Dürziler, Orta Doğu’da üç ülkeye dağılmışlardır. Bu ülkeler Lübnan, Suriye ve Siyonist İsrail’dir. İsrail’de bulunan Dürziler, Golan Tepelerinde ve İsrail işgali altındaki topraklarda olmak üzere iki ayrı bölgede yaşamaktadırlar. Golan Tepelerinde 30 bine yakın, diğer bölgede ise yani işgal topraklarında ise 100 bin hatta bazı bilgilere göre de 120 bin civarında Dürzi bulunmaktadır. İsrail’deki Arap nüfusunun yaklaşık %10-15’ini oluşturan ve ülkenin önemli azınlıklarından biri olan Dürziler, İsrail nüfusunun da yaklaşık %1,6’sını oluşturmaktadır. İşgal topraklarında yaşayan Dürziler Siyonist İsrail vatandaşlığını kabul etmiş, ancak Golan Tepelerinde yaşayanlar ise bütün baskılara ve kendilerine sunulan cazip imkânlara rağmen kabul etmemekte direnmişlerdir. Çünkü bu Dürziler kendilerini Suriye vatandaşı olarak kabul etmektedirler. Ancak 2015 yılı itibariyle Golan’da yaşayan Dürzilerin İsrail vatandaşlığına geçişlerinde bir artış olmuşsa da yine de Dürzilerin çoğunluğu Suriye’ye bağlılığını devam ettirmişlerdir. Çünkü Siyonist İsrail’in uyguladığı bölgesel politikalar nedeniyle Dürziler hala işgalci İsrail’e güvenmemektedirler. Bu nedenle de Dürzilerin, Siyonist İsrail vatandaşlığına başvuru hakları olmasına rağmen ezici çoğunluk bunu tercih etmemiş ve özgün bir kimlikle yaşamlarına devam etmektedirler.
Kudüs merkezli resmi İsrail Merkez İstatistik Bürosunun verilerine göre de çoğunluğu ülkenin kuzeyinde yaşayan Dürzi topluluğun nüfusu 130 bini aşmaktadır. Dürzilerin anadilleri ise Arapçadır.
İsrail vatandaşlığını kabul eden Dürzilerin İsrail ile ilişkileri 1956 yılında Dürzi topluluğunun lideriyle yapılan anlaşmadan sonra başlamış ve başka azınlıklara tanınmayan bazı ilave haklar Dürzilere tanınmıştır. Bu hakların başında Dürzi erkeklerin İsrail ordusuna katılımı yasalaştırılmış ve bu amaçla ordu içerisinde Dürzi Tugayı oluşturulmuş ve ayrıca siyasette ve bürokraside de üst görevlere gelmelerine imkân sağlanmıştır.
Golan Tepelerindeki Dürziler
Siyonist İsrail, Golan Tepelerini, 5 Haziran 1967’de 6 gün süren savaşta işgal etmiş, 1981 yılında ise Golan’ı ilhak etmiştir. 25 Mart 2019 yılında ise ABD’nin başkanı Trump tarafından uluslararası kurallar hiçe sayılarak Siyonist İsrail’in Golan Tepelerindeki egemenliğini tanınmıştır. Oysa bu topraklar, uluslararası kurallara göre Siyonist işgale ve ilhaka ve Trump’ın kabulüne rağmen hâlâ Suriye’nin toprakları olarak kabul edilmektedir. Zaten işgalci, emperyalist ve Siyonist güçler ne Suriye’de ne Filistin’de ne de başka coğrafyalarda kendi menfaatleri söz konusu olduğu zaman uluslararası kuralları hiçe saymakta hiç bir zaman beis görmemişlerdir.
