Soru : Bize kendinizi tanıtırmısınız sayın Hocam?
Cevap :Bismillahirrahmanirrahim.Hamd alemlerin Rabbi Allah’adır. Salat ve selam da O’nun elçisi Muhammed Mustafa (s.a.v)’e onun ashabına olsun. İsmim Mustafa Müslim 1940 yılında Kobani (Aynu’lArab)’da doğdum. İlköğrenimimi Aynu’lArab’da gördüm. Daha sonra orta ve lise öğrenimimi Halep’te Hüsreviyye Lisesi de denilen Şer’i Lisede gerçekleştirdim. Bu okulun banisi Osmanlı paşası Hüsrev Paşa’dır. 1961 yılında buradan mezun oldum daha sonra Dimaşk’a (Şam) Üniversitesindeki Kulliyyetu’ş-Şeria (İslam Hukuku Fakültesi)’da okudum. 1965 yılında da buradan mezun oldum. Buradan sonra da Ezher’in Usulid-din bölümüne master için müracaat ettim ve 1969’da da tamamladım. Bunun ardından yine Ezher’inUsulid-din Fakültesine tefsir dalında doktora müracaatım oldu. 1974 te de doktora tezimi tamamladım. 1997’e kadar uzun yıllar Suudi Arabistan’ın Riyad şehrinde çalıştım. Ardından Birleşik Arap Emirliklerine giderek Şarigah Üniversitesinde 2010 yılına kadar 13 yıl çalıştım. Buradan da emekliye ayrıldım. 2011 de Suriye’de devrim faaliyetleri başladığında Türkiye’ye sığınan Suriye’lilerin eğitim-öğretimlerinin kesintiye uğradığını gördüm. Bunlar arasında fakülte öğrencileri ve lise öğrencileri de vardı. Bu sebeple de oturduğum Riyad’dan iki sene kalacağım Ş.Urfa’ya geldim. Bu sırada ben eğitim çalışmalarında rol aldım. Davetçilerin yetiştirilmesine, davet faaliyetlerinin yapılmasına ve şer’i ilimlerin öğrenilmesine yönelik çalışmalarda bulundum. Bu eğitimlerin yapıldığı merkez halen Ş.Urfa’da mevcut ve faaliyettedir. Burada eğitim alan öğrenciler davetçi, öğretmen ve çadır kentlerde vaiz ya da imam olarak görev yapmaktadırlar. Biz bu merkeze “Davetçi Hazırlama Enstitüsü” diyoruz.
Soru : Bu enstitü kaç dönem ya da aşamalı eğitim vermektedir?
Cevap : Altı dönemdir mezun veriyoruz. Her dönem yine altı aylık bir süreyi kapsamaktadır. Şu anda da altıncı dönemdeyiz.
Soru : Ş.Urfa’ya gelmeden önce Kobani’de miydiniz?
Cevap :Kobani’yi kısa bir ziyaretim oldu.
Soru : Kobani’de İbn Haldun Üniversitesi’nin açıldığını duymuştuk?
Cevap : Ben Riyad’dayken Suriye’deki Kürtlerin yaşadığı bölgede bir Üniversite açmayı düşünmüştüm. Ben Riyad’ta olduğum halde o sırada Suriye’de bulunan bazı arkadaşlarımla bu konuda bir çalışma yaptık. Ben Riyad’tan onlara Suriye’de Kamışlı’da Kürtlere hitap eden bir üniversite açayım dedim nihayet. Çünkü, Kürtler son zamanlarda çok ihmal edilmişlerdi ve gittikçe de İslam’dan uzaklaşıyorlardı. Yıl 2012 veya 2013 idi. O sırada Kamışlı’daki durum sıkıntılıydı. Bunun üzerine Kürtlerin bölgesine yakın bir yerde, Rakka’da bir üniversite açmayı düşünmüştüm. Rakka bu esnada hükümetin kontrolu altında değildi. İçinde İslami katibelerin olduğu Ceyş’ulHurr’un denetimindeydi. Onlarla irtibata geçtik ise de birçok grup denetiminde olduğu için yine birtakım sıkıntılar baş gösterdi. Ben de bunun üzerine Halep’li Üniversite hocalarıyla Türkiye’de buluşarak üniversite için neresinin uygun olduğunu onlarla istişare ettiğimde bana Menbic’in daha uygun olduğunu söylemişlerdi. Bundan sonra da Menbic’de Uluslar arası İbn-i Haldun Üniversitesi’ni açmak üzere onlarla görüş birliğine vardık.
