anda yönünü değiştirerek okyanusa yöneldi. Kasırga bütün enerjisini okyanusa boşalttı ve insanlık büyük bir felaketten kurtuldu. Bu muazzam güç, bu devasa kasırga nasıl oldu da son anda yön değiştirdi? Avustralya’nın kuzeyinden gelip Asya’yı kasıp kavurması gerekirken, ne oldu da okyanusa yöneldi? Sonunda ittifakla tespit edilen husus şu oldu: Tam o tarihte Avustralya’da milyonlarca kelebek göç için kanatlarını çırpmaya başlar. İşte kelebeklerin kanat çırpışları havada birleşerek ortaya muazzam bir enerji çıkarır. Ve bu enerji o kasırganın yön değiştirmesini sağlar.
Bugün Kudüs’te kundaktan çıkan çocuklar ve elden ayaktan kesilmiş yaşlılar bile bir taş olup yağıyorlar zalimin üstüne. Onlar kelebek değil de nedir. Binlerce silah, tank, devlet ve ordular bir şey yapmazlarken onlar kanat çırparak mücadele ediyorlar. İnanıyorlar, çünkü bu kanat çırpışların bir gün büyük bir etki oluşturup özgürlüklerini getireceklerine. Çünkü o mekân İbrahim’den bağımsız değildir. Ve kelebeklerde karıncadan ayrı değildir.
Velhasıl; Dava ve kader birdir. Gelecek ve müjde de birdir.
Fatih Özkan