Golan Tepelerinde yaşayan nüfusun çoğunluğunu Dürziler oluşturmaktadır. Genellikle de Dürziler, Golan Tepelerinin eteklerindeki Mecdel Şems, Mas’ada, Bukata, Ayn Kanya ve El-Gacar köylerinde yaşamakta ve sayılarının da yukarıda da belirtildiği gibi 30 bin civarında olduğu ifade edilmektedir. Bu Dürziler, bunca zaman geçmiş olmasına rağmen hâlâ kendilerini Suriye vatandaşı olarak kabul etmekte ve bir gün tekrar yaşadıkları bu bölgenin Suriye’ye bağlanacağını ümit etmektedirler. Tıpkı işgal altında yaşayan Filistinliler gibi Golanlı Dürziler de Siyonist İsrail’in işgal ettiği bu topraklardan kovulacakları günü beklemektedirler. Bu nedenle hala evlerinin duvarlarında Suriye bayraklarını, Der’a, Kuneytıra ve Şam’a özgü eşyalar bulundurmakta, köylerinin meydanlarını Arap geleneğine uygun anıt ve heykellerle donatmaktadırlar. Golanlı Dürziler 1967’den beri, yaşadıkları coğrafyanın işgalle el değiştirmesine rağmen kültürlerini yaşamayı ve gelecek nesillere aktarmayı ihmal etmemişlerdir.[1]
Siyonist İsrail, 1981’de uluslararası hukuka aykırı bir şekilde Golan’ı ilhak ettikten sonra Golanlı Dürzi Arapları vatandaşlığa geçirmeye çalışmıştır. Ancak Golanlı Dürzi Araplar, işgalci İsrail’in bu vatandaşlığa geçirme çabasını kabul etmemiş hatta 1982’de kitlesel bir grevle tavırlarını açıkça göstermişlerdir. Dolayısıyla Golan’da yaşayan halk, Siyonist vatandaşlığına geçmeyi kabul etmemiştir. Nitekim Golan Tepelerinin eteklerindeki en büyük Dürzi köyü olan Mecdel Şems’te kuru yemiş dükkânı işleten, 70 yaşındaki eski öğretmen Hasan Fahreddin, AA muhabirine yaptığı açıklamada; “Biz, Dürzi Araplar olarak 50 yıldan bu yana her daim kendimizi Suriye’nin bir parçası olarak görmeye devam ediyor ve İsrail’i, işgalci bir güç olarak kabul ediyoruz. Daima ana vatanımız Suriye’ye bağlanmak ve topraklarımızda Suriye bayrağının dalgalanması ümidiyle varlığımızı idame ettirerek bu şekilde kalmaya devam edeceğiz” demiştir.
Benzeri bir açıklamayı da Dürzi köyü olan Bukata’da AA muhabirine konuşan Dürzi Şeyhi Tevfik Hasan Amayişe de ana vatanlarına dönmeyi ümit ettiklerini belirterek “Alevi, Dürzi, Müslüman hepimiz bir bütün olarak Suriyeliyiz. İsrail batıl bir güçtür ve ne kadar sürerse sürsün batıl olarak kalmaya devam edecektir ve hak mutlaka galip gelecektir.” şeklinde konuşmuştur.
İsrail üniversitelerinde eğitim almayı reddeden Golanlı Dürziler de iç savaşın patlak verdiği 2011’e kadar, Golan Tepelerinde konuşlu bulunan BM Barış Gücü ve Uluslararası Kızılhaç Örgütünün gözetimindeki bölgelerden eğitim amacıyla Suriye’ye gitmişlerdir.[2]
Siyonist İsrail’in işgali genişletmesini kabul etmeyen aktivistler de platformlar oluşturarak karşı tavırlarını göstermeye çalışmışlardır. Bu çerçevede etkin faaliyet gösterenlerden birisi de Dürzi aktivist Halid Ferrac’tır. Halid Ferrac, İsrail’in kuzeyindeki Yukarı Celile bölgesinin Rama beldesinde 1981’de dünyaya gelmiş ve yaklaşık 20 yıldır işgal altındaki Doğu Kudüs’te yaşamaktadır. Dürzilerin Arap olduğunu söyleyen Ferrac, “Tabii ki farklı düşünenler var, ancak Dürziler Arap’tır, Arap medeniyetinin bir parçasıdır ve Filistinlidir. Dolayısıyla Filistin köklerine geri dönmelidir. Çünkü İsrail kimliğini seçmek teknik olarak yanlıştır. İsrail kimliği diye bir şey yoktur. Ya Yahudi’sin ya da Filistinlisindir.” ifadesini kullanmıştır. İsrail’in zorunlu askerlik hizmetini de reddeden ve bu yüzden birçok defa hapis yatan Ferrac, 2014’te bir grup Dürzi arkadaşıyla kurduğu “Reddet… Halkın Seni Korur!” platformuyla Dürzilerin İsrail’e karşı bilinçlenmesi için sivil mücadele vermeye başlamıştır.
Ferrac, “Reddet… Halkın Seni Korur!” platformunun bir Filistin hareketi olduğunu belirterek “Bu platformun ana hedefi tarihi Filistin topraklarında yaşayan Dürzileri, Filistin kimliğine geri döndürmektir” demiştir.
Platformun Filistin kimliğine geri dönüşü sağlamak için önceliği Dürzi gençleri askerlikten alıkoymaya verdiğini belirten Ferrac, askerliği reddeden Dürzi gençlere psikolojik, ekonomik ve hukuki destek sağladıklarını ifade etmiştir.
