Ömer Bin Abdulaziz
Gündem Son Sayımız Yazarlar

Ömer Bin Abdulaziz

Bd9iSvbIgAA_z2u

 

Kardeşlerim; Peygamber Efendimiz’in (SAV) ne kadar vahşi, ne kadar insanlık çizgisinden kopmuş bir topluma geldiğini hepimiz biliyoruz. Peygamber olarak Arap yarım adasında bulunduğu 23 yılın sonunda ne büyük bir değişim yaptığını da biliyoruz. Ölülerden diriler üretip gitti, vahşete batmış insanlardan merhamet abideleri üretti gitti. Medeniyet denecekse bir şeye tam anlamıyla medeniyet kurup gitti. Allah’ın razı olduğu, onların da Allah’dan razı olduğu bir nesil yetiştirdi gitti. Kur’an-ı Kerim, Ashab-ı Kiram’ı, Allah (C.C.) onlardan razı, onlar da Allah’dan razı diye anlatıyor. Bildiğiniz gibi Peygamber Efendimizin hemen vefatından sonra en yakını, ilk iman eden ve ona en çok vefa gösteren Ebu Bekir (RA) ümmetin başına Peygamberin (AS) vekili olarak geçti, yani halife oldu. 2 yıl Peygamber Efendimizin mirasını tam anlamıyla korudu, diktiği gülleri suladı. Hz. Ebu Bekir (RA) vefatından sonra 10 yıl ümmetin başında Peygamber Efendimizin en çok sevdiği dostlarından birisi olan Ömer bin Hattab (ra) bulundu. Onun da liderliği 10 yıl sürdü. Hz. Ömer’in vefatından sonra Efendimizin (SAV) iki kızı ile ard arda evlenen Osman bin Affan (RA) 12 yıl gibi bir zaman Ümmet-i Muhammedin başında peygamberin vekili olarak bulundu. Hz Osman’ın (RA) hunharca bir cinayetle şehit edilmesinden sonra Efendimizin (SAV) damadı ve amcasının oğlu ve de Ashab-ı Kiram’ın en âlimlerinden olan Ali bin Ebu Talip ashabın seçimiyle Peygamber Efendimiz’in (AS) dördüncü vekili olarak Ümmet-i Muhammedi yönetti; bu da beş yıl sürdü. Hz. Ali Efendimizin bu beş yıllık dönemi maalesef Ümmet-i Muhammedin en çalkantılı, en badireli yıllarından oldu. Hz. Ali Efendimiz bir sabah namazında mescidde şehit edildi ve Efendimizin (SAV) hicretinden 40 yıl sonra, kurduğu bu muazzam medeniyet maalesef duraklama gördü; bitti demeyelim duraklama gördü. Hz. Ali Efendimizin şehit edilmesinden sonra bir başka sahabi olan Muaviye bin Ebu Sufyan Şam’da Ümmet-i Muhammed’in lideri olarak benimsendi ve 5. Halife olarak seçildi. Ali, Osman, Ömer, Ebubekir (RA) düzeyinde olmasa da mü’minler açısından gene ahenkli yıllar yaşandı. Ama maalesef bugün tarihi toplu olarak gözlemlediğimizde Hz. Ali Efendimizden sonra duraklama dönemi başladı. Hz. Muaviye de Ashab-ı Kiramın büyüklerinden ve Kur’an-ı Kerim’in vahiy kâtiplerinden birisidir. Maalesef o, vefat ederken oğlu Yezid’i Ümmet-i Muhammedin lideri olarak bıraktı. Yezid, zamanlama olarak babası sahabe olduğu için tabii neslindendir. Ama maalesef Efendimiz’in (SAV) 23 yılda kurmaya çalıştığı, daha sonra 4 büyük halifenin 30 yıl yeşertmeye çalıştığı o muazzam medeniyeti yerle bir eden yanlışlar yaptı. Hz. Muaviye’nin Şam’da halife olmasıyla beraber başlayan yeni döneme tarihçiler Emevi Dönemi diye bir isim verirler. Hz Muaviye’nin ailesi Emevidir. O yüzden de o dönem Emevi dönemi diye anılır. Yezid döneminde bu gün bile hala yaraları kapanmamış olan çok kötü bir dönem başladı. Başta Efendimizin (SAV) mübarek torunu Hz. Hüseyin şehid edildi, siyasi nedenlerle. Ashab-ı Kiramın Medine’de doğan ilk çocuğu olan Abdullah İbni Zübeyr Hz. Ebubekir’in torunudur. 7 yaşında Efendimizin (SAV) elini öpüp biad etme şerefine ulaşmış olan Abdullah İbni Zübeyr’i Kabe’nin önünde namaz kılarken mancınıkla öldürdüler. Sırf Abdullah İbni Zübeyr’i yakalamak için Kabe’yi yıktılar. Haccac isimli despot Irak valisi bu Emevi döneminde vali oldu. Tarihi tespitler ne kadar doğru bilmiyorum, 120 bin Müslüman öldürüldü. Yaklaşık 30 sene Irak valisi olarak yaşadı, 120 bin Müslüman öldürüldüğü söyleniyor. Tarihi tespitlerin beşte biri bile doğru olsa korkunç bir şey, hiç on bin, yirmi bin kişiye gerek yok, bir Müslümanı öldüren ebedi cehennemde kalacak. Kardeşler suçsuz yere bir Müslümanı öldüren ebedi cehennemde kalacak. Allah muhafaza buyursun. Böyle bir korkunç vahşet yaşandı bu Emeviler döneminde.

