Neden Bu Aymazlık?
Arşiv Genel Yazarlar

Neden Bu Aymazlık?

Her tarafından acziyet akan beşerin; gücünü, kudretini aşan otoriteye, zalime, çapulcuya karşı sönük, ezik bir hâl aldığını söylemek, kesinlikle yanlış olmaz. Baskı altında olduğunda korunmaya dönük bir tutum takınır, kendisine yönelmiş olan tehdidi bertaraf etmek ya da etkisini azaltmak ister. Tehdidi bertaraf etmeye kalkışması, yani sesini yükseltmesi, hak araması, zulme başkaldırması mümkün olmakla beraber, nadir görülen bir durumdur zira güce, tehdide boyun eğmemek, başkaldırmak bedel ister ve bu bedeli ödetir de. İşte bu bedeli ödemeyi göze alabilen, hayatındaki düzeni, konforu kaybetmeyi kabul edebilen pek çıkmaz, çıksa da güruhun desteğini alamadığı için cılız bir ses olmanın ötesine geçemez. İnsanoğlu, tehdidi bertaraf etmekten ziyade, etkisini azaltma yolunu tercih eder çünkü böyle yapmak görece daha kolaydır ve tehdidi bir süreliğine de olsa öteler. Evet, tehdit kaybolmaz zira zalim, zulmüyle var olduğu için, kendini ara ara hatırlatmayı bir zaruret olarak görür. Dolayısıyla zulme ve zalime ses çıkarmayanlar, her an keyfi bir uygulama ile karşılaşabilir; onu, zorda bırakan bir zulmün kurbanı olabilir ya da sevdiklerinin başına böyle bir şey gelmesini çaresiz bir biçimde izleyebilir. Her halükârda zulmün, zalimin soğuk nefesini ense kökünde duyacaktır, bu kaçınılmazdır. Tüm dünya insanlarının neredeyse tamamında var olan bu hâlden; şikâyet eden, bu durumu değiştirmek isteyen de pek çıkmıyor nedense. Böyle olmasaydı şayet, neredeyse bütün ülke yöneticilerinin, halkın büyük kesiminin menfaatleri ile hiç uyuşmayan, sadece kendi egoist çıkarlarını önceleyen zalim yönetim şekillerini kolayca icra etmeleri mümkün olur muydu? Kitlesel eylemlerle bazen hak arayışına kalkışan halka karşı, bu kadar zalim olabilirler miydi? Yöneticilerin Gazze’deki katliama, milyonların tepki göstermesine rağmen, bu zulme ortak olmaları ve onları durdurabilecek hiç kimsenin olmaması da yine insanların tepkisiz bir gelenekle yetişmiş olmalarından gelen bir güvenden kaynaklanıyor. İnsan, beşerî kuvvetlerden gelebilecek herhangi bir tehlikeye karşı kayıtsız kalmıyor, kalamıyor. Neden? Çünkü bu tehlikenin kendisine, sevdiklerine maddi veya manevi zarar verme, acı çektirme ihtimali var. Kişi, bu acıyı bire bir yaşamamış da olsa geçmişlerin anlatımlarından, tecrübe aktarımlarından hareket ederek bir pozisyon alıyor, tutum takınıyor. Sonucunda da acı çekmek istemediği için, bu zalimlerin istekleri doğrultusunda hareket etmeye; yaşamlarını, düşüncelerini ona göre dizayn etmeye gayret ediyorlar. Despotların istekleri, emir; kanunları, karşı konulamaz, değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez yasalar hâlini alıyor ve buna karşı koymak, hiç kimsenin aklına gelmiyor, böyle bir şey gündeme dahi getirilemiyor. Bu kadar cesur birileri, pek bulunmuyor.

İnsanların, beşerî otoriteler karşısında takındıkları bu sünepe tavır, söz konusu Allah ve onun emirleri, yasakları oldu muydu, farklı bir hâl alıyor. Despot yöneticilerden gelme ihtimali olan bir zulüm söz konusu olduğunda korkan, sinen insanoğlu, Allah’a karşı daha rahat, aymaz bir tavır takınıyor. Hâlbuki âlemlerin rabbi olan Allah’ın azabı, daha çetin ve ebedi iken insan bu durumdan pek etkilenmiş gibi görünmüyor. Bu durumun birbirinden farklı sebepleri olabiliyor. Allah’ın kesin olarak geleceğini haber verdiği azabı, bire bir yaşamayan ya da yaşayan birilerini görmeyen Âdemoğlu, vadedilen azabın ciddiyetini tam anlamıyla kavrayamıyor. Hâl böyle olunca da Allah’ın emir ve yasaklarına riayet etme ihtiyacı duymuyor. Heva ve hevesine uymak daha cazip geliyor. Dünyaperest insanların, toplumların dayattığı haz merkezli, hedonist bir hayat sürmek daha ilgi çekici oluyor. Bu çekicilik bazen öyle bir hâl alıyor ki haramlara bulaşmayan, onlardan uzak durmaya, Allah’ın emirlerine dikkat etmeye çalışan insanlar, ot gibi bir yaşam sürdükleri gibi aptalca bir ithamla karşı karşıya kalabiliyorlar. Asıl çekinilmesi, korkulması gereken Allah (cc) iken ondan yeterince hatta hiç korkulmadığını görüyoruz. Bu rahatlık ya Allah’tan hakkıyla korkulmadığı ya da Allah’ın hiçbir şekilde dikkate alınmadığı anlamına gelir zira bunun başka bir izahı olamaz.

Tabii bir de Allah’a inanmayan, dolayısıyla korkacakları ilahi hiçbir otoritenin olmadığı kimselerin sürdürdükleri hazcı bir yaşam tarzı söz konusu. Her ne olursa olsun, asıl kuvvetten, kudretten korkmayıp ölümlü ve zayıf otoritelerden korkmak, hayatın gerçek anlamını ciddi anlamda ıskalamak olacaktır. Zira iş işten geçip de ilahi kudret karşısında hesap vermeye durulduğunda gerçekler anlaşılacaktır.

Her ne isimle anılırsa anılsın, Allah’ın çizdiği helal dairenin dışında yer alan her lezzet, haz; fani ve insanı yok eden bir hüviyete sahiptir. Peşinde koşturanlara, öyle iddia edildiği gibi lezzetli bir hayat sunmayacaktır, tam aksine insanın ahiretini yok edecek ve onu ebedî bir pişmanlığa sürükleyecektir. Karşı konulamaz bir gerçek varsa o da gönüllerin ancak Allah’ı zikrederek, hatırlayarak huzuru, lezzeti bulacağıdır.

Taşkın ÖNEL

18 Eylül 2024

Akhisar

 

GRUBA KATIL