İsrail’in askerlik yapan Dürzileri başta Mescid-i Aksa’nın kapıları olmak üzere askeri kontrol noktaları ve sınır bölgeleri gibi Filistinlilerle etkileşim noktalarına yerleştirdiğine dikkati çeken Ferrac, “İsrail, Dürzileri kasten bu noktalara koyuyor. Çünkü İsrail, Filistin toplumunda Dürzi algısını tahrif etmek istiyor. Hâlbuki Dürzi toplumu çok seslidir ve bu toplum içinde Arap-Filistin kimliğine bağlı çok insan vardır” demiştir.
Ferrac, “Reddet… Halkın Seni Korur!” platformunun kurulduğu günden bu yana 300’den fazla Dürzi genci askerlik yapmama konusunda ikna ettiğine dikkati çekerek, İsrail ordusunun “işgal müessesesinin” bir parçası olduğunu vurgulamıştır.[3]
İsrail Vatandaşı Dürziler
Dürzilerin bir kısmı da Golan Tepeleri dışında işgal edilmiş diğer topraklarda yaşamaktadırlar. Bunlar, Golan Tepelerinde yaşayan Dürzilerin aksine 1948’den bu yana İsrail’e ve kimliğine tüm sadakatiyle bağlı olduklarını kabul etmişlerdir. Bunların çok azı kendini “Filistin Dürzileri” olarak nitelendirirken, çoğunluğu ise işgalci İsrail vatandaşı aidiyeti ile bağlılıklarını sürdürmektedirler. Dürziler, bu anlayışı ve Siyonist İsrail vatandaşlığını kabullenişi 1956’da kabul ettikleri “Kan Antlaşması/Ahdi” ile başlamıştır. Dürziler bu antlaşma gereği kamu ve askeri hayatta üst düzey pozisyonlarda görev almışlar ve Siyonist ordu saflarında gönüllü olarak Arap komşularına ve Filistinlilere karşı savaşmışlardır.
İşgalci İsrail vatandaşlığını kabul etmiş Dürziler çoğunlukla Celile ve Karmel Dağı bölgelerinde yaşamaktadırlar. Bu Dürziler, kendilerini önce Dürzi sonra İsrailli ve en son Arap olarak tanımlasalar da 1948’den beri de kendilerini İsrail toplumunun bir parçası olarak görmektedirler. Bu durum, Dürzilerin bürokrasi ve askeri kesimde görev almanın dışında siyaset yolunu da açmıştır. Nitekim yapılan seçimlerde Dürziler de milletvekili olarak seçilmişlerdir. 2009 seçimlerinde 120 üyeli Knesset’e beş Dürzi milletvekili seçilirken 2020 seçimlerinde bu sayı üçe düşmüştür.
Yahudi Ulus Devlet Yasası
Siyonist İsrail, bir zamanlar dünyanın en ırkçı, en faşist bir rejim olan Güney Afrika’daki apartheid rejimini de geri bırakacak tarzda bir ırkçılık kanununu yürürlüğe koymuştur. ‘Ulus-devlet yasası’ olarak bilinen ‘Temel Yasa: İsrail-Yahudilerin Ulus-Devleti’ isimli kanun 19 Temmuz 2018 tarihinde İsrail Parlamentosu Knesset’te ikinci ve üçüncü oturumlardan geçerek İsrail’de yarı anayasal statüdeki temel yasalardan biri haline getirilmiştir. Bu yasa 120 vekilli işgalci Parlamentoda 62’ye karşı 55 ret oyuyla yani salt çoğunlukla kabul edilmiştir.[4]
Temmuz 2018’de kabul edilen Yahudi ulus devlet yasası, iki farklı vatandaş modeli öngörmektedir. Bu yasaya göre, yaklaşık 9 milyon nüfuslu ülkenin yüzde 20’den fazlasını teşkil eden Arapları ikinci sınıf vatandaş konumuna düşürmüştür. Hâlihazırda uygulamada var olduğu belirtilen ayrımcı politikaları hükme bağladığı eleştirileri yöneltilen yasayla, Arapça resmi dil olmaktan çıkarılmış ve ülkenin tek resmi dili İbranice olmuştur.
Yasanın en çok tepki çeken diğer maddeleri arasında şu hükümler yer almaktadır:
“Ülkede kendi kaderini tayin etme hakkı sadece Yahudilere aittir, İsrail dünyadaki tüm Yahudilerin tarihi ana vatanıdır, dünyadaki tüm Yahudilerin İsrail’e dönme hakkı vardır, Yahudilerin dini günleri resmî tatil sayılacaktır ve İsrail’in başkenti Kudüs’tür.”
