Sorunlarımızla Yüzleşmeden Tarihi Yönetemeyiz
Gündem Son Sayımız Yazarlar

Sorunlarımızla Yüzleşmeden Tarihi Yönetemeyiz

Müslümanlar olarak Türkiye ve Dünya genelinde hızla değişen gündemin neresindeyiz? Başka odaklarca tayin edilmiş sipariş kavramlara, anlamlara, alanlara mı sıkıştırılmak isteniyoruz? İrademizin üzerinde kimlerin çıkarlarının, dayatmalarının, ya da manipülasyonlarının izleri var? İlahi vahyin belirlediği kutlu hayatı yeryüzüne taşımada önümüze dikilen cahili engelleri aşmada tarihin geçmiş belleğinden bu günlere süzülerek intikal ettirilmiş sahih, ufuk açıcı, yapıcı, onarıcı birikimi tüm yeryüzüne yaymada daha görünür, dinlenir ve de belirleyici olmalıyız.

kuran medeniyeti

Modern motiflere kamufle edilerek toplumsal pazarlara sunulduğu görülen sömürgeci/şirki egemen retorik, “zaman ruhu” denilen kalıp sayesinde mütemadiyen kılıf/kılık değiştirmektedir. Her hâlükârda galip gelmeyi şiar edinen batılı/batılıları temsil eden küresel zihniyet sahiplerinin uydukları yegâne ilkeleri iradeyi/idareyi/siyasal nüfuzu tekellerinde tutabilmektedir. Öyle ki bu yolda her kesimle görüşüp anlaşabilir, hassasiyetlerini yeniden revize edebilirler de. Hep otokontrolün değişmeyen adı olabilme hırsları dün lanetledikleri eylemleri/isimleri bugün sahiplenmelerini de doğurabilir. ABD’nin/Avrupa Birliğinin, küresel din, hayat modeli haline getirmeye çalıştıkları demokrasinin Mısır’da, İhvan-ül Müsliminin iktidardan tabulaştırdıkları “toplumun özgür iradesini” hiçe sayarak askeri darbeyle alaşağı edilmesini bizatihi organize etmesi, meselenin yakın dönemde tecelli eden en çarpıcı örneğidir. Zalimlere geleceğimizi ellerimizle teslimiyeti bırakmalıyız.

Bölgesel, evrensel insanlık üzerinde “efendilik” taslayan müstekbir rejimlere boyun eğmek zillettir. Müminler asırlardır bir türlü etraflarını çevreleyen firavuni iktidarlara hak ettikleri ne dosdoğru sözü söyleyebildiler ne de izzetli direnişi sergileyebildiler. İdrak damarlarımızda ortaya çıkan dünyevileştirici kirlilikler, arzular yaratılış sebebimizi, İslami kimliğimizi kuşanarak, diktatör yapılara karşı korumada bizleri zayıflatmaktadır, geriletmektedir. İslam’ı önce yüreğimizin her tarafına sahih, düzgün, samimice yerleştirmeden, bu yönde omuzlayacağımız ulvi vazifeyi yeryüzü sathında tahakkuk ettiremeyiz. Tarihe aktif birer kurucu özne olarak dönüş kanallarımızı basiretsizliğimiz, cesaretsizliğimiz, koordine olamayışımız hasebiyle yürüyemeyecek şekilde daraltmaktayız. Sorunlarımızla yüzleşmeden tarihi yönetemeyiz.

İlahi vahiyle sağlam, sağlıklı bir bağ kurmadan küresel İslami mücadeleye zemin hazırlayamayız. İslam’ın manasına, meydanlarına uygun halde miyiz? Daimi büyüyen kayıplarımızı minimize etmede, doğru bir istişare, muhakeme, muhasebe şuuruna kavuşmada birbirimizi uyarmakta mıyız? Mazlumları bu dağınık, perişan, güven vermeyen durumda zalimlerin ellerinden almayı başaramayız!

