Türk Edebiyatında Ramazaniyeler
Yazarlar

Türk Edebiyatında Ramazaniyeler

Bir bereket ve rahmet ayı olarak Ramazan, her asırda coşkuyla karşılanmış; insanlar, sonuna kadar açık olan mağfiret kapılarından akın akın girmeye çalışmışlardır. Allah’ın kullarını affedeceği vaadi, insanları tövbe ve istiğfar seferberliğine sevk etmiştir.

Her dönemin, Ramazan’ı karşılama şekli ve coşkusu farklı olmuştur. Tek başına bir medeniyet inşa etmeyi başarmış olan Osmanlı Devleti’nde Ramazan, pek çok farklı biçimde karşılanmıştır. Sadece Ramazan ayına özgü şenlikler düzenlenmesi, iftar davetleri vb. Osmanlının Ramazan için yaptığı etkinlikler arasında gösterilebilir. Ancak bu etkinliklerden bir tanesi vardır ki kendinden sonraki zamana kalarak klasikler arasındaki yerini almayı başarmıştır: Ramazaniye.

Divan şairlerinin Ramazan ayı vesilesiyle padişahlara, yüksek rütbeli kişilere ve hamilerine sundukları çoğu kaside şeklindeki ramazaniyelerin beyit sayısı, genellikle on-yirmi arasında değişmektedir.[1] Duygu ve düşüncelerini farklı biçimlerde aktarma noktasında mahir olan Osmanlı aydını, Ramazan ile ilgili duygularını dile getirme noktasında en kudretli olduğu yolu yani şiiri seçmiştir. Şiirin o dönem için bir ustalık meydanı olduğu düşünülecek olursa şayet, Ramazan’a verilen değerin ne kadar fazla olduğu gözlerden kaçmayacaktır. XVII. yy.dan itibaren yazılmaya başlanan Ramazaniyeler, daha sonraki zamanlarda da sevilmiş ve yazılmaya devam edilmiştir. Hatta Ramazaniye yazma işi o kadar ilgi görmüştür ki Sultan I. Ahmet, “Bahti” mahlasıyla bir Ramazaniye yazarak, Ramazan’a merhaba demiştir:

“On bir aydır gideli biz de çekerdik hicran

Merhaba etti yine bizimle Şehr-i Ramazan”

Divan edebiyatı ile sanatın zirvesine çıkan Osmanlı münevveri, şiirin bu kudretini mübarek Ramazan ayı için de kullanmaktan imtina etmemiştir. Enderunlu Fâzıl, Sâbit, Nazîm, Edirneli Kâmî, Nedîm, Koca Râgıb Paşa, Şeyh Galib, Enderunlu Vâsıf, Sünbülzâde Vehbî gibi isimler Ramazaniyeler yazarak, bu türün unutulmaz isimleri arasında yer almışlardır.

Kimi Ramazaniyeler, bu ayın dinî yönü üzerinde yoğunlaşır:

Enderunlu Vasıf;

“Açıldı yine mısra-ı dervâze-i gufran

Hak’tan taleb-i mağfirete vakt ü zamandır”

(Bağışlanma kapısı açıldı yine,

Allah’tan bağışlanma dilemenin zamanıdır şimdi) derken,

Sâbit;

“Çilleye vesvesesiz girdi kapandı zâhid

Hapsolur tâ ramazan âhir olunca şeytan”

(O zahit kimse, ibadete ortamına şüphe duymadan girdi;

çünkü Ramazan ayının sonuna kadar şeytan hapsedilir.) dediğinde Ramazan’ın din yönünden ne kadar kıymetli bir ay olduğunu dile getirmişlerdir.

Kimi Ramazaniyeler ise Ramazan’ın kültürel yönüne değinirdi.

Yine Sâbit, biraz da iğneleyici bir dille, sadece Ramazan’da günahtan uzak durulması gerektiğini düşünen bir kesimi gündeme taşımıştır:

“Dehen ü destini meyhâre yudu sahbâdan

Kûze-i bâdeyi ibrîk-i vuzû etti heman”

(Sarhoş, elini ve ağzını içki sofrasından yıkamıştır, uzak tutmuştur;

şarap testisini derhal abdest ibriğine çevirmiştir.)

Bir başka beytinde ise iftarını tütünle açanları işlemiştir:

“Vakt-i imsâkteki micmere-i anberden

Hoştur âlüfteye iftârda bir lûle duhan”

(Tiryaki için iftar vaktindeki tütün dumanı,

imsak vaktinin o güzel kokusundan daha kıymetlidir.)

Vasıf’ın oruç tutmak isteyen çocukları da unutmadığı mısraları şöyledir:

“Sıbyân-ı heves ni‘met-i savm ile demekte

Bu şeb beni cânım nene sahûra uyandır”

(Oruca heves eden çocuklar, oruç nimetinin etkisiyle,

bu gece, beni de sahura kaldır canım ninem, demektedirler.)

Bu örneklerde yahut başka örneklerde de görüleceği üzere Ramazaniyeler, bu değerli ayın farklı farklı yönlerine şiirin estetik diliyle değinmektedir.

Taşkın ÖNEL

[1] Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Ramazaniye maddesi.

GRUBA KATIL