Yasada, “İsrail, tüm dünyadaki Yahudilerin tarihi ana vatanıdır” denilerek, Filistinlilerin bu topraklar üzerindeki tarihi varlığı ve hakları da görmezden gelinmiştir.
Bu “Ulus devlet yasasına” Dürziler de ciddi tepki göstermiş, kendilerini ikinci sınıf vatandaş yapan bu tarz bir yasa karşısında, protesto gösterilerinde bulunmuşlardır. Nitekim Tel Aviv’de on binlerce kişi İsrail parlamentosu Knesset’in 2018 Temmuz ayında onayladığı tartışmalı “Yahudi ulus devlet” yasasını protesto etmek için sokaklara dökülmüştür. İşgalci İsrail basınında yer alana haberlere göre Dürzi Arapların öncülüğünde Cumartesi gecesi düzenlenen bu gösterilere yaklaşık 50 bin kişi katılmıştır.
Siyonist Netanyahu, Dürziler arasında bir infiale neden olan bu yasa dolayısıyla oluşan fikir ayrılıklarını gidermek için Dürzi liderlerle bir araya gelmiştir. Ancak Dürzi liderlerin İsrail’i ırkçı ve ayrımcı bir devlet olarak nitelendirmesine kızan Netanyahu, toplantıyı yarıda bırakarak terk etmek zorunda kalmıştır.
Ülkenin kuzeyinde yoğun bir şekilde yaşamlarını sürdüren, varlığını İsrail’in varlığına bağlayan Dürziler, yıllar boyunca “kan kardeşi” muamelesi göstererek hiçbir hizmette kusur etmediği “devletleri” tarafından bu yasayla mahrum bırakılmış ve izole edilmiş bir duruma düşürülmüştür.[5]
İsrail’in kendini sadece Yahudi halkının devleti olarak gören kanunu çıkarmasıyla, Dürzi kökenli bazı askerler İsrail ordusundan istifa etmiş ve önde gelen yüksek rütbeli Dürzi şahsiyetler, bundan sonra ülkedeki statülerinin ne olacağını sorgulamaya başlamıştır.[6]
Aktivist Ferrac, “İsrail, Dürzi topluluğunu ‘böl-yönet’ politikasıyla Filistin toplumundan ayırmış, 1950’lerde daha çok küçük bir topluluk iken askerliğe zorlamıştır. Her ne kadar İsrail, Dürzilerin imtiyazlara sahip olduğu görüntüsü oluşturmaya çalışsa da Dürziler de Filistinlilerin geri kalanı kadar ayrımcılığa ve ötekileştirilmeye maruz kalmıştır” ifadelerini kullanmıştır.
Dürzilerin İsrail toplumunda eskiden beri zaten ikinci sınıf vatandaş konumunda olduğunu, Yahudi ulus devlet yasasının da bunun hukuki boyutu olduğunu söyleyen Ferrac: “Sanırım Dürziler durumun farkındaydılar zaten. Ancak bu kanun, süren statüko üzerine resmi bir mühür mesabesindedir. İsraillileşmiş Dürziler de bunu biliyorlardı ancak değişeceğini umuyorlardı. İşte bu kanun onların yüzüne atılmış bir tokattır. Bu durumun değişmeyeceğini ve giderek ırkçılığın artacağını gösterdiğini” belirtmiştir.
Kendisini Filistinli olarak nitelendiren Ferrac, Yahudi ulus devlet yasasının çıkarılması nedeniyle “memnun” olduğunu belirterek, “Bu kanun siyonistleşen, İsraillileşen Dürzileri, Arapları uykularından uyandırdı. Çok açık bir şekilde büyük bir hayal kırıklığıdır onlar için. Tüm tepki ve protestolar da bu hayal kırıklığı üzerineydi. ‘Biz hizmet ettik vesaire ama diğer Araplar gibi muamele görüyoruz.’ söyleminin dışa vurumuydu. Ben bundan dolayı çok memnunum” diye konuşmuştur.
Ferrac, Dürzilerin 4 Ağustos’ta Tel Aviv’de Yahudi ulus devlet yasasını protesto etmesini yanlış bulduğunu belirterek, “Oradaki protestolar, yapılan konuşmalar yanlıştı. Çünkü bizim hedefimiz İsrail kimliğine dönmek değildir. Ben bu protestolara karşıydım ve katılmadım. Hâlbuki Dürzilerin İsrail kimliğini terk ederek Filistin kimliğine dönmeleri gerekiyor” demiştir.[7]
İsrail’in ulus devlet kanunundan sonra emekli Dürzi General Emel Esad, İsrail Başbakanı Netanyahu’ya hitaben bir mektup yazmıştır. Emel Esad bu mektubunda;
“Benin adım Emel Esad, İsrail devletinin vatandaşıyım ve Yahudi değilim, Dürzi topluluğu mensubuyum ve Isfiya beldesinde yaşıyorum.