Soru : Menbic tam olarak nerede?
Cevap : Halep ve Aynu’l-Arab arasında. Karkamış sınırına 40 km kadar yakın bir yerdedir. O sırada Menbic’i denetiminde tutan başta Ahraru’ş-Şam ve Suguru’ş-Şam olmak üzere bölgedeki gruplardan Üniversite’nin açılması için anlaştık ve izin aldık. Bunun içinde bir yer kiraladık. 30.000 dolar masraf yaparak sınıfları, amfileri ve lazım olan masa, sandalye vs. hazırladık ama bu defa da İŞİD gelerek “buranın kendilerinin oluşturduğu “Dini Vakıflar Dairesi’ne” ait olduğunu ve dolayısıyla bu dairenin bağlı olduğu devlet de biziz” diyerek buraya el koydular. Bize binadaki yazı tahtası, masa, sıra ve sandalye gibi eşyalarımızı boşaltmamızı ve “bizim hiçbir grupla bağlantımızın olmadığını, bizim herkese eşit mesafede olduğumuzu ve amacımızın da sadece ve sadece gençlere dini eğitim vermek olduğunu” söylememizi istedi. Nihayet uzun görüşmeler ve sunulan şartlardan sonra sadece kızlara yönelik bir Şeriat Fakültesi açmamıza müsaade ettiler. Şu anda Menbic’deki Uluslar arası İbn-i Haldun Üniversitesi’nde bölüm olarak kızlar için Şeriat Fakültesi bölümü bulunmaktadır. Burada halihazırda kırk yada elli dolayında kız öğrenci eğitim almaktadır ve nihayet İbn-i Haldun Üniversitesi sadece bir bölüm açabilmiş oldu.
Soru : Rakka’da gerçekleştiremediğiniz üniversite girişiminizi Kobani’de denediniz mi ya da gerçekleştiremediniz mi?
Cevap : Kobani Üniversitesi için uygun bir yer değil. Çünkü orada hoca da yok, öğrenci de yok. Şartlarda yine uygun değil. Ben Ş.Urfa’ya geldikten sonra akrabalarımı ziyaret için iki defa Kobani’ye gittim. Bu fırsatı ganimet bilerek eğitim anlamında neler yapabileceğime dair araştırmalar yaptım. Fakat Kobani’nin eğitim-öğretim şartları bakımından uygun olmadığını gördüm. Ş.Urfa’da oturmaya karar verdiğimde özellikle vali bey ve belediye başkanından üniversite açmak için yer talebinde bulundum. Çünkü Bediuzzaman Said Nursi’nin rüyalarını süsleyen ve hedefleri arasında yer alan Van’da açmak istediği Zehra Üniversitesi Mısır’daki El-Ezher’e bedel olacaktı ve bunu ben gerçekleştirmek istiyordum. Mısır’da Zehra, Türkiye’de de Zehra Üniversitesi olacaktı. Arapça, Türkçe ve Kürtçe eğitim veren bir üniversite için belediye başkanı Celaleddin bey ve vali İzzettin bey’e “ bana sembolik bir ücretle de olsa bir yer verin ki ben de bu üniversitenin çekirdeklerini atayım” dedim.
Soru : Mustafa Sıbai[1] ile tanışıyormuydunuz?