Tarihçiler Emeviler döneminden bahsederken yapılan bu felaketlerden vahşetlerden söz ederler. Mesela Medine-i Münevvere’yi kuşatma altına aldılar, giriş çıkışı aylarca yasakladılar, Kabe’ye girmeyi çıkmayı aylarca yasakladılar, şimdi ki despotlar bile bunu yapmıyorlar. Korkunç bir zulüm yaşandı ama Emeviler döneminde daha kötü bir şey oldu; bunun nedeni de odur zaten. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hasırın üzerinde öğle uykusuna yatmıştı. Hz. Ömer geldi, Efendimizin yüzünde hasır izi var,   ne dedi o zaman:

  • Ya Rasulallah Bizans’ın saraylarında krallar kuş tüyü yataklarında yatıyor sen burada hasır üzerinde uyuyorsun da mübarek vücudunda izler çıkıyor, bu mudur bu fani dünyanın vefası,

diye bir ağıt yakmak istedi Hz Ömer. Efendimiz (AS) ne buyurmuştu Hz. Ömer’e:

  • Biz ağacın altında 3 gün dinlenen bir yolcu gibiyiz, bırak saraylar onların olsun demişti. İşte böyle bir medeniyet kurmuştu Hz. Peygamber (SAV).

Hz Ömer’i, halife olduğu dönemde Bizans’dan bir elçi ziyarete gelmiş, Medine’yi bulmuş, orada birisine “lideriniz nerede” diye sormuş;  göstermişler, “orada uyuyor”. Bir hurma ağacının altında yırtık cübbeyle Hz. Ömer uyuyor. Hiç koruma yok, hiçbir şey yok. Meşhur sözünü söylemiş o zaman; “Ömer adil oldun, rahat uyuyorsun”.

Kalkmış görüşmesini yapmış, koruma yok diplomasi falan yok, gitmiş.

Böyle bir medeniyet kurdu Efendimiz (SAV); fakirler doysun, kimse aç açık kalmasın diye kendisi hurma ağacının altında hasırın üzerinde uyuyordu. Hz. Ebubekir de öyleydi, Hz Ömer de öyleydi, Hz Osman da öyleydi, Hz Ali de. Allah onlardan razı olsun.