Yahudi halkının ulus devleti söylemiyle neyi kastediyorsunuz? Eğer Yahudi değilsem bu devlet benim devletim olmuyor mu? Yani bir tarafta ev sahibi vatandaşlar var ve devlet onların, beri tarafta Yahudi olmayan ikinci sınıf bir halk var ve vatanları yok mu demek istiyorsunuz?
Sayın Başbakan, siz ‘İsrail devletinin ulusal kaderini belirleme hakkı sadece Yahudi halkına aittir’ şeklindeki kanun bendini onaylarken, Yahudi halkı dışındaki İsrail vatandaşlarını başka bir halk olarak tanımlamayı mı hedefliyorsunuz? Vatandaşlık kayıtlarında bu halkın evlatları ne diye kaydedilecek?
Bu toprakların mülkiyetinin Yahudilere ait olduğunu kanunlaştırmak için bu küstahlığı nereden aldınız?
“İsrail ordusunda 26 yıl boyunca bir savaşçı ve bir komutan olarak savaştım. Benden önce de benden sonra da Dürzilerin gençleri ordu saflarında her savaşta ve her cephede yer aldı. Dolayısıyla çok açık bir şekilde vatanımızı ve topraklarımızı savunmak için asker olduk diyebilirim. Biz de en az diğer İsrail vatandaşları kadar bu ülkenin köklü evlatlarıyız. Çünkü burası yüzyıllardan beri bizim ülkemiz, bizim vatanımızdır”[8] demiştir.
Oysa 1992 yılında çıkarılan iki temel yasa ile İsrail’in tüm vatandaşlarına tam ve eşit haklar verileceği hüküm altına alınmıştır.
Dürzilerin Üç Şeyhi/Lideri
Bölgede yaşayan Dürzilerin saygı duydukları üç lideri bulunmaktadır. Bu liderlerden ikisi dini, üçüncü ise siyasidir. Bunlar; Lübnan’da Velid Canbulat, Suriye’de Hikmet el-Hicri, işgalci İsrail’de ise Muvaffak Tarif’tir.
İsrail’de yaşayan Dürzilerin şeyhi olan Muvaffak Tarif’in son aylarda ismi çok duyulmaya başlamıştır. Çünkü Siyonist işbirlikçisi olan bu şeyh Suriye ve Golan’da yaşayan Dürzileri de Siyonist işbirlikçisi yapmak için Siyonist katillerle olağanüstü çaba sarf etmektedir. İsrail Dürzi Dini Konseyi Başkanı olan Muvaffak Tarif,[9] Ekim 1993’te cemaat lideri olan dedesi Şeyh Emin Tarif’in isteği üzerine onun yerine getirilmiş ve 1997’den itibaren de İsrail Dürzi cemaatinin liderliğine seçilmiştir. Tarif, Dürzîler için mukaddes kabul edilen Şuayb peygamber kabri, Hızır türbesi gibi kutsal ziyaret yerlerinin muhafızı sıfatıyla prestijli bir konumda bulunuyor.[10]
Suriye Dürzilerinin şeyhi ise Hikmet El-Hicri’dir. 2010 nüfus sayımına göre Suriye toplumundaki üçüncü büyük dini/mezhepsel topluluk olan Dürziler, yaklaşık 700 binlik nüfuslarıyla ülkenin %3,2’sini oluşturmaktadır. BAAS döneminde kimlik temelli belirli rahatsızlıkları olsa da genel anlamda merkezi yönetimle uyumlu yaşayan Dürziler, 2011’de başlayan Suriye iç savaşında zaman zaman Şam’la arasına mesafe koyarak muhalefete daha yakın bir tutum takınsa da “yeterince muhalif davranmamakla” suçlanmıştır. Bu nedenle kimi zaman IŞİD ve diğer İslamcı silahlı grupların saldırılarına uğrayan Dürzi topluluk için sınırın hemen güneyindeki İsrail Dürzileri önemli bir destek işlevi görmüştür.
Dürzi cemaatinin ruhani lideri Şeyh Hikmet el-Hicri, Suriye İç Savaşı boyunca Dürzilerin cemaat halinde bir arada tutulması ve silahlı çatışmalarda ağır yara almaması için büyük gayret göstermiştir. Bu Dürzi şeyh de Beşar Esad’ın 8 Aralık 2025’te ülkesinden kaçması sonrasında oluşan geçiş döneminde daha fazla ön plana çıkmaya başlamıştır.