Büyük ya da küçük krizlerden küçülmeden ve özgün yapımızı koruyarak çıkabilmekte miyiz? Emperyalist batılı mentalitenin deklere ettiği, siyasi kriterlerin ablukasını yarabilecek ve karşıt hamlelerle dik duruşu dalga dalga izhar edebilecek bir İslami kaliteye kavuşmalıyız. Çağın azgın ve barbar yöneticilerinin amansız saldırılarının muhatabı olan müminler “bana neci”, “tehlikeli gidişatı görmezden gelici”, “vahdetin temellerini sarsıcı” eğilimlere prim vermemelidirler. Anbean kuşatıldığımızı fark etmeliyiz! Aramıza serpiştirilen fitneler yüzünden parçalandığımız bir dünyada horlanmaktan, ezilmekten, hiçleştirilmekten de zinhar beri kalamayız.

Zalimlerin coğrafyalarımızı kolonileştirmelerinden daha vahimi, bu ele geçirilme, baskı altında tutulma olgusundan bir daha sıyrılamayacağımıza dair tasavvuru kabullendirilmemizdir. Tekebbürlerini, her vesileden yararlanarak, arz-ı endam ettiren korku imparatorları hayatlarını, hayallerini yıktıkları halkları iğrenç yöntemlerine mecbur etmişlerdir. Akılları, kalpleri, varolma ve özgürleştirici kıyam ruhları sönükleştirilmiş söz konusu kitleler maalesef bir süre sonra mevcut maddi-manevi işgalleri kaderleri addetmektedirler. Empoze edilen değer düşürücü fikirleri de, telkinleri de küllen reddedip, din-i mübine sımsıkı sarılarak şahlanmalı, şahsiyetlenmeliyiz.

Mü’minler, yeryüzünü yakıp yıkan, altüst eden ve de doymak nedir bilmeyen nefisleriyle, insanlığın başına bela kesilen zorbaları doğru tanımalı, tanıtmalı ve de prangalarını kırmaya amade esir her kesime kılavuzluk yapabilmelidir. Bu kaçınılmaz misyonu icrayı üstlenebilecek Kur’an’i değerlere, dengeye, derinliğe haiz miyiz? Çağı, içindeki tüm aktörleriyle kutuplarıyla, kurulu siyasal denklemiyle beraber anlamadan, meseleleri aşamayız, yeni kutlu çığırlar açamayız, iyileştirici ve ıslaha ayarlı sıçramalarda da bulunamayız. Zaaflarımızın, korkularımızın içine hapsedildiğimizi artık görmeliyiz. Allahtan hakkıyla korkanları kim korkutabilir, kim zaafa düşürebilir ki?

Rabb’ul âlemine adanmış kullar, salt sözlerini söyleyen, fiillerini ileri süren, reflekslerini geliştirip sahadaki kapsamlarını da genişletmeye kenetlenmiş kimseler değildirler. Her anından sorgulanacağımıza iman ettiğimiz bir hayatı, bizlerle paylaşan insanların dertlilerini, yalnız bırakılmışlarını, kapitalizmin bataklığında çırpınanlarını tespit amaçlı geriye dönüp bakmalıyız.  Vicdansız, merhametsiz, hiçbir ahlaki kaideyi gözetmeyen sapkın batılı medeniyeti suçüstü yakalayıp delilleriyle ifşada ve İslami mesajı küresel çapta duyurmada hızımızı kesemeyiz, yavaş davranamayız. Zira ilahi vahyin rehberliğinde tarihe, zamana, toplumların savrulmasına şahid olmak, hiç şüphesiz gerekiyorsa, cahili her belirlemeyi silmeye matuf müdahilliği de elzem kılar. Müdahilliği içermeyen bir şahidliği ve bir örnekliği savunanların İslami davranışları da, yol alışları da, hayatta yer tutuşları da hastalıklıdır, sorunludur. Allah, kulluğunu emirlerine göre realize edenleri sever, arındırır.

 

GRUBA KATIL