Cevap : Evet. Mustafa Sibai, ben Şeriat Fakültesinde okurken hocamdı, bize ders verdi.
Soru : Suriye’de İhvan’la bağlantınız varmıydı?
Cevap : Arkadaş idik. Önde gelenlerin kimisi öğrenci arkadaşlarımız kimisi de hocalarımızdı. Mısır’da Abdulfettah Ebu Gudde Hüsreviyye Şer’i Lisesinde hocamızdı. Mesela Prof. Muhammed Edip es-Salih Dımaşk Üniversitesinde hocamızdı. Bazı önde gelenlerle de Suud’daki ve BAE’deki üniversiteden tanışıyorduk.
Soru : Said Havva ?
Cevap : Arkadaşımdı. Şeriat Fakültesinde bizimle beraber okudu.
Soru : Suriye’de İhvan 1970’li yıllarda silahlı mücadele başlattığında oradamıydınız?
Cevap : Seksenli yıllardı ben o sırada Suudi Arabistan Riyad’daydım.
Soru : Mervan Hadid’i[2] tanıyor musunuz?
Cevap : Biz Dimaşk Üniversitesindeyken ve henüz daha fakülteyi bitirmemişken o 1964 yılında Hama’da çalışmalar başlatmıştı. Bu sıralarda onu tanımıştım. Ben fakülteden 1965 de mezun oldum. Ben onu başlattığı direnişte tanımıştım daha sonra onu görmedim. Mervan Hadid 1975-1976 dolaylarında ben Suudi Arabistan’da iken şehid olmuştu.
Soru : Cezaevi’nde mi?
Cevap : Hayır O saklanıyordu.
Soru : İşkenceyle mi öldürüldü?
Cevap : O Suriye’ye döndükten sonra bir dönem onu bıraktılar. Hafız Esad başa geçip yönetimi devraldığında o saklanıyordu. Hareketi de gizlilik içinde yürütüyordu. Muhaberatın yakalama emrinden dolayı saklanıyordu.
Soru : Yani bu esnada Suriye’de miydi?
Cevap : Evet Suriye’deydi ama o arada kısa bir süre için Irak’a gitmiş ama 70’li yıllarda geri dönmüştü ve saklanıyordu. Sonunda O’nun Şam’daki saklandığı yeri buldular. O’na saldırdılar ve silahla vurarak şehid ettiler. Said Havva Irak’tan Suudi Arabistan’a geçmişti.
Soru : İhvan’la arkadaşlık ilişkisinin dışında organik bir bağınız oldu mu?
Cevap : Hayır olmadı. Ancak şöyle bir gerçek vardır. 60’lı yılların ve daha sonraki yılların Müslüman gençleri İhvan’ın çıkardığı kitaplarla büyümüşlerdir. Çünkü İhvan’ın kitapları dünyadaki bütün Müslüman gençlere çağdaş bir İslami kültür sunuyordu. Örneğin Hasan el-Benna’nın, Seyyid Kutub’un ve Muhammed Kutub’un kitapları. Bütün Müslüman gençler onlardan etkilenmişlerdir.
Soru : İsam el-Attar’ı[3] tanıyor musunuz?
Cevap : Evet. Biz Dimaşk’ta Şeriat Fakültesindeyken İsam el-Attar Üniversitenin camisinde hutbe okuyordu. (hatip idi)
Soru : Sürgün edildikten sonra O’nu hiç gördünüz mü?
Cevap : O Almanya’ya gitmişti. Ancak daha sonra Suudi Arabistan’a geldiğinde bir defa karşılaşmıştık.