Dürziler arasında sözü dinlenen bir diğer dini olmayan siyasi lideri ise Lübnan Dürzilerinin lideri Velid Canbolat’tır. 1949 doğumlu Velid Canbolat, Lübnan siyasetindeki etkin aktörlerden biri ve kısa süre öncesine kadar İlerici Sosyalist Parti’nin başkanlığını yürüten, İsrail karşıtı çizgisiyle tanınan önemli bir politik lider. Anne tarafından, Osmanlı’nın son dönem önemli aydınlarından Emir Şekib Arslan’ın[11] torunu olan Velid Canbolat, Filistinlilerin Lübnan’daki en büyük hamilerinden biri olan babası Kemal Canbolat’ın[12] 1977’de suikasta kurban gitmesinin ardından Lübnan Dürzilerinin liderliğini devralmıştır. Lübnan nüfusunun yaklaşık %5’ini oluşturan (yaklaşık 300 bin) Dürziler, İsrail ve Suriye’deki mezheptaşlarının aksine Arap kimliklerini daha fazla vurguluyor ki bunda Canbolat’ın kişisel otoritesinin ve politik yönelimlerinin payı büyüktür.
Siyasi kariyerinden önce bir dönem gazetecilik de yapan Canbolat, Lübnan’ın son yarım asırda karşılaştığı hemen tüm siyasi krizlerde kimi zaman aktif bir taraf, kimi zaman da ara bulucu olarak önemli rol oynamıştır. İsrail işgali yıllarında Şiilerin güçlü temsilcisi Hizbullah ve Hasan Nasrallah’la iş birliğine giden Canbolat, uzun yıllar mücadele ettiği BAAS ve Esad’ın devrilmesi sonrası Suriye Dürzilerinin İsrail himayesine girme ihtimali belirdiğinde yine sahaya inerek aktif bir tutum takınmıştır.[13]
Suriye’de Halk Ayaklanması ve Dürziler
Suriye’de 15 Mart 2011’de halk ayaklanmaları başladığında Dürziler, rejime muhalif eylemlere katılmaktan çekinmişlerdir. 2011 yılında başlayan olaylarda Esad karşıtı bir görüntü vermemeye çalışmışlardır. Bu süreçte elbette tüm Dürzilerin rejim yanlısı olduğu iddia edilemez ancak stratejik olarak rejimle ilişkileri nedeniyle Dürzi liderlerin bu ilişkilerini korumaya çalıştığı söylenebilir. Sadece bölgelerini koruyabilmek için yaşadıkları yerlerde bulunan Halk Komitelerine katılmışlardır. Ancak zamanla, savaşın şartları Dürzileri savaşta yer almaya zorlamıştır. Ancak Dürziler, 2012 yılının ortalarından itibaren, Esad yanlılarının artan saldırıları nedeniyle muhalif kanada destek vermeye başlamışlarsa da, rejimden tam anlamıyla kopmayı göze alamamışlardır.
2011 yılının Ocak ayında Suriye ve Hizbullahın yanında olduğunu ifade eden Lübnanlı Dürzi lider Velid Canbolat, 2013 yılında olayların, Lübnan için de tehlike oluşturması üzerine, Esad’ı destekleyen Dürzilerin kanının mubah olduğunu ifade eden bir açıklama yapmıştır. Canbolat, “uluslararası camianın Esad rejiminin işlediği katliamlara seyirci kalması ve kınama mesajlarıyla kongreler düzenlemekten başka bir şey yapmaması nedeniyle, Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK) ve Başkanı Hatib’in yanında yer almak zorunlu hale gelmiştir” demişti. Suriyeli Dürziler, Lübnan İlerici Sosyalist Partisi Lideri Velid Canbolat’ın bu açıklamasına tepki göstermişler; Dürzi şeyhler, ülke dışından kendileriyle ilgili verilen her türlü fetvayı ve siyasi açıklamayı reddettiklerini ve “bir Suriyeli olarak Suriye yönetimini savunmaya devam edeceklerini” ifade etmişlerdir. Suriye Dürzi aşireti şeyhi Hikmet El-hicri bu bağlamda yaptığı açıklamada, Dürziler için Suriye’deki iç gelişmelerin büyük önem taşıdığını, Dürzilerin kendi tutumlarında kararlı olduğunu zira kendi ülkelerinde ölmeyi, başkalarının baskıları nedeni ile ülkeyi terk etmeye tercih ettiklerini belirtmiştir. Bu arada diğer Dürzi şeyhi Eymen Zehredin de Suriye’de bazı Araplar tarafından Dürzilere karşı yürütülen tüm komplolara rağmen Şam yönetimine verdikleri destekte kararlı olduklarını ifade etmişlerdir. 