Emeviler döneminde, yaptıkları sarayın bir benzeri Roma’daydı; öldürdükleri Müslümanlardan, girdikleri cinayetlerden daha tehlikelisi kurdukları bu saray düzeniydi. Müslümanlar, hasırın üzerinde 3 gün uyuyacağız cennette rahat edeceğiz diye inanmışlardı. Hz. Ali Efendimiz vefat edene kadar yaşam tarzı buydu, ama Emevi döneminde “niye dünyayı da cennet yapmayalım” diye çift cennet yaşama hırsı oluştu. Çift cennet; dünyayı da cennet yapacaklardı kendilerince. Emevi sülalesinden olan herkesin sarayları oldu; yüzlerce cariyeler, debdebeler; bir Roma sarayı gibi bir saray kurdular. O saraydaki düzenleri bozulmasın diye on binlerce Müslümanı öldürdüler. Abdullah İbni Zübeyr’in kanına onun için girdiler. Said İbni Cübeyr’in kanına onun için girdiler. Saraydaki debdebenin bozulmasından korktular. Dolayısıyla kardeşler, Peygamber Efendimizin raşit halifelerinden sonraki dönemdeki cinayetlerin temelinde cennetleştirilmek istenen dünya arzusu vardır. Asıl dönüşüm orada oldu. Hasırın üzerinde uyuyan bir peygamberin kurduğu medeniyeti saraylara taşımak istediler. Üç gün üst üste karnı sıcak çorbayla doymamış bir peygamberin ümmetinden oldukları halde her gün onlarca çeşit yemeğin bulunduğu sofralara oturdular.

Üçüncü püf noktası bu dönüşümün; bu sarayları kurarken bu dönüşümü yaparken babalarından kalan servetle de yapmadılar, bunu Ümmet-i Muhammedin serveti üzerinde, Müslümanların malları üzerinde yaptılar. Asıl vahşette buydu zaten; yani babalarından kalan büyük paraları, servetleri arazileri kullandılar; bir sakıncası yok hesabını Allah’a vereceklerdi ama Ümmet-i Muhammed Afrika’da, Endülüs’de ve diğer Orta Asya ülkelerinde cihad ettiler, on binlerce Müslüman o cihadlarda şehit düştü, onlardan elde edilen servetle Şam’da saray kurdular; şehitlerin kanları, gazilerin emekleri üzerine medeniyet kurdular. Bunun için de Allah bereket vermedi. Ashab-ı Kiramın hayattaydı çok büyük bölümü. Çünkü en son Sahabi Peygamber Efendimizden yüz sene sonra öldü. Bu sözünü ettiğimiz olayların büyük bölümü Peygamber Efendimizin (SAV) vefatından 40 -50 sene sonra olduğuna göre yaklaşık 20 – 25 bin sahabi hayattaydı henüz. Emevi medeniyetini kuran da nihayetinde bir sahabidir. Büyük bir sahabi hayatta olduğu halde onların duasını bile alamadılar. Büyük bir zulüm, büyük bir israf, büyük bir taklit hastalığına yakalandılar. Roma sarayları taklit edilmek istendi. Zaten kurdukları düzende hep Roma Sarayının kalıntısıdır. Çünkü Suriye biliyorsunuz asırlarca Roma medeniyetinin etkisinde kalmıştı, hatta Roma medeniyetine merkez olmuştu, o debdebeyi oluşturdular maalesef. Emevi Camii diye hala ayakta olan cami o saraylardan birinin uzantısıdır. O cami bile şu an bizim Sultanahmet düzeyinde bir uygarlık abidesidir. Saraylarından kalıntı kalmadı gerçi, bir asır sonra gelen Abbasiler yerle bir etti, yani yaptıkları zulmün bedelini dünyada ödetti Allah onlara, kaçacak delik aradılar. Saraylarda 50-60 cariyesi olan, ağırlığı olanlar, sadece yüz sene sonra camilerde bir kuruş dilenerek o günkü ekmek parasını çıkarmaya çalıştılar. Ama bu ahiretteki hesaplarının kalkıp kalkmadığı anlamına mı gelir, orasını Allah bilir.

Her hâlükârda Peygamberin (SAV)  dört tane vekilinin yönettiği 30 yıllık pırlanta dönem oldu. Hz. Ebubekir, Ömer, Osman, Ali (RA). Bu dördü Efendimizin (SAV) izinden giderek 30 yıl onu aratmayacak uygulamalarla ümmeti idare ettiler. O döneme biz Raşit Halifeler dönemi diyoruz. Ondan sonraki Emevi dönemi Ümmet-i Muhammede zulüm dönemidir. Ancak sözlerimin anlaşılması için burada bir parantez açmamız gerekiyor. Bütün bu zulümleri yapan bu Emeviler, on binlerce Müslümanı belki onlarca sahabiyi öldüren, bu Medine-i Münevvereyi ordularla kuşatıp giriş çıkışı yasaklayan, Kabeyi mancınıkla taşa tutan ve yakan bu adamlar bir tek sünnet namaz kaçırmamış adamlardır.  Zannetmeyin berduş, sarhoş, zübbelerdi. Namaz niyazda şimdi benzerleri yoktur. Mesela Hz. Hüseyin şehit edildiğinde, şehadet haberi geldiğinde Kur’an okuyordu Yezid.