Soru : Suriye’deki 1962 nüfus sayımında Kürtlere kimlik verilmemişti. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Soru : Aynu’l-Arab’ta böyle bir uygulama yapılmadı. Kamışlı, Heseke, Amude ve Derbesiyye’de böyle bir uygulama yapıldı. Kimlikleri verilmeyen bu bölgelerdeki Kürtlerin sayısı 250 bin kişi dolayındaydı, o sırada Türkiye’den gelen sığınmacılar muamelesi yapılan bu Kürtlerin sayısı şu anda 400 bin civarındadır. 1970 yılında Esad başa geçerek Alevi’leri de beraberinde yönetime getirdiğinde Arap Koridoru’nu uygulamaya koydular.
Soru : Arap Koridoru nedir?
Cevap : Suriye-Türkiye sınırının 400 km’lik bir bölümü boyunca sınırdan Suriye’nin güneyine doğru 10 km’lik bir alanı Kürtleden arındırdılar. Bütün Kürt köylerini boşalttılar. Böylece Irak sınırından itibaren Aynu’l-Arab’ a kadar olan bölgenin 10 km güneyine kadar olan alandan Kürtler çıkarılarak Menbic, İdlip, Gab, Meskene ve Derbesiyye’den Araplar getirilmiş ve bu alanda iskân edilmiştir. İşte buna Arap Koridoru denilmektedir.
Soru : Kürtlerin çıkarıldığı bu bölgeler petrolün bol olduğu yerler değil mi?
Cevap : Hayır. Buradaki amaç, Suriye Kürtleriyle Türkiye’deki Kürtlerin bağlantısını koparmaktı. Bu koridor ayırma “ayırma koridoruydu” Bu koridor Irak sınırındaki Kuburu’l-Beyd’den başlayarak Rasu’l-Ayn’a kadar 400 km boyunca devam ediyor. Bu alandan uzaklaştırdıkları Kürtleri uyruksuz olarak tanımladılar ve onlara “siz Türkiye’den gelen sığınmacılarsınız” dediler. Suriye’de uygulan bu uygulamanın aynısı Saddam zamanında Irak’ta uygulandı. İran-Irak sınırındaki Kürtlerin bulunduğu bölgeyi sınırdan Irak içlerine doğru 30 km kadar boşalttılar. Bölgedeki bütün Kürt köylerini yerle bir ettiler, harab ettiler.
Soru : 15 Mart 2011 de Suriye’de olaylar başlayıncaya kadar Kürtlerin arasında Barzani etkiliydi. Ancak PYD’de de direnişe katılan Kürtleri öldürmüştü. Ayrıca Suriye’de direnişin başlamasında PYD’nin rolü oldu mu?
Cevap :Kürt partileri şu anda da oldukça çoktur. En eski parti Barzani’nin Demokratik partisidir. 50’li yıllardan itibaren Suriye’ye girmiştir. 60’lı yıllarda parti Talabani’nin İttihat-Vatani kanadı olarak esas parti taraftarları olarak ikiye ayrıldı.
Soru : Celal Talabani 1975 te ortaya çıkmamış mıydı?
Cevap : 1965 te partide ayrışma oldu.
Soru : Celal Talabani’nin ortaya çıkışı 1975’tir. 1970’de Molla Mustafa Barzani Irak’ta hareketi başlattığı zaman Cezayir Antlaşması 1975’de yapıldı. Cezayir Antlaşması yapılınca Kürtlere dönük olarak Saddam’ın katliamı başlayınca Celal Talabani, Molla Mustafa Barzani’den ayrılmıştır.
Cevap : Cezayir Antlaşması 1975’teydi. Fakat bundan önce 1965’te Talabani partiden ayrılarak İttihad-ı Vatani’yi kurdu. Bir de önemli olan şudur. Partinin içinde milliyetçi gruplar oluşunca Talabani ve taraftarları ayrıldı. Bundan sonra da ayrılanlarla birlikte Suriye Kürtleri arasında 16 civarında milliyetçi parti (grup) ortaya çıktı. Bu dağılmadan sonra 2005 yılında PYD ortaya çıkıncaya kadar meydandaki partiler silahlı partiler (gruplar) değildi. Bunların isimlerinden başka belirginlikleri yoktu. Fakat vaktaki 2005 te PYD siyasi bir birim olarak ve YPG de silahlı bir birim olarak ortaya çıkıp ta Kürtlerin sahasında kendilerini gösterdiklerinde ve kantonları bir yönetimde birleştirme iddiasıyla ortaya çıktıklarından beri en önde giden bir yapı olarak duruyorlar.
