Eğitim; insanların duygularını, düşüncelerini, davranışlarını Allah’ın istediği şekle büründürmek, Allah’ın boyasıyla boyamaktır.
“Her doğan, İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra, anne-babası onu Hristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar.” (Buhari) Allah Rasulü’nün (sav.) ifade ettiği gibi çocuklar hangi milletten, hangi renkten olursa olsun tertemiz bir şekilde dünyaya gelir. (Hristiyanlık dininde çocuklar dünyaya günahkâr bir şekilde gelir ve onların temizlenmesi için vaftiz edilmesi gerektiğine inanılır.) Yani çocuklar doğduğunda İslam ahlakı üzerindedir.
Anne babanın en temel vazifesi, ailede eğitimin en önemli parçası fıtratın yani İslam ahlakının bozulmasını önlemektir. Ebeveynler, çocuklarını gerçekten seviyorlarsa onları elem verici bir azaptan korumak istiyorlarsa zaten yaratılış kodlarında var olan, tertemiz fıtratın bozulmasını engellemeye çalışmalıdır.
Evlatlarımıza İslami eğitim vermek bizim için bir mecburiyettir. “Hepiniz çobansınız ve hepiniz güttüklerinizden mesulsünüz.” (Buhari) Bu eğitimi vermediğimiz takdirde sadece evlatlarımızı kaybetmekle kalmaz, sorumluluğumuzu yerine getirmediğimiz için bizler de imtihanı kaybedebiliriz. Çünkü çocuklarımız, aynı zamanda bizim için de bir imtihan vesilesidir. “Biliniz ki, mallarınız ve çocuklarınız birer imtihan sebebidir ve büyük mükâfat Allah’ın katındadır.” (En’am, 28)
Bugün bütün ebeveynler, çocuklarının iyi bir okulda eğitim görmesi, iyi bir üniversite kazanması, iyi bir meslek edinmesi için çabalamaktadır. Bunlar, gayet doğaldır. Ancak bunları isterken çocuklarımızın bu geçici dünya için gösterdiğimiz çabamızın onları ahirete hazırlayacak çabalardan fazla olmaması gerekmektedir.
İslami eğitimin asıl gayesi, “Kamil İnsan” yetiştirmektir. Kamil insan; tevhidi özümsemiş, “emri bil ma’ruf, neyhi anil münker”i yani iyiliği emretme, kötülükten sakındırma vazifesini anlamış kişidir. “Muhakkak ki iman edip salih amel işleyenler, yaratıkların en hayırlısıdırlar.” (Beyyine, 7)
Hayatımızın her alanını kapsadığı gibi ailede eğitimin metodunu ve müfredatını belirleyen de Kur’an ve Sünnet’tir.
Çocuk Eğitimi Ne zaman Başlar?
Çocuk eğitimi, bilinenin aksine anne karnında değil, daha önceden anne ve babanın hayırlı olması ile başlar. Anne ve babanın akidevi olarak sağlam kişiler olması, salih amel işlemeleri, haramı helali bilmeleri, şuurlu olmaları, doğacak çocuğun eğitimi açısından önemlidir. Eve haram lokma getiren bir babanın veya haram lokma yiyen bir annenin evladı, temelleri sağlam atılmayan bir bina gibi olacaktır. Tabi ki âlimden zalim, zalimden de âlim olabilir. Hz. İbrahim’in babasının ya da Hz. Nuh’un oğlunun kâfir olması genel durumun dışındadır. Hâbil-Kābil örneğinde olduğu gibi babaları peygamber olan iki kardeş, kendilerine iki ayrı yol çizebilmektedir. Ancak genele bakıldığında bu örnekler çok azdır. O nedenle evlilik yapılırken salih veya saliha bir eş bulmak önemlidir.
Hanımların hamilelik dönemleri de önemlidir. Anne adaylarımızın bu dönemde ibadetlerine, özellikle namazına daha fazla dikkat etmesi, Kur’an okumaya özen göstermesi, gıybet, dedikodu ve haramlardan kaçınması önemlidir. Bugün bilimsel veriler gösteriyor ki anne karnındaki çocuk, dış etmenlerden etkilenmektedir.
Çocuk doğduktan sonra yapılması gereken ilk şey, çocuğun kulağına “La İlahe İllallah” demek; ezan, kamet ve Kur’an okuyarak, güzel bir isim koymaktır. Böylece çocuğun bu dünyada duymuş olacağı ilk sesler, Allah’ın kelamı olacaktır.