2012 yılı Dürziler açısından kritik bir yıl olmuştur. 2012 yılının Mart ayında Dürzi şeyhlerinden Esed karşıtı tutumuyla bilinen Ahmed Selman el-Hicri uğradığı silahlı saldırı sonucu öldürülmüştür. Yine 2012 yılının Aralık ayında, 48 yıldır Suriye Dürzilerinin liderliğini yapan Hüseyin Cerbu kanser hastalığı nedeniyle 87 yaşında vefat etmiştir. Dürzilerin olaylar karşısındaki tutumu oldukça kaygandır ve güç dengelerine göre tutumları da değişmektedir. Dürzi cemaati içerisinden farklı seslerin yükselmesi de, hem Suriye devleti tarafından hem de muhalif kanat tarafından Dürzilere karşı ortak bir tutumun belirlenmesini zorlaştırmaktadır. Dürziler, temel inançlarından olan takiyyeyi burada da ustalıkla kullanmaktadırlar.[14]
Dürzi Şeyh Vahid el Balus’un Öldürülmesi
Suriye’deki Suveyda kentinin önde gelen Dürzi liderlerinden biri olarak bilinen Şeyh Vahid Belus’un aracında 4 Eylül 2015 tarihinde meydana gelen patlamada, Balus’la birlikte en az 3 kişi ölmüştür. Dürzi lider Balus, Suriye’de Esad karşıtı olarak bilinmekteydi. Esad ile birlikte DAEŞ’i de sert şekilde eleştiren Balus, rejim karşıtı muhalif gruplara ise açıkça destek vermekteydi. Patlamadan sonra Şeyh Balus’un destekçileri kentteki siyasi güvenlik ile cinayet büro amirliği binalarına saldırmışlardır. Kentteki yerel medya aktivistleri, Dürzilerin kentte yönetim karşıtı protestolar düzenlediğini, Hafız Esad’ın büstünü yıktığını ve Beşar Esad’ın posterlerini yırtığını bildirmiştir.
Suriye Devlet Televizyonu, Suveyda’da muhaliflerin neden olduğu iki patlamada 8 kişinin öldüğünü, 22 kişinin de yaralandığını bildirmiştir. Lübnanlı Dürzi lider Velid Canbolat, Twitter hesabından yaptığı açıklamada, Balus’un ölümüyle ilgili olarak Esad yönetimini suçlamıştır. Suveyda’da Dürzilerin önemli liderlerinden biri olarak bilinen Balus, rejim karşıtı söylemleri ile kentteki çocukların orduda askerlik yapmasına karşı çıkmaktaydı.
Şeyh Vahid El-Balus 2014’te Rical El-Kerame’yi (Onurlu Adamlar) kurmuştur. Dürzilerin başka cephelere sürülmesi, bölgenin ihmal edilmesi, kötü yönetim ve yolsuzluk karşısında artan huzursuzluktan yararlanarak kendisine bir ordu kurmaya çalışıyordu. Suriye ordusuna asker vermek yerine merkezin ağır silahlarıyla Cebel El-Arab ordusunu kurmak istiyordu. Rical El-Kerame merkezin çizdiği çizgiden sapsa da ÖSO’ya katılmayı reddedip Suriye bayrağını kullanmaya devam etmiştir.
Suikast Dürzi coğrafyasını sarsmış, ruhani liderler cenazeye katılıp suikastın çatışmaya yol açmaması için etkilerini kullanmışlardır. Süveyde’nin tamamen devrim saflarına geçtiğine dair muhalif çevrelerden propagandalar köpürtülmüş ama gerçekte durum kontrol altındaydı. Rical el Kerame’nin liderliğini Yahya el Haccar üstlenirken Şeyh Vahid’in oğulları Şeyh Leys ve Fahd yeni komutanla anlaşamayıp Şeyh Kerame Güçlerini kurmuştur. Yeni hareket de birkaç kez hükumete bağlı güçlerle çatışmaya girmiş ancak çatışmalar yönetime karşı silahlı bir başkaldırı noktasına ulaşmamıştır.