Siyasi şuur olmadığı zaman namaz, oruç, zekat, ibadet adam etmiyor insanı. Bu din yeryüzünü idare etmek için gelen bir olduğuna göre namazın farzını bilir gibi insanları yönetmeyi de, siyaseti de bileceksin. Bir defa bunlar sahabe terbiyesi görmüş insanlar, sabah namazı kaçırmamış adamlar. Zülüm, yeme içme dersen o biçim firavunlar gibi yiyip içtiler, sabah namazı kaçırmadılar. Haccac denen adam, Allah gene mağfiret etsin, bu gün şu Kur’an-ı harekeleriyle böyle kolay okuyabiliyorsak Haccac’ın hizmetleri sayesinde olmuş, böyle enteresan bir durum. Bir yerde ikindi namazı kıldırılacak, demişler; “kim geçsin” namazı kıldırmak için; bir sürü kalburüstü adam var, Haccacı göstermişler. “İkindinin sünnetini bile terk etmemiş adamdır, bu geçsin demişler”. Böyle ufak tefek değil, mesela 50-60 kişi öldürdü, yorulunca bir cüz Kur’an okuyordu dinlenmek için. Siyasi şuuru olmayanın kıldığı namaz, tuttuğu oruç onu cehenneme sürükleyebiliyor. Zor bulursunuz Haccac kadar takva bir adam, şu kadar ki katildir. Emeviler on binlerce Müslümanı Allah rızası için öldürdüler. Gözü döndü mü insanın şarabı da Allah rızası için içer; şeytan kimine zemzem bardağıyla şarap içirir, kimine şarap bardağıyla şarap içirir. Bu nedenle Emeviler dönemi İslam’ın kökten silindiği, ezanların okunmadığı, işgal güçlerinin Kuran’ı yırttığı dönem değildir. Kuran’ın en büyük hizmeti gördüğü dönem Emevi dönemidir. En güçlü Cuma namazları, sabah namazları Emeviler döneminde kılındı. Sabah namazı kılmak için yaptıkları cami şimdi bile dolmaz. Daha güzeli İslam’ın büyük coğrafyaya yayılması Emevi dönemindedir. İspanyayı Emeviler fethettiler, 34 ülke var şu anda fethettikleri yerde, enteresan bir durum. Yani sol ellerinde zulüm sağ ellerinde Kuran’a hizmet var. Bu arada Emevilerin bu zulmü sırasında en berbat şey Efendimizin (SAV) bırakmış olduğu sünneti, ahlakı rencide olmaya başlamış, sünnet unutulmaya başlanmış, enteresan bir şekilde Arap ırkçılığı hortlamış. İnsanları önce Arap olan olmayan diye ayırmışlar. Hani Veda Hutbesinde Arabın Arap olmayana üstünlüğü yoktu, üstünlük ölçüsü takva idi. İnsanları önce ikiye ayırıyorlar Arap mısın, değil misin, sonra Emevi misin değil misin, böyle berbat bir düzenek kurmuşlar. Bir kişi çıkıp Allah’dan korkun dese sen bize nasıl Allah’dan korkun dersin deyip kafasını koparıyorlar. Öyle enteresan ki Cuma hutbesi okunuyor, Cuma hutbesinde Allah Ali bin Ebu Talib’e lanet etsin deyip öyle iniyor imam. Mesela Ebu Eyyub el Ensari’nin buralara gelişinin temel nedenlerinden biri o ortamı terk etmek istemeleridir. Gidip cihadda şehit olayım demeleridir. Çünkü Mekke’de, Medine’de vefat eden sahabe sayısı çok az. Efendimizin (SAV) veda hutbesini 120.000 kişi dinledi, yani 200.000 civarında sahabi vardı Mekke’de. Medine’de ölmüş sahabi sayısı 15.000 kişi, bu kadar insan nerede? İstanbul’da, Horosan’da, Özbekistan’da, dünyanın her yerindeler, Allah onlardan razı olsun.

