Eskiden bir hamal hikayesi anlatılırdı…. Yük taşıdığı urganın hesabını veremeyen hamal…gözyaşları…yutkunmalar vesaire vesaire…
Ya da padişah sofrasına oturan alimin kıssası… yemeğin parası devlet bütçesinden karşılandı diye yemeğe el sürmeyen bir alim…gözyaşları…yutkunmalar…padişahı aşağılamalar…
Amacım ne hamalı küçümsemek, ne alimi “ti”ye almak, ne de kıssalara dudak bükmek..
Amacım böyle güzel haslet ve davranışları hayatımızın bir köşesinde çarşıdan alınan bir süs eşyası gibi sergilemekten çıkarmak ya da böyle güzel hareketleri özel günlerde yemek öncesi meze niyetine gündeme getirmekten ziyade hayatımızın her anında yaşanılır ve uygulanır hale getirmek. Biz Yahudi mantığı gibi ”üzümü ye ama bağını sorma” mantığı ile hareket edemeyiz. Bizim mantığımız Kur’an ve sünnet mantığı olmalıdır.
Eskiden haram ve helallere çok dikkat eden Müslümanlar bugün maalesef üzülerek söylemek durumundayım ki ”HARAMA HİLE KARIŞTIRMADAN” yaşayıp gitmektedirler. (Müslümanım diyen birine başka bir şey söyleme hakkımız olmadığı için samimi ve ihlaslı Müslümanları ayırır ve tenzih ederim). Yine üzülerek söylemek zorunda kalıyorum ki Müslümanlar eliyle at izi it izine karıştırılmış, haramlar ve helâller birbirinden ayırt edilemez duruma getirilmiştir. Bugün elindekiyle yetinmeyen Müslümanlar daha mükellef bir dünyalık için bakkaldan leblebi alır gibi kredi alır hale gelmişlerdir. Sıra bizde diyerek devlet ihalelerinde köşe dönmece oyununu oynamaya başlamışlardır. Rasulullahın ”sınırlarda dolaşmayın, ola ki ayağınız kayıverir” hadisi hiç söylenmemiş gibi bırakın sınırda dolaşmayı sınır tecavüzleri gayet sıradan ve gündelik oluvermiştir.
…………………………………
Önümüzde bir seçim serüveni var. İçine hiçbir zaman dahil olmadığım ama her dönemde derin derin düşündüğüm.. Beş yüz elli kişi için elli beş bin kişinin başvurduğu, neredeyse bir servetin ödendiği ve bir veya birkaç kişinin ”partimize yarar ya da yaramaz” dediği, bilgi ve tecrübenin beş para etmeyip yağcılığın tavan yaptığı bir süreç… Milletinvekili olmak için canhıraş bir çaba, vaadler, yalanlar, yalanlar. Yalanların gayet masum ve mübah görüldüğü bir ortam ve bu akışa kapılan Müslümanlar. Amaç milletin vekilliği ise bunun örneği asrı saadette mevcuttur (şura meclisi). Yok, eğer yeni yeni tağutların seçimi ise bunun örneği de yine dünya tarihinde mevcuttur. Sahi ”tağut” deyince bu terimi ağzımıza almayalı ne çok zaman geçti değil mi? Tağut, haman ve karun dini ve ahlaki değerlerimiz bu kadar çok örselenip bu kadar ayaklar altına alınmayalı ne kadar uzun zaman oldu ya da ağızda sakız yapılıp değerlerini yitirmeyeli. Tağut deyince veya tağuti sistem deyince belki homurtular yükselebilir ama acaba kol kırılınca yen içinde mi kalıyor bilemedim.
……………………………………
Karısı yeni bir elbise alınca harçlığını kısan bir Ömer’i tanımayanınız yoktur. Geçmişin hikâyeleri gibi geliyor kulağa değil mi ya da tabağı sünnetleyen Rasulullah. Bir tarafta açlıktan kırılan insanlar, diğer tarafta ekmeğini çöpe atanlar. Bir misafir ağırlamasına orduyu doyuracak kadar yemekler yapan Müslümanlar, israflar, israflar ya da iş güç arayan gençler ve yatırım yapılacak paraları eğlence ve diğer sektörlere aktaran belediyeler. Bir duvar çiçek süslemesi için 2014 yılında yirmi milyon lira harcayan İBB, kime kinayeli yapıldıysa dinazorlar için dokuz milyon lira harcayan ABB (sahi bunlar öbür mahallenin çocukları mı yoksa bizim mahallenin mi) ve bu iş bilmezlere bile bile lades diyenler. Kimin eli kimin cebinde. Sizinle bir göz aşinalığımız olmuş muydu hiç?
………………………………………..
Eveeet sabah oldu Ankara’da. Artık uyanma zamanı geldi. Uykudan değil gaflet uykusundan. Sistem kendini Müslümanlar eliyle yenilemekte. Bugün birilerini öğüttüğü vahşi dişlileriyle yarın sizi öğütecek. Bugün feto, yarın menzo sonrası mı? MAYIN EŞŞEKLİĞİ, mayın eşşeklerinin sonunu herkes iyi bilir. Bilmeyenler mi? Bi zahmet bilenlere sorun.
Kalın sağlıcakla.