Soru : Bildiğime göre PYD’yi 2003’te Öcalan kurdu?
Cevap : Abdullah Öcalan 1999’da Lübnan’dan çıkarıldığında o zaman PYD bile mevcut değildi. Abdullah Öcalan Şam’da iken ve askeri kampları Bekaa’da iken bir takım çalışmalar yaptılar. Suriye’deki Kürtlere yönelik bir takım çalışmalar. Bu esnada Suriye’deki Kürtlerin yapacağı çalışmanın nüvesini oluşturdular. Daha sonra da bunu Demokratik Birlik Partisi olarak isimlendirdiler.
Soru : 19 Temmuz 2012 de Beşşar Esad Haseke, Amade ve Kamışlı gibi yerleri PYD’ye neden bıraktı?
Cevap : Suriye devrimi Der’adan başlayarak diğer şehirlere de yayıldığında Beşşar Esad Suriye’deki 16 tane Kürt Partisini toplantıya çağırdı. Toplantıyı Şam’da yaptılar. Onlara iki yol çizdiğinde ya kendisiyle birlikte olacaklarını ya da onları bulundukları yerde hiçbir şekilde kımıldatmayacağını ve ayaklanmaya destek vermelerine hiçbir şekilde müsaade etmeyeceklerini söyledi. Halen de Muhaberat (İstihbarat)ın başında bulunan Ali Memlük Kürtleri topladı. Suriye’de
bulunan 16 Kürt Partisini (grubunu) topladı. Onlara “Kürtler ne istiyor, ya da sizler ne istiyorsunuz? “ diye sordu. Kürtler de taleplerini ilettiler. Örneğin, ana dilde eğitim, Kürtçe radyo, Kürtçe Televizyon ve otonomi (özerklik) ve benzeri birçok talepte bulundular. Ali Memlük dile getirilen bütün talepleri not ederek toplantıya gelen grupların liderlerine hükümetin bu isteklerin gerçekleştirilmesi noktasında çalışmalar yapacağını söyledi. Bu talepler arasında gerçekleştirilebileceklerini uygulamaya koyacaklarını da bildirdi. Bu vaatlere bazı Kürt grupları inanmadılar ve direnişe (devrime) katıldılar. Bu arada direnişe katılan bazı Kürt bölgeleri hükümet karşıtı gösteriler düzenlediler.
Soru : Bu olaylar karşısında PYD’nin tutumu ne oldu? PYD nerede duruyordu?
Cevap : PYD ve müttefiki olan gruplar biz direnişe silahlı olarak katılamayız ancak haklarımızı da barışçıl bir yolla talep ederiz açıklamasını yaptılar.
Soru : Ancak PYD, Mişel Temo gibi direnişe katılan bazı kimseleri öldürmüştü?
Cevap : MişelTemo öldürüldü, doğrudur. Ancak şu ana kadar Mişel Temo’yu kimin öldürdüğüne dair bir kanıt da bulunamamıştır. Benzer şekilde öldürülen başkaları için de aynı durum geçerlidir.
Soru : Faili meçhul yani?
Cevap : Herkes birbirini suçluyor. Kimisi düzenin (hükümetin) öldürdüğünü kimisi falanın kimisi de filanın öldürdüğünü söylüyor. Kimisi PYD diyor, ancak, henüz tahkikatı yapılmamışken herhangi birinin veya kesimin üzerine yıkmak da mümkün değildir.