O hal olmuş ki kardeşler artık bu ümmet bir daha ayağa zor kalkar diye inanılmaya başlanmış. Çünkü birileri gelip ümmetin toprağını işgal etse, kapacaklar silahları saldıracaklar. İşgal yok ki, ümmetin içinden birileri yapıyor bunları. Kendileri ile beraber sabah namazı kılanlar yapıyor. Tehlike içerde olduğu için çok çabuk umutları kırılmış. Bütün bu fırtına dönemine Emevilerin çocuklarından biri olan Abdulmelik bin Mervan isimli bir halifeleri var. Emeviler 20 küsür sene iktidarda kalmış. İmam-ı Azam ayarında fakih birisidir. Öldürdüğü insan sayısını Allah’dan başka bilen yok ama. Alimler geliyorlar mesela, bunu Allah için uyaralım diyorlar, pes edip geri dönüyorlar. Karşısında sahabeler bile söz edemiyorlar. Gece sabaha kadar teheccüd namazı kılıyor, sabah kalkıyor askerleri çağırıyor şu köyü imha edin diyor, inanmak çok zor nasıl bir insan bu kadar sapıtabilir. Onun döneminde onun yeğeni olan Ömer bin Abdulaziz isimli birisini Medine’ye vali olarak gönderiyorlar. Medine’ye vali olmak demek saray hiyerarşisinde tırmanışa geçmek demek. Ömer bin Abdulaziz’in annesi, Hz Ömer’in torunudur. Kendisi Emevi çocuğu ama Hz Ömer ile damarı var yani.  Ömer bin Abdulaziz o zamanki şartlarda bizim İmam Şafii dediğimiz müctehidler düzeyinde bir müctehid. İctihad edecek düzeyde fıkıh biliyor. Çünkü Emevilerin çocukları dahi herkes bir defa 10 yaşına gelmeden bütün Hadis-i Şerifleri ve Kuran’ı ezberliyor.

Ömer bin Abdulaziz hicretin 61. Senesinde doğdu. Doğduğu saray bütün bu zulümlerin yapıldığı saraydır. 37 yaşındayken Allah, Ömer bin Abdulaziz’i diledi, Ümmet-i Muhammedin lideri yaptı. Ömer bin Abdulaziz 37 yaşında, hicretin 97. Senesinde halife olduğunda biraz önceden beri anlattığım bu rezil ortam hakimdi. Ömer bin Abdulaziz halife olduğu güne kadar her gün 3 defa ipek elbisesini değiştiren şımarık bir çocuktu. Bu Emevilerin meşhur israf ve saltanat mantığı Ömer bin Abdulaziz’de de vardı. Halife, önce kendisinin bütün bu yanlışlarına tövbe istiğfar etti, sonra ailesini toparladı, sarayı boşalttı, 2 yıl 5 ay Ümmet-i Muhammedin halifesi olarak kaldı. Bütün tarihçilerin ortak kanaati Ömer bin Abdulaziz halife olduğu zaman hicri 97’nin sonunda, namaz kılınan bir Roma sarayındaydı. Namaz da kılınıyordu, ama mantık roma mantığıydı. Zulüm kol geziyordu, 2 sene 5 ay, yaklaşık 30 ay halife olarak yaşadı. 40 yaşının ortasında vefat etti. 2,5 senede Özbekistan’dan İspanya’ya kadar uzanan bir devleti yönetiyordu. 2,5 senenin sonunda Efendimizin (SAV) veda hutbesini okuduğu günlere taşıdı Müslümanları. Hz Ömer’in idaresi nasıldıysa aynı idare sistemini kurdu. İnsanlar yeniden Peygamber Efendimizin günlerine döndüklerini zannettiler 2,5 yılda. 30 küsür ülke var şimdi bu işleri yaptığı yerde.

