İmam İzz Bin Abdusselam, şöyle diyor: “Eğer Allah’ın, ‘Ey iman edenler!’ dediğini işitirsen, bu çağrısından sonrasına dikkat et. Şüphesiz ya seni hayra teşvik eden bir şey ya seni şerden sakındıran bir şey ya da teşvik ve sakındırmayı birlikte barındıran bir şey bulacaksın. Tüm bu hükümler, sorumluluklar, emirler ve nehiylerin hedefi, dünya ve ahirette insanların iyiliğidir. Allah, oruçta bizden bazı hedeflere ulaşmamızı ve bu yüce ibadetle bazı maksatları yerine getirmemizi istemektedir. Peygamber Efendimiz: ‘Nice oruçlu vardır ki oruçtan onlara kalan sadece açlık ve susuzluktur ve nice geceyi ibadetle geçiren vardır ki onlara bu geceden kalan sadece uykusuzluktur’ buyuruyor.”
İbadetler, bütün zaman dilimlerinde var olan, belirli şekli ve manevi duyguları olan, yaradılış gayesine hizmet eden ve Allah’a kulluğu hayata hâkim kılma amacı olan emirlerdir. İbadetlerin nasıllığını belirleyen Allahu Teâlâ’dır ve Resulüne bildirdikleridir. Müslümanın kendi isteklerine veya arzularına matuf bir ibadet şekli icad olamaz. İbadet icad edilmez, vahiyle emredilir veya Resulünün uygulaması doğrulanır. Resulüllah’ın vefatından sonra vahiy kesilmiştir, ondan sonra ibadete yapılacak eklemeler bidattir ve o da delalete sürükler.
İbadet, müminin Rabbi karşısında zillet içerisinde olmasıdır. Boynuna, itaat ipini, seve seve memnuniyet ile geçirmesidir. İplerin en hayırlısı, Allah’ın, kulunun boynuna geçirmiş olduğu tevhid ipidir. Ona tutunarak yükselir, istikamet bulur ve Rabbini bilir.
Ramazan ayı içerisinde yapılan ibadetler, ibadet olarak diğer zaman dilimlerinde yapılanlardan farklı değildir. Fakat Ramazan ayının kendine has faziletleri vardır. Oruç, takvaya ulaşıp Allah’ın yardımını kazanmada önemli aşamalardan biridir. Müslüman, oruç ibadeti ile bedenine, yirmi dört saat üzerinden ibadeti tattırır, itaati hissettirir. Böyle bir ay olması hasebiyle Ramazanın etki gücü, daha da belirginleşmektedir. Hayatı, isteklerinden koparan, helali olan şeyleri dahi iftara ertelettirendir. İbadetlerin amaçlarından biri olan dünyaya meyletmeme şuuru, bu vesile ile belirgin hale gelir. Nelere meyli olduğunu bilmeyen Müslümana, Rabbi, bu vesile ile meyillerini gösterir. Ramazanda yemek ve şehvet meyline sınırlar koyar. Kur’an ile meşgul olmayı sağlayarak hayat kanunu hatırlatır, paraya hırsını engellemek için fıtır, zekât, infak, sadaka teşvikleri yapar. Namaz, sabır, şükür vb. ile ulvi bir seviyeye yükseltir. Dilin afetlerinin meylini ıslah eder. Hataları affetmede önce kerem sahibi Ğafur Rabbimiz kendini gösterir. Affetmeyi ve affedilmeyi gündeme aldırır. Enes b. Mâlik’ten (r.a.) rivayet edilen bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber: “Bu aya ramazan isminin verilmesi, günahları yaktığı içindir” buyurmuştur.
Ramazan ayı ile hayatımızın beşer eliyle kirletilmiş tarafından kaçarak, kul olmanın özgürlüğüne firar etme teşebbüsüne gireriz. Bu özgürlüğü, şu benzetme ile anlamaya/anlatmaya çalışırsak daha kalıcı olacaktır: Dünya, mümine zindandır. İsyanlar, haramlar yani fitneler çoğaldıkça mümin, daracık bir alana sıkışır. Hareket alanı sınırlanır, helal daireye ulaşma yollarına setler çekilir. Kulluk, tehlikeye düşer ve acı çekmeye başlar. Bu şer çemberinden çıkabilmek için özgürlük mücadelesi gerekir. Dünya zindanından kurtularak Allah’a firar edilmelidir. Ramazan bilinci, bu iradeyi müminin kalbine yerleştirir. Firar etmeye teşebbüs etmek ne kadar zor bir karardır; riskleri büyük, tehlikesi üst seviyededir. Başarıldığında da ulaşılacak özgürlük daha da tatlıdır, tüm cefayı alır götürür. Dikenli, jiletli teller ile donatılmış yüksek duvarlar, her köşede silahlı nöbetçiler, içeride demir parmaklıklı birçok kapılar, gardiyanlar, cezalar, işkenceler, hakaretler, sınırlı çok az ihtiyaçlar dışında mahrum günler… Aileden uzak, hasret ve nedamet.