Anne ve babanın çocuğuna güzel bir isim verme mecburiyetleri vardır. Ebeveynler, isim koyarken en sevdiği kişilerin isimlerini koymak isterler. Dünyada en fazla verilen ismin Muhammed olması Allah Rasulü (sav.)’in, en sevilen, en özlenen insan olduğunu göstermektedir. Ayrıca anne-babalar, çocuklarının ismini koyduğu kişilere benzemesini isterler. Evladının ismini Mus’ab koyan bir kişi, aslında benim çocuğum da Mus’ab gibi ahlaklı, terbiyeli, mütevazı olsun ister. Aileler bu ismi çocuklarına vererek, çocuklarının, iman ettiği için annesi tarafından dışlanan Mekke’nin en yakışıklı genci; imanını, zenginliğe ve lüks yaşama tercih etmiş olan Mus’ab gibi olmasını istemektedirler.
İsim koyduktan sonra imkânı olanlar, çocukları için Akika kurbanı kesmelidir.
Çocuğa Hayır Dua Edilmeli
Çocuklarımızın bazıları fazla yaramaz olabilir, bazıları hiperaktif olabilir. Bu durumdaki çocuklar, anne-babaları bıktırabilir. Ancak hiçbir zaman çocuklara beddua edilmemeli, bu bedduaların birisinin tutabileceği unutulmamalıdır. “Kendinize beddua etmeyiniz, çocuklarınıza beddua etmeyiniz, mallarınıza da beddua etmeyiniz. (Zira bu durum) dileklerin kabul edildiği zamana denk gelir de Allah bedduanızı kabul ediverir.” (Müslim)
Anne-baba, evlâtlarının hayrı için dua etmeli, onların eğitimine dua ile başlamalıdır. Bir ayet-i kerimede Hz. İbrahim, evlatları için şöyle dua etmektedir: “Ey Rabbimiz! Bizi Sana boyun eğenlerden kıl, neslimizden de Sana itaat eden bir ümmet çıkar, bize ibadet usullerimizi göster, tevbemizi kabul et; zira tevbeleri çokça kabul eden, çok merhametli olan ancak Sen’sin.” (Bakara, 128)
Rol-Model-Taklit Yöntemi
Çocuklarımıza eğitim verirken takip edeceğimiz en önemli yol, Rol-Model yani taklit metodudur. Unutmamak gerekir ki çocuklarımıza ne kadar nasihat edersek edelim, onlarla ne kadar konuşursak konuşalım, onlara verebileceğimiz en önemli şey, kendi davranışlarımızdır. En etkili eğitimin, güzel bir örneklik olduğunu unutmamalıyız. Namaz kılmayan birinin çocuklarına “namaz kılın” demesi, sigara içen birinin “sigara çok kötü bir alışkanlıktır” demesi ne kadar etkili olabilir? Allah Rasulü (sav), İbn Abbas’ın kendisine bakarak abdest almasını istemiş, Abdullah Bin Enes’i ve arkadaşını namaza çağırıp kendisine bakarak namaz kılmalarını sağlamış, rol model olmanın ne kadar önemli olduğunu göstermiştir.
Ödül ve Ceza Yöntemi
Allah Rasulü (sav.): “Çocuklarınızı 7 yaşına geldiği zaman namaza alıştırın. Eğer 10 yaşına geldiğinde kılmazlarsa onlara yaptırım uygulayın.” buyurmuşlardır. Allah Rasulü (sav), çocuklar için hem teşvik hem de uygun bir ceza yönteminin olduğunu bu hadis ile bizlere bildirmektedir. Bu yöntem, kontrollü bir disiplinin gerekliliğine işarettir. Bu sistemde çocukların hunharca dövülmesinden, şiddete başvurulmasından bahsetmiyoruz. Cezalar, bazen harçlıklarının kesilmesi, bazen istedikleri bir şeylerin alınmaması, bazen de ellerindeki bir imkânın kısıtlanması olabilir. Bu ceza yöntemi aileden aileye hatta aynı ailede çocuktan çocuğa değişebilir. Buradaki asıl amaç, çocuğun yaptığı ve yapmadığı şeylerin bir karşılığının olduğunu bilmesidir.
Bazı ebeveynlerin çocuklarına ceza verme noktasında, “Ben çocuğumu çok seviyorum, onun için ceza veremiyorum, kıyamıyorum.” dediğini duyuyoruz. Öncelikle her anne ve baba, çocuğunu sever. Anne-babanın çocuğuna ceza vermesi, onları sevmediğinin değil, bilakis onları sevdiğinin göstergesidir. Çocuğuna kıyamadığı için ceza vermeyen ebeveynler, evlatlarının ileride âsi bir kişiliğe bürünebileceğini unutmamalıdır. Bu dünyada kıyamadığımız çocuklarımızın, eğitimi iyi verilmediği takdirde ebedi âlemde sıkıntı çekebileceklerini anlayabilmeliyiz.