Soru : PYD bu olaylarda Beşşar Esad’la ya da hükümetle herhangi bir ittifak yaptı mı?
Cevap : Şu ana kadar PYD “Biz hükümetle birlikte değiliz. Hükümet karşıtıyız. Muhalefetimiz de ulusal (vatani) bir muhalefet olup silahlı bir muhalefet asla değildir” diyor.
Soru : Peki O zaman, Beşşar niçin Kamışlı, Haseke ve Amude gibi yerleri 2012’de PYD’ye teslim etti?
Cevap : Kamışlı’da hükümet kuvvetleri vardı ama çok zayıftı. PYD ve YPG bir güç olarak Kamışlı’da varlardı ve buraya hükmediyorlardı. Haseke, Amude, Derbessiyye ve Ras’ul-Ayn’da aynı durum söz konusuydu. Hükümetin kuvvetleri ya buralarda yoktu ya da varsa bile çok zayıftı.
Soru : Beşşar Esad halihazırda Kürt bölgelerindeki devlet memurlarının maaşlarını ödemeye devam ediyor. Ayrıca 2012’de bu bölgeleri boşaltırken de silahlarını bu bölgelerde terk ederek buralardan çekildiler. Buralardan çekilirken silahları PYD’ye bırakarak çekildiler. Niçin?
Cevap : Biz bunları bilmiyoruz. Mesela PYD karşıtı olanlar. “Hükümet silahları size bıraktı ya da size silah verdi” şeklinde ithamda bulunuyorlar ama PYD bunu inkâr (red) etmektedir. Ancak memurların maaşlarına gelince; Halep’teki, İŞİD kontrolü altındaki Menbic ve El Bab’taki memurlar ve ayrıca Halep’teki öğretim görevlileri Haleb’e geldiklerinde maaşlarını alıyorlar. Esad “ meşru devlet benim ve memurlardan bana karşı silah çevirenler hariç hepsinin maaşını da ben veririm, ülkenin hâkimi benim” demek istiyor. Devlete karşı silahlı mücadeleye girişmeyen bütün memurların maaşını ödüyor.
Soru : PYD devletin çekilirken kendilerine silah bıraktığını reddediyor mu?
Cevap : PYD bunu inkâr ediyor.
Soru : PYD bunu inkâr ediyor ama bu noktada sizin fikriniz nedir?
Cevap :ABD PYD’ye silah vermişti.
Soru : Bu yeni bir olay.
Cevap : Fakat Beşşar geri çekilirken onlara silah bıraktı mı bilmiyorum.
Soru : Suriye’deki Kürtlerin durumunu şuan itibariyle nasıl görüyorsunuz?
Cevap : Bana göre PYD kantonları ilan etmede acele davrandı. “Biz bu kantonları birleştiririz ve tek merkezden de idare ederiz” dediler ama bana göre acele ettiler. Çünkü henüz ortada devlet denilen organın temel dinamikleri yoktur ki. Bana göre Suriye’deki Kürtler, Türkiye’deki Kürtlerin uzantısıdır. Türkiye’deki Kürtlerin sorunları hallolduğunda Suriye’deki Kürtlerin de sorunları hallolur.
Soru : PYD’yi PKK kurmuştur. Bu münasebetle PYD, PKK’nin bir organı mıdır?
Cevap : PKK’nin fikri yapısı ne ise aynı fikri yapı PYD’de vardır. Çünkü YPG’ye komuta eden komutanlar hep Kandil’dendir.
Soru : Kardeşiniz Salih Müslim, Türkiye’de okudu Salih Müslim’im gençliği nasıldı?
Cevap : Tabi ki O’nu Türkiye’ye eğitim için gönderdiğimizde İstanbul Üniversitesinde okuyordu ve gerçekten de normal bir insandı. Diğer insanlar gibi. Biz O’nu okumaya gönderdiğimizde ne solcu ne de sağcıydı. Fakat içinde birtakım milliyetçi duygular, eğilimler olabilirdi. Önceleri (o sırada) öyle değildi.