Dürzilerin siyasal çizgilerine bakıldığında Suriye’yi vatan olarak yücelten, bölünmeyi reddeden, “muhalif” ya da “rejime sadık” değil “Arap kimliği ve halkının milliyetçileri, onur ve dinin savunucuları” olarak anılmayı tercih eden bir kodlama görülüyor. Dürziler arasında İsrail’i tanımama ve kadim toprakları Filistin olarak anma hassasiyeti devam etmiştir. Bu, Kerame hareketi için de geçerlidir. İsrail’deki Dürzilerden yardım gelse de bu hassasiyet İsrail’le doğrudan ilişkiyi dışlamaktadır. Dürzilerin milliyetçi çizgisi ve Atraş’ın ruhuna bağlılık “Dürzi ayrılıkçılığı” gibi bir çizgiye izin vermiyor.[15]—
[1] https://www.aa.com.tr/tr/dunya/golanli-durzi-araplar-ana-vatanlarina-baglanmak-istiyor/906691
[2] https://www.aa.com.tr/tr/dunya/golanli-durzi-araplar-ana-vatanlarina-baglanmak-istiyor/906691
[3] https://www.aa.com.tr/tr/dunya/israildeki-durziler-kimlik-sorunu-yasiyor/1246837
[4] Siyonist Ulus-Devlet Yasası maddeleri ve daha geniş bilgi için bkz; Ferit Belder’in “Daha Fazla Yahudi, Daha Az
Demokratik: “İsrail–Yahudilerin Ulus Devleti” Yasası”- file:///D:/%C4%B0srail%E2%80%93Yahudilerin%20Ulus%20Devlet%20yasas%C4%B1.pdf
[5] https://www.sde.org.tr/haber/netanyahu-irkci-yasayi-elestiren-durzilerle-yaptigi-toplantiyi-terk-etti-haberi-6277
[6] https://www.sde.org.tr/haber/netanyahu-irkci-yasayi-elestiren-durzilerle-yaptigi-toplantiyi-terk-etti-haberi-6277
[7] https://www.aa.com.tr/tr/dunya/israildeki-durziler-kimlik-sorunu-yasiyor/1246837
[8] https://www.aa.com.tr/tr/dunya/ikinci-sinif-vatandas-ilan-edilen-israilli-durziler-ofkeli-/1215413
[9] Muvaffak tarif, 1963’te Filistin’in kuzeyindeki Celile bölgesinde yer alan Dürzî köyü Culis’te (Cols) doğmuştur. Dini eğitimini Lübnan’da alan Tarif ayrıca Kinyat Ono’da lisans düzeyinde hukuk öğrenimi de görmüştür.
[10] Ortadoğu’da üç ülke, üç Dürzî lider: Tarif, Hicri ve Canbolat yazısı için bkz;
[11] Emir Şekib Arslan 25 Aralık 1869 Beyrut doğumlu olup ileri gelen Dürzi ailelerden birine mensuptur. Ancak kendisi ve kardeşleri Sünni eğitimi görmüşler ve hayatları boyunca Sünni Müslüman olarak yaşamışlardır. Muhammed Abduh’tan fıkıh ve akaid dersleri almış, Cemâleddîn-i Efgānî ile tanışmış ve sohbetlerine katılmıştır. Arapça yanında Farsça, Türkçe, Fransızca, İngilizce ve orta derecede Almanca bilmektedir. 1929’da hacca giden Şekîb Arslan bu sırada Kral Abdülazîz ile görüşmüştür. Şekib Arslan, Arap-İslam ülkelerinin bağımsızlık mücadelesini vermiştir. Kemal Canbolat’ın kayınbabası, Velid Canbolat’ın da dedesi olan Şekib Arslan 9 Aralık 1946’da Beyrut’ta vefat etmiştir.
[12] Kemal Canbolat, 1977 yılına kadar Lübnan Dürzilerinin lideri, şimdiki lider Velid Canbolat’ın ise babasıdır. Kemal Canbolat, 16 Mart 1977 tarihinde Suriye kontrol noktasının yüz metre yakınında suikast sonucu öldürülmüştür. Kemal Canbolat’ın öldürülmesi üzerine yerine oğlu Velid Canbolat geçmiştir. Kemal Canbolat’ın suikastı ile ilgili bütün şüpheler, Suriye ve Hafız Esad’a yönelik olmuştur. Velid Canbolat, 2005 yılında babasının Suriye Gizli Servisi tarafından öldürüldüğünü açıklamıştır. Kemal Canbolat’ın babası Fuad Canbolat da 6 Ağustos 1931 yılında bir suikast sonucu öldürülmüştü.
[13] https://www.yeniarayis.com/amp/ortadoguda-uc-ulke-uc-durzi-lider-tarif-hicri-ve-canbolat-10664
[14] https://tasam.org/files/pdf/raporlar/ortadoguda_durziler.pdf_17c703ba-2245-45a7-8a61-bf6798af74fd.pdf
[15] Fehim Taştekin’in, “Esad’a karşı Dürzî isyanı: Balon mu bomba mı?” yazısı için bkz; https://www.gazeteduvar.com.tr/esada-karsi-durzi-isyani-balon-mu-bomba-mi-makale-1637205


Follow