Kardeşler bu yüzden Ahmed bin Hanbel; Ömer bin Abdulaziz’i birinci asrın müceddidi olarak ilan etmiştir. Peygamber Efendimiz (AS) ümmetin kendisinden sonra külleneceğini ve böyle olayların olacağını haber vermişti. Birçok Hadis-i Şerif var, buyuruyor ki: “Her yüz yılın başında Allah bir kulunu gönderecek ve ümmetimi toparlayacak”. Ömer bin Abdulaziz ümmetin büyüklerinin ittifakı ile birinci asırdaki bu dağılmayı toparlayan kimsedir. Dolayısıyla biz Ömer bin Abdulaziz’i ümmetin yok olmaya, kültürünün erimeye gittiği dönemin toparlayıcısı olarak biliyoruz ve Peygamber Efendimizin 12. Halifesi olduğu halde 5. Raşit halife olarak kabul ediyoruz. Ebubekir, Ömer,  Osman,  Ali (RA) dan sonra 5. Raşit halifedir.

Ömer bin Abdulaziz etrafında birkaç önemli nokta var ders çıkarmamız gereken.

1- “Ömer bin Abdulaziz’i sahabiler yetiştirmediler. Medineyi Münevvere’de güzel yetişti, devrim yapıp İslam’ın çöküşünü engelledi”, tam anlamıyla zalim bir sarayın çocuğu olmasına rağmen. Tıpkı firavunun sarayında Musa’yı büyüttüğü gibi Allah (C.C.) zalim Emevi sarayında Ömer bin Abdulaziz’i büyüttü. Emeviler on binlerce insanın katili oldular. Onların içinden Allah ikinci Ömer çıkardı. Bu durum, Ümmet-i Muhammede kıyamete kadar ne diyor biliyor musunuz? Allah’u Teâla dilediği zaman firavunun sarayından Musa’yı çıkarır, Emevi despotlarının arasından da bir Ömer çıkarır.

  • Ömer bin Abdulaziz gizli kamplarda yetiştirdiği askerle bu hareketi yapmadı, sadece kendisi ve hanımı vardı. Büyük kadroları yoktu, sen ümmetin başına geçmeye hazırsan Allah bütün meleklerini sana hizmet ettiriyor zaten.

2 – Ömer bin Abdulaziz devrimlerini yapmaya başladığında ölümle tehdit edildi. Çünkü ilk yaptığı iş halife seçildiği gün karısına gitmiş; Fatma; demiş

  • Şu üzerindeki mücevherleri ver.
  • Ne yapacaksın onları,
  • Hazineye bırakacağım.
  • Bunlar benim özel malım.
  • Bizim üzerimizde altın, gümüş varken Allah sözümüzü kimseye dinletmez.

demiş.

Hanımının altınlarını almış, kendi üzerinde de ne kadar tapulu arazisi (bugünkü deyimle) varsa hepsinin tapularını getirmiş Emevi Cami’nin önünde, Cuma namazında;

  • Ey insanlar! Bunlar, babalarımdan, dedelerimden kalan mülklerin yerleri. Bunlar Ömer bin Abdulaziz’in değil mi? demiş
  • Evet, demişler
  • Bundan sonra benim değil ümmetin, demiş.

Yırtmış hepsini, cebindeki harçlıktan bana Şam’da bir mezar yeri bulun demiş, mezar yerini satın almış! Ümmetin arazisine gömülmeyi bile haksızlık görmüş.

Ondan sonra “Ey Müslümanlar beni dinleyin.” Deyince, “buyur” demişler.

Mal beyanı vermemiş, malını infak etmiş, Ümmet-i Muhammedin içinden Allah bir adam çıkardı, o adam Allah’ın seçip ümmeti yenilemek için ortaya çıkardığı adamdı.

Ömer bin Abdulaziz halife olarak seçildiğinde malından feragat etti, onlarca cariyesi vardı hepsinden de feragat etti.

Halife olduktan bir sene sonra onun çocukluğunu, gençliğini bilen birisi yanına yanaşmış;

  • “Ömer ne hale geldin sen, erimiş bir deri bir kemik kalmışsın” demiş,

“Yav milletin derdiyle uğraşıyoruz, gelen, giden, sıkıntı falan” böyle cevap yok, derdinden şikâyet yok,

  • “Ziyad, bir de mezara girdikten 3 gün sonra beni görsen ne halde olacağım” demiş.