Soru : Salih Müslim böyle milliyetçi duyguları ne zaman edindi?
Cevap : Fakültede okuduğu sırada bazı gençlerle tanışmasıyla birlikte bu düşünce ve fikirlerini açığa çıkarmıştı. Bu gençlerden birisi de Abdullah Öcalan’dır. İstanbul’da yani.
Soru : Sene kaçta?
Cevap : 70’li yıllarda. Fakülteyi bitirince O’ndan Suudi Arabistan’a gelmesini istemiştim. O’nun için Suudi Arabistan’da bir iş ayarlamıştım. 1977’den itibaren 10 yıl Suudi Arabistan’da kalmıştı. Bundan sonra da Kobani’ye döndü ve birtakım solcu fikirlerle tanıştı. 90’lı yıllarda Abdullah ÖCALAN Suriye’ye geldiğinde kendisiyle de irtibata geçmişti. Daha sonrada PYD’yi kurdular.
Soru : Enver Müslim’in durumu? Bildiğim kadarıyla şu anda Kobani’nin Valisi’dir?
Cevap : Enver Müslim bizim akrabamız değildir. Sadece soyadlarımız aynı.
Soru : Siz Türkiye’ye gelince kardeşiniz çalışmalarınızı Kobani ya da Suriye’de yapmanız noktasında bir talepte bulundu mu?
Cevap : Kobani’ye ziyaretimden önce onu aramış ve yapmak istediğim bazı projelerimin olduğunu söylediğimde buna sıcak bakmıştı. Ancak Kobani’ye gelenler ise hiçbir zaman benim misyonumu ve çağrımı anlamadılar. Hatta bundan dolayı kardeşimi sıkıştırdılar ve ben de bunun üzerine Türkiye’ye döndüm.
Soru : Peki Salih Müslim sizin kendisinin ağabeyi olduğunuzu, sizin onun yanında kıymetli olduğunuzu Kandil’den gelenlere söylemedi mi?
Cevap : Kandil’den gelenler siyasilere asla tolerans göstermedikleri gibi kendi bildiklerini uygularlar.
Soru : O zaman Salih Müslim PYD olarak YPG’ye söz geçiremiyor mu?
Cevap : Siyasi bakımdan etkisi var. Ancak askeri yöne gelince, Kandil’den gelen ekip beni Kobani’de istemedi. “Çünkü Mustafa Müslim’in burada bulunması hiç de hayrımıza olmayacak. O burada bulunduğu sürece burada İslami bir oluşuma gider. Bu da bizim işlerimizi bozar” demişlerdi. Beni Kobani’de görmek istememişlerdi.
Soru : Kobani’ye rahatça gidebiliyor musunuz?
Cevap : Akrabalarımı ziyaret edebiliyorum. Ancak benim orada siyasi, dini faaliyetler yapmam ve insanlarla bir araya gelmem yasak.
Soru : Kardeşiniz Salih Müslim ile ilişkileriniz nasıl?
Cevap : İlişkilerimiz resmi düzeydedir. Örneğin Kürt toplumunda küçük büyüğe saygılıdır. Üstelik Kürt toplumunda alimlerin büyük saygınlığı vardır. Çok az görüşebiliyoruz. Görüştüğümüzde de bana karşı saygılıdır. Fikri anlamda ise Suud’da iken çok tartışmış ve fikirlerimizi karşılıklı değerlendirmiştik. Suud’da iken çoğunlukla benimle değil de benim çocuklarımla fikri tartışmalara giriyordu. Çocukları milliyetçi yönlere çekmeye çalışıyordu. Elhamdulillah çocuklarımın hepsinin teveccühleri de İslama’dır. Kardeşim onları etkileyemedi. Şu anda kendiyle fikri boyutlara girmiyoruz. Aramızda saygı ilişkisi var.