Cezaevi günlüğü tutmuyoruz elbette. Fakat yaşadığımız şu dünya hayatı, iman nazarında cezaevinden farklı değildir. Midenin esareti, şehvetin esareti, dilin kem sözler konuşarak bozgunculuk yapma isteği ile oluşan esaret, mal toplama “malın mahkûmu olma” esareti, mevki elde etmek için verilen tavizlerin esareti, korkuların savurduğu esaret vb. esaretler uzayıp gider. Başıboş ve serserice savrulan ve acı çeken esir insan oluverir. İnsanlar, gerçek özgürlüğü anlamayınca, aramayınca veya bulamayınca, mahkûm olan duyguları ve bedenleri esareti özgürlük gibi yaşamaya başlar; İsrailoğulları’nın Firavun dönemdeki bazı durumları, kurtuluştan sonra da arzulamaları gibi. Kölelik, insanın içine bir kere işleye dursun, özgürlük beş numara büyük gelir ya da sıkıcı gelir. Hâlbuki Rabbimiz, özgür olmanın yol işaretlerini bize göndermiştir. Yol işaretleri, iman ile harekete geçer, ibadetler ile ilerler. Bu işaretleri okuyabilmeli, dinleyebilmeli, düşünebilmelidir. Tabi önemli olan, farkına varıp pratiğe geçirmektir. Varılması gereken vuslat, Rabbimizin istediği yere ulaşmaktır yani “la maksude illallah”. Evet, “fefirru ilallah/Allah’a firar edin” ayeti, müminin şuuruna ilham vermelidir. Cezadan ve ezadan Allah’a firar etmek, akılların meşguliyeti olmalı. Allah ile özgür kul olmak sevdası, iradelerde kutsal kılınmalıdır.
Ramazan ayı, bana özgürlüğü hatırlatır. Yani nefsanî arzulardan sıyrılıp Allah’a kul olmanın gerçek tadını almayı hatırlatır. Hz. Ömer şöyle der: “Oruç, yalnızca yemeyi-içmeyi terk etmekten ibaret değildir. Aynı zamanda yalandan, batıl şeylerden ve dedikodudan sakınmaktır.” Kula kul olmamak için direnenlerin ilham kaynaklarından en önemlisi, namaz ve Ramazan ayıdır. Madem Müslüman olmaya karar verdik; öyleyse Müslümanca yaşamanın icaplarını hayatımızda göstermeliyiz. Ve kula düşen, Rabbini yüceltip sözün en doğrusunun O’nun bilgisinde olduğuna iman etmesidir. Peygamber Efendimiz, bir hadis-i şeriflerinde ümmetine verilen beş şeyden bahsederek şöyle buyurmuştur: “Ümmetime ramazanda beş şey verilmiştir ki bunlar, benden önceki hiçbir peygambere verilmemiştir:
1- Ramazan ayının ilk gecesi olunca Allah Teâlâ, ümmetime (rahmet bakışıyla) bakar.
Allah, her kime (rahmet bakışıyla) bakarsa, ona ebedî olarak azap etmez. 2- Akşamladıklarında ağızlarının kokusu, Allah katında misk kokusundan daha güzel olur. 3- Melekler, her gün ve gece onlara istiğfar ederler, Allah’tan, bağışlanmalarını dilerler. 4- Allah Teâlâ, cennetine emredip: ‘Kullarım için hazırlanıp süslen. Onların dünya meşakkatlerinden kurtulup, benim yurduma ve ihsanıma istirahat için gelmeleri yaklaştı’ buyurur. 5- Gecenin sonu olunca, Allah (c.c.) hepsini bağışlar. Orada bulunanlardan biri: ‘O gece, Kadir gecesi midir?’ deyince: Hayır, çalışanları görmüyor musun? Onlar, çalışıp işlerini bitirince kendilerine ücretleri tam olarak ödenir.”
Ramazan ayı; Kur’an ayıdır, Kur’an’ın ilk inişinin hatırlanmasıdır. İlk ayetler indiğinde, tek bir Müslüman vardı. Karamsarlık ve yılgınlığı, yine Kur’an ile teselli oldu, güç buldu. Bizler de bu ayda okuyacağımız Kur’an ile vahyin yükünü hissetmeliyiz. Ayetler, hayatımızda müşahhas hale gelmeli ve sıradan bir insan olmaktan sıyrılıp, göklerin öğrencisi olduğumuzu bir kere daha idrak etmeliyiz. Ramazan okulunu başarı ile bitirme gayretinde olmalıyız. Orucu, namaz ve Kur’an ile desteklemeliyiz ve Kur’an’ı her okunduğumuzda tüm hücrelerimiz nefes almaya başlamalı, kalp atışları dengelenmeli, psikolojik hastalıklar tedavi olunmalı. Yani şeytanlar kaçmalı, dua eden melekler getirmeliyiz. İşte o zaman rahmet, hidayet, sabır, şükür zenginliğimiz olur. “(O sayılı günler), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa, onu oruçla geçirsin. Hidayete ulaştırmasına karşılık Allah’ı yüceltmeniz ve O’na şükretmeniz içindir” (Bakara, 185).