Ömer bin Abdulaziz’i gören tarihçiler tarif ediyor; “Sanki 5-10 sene cehennemde yanmış sonra Allah onu dünyaya göndermiş. O halde cehennemden korkuyor, Allah’dan korkuyor”.

Ümmete umut olmuş, ümmetin her şey bitti dediği zaman çıkmış yeniden İslamiyeti ayağa kaldırmış.

Yaptığı en küçük hizmet nedir biliyor musunuz? Hadis alimleri korkudan hadis dersi bile yapamıyorlardı. Efendimizin on binlerce hadisi unutulmaya başlamıştı. Hepsinin toparlanmasını emretti. Ömer bin Abdulaziz’in sayesinde bugün elimizde Buhari’ler var, Riyazus Salihin’ler var. Allah ondan razı olsun, bizi Peygamberimizle buluşturdu.

Çok önemli bir nokta var kardeşler; karısına dediği cümleyi unutmayınız, yani karısının boynunda mücevher olan birisi ümmete konuşamaz demiş. Mısır’dan bir misafir gelmiş hanımına diyor ki:

  • “Mısır’dan bir misafirimiz var ne yemek verebilirsin”,
  • O da: “geçen cumadan beri bizim evde yemek pişmiyor, niye benimle alay ediyorsun” diyor.

Aynı halife Mısır valisiyle yazışıyor, Mısır valisi diyor ki; “Zekâtları harcayacak yer bulamadım ne yapmamı emredersiniz? O da diyor ki: “Bir fon oluşturun, ileride evlenecek gençlerin düğün masraflarına harcarsınız”.

Halası gelmiş tehdit ediyor bunu, çünkü halası sarayda debdebe süren birisiymiş, Emevi kızı ya!

  • “Yeğenim öldürürler seni bu milletin malıyla uğraşma”,

Çünkü bütün emevilerin mallarını ellerinden almış .

“Babanız fakir çobandı, nerden buldunuz bu paraları?” demiş. Tek tek almış ellerinden, birer baraka vermiş onlara, burada yaşayacaksınız demiş. Adamın 200-300 cariyesi var, çobanlarla aynı barakada kalıyor, arada 3 gün var. Böyle enteresan bir devrim yapmış ve halasına demiş ki:

“Kıyamet hariç hangi günden korkuyorsam, Allah beni o güne çıkarmasın”.

Gerçekten korkmadan ümmete iki buçuk yıl hizmet etmiş, Allah da onun adını kalplerimize yazmıştır.

3 – Ömer bin Abdulaziz 37 yaşındaydı. Bir işi yapacaksa insan 17 yaşından sonra her işi yapar. Efendimiz (SAV) Hz. Usame’yi içinden Hz Ebubekir ve Ömer’in de bulunduğu orduya komutan tayin ettiğinde 17 yaşındaydı. 37 yaşındaydı devletin başına geçtiğinde Ömer bin Abdulaziz de. Allah’dan korktu, Allah da ona yardım etti. Sanki bir ayağı cehennemde yanıyormuş gibi cehennemden korktu, lafla değil. Dolayısı ile bu iş yaş-baş işi değil, adam olma işidir. Usame bin Zeyd 17 yaşındaydı İslam orduları başkumandanı oldu. Aynı gün Halid ibni Velid de sahada üstelik, Ömer bin Abdulaziz bu genç yaşında bu işi becerdi kardeşler.

Ömer bin Abdulaziz üzerinden çıkaracağımız çok önemli dersler var ama bu derslerden en önemlisi bu dinde umutsuzluğa yer yok, olmaz diye bir şey yok.

Mülk Allah’ın, söz Allah’ın, plan Allah’ın, kader Allah’ın olduktan sonra bulur Allah bir Ömer bir yerden.

Emeviler 60 yılda bu zulüm ortamını kurmuştu 6. günde bu zulmü bitirdi. O zaman eyalet sistemi var; Irak eyaleti, Endülüs Eyaleti, Afrika eyaleti var, bir de uzak doğudaki Özbekistan. 3-4 eyalete bölünmüş o zamanki yönetim tarzıyla.