Çocuğumuz, yaptığı olumsuz davranışların bir karşılığının olduğunu ne kadar biliyorsa olumlu davranışlarının da bir karşılığının olduğunu bilmelidir. Çocuğumuza “namaz kılarsan”, “Kur’an okumaya geçersen”, “şu kitapları okursan vs. sana şunları yapacağım” diyerek ödüllendirebiliriz. Ancak bizim verdiğimiz sözlerin muhakkak yerine getirilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde olumsuz sonuçlar görebiliriz.
Hoşgörülü ve Merhametli Yaklaşım
Bazen çocuklarımızın yetişkinler gibi davranmasını bekliyor, onların çocuk olduğunu unutuyoruz. İstediklerimizi yapmadıkları takdirde sert davranışlar gösterebiliyoruz. Hâlbuki Peygamberimiz (as), çocuklara hep hoşgörü ile yaklaşmış, onları kırmamıştır. Üvey oğlu Ömer bin Ebu Seleme’nin, yemek yerken elini tabağın her tarafına götürdüğünü gördüğünde, tatlı bir dille: “Yavrum; besmele çek, sağ elinle ve hep önünden ye!” diye ikaz etmiştir.
Namaz kılarken torunlarının üstüne çıktığında secdesini uzatması, çocuklardan birinin kuşunun ölmesinden dolayı çok üzüldüğünü öğrenip, çocuğun yanına onu teselli etmeye gitmesi şefkat ve merhametine güzel örneklerdir. Yine Akra’ b. Hâbis, Allah Rasulünü (as), Hz. Hasan’ı öperken gördüğünde “Benim on çocuğum var, onların hiçbirisini öpmedim.” dediğinde, “Şayet senin kalbinden Allah merhameti söküp atmışsa ben ne yapayım?” buyurduktan sonra, “Merhamet etmeyene merhamet edilmez.” diyerek karşılık vermiş, şefkat ve merhametini bir kez daha göstermiştir. (Buhari)
Çocuk ile Çocuk Olmak
Allah Rasulü (sav) çocuklara ilgi göstermiş, şakalaşmış, onları sırtında taşımış, onlarla yarışmıştır. “Kimin bir çocuğu varsa onunla çocuklaşsın.” (Deylemi) diye buyurmuştur. Onları eğitmenin en temel prensibinin, onların seviyesine inmek olduğunu göstermiştir. Ana sınıfında veya ilkokulda başarılı olan öğretmenlere baktığımızda, çocukların seviyesine nasıl ineceklerini çok iyi bildiklerini görüyoruz.
Hikâye Yöntemi
Hikâyeler, çocukların aklında daha iyi kalır. Peygamberimizin (as), peygamberlerin, sahabilerimizin ve bu din için fedakârlıklarda bulunanların hayatlarını, dava için yaptıkları mücadelelerini, fedakârlıklarını hikâyeleştirerek onlara anlatmalıyız. Maalesef Müslümanlar olarak hikâye noktasında çok zayıfız. Tarihimizde o kadar güzel kahramanlar olduğu halde, hikâyeleştirmede zayıf olduğumuz için çocuklarımız kahraman olarak Batı’nın bize sunduğu hayali kişileri görmektedir. Batı’nın bir Halid’i, bir Mus’ab’ı, bir Selahaddin’i, bir Alparslan’ı yok. Batı toplumu, hayali kahramanlar üretirken bizler kendi değerlerimizi bile anlatamıyoruz.
İtikâdî eğitim
Peygamberimiz (sav), “Çocuklara öğreteceğiniz ilk kelime ‘La ilahe İllallah’ olmalı.” demiştir. Peygamberlerin ortak mesajının tevhid olduğunu, hayatımızın en önemli gayesinin bu olduğunu iyice anlatmalıyız. “Bu konu, çocuklara ağır olmaz mı? Onlar daha çocuk, büyüdüğünde anlatırım.” demek yanlıştır. Şayet bu konuda gerekli bilgi ve tecrübemiz yoksa bilenlerden yardım almamız gerekir. Kelime-i tevhidi öğrettikten sonra Allah’u Teâlâ ve Allah Rasulü’nün (as) sevgisi, çocuğun zihnine yerleştirilmelidir. Bunun için Allah’ın bize verdiği nimetleri, Peygamberimizin (as) hayatını anlatabiliriz.