Soru : Son olarak Sizin ve Kürt halkının PYD’ye bakışı nasıl?
Cevap : Kürt halkı da diğer Müslüman halklar gibi içinde İslam’ın etkilerini barındıran bir halktır. Halk içinde fıtratı bozulmamış insanlar da var. Kimisi de dinlerine ve namazlarına dikkat ederler. Halk halen de böyledir. Ancak toplumda kültür düzeyi yüksek olan bir laik kesim de var. Kültürlü kesim içinde İslam’a tutunanlardan daha çok laikler ve sapkın fikirliler var. Kültürlü kesimin çoğu ya solcudur ya da laiktir. Şu anda en önemli mesele bölgedeki Kürt alimlerin halkta tekrar dini duyguları uyandırmalarının gereği ve çalışmalarını da özellikle kültürlü laik kesim üzerinde yoğunlaştırmaları ve onları tekrar İslam’a döndürmeleridir. Kürt halkı Müslüman bir halktır ve Kürt halkı kendi fıtratı olan İslam’a dönmelidir.
Buradan da Kürt halkına nasihatım şudur; Kürtlerin haklarını temine çalışan Kürtler! İslamcıların elinden tutun, İslamcıları destekleyin. Çünkü İslamcılar, Kürtlerin hakkını ve hukukunu Kürtlere tekrar vermede doğru sözlü insanlardır. Çünkü Müslüman bir kişi “ Mü’minler ancak kardeştir” ilkesine inanır. Kardeşler de haklar bakımından birbirlerine denktirler ve eşittirler. İşte İslamcılar bu inanca sahip oldukları için Kürtlere haklarını verecek olanlarda onlardır. Ancak kardeşler, kardeşlerinin haklarını temin edebilirler. İslamcıların dışındakilere gelince; kendi çıkarlarına göre davranırlar, Kürtlere yalan söyler ve aldatırlar, kandırırlar. Kendi hedeflerine ulaştıktan sonra Kürtleri bir kenara atarlar.
Soran : Allah razı olsun hocam, sizi oldukça yorduk.
Cevap : Tekrar hoş geldiniz. Özellikle şu bilinmelidir: “ Biz İslam’ın hizmetçileriyiz. Mazlum Kürt toplumunun hizmetkârıyız”, ikinci olarak ta biz Kürt halkının gerçeklerini ortaya koymaya çalışıyoruz. Benim nazarımda da Kürt meselesinin çözümü İslam’dan başka bir yolla olmaz. Bunun için de Kürtlere yardımcı olmalı yapılan zulümleri artık kaldırmalıyız. Kürtler haklarını elde edinceye kadar da biz Kürtler olarak desteğimizi İslam’cılara vermemiz gerekiyor. İslam yolunu sürdürmemiz gerekiyor.
Soran : Teşekkür ediyoruz hocam.
[1] Suriye’de 1940’lı yıllarda İhvan’ül Müslimin Hareketinin kurucusu ve uzun süre de liderliğini yapmıştır. Türkçe’de birden fazla eseri bulunmaktadır.
[2] Mervan Hadid, 1960’lı yılların ortalarında Seyyid Kutub ile birlikte olan Seyyid Kutub’un tutuklanmasından sonra Suriye’ye geçerek silahlı mücadele başlatan Hama’lı bir pamuk tüccarının oğludur. 1976’da Hafız el-Esad tarafından tutuklanmış ve işkence altında şehid edilmiştir.
[3] İsam el-Attar, Suriye’de Mustafa Sibai’den sonra İhvan’ın liderliğine seçilen 1963’den itibaren Almanya’da sürgün hayatı yaşayan, 1980’de Said Havva’larla İslami Cepheyi oluşturunca Suriye Muhaberatı tarafından evine yapılan baskında hanımı katledilmiş, kendi o sıra evde bulunmadığı bu suikasttan kurtulan Suriye alimlerindendir.