Halife olduğu gün akşam namazını kılmış, Reca isimli bir âlimi sekreter seçmiş, çağırmış onu bana mektup yazacak kâğıtlar ve bir de 6 tane hızlı at kullanan adam bul demiş. Yazmış kağıtlara mektupları; “görevden alındın falanca vali olarak geliyor, ümmetten elde ettiğin malla beraber Şam’a gel çabuk” demiş, çağırmış atlıları. “Yarın akşam namazını Mısır’da kılacaksın, uçarak nasıl gidersen git git.” demiş.

6 günde Endülüs’e adam ulaştırmış, 6. günde Özbekistan’a adam ulaştırmış, yeni valiyi göndermiş, 6 günde zulmü bitirmiş. Allah ondan razı olsun, bizi de kıyamet günü onunla haşr olanlardan eylesin

Ömer bin Abdulaziz 40 yaşında vefat ettiğinde 3 kız 14’ü erkek 17 çocuğu vardı, en büyük oğlu 20 yaşındaydı, vefat ettiğinde içtihat edecek düzeyde fıkıh biliyordu; her bir çocuğu kendisi gibi Kuran’a vakıf hadislerle haşır neşir. Bu neyi gösteriyor biliyor musunuz? Ümmet-i Muhammedle böyle meşgul olurken evini ihmal etmemiş yani milletin çocuğunu kurtarıp kendi çocuğunu da özel öğretmenlere vermemiş, nasıl vakit bulmuş! Bunun adına bereket denir.

Benim en çok dikkatimi çeken bu hanımının mücevherlerini topladı hazineye bıraktı ya. Ömer vefat edince yeni gelen halife gelmiş Ömer bin Abdulaziz’in hanımına;

  • Abla; Ömer öldü kurtulduk demi? demiş,
  • Hayır, öyle değil, Ömer tam kıyamet günü yan yana durulacak adamdı. demiş.

Bu neyi gösteriyor; hanımını da ikna ederek yapmış yapacağını. Evet, eli mücevherle hazineye dönmüş ama göz yaşı da bırakmamış arkasında, samimi olunca Allah da sözüne tesir vermiş. Riya için ya da bir günlük konuşmalardan etkilendiği için yapmamış bunu. Bu nedenle Ömer bin Abdulaziz’in en çok dikkat edilecek yanı kurduğu bu dengedir. Endülüs’ü idare ediyor hanımının ondan bir şikayeti yok.

Medine valisi mektup yazmış, yazışmalar için o zaman kağıt Çin’den ithal ediliyor, şimdiki gibi o zamanda Çin piyasaya hakimdi. Medine valisi yazı yazmış “Çin’den kağıt ithal edeceğim, izin istiyorum”. Halife kağıda bakmış yarısı boş kağıdın, altına not düşmüş: Sen halifeye yazdığın kağıdın yarısını boş bırakıyorsun, önce israf etmemeyi öğren, görevin de sona erdi geri gel” demiş, “Sen kağıt israf ettin ümmetin başında duramazsın” demiş.

Bir insanı Allah durup dururken gönüllere sokmuyor. 2.5 sene Şam’da iktidar olacaksın, ben seni 13 asır sonra göz yaşları ile anacağım, bu Allah’ın hediyesidir.

Kardeşler, Ömer bin Abdulaziz bu gün bize çok dersler veriyor. Bu dersleri ayrıntılarıyla okuyacağız, kendimize de ders çıkaracağız, ama günün birinde ben Halife olursam nasıl olacağım diye değil. Biz evimizin halifesiyiz kardeşler, evimizde Ömer bin Abdulaziz olabiliriz, işyerimizde, arkadaşlarımızla Ömer bin Abdulaziz olabiliriz. Allah, görev yaptığımız yerde, evimizde Ömer bin Abdulaziz görsün, verir bize anahtarı, Ömer’i öyle gördü zaten, gördü de verdi. Allah ondan razı olsun, yaptığı hizmetler bugün bize Kur’an olarak geldi, hadis olarak geldi, İslam kardeşliği olarak geldi. Allah bize de o şuuru nasip etsin. (Amin)

 

GRUBA KATIL