İbadet Eğitimi
Allah Rasulü (as), çocukların namaz eğitimine çok önem verirdi. Çünkü hakkıyla kılınan namazın, kişiyi kötü ve boş şeylerden alıkoyacağını biliyordu. “Namaza kalkın ey Ehl-i Beyt! Allah, sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz kılmak istiyor.” (Tirmizi)
Çocuklarımızın küçük yaşlardan itibaren Kur’an eğitiminin de üzerinde önemle durulmalıdır. Allah Rasulü (as): “Kim Kur’an’ı küçük yaşlarda öğrenirse, Kur’ân onun etine ve kanına işler.” buyurmuştur. (Ali el-Müttaki) Kur’an eğitimini küçük yaşlarda alanlar ile ilerleyen yaşlarda alanlar arasında, Kur’an’ı akıcı bir şekilde okumada büyük farklılıklarının olduğunu görmekteyiz. Sonradan öğrenenlerin büyük kısmının belli bir aşamayı geçmekte zorlandıklarını görüyoruz. Bu nedenle Kur’an eğitimi, küçük yaşlardan itibaren verilmeli, okul ödevleri gibi günlük Kur’an okumaları yaptırılmalıdır.
Mahremiyet Eğitimi
Çocuğun aklının ermeye başlamasından itibaren mahremiyetin ne olduğu kız çocuğu ise anne tarafından, erkek çocuğu ise baba tarafından verilmelidir. Çocuğa bedeninin özel bölgelerinin öğretilmesi gerekmektedir. Çocuk; kendi vücudunu tanımalı, mahrem yerlerini bilmeli ve hiç kimsenin mahrem yerlerine dokunmaması gerektiğini öğrenmelidir. Belli bir yaşa geldikten sonra kız ve erkek çocuklarının odaları ayrılmalı, küçük de olsa birbirlerinin yanında giyinip soyunmalarına izin verilmemelidir.
Çocuk kaçırma vakıaları çocuklara anlatılmalı, tanımadığı kimselerin yanına gitmemeleri konusunda uyarılmalıdır. Çocuklara bağırmayı öğretmeli, bu gibi durumlarda çocukların bağırmaları ve yardım istemelerinin önemli olduğunu, bağırmalarının ayıp olmadığını anlatmalıyız. Son dönemde fazlaca yaşanan sapıklıklar, bu konuda ailelerin daha dikkatli olmalarını gerektirmektedir.
Toplumların inşa edilmesinde en önemli nokta, çocuklarımızın eğitimidir. Yarın bizi yönetecek olanlar, bizi bugünden daha ileriye taşıyacak olanlar bugünkü çocuklardır. Onlara verdiğimiz değer, aynı zamanda geleceğe atacağımız adımlardır. Evlatlarımızın eğitiminin, ailemizin, hem bu dünyası için hem de ebedi âlem için çok önemli olduğunu unutmayalım.
Yazımıza, Lokman Suresinde geçen Hz. Lokman’ın evladına olan nasihatlerini anlatan ayetlerle son verelim: “Lokman oğluna nasihat ederken: “Evladım!” dedi, “sakın Allah’a eş, ortak uydurma. Çünkü şirk pek büyük bir zulümdür. Biz insana, annesine babasına iyi davranmasını emrettik. Zira annesi onu nice zahmetlerle karnında taşımıştır. Sütten kesilmesi de iki yıl kadar sürer. İnsana buyurduk ki: “Hem Bana, hem de annene babana şükret! Unutma ki sonunda Bana döneceksiniz. Eğer onlar seni, şerik olduğuna dair hiçbir bilgin olmadığı şeyleri, Bana ortak saymaya zorlarlarsa sakın onlara itaat etme! Ama o durumda da kendileriyle iyi geçin, makul bir tarzda onlara sahip çık! Bana yönelen olgun insanların yolunu tut! Sonunda hepinizin dönüşü Bana olacak ve Ben işlediklerinizi tek tek size bildirip karşılığını vereceğim. Evladım, yapılan iş; bir hardal tanesi kadar küçük de olsa, bir kayanın içinde saklı da olsa yahut göklerin veya yerin herhangi bir noktasında bile bulunsa, mutlaka Allah onu meydana çıkarır. Allah öyle latif, öyle habîrdir (ilmi gizliliklere pek kolay bir tarzda nüfuz eder). Evladım, namazı hakkıyla ifa et, iyiliği yay, kötülüğü de önlemeye çalış ve başına gelen sıkıntılara sabret! Çünkü bunlar azim ve kararlılık gerektiren işlerdendir. Kibirli davranarak insanlara yüzünü dönme, yerde çalımlı çalımlı yürüme! Çünkü Allah kibirle kasılan, kendini beğenmiş, övünüp duran kimseleri asla sevmez. Yürürken ölçülü, mutedil yürü! Konuşurken sesini ayarla, bağırarak konuşma! Unutma ki seslerin en çirkini, avazı çıktığınca bağıran eşeklerin sesidir.” (13-19)
Selam ve dua ile…
Yunus DURMAZ