Oruç tutmanın en kolay şekli, yemeden, içmeden, şehvetten kendini mahrum bırakmaktır. Her Müslüman bilir ki, ibadetlerdeki en önemli hikmet, kendi yaşamını ve toplumsal ilişkilerini düzene sokmaktır. “Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayasızlıktan ve kötülükten alıkor” (Ankebut, 45). Kendini alıkoyan, ifa etmiştir; alıkoyamayan, ifsat etmiştir. “Kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa Allah, ona bir çıkış yolu açar. Onu beklemediği yerden rızıklandırır. Kim Allah’a tevekkül ederse O, kendisine yeter. Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir. Allah, her şeye bir ölçü koymuştur” (Talak, 2-3). Dünyadaki işlerimiz düzenli değilse, bozduğumuz bir ölçü var, demektir. Allah’a dayanmayan her iş, “ebter”dir, helak olmaya mahkûmdur. “Oruç, (sahibini koruyan) bir kalkandır. Oruçlu, saygısızlık yapmasın, ahlâksızca konuşmasın. Eğer biri kendisiyle dövüşmeye veya sövüşmeye kalkışırsa, iki defa, ‘Ben oruçluyum’ desin” (Buhârî, Savm). Oruç tutan kişiyi, tuttuğu oruç da tutmuyorsa o oruç, küskün bir oruçtur. Sen, orucun ruhunu bırakıp da sadece bedeninde gösterirsen, o da bedenine sıhhat olur ama ruhuna şifa olmaz. Rabbimiz, ruhun sıhhatine bakar, ruh hasta ise o bedende hayır kalmaz.
Özgürleşen mümin kul, Rabbine yaklaştıkça mes’ud olur. Rabbi, hayatına bereket verir, sıkıntılarına kefil olur. “Azımızı çok gör” deriz ya, işte azıcık işlerimizi Uhud Dağı gibi büyültür, sevabını çoğaltır. Ebu Ümame (r.a.) anlatıyor: “Dedim ki: Ya Resulallah, bana hayırlı bir amel tavsiye eder misiniz? Resulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem), “Oruç tut, çünkü oruca denk bir ibadet yoktur” buyurdu. Tekrar sordum: Bana güzel bir iş yapmamı tavsiye eder misiniz? “Oruç tutmaya bak. Çünkü Allah yanında onun kadar sevaplı bir ibadet yoktur” buyurdular” (Nesâi, Sıyam: 43). Mümin kişi, karlı kişidir. Dünyası da ahreti de emniyete alınmıştır. “Ramazan ayında bir farzı eda eden, sanki Ramazan ayı dışında 70 farz eda etmiş gibi olur ve Ramazan ayında bir nafileyi eda eden, sanki Ramazan ayı dışında bir farz eda etmiş gibi olur.”
Resulullah’ın Ramazan yaşantısını, alıntı yaptığım bir yerden şöyle paylaşayım: “Peygamber (aleyhisselam); cömertti, kerimdi ve hakkında rivayet edildiğine ve tasdik edildiğine göre en cömert olduğu vakit, Ramazan ayıydı. O, hayırla esen rüzgârdan bile daha cömertti. Yani Peygamber Efendimiz, hayır işlerinde insanlara yardımda ve insanların faydasına kararlar almada hızlı ve güçlü esen rüzgârdan bile daha çabuktu. Peygamber Efendimiz, Ramazan’ın son 10 gününe ulaştığında gecelerini ihya eder, (ibadetlerinde) gayret eder ve eşlerinden uzaklaşırdı ki Allah’a ibadet edebilsin ve Ramazan’ın bu son 10 gününde Allah için itikâfa girebilsin. Çünkü bu, bir fırsattır, içerisinde bin aydan daha hayırlı bir gece vardır. Allahu Teâlâ’nın da buyurduğu gibi, ‘Kadir gecesi, bin aydan daha hayırlıdır.’ Bu yüce ay, Kur’an ayıdır. Bu ayda Kur’an’a önem vermemiz ve hassasiyetine varmamız gerekir. Hatta bu hassasiyetimizi daha da arttırmalıyız. Normalde bir Müslümanın, Kur’an-ı Kerim’i, tüm aylarda, her gün, gece-gündüz okuması gerekir. Ancak özellikle Ramazan’da, Kur’an virdini muhafaza etmeli ve arttırmalı. Kur’an ayetleri üzerinde düşünmeli ve Kur’an-ı Kerim’den okuduğu ve düşündüğü ayetlerin emir ve yasakları ile amel etmeye gayret etmelidir.”[1]
[1] https://ilkha.com/ramazan-1441/vasfi-asur-ebu-zeyd-den-ibadetlerin-hikmeti-ve-ramazan-in-onemine-dair-onemli-tavsiyeler-123523