İtaat Zor Meslek
Arşiv Yazarlar

İtaat Zor Meslek

İnsanın, kendine karşı inanılmaz bir sevdası vardır. Herkesten ve her şeyden daha bilgili, daha donanımlıdır kendince. Hele bir de gücü eline geçirmiş ve özgüveni zirvede ise artık böyle birinin durdurulması imkânsız gibidir. Önce en yakın çevresine tahakküm etmeye başlayan bu yeni birey, durumdan hoşnut olmaya başlar, zamanla bu güce âşık olur. Her şeyi, kendi çabasının bir sonucuymuş gibi görür. Çevresini oluşturan bütün unsurları eleştirmeye, eksik görmeye başlar. Bütün eşyanın, hayvanın, insanın kendine uyması gerektiğini zira kendisinin en doğru olduğunu zanneder. Gücün getirdiği sarhoşluk, lezzetli gelir; bağımlılık yapar. Bu lezzeti her an yakalayabilmek adına gücünü her ortamda sergilemek ister. Çevrenin de kendisindeki bu gücü görüp ona saygı duyması gerektiğini düşünür, düşünmenin de ötesinde insanların bundan başka alternatiflerinin olmadığına inanır, canıgönülden.

Tahakküm etme isteği, sadece yakın çevreyle sınırlı kalmaz. Tüm insanların, kendi kişiliğinde vücut bulmuş bu eşsiz dehayı fark etmesini, dahası ona koşulsuz şartsız itaat etmesini ister. Tarihin tozlu sayfalarına bakıldığında Sezar, Kayser, Kisra, Nemrut, Firavun boy gösterir. Hepsi de güce tapan, kendilerini dev aynasında gören, aslında zavallı kişilerdir. Güçlerinin büyüsüyle anlamsız bir sarhoşluk, büyülenmişlik yaşayan bu tiranların, halklarına ne tür zulümler yaşattıkları, tarihçilerin olduğu kadar, bir iki satır okumayı meslek edinenlerin de bilgisi dâhilindedir. Öyle bir sarhoşluk ki kendini ilah olarak görenleri de tarih kaydetmiştir. Âdeta devleşen nefisleri, aciz insanoğlunun kendilerine itaat etmesini yeterli görmez. Dünyanın hatta kâinatın kendilerine tâbi olmalarını bir zaruret olarak görürler. Kendilerinden başka ilah, rab de kabul etmezler. Nemrut’un Hazreti İbrahim’e ve onun ilahına meydan okuması herkesin malumudur. Öyle bir ruh hâli içinde bulunur ki Nemrut, İbrahim’in ilahını, Allah’ı, dahi tanımamaya sürüklenmiştir.

Yakın tarihe odaklandığımızda yine aynı hadiseleri müşahede ederiz. Tiranlaşmış zavallı nefisler boy gösterir yeniden. Zavallıdırlar çünkü bırakın Allah’a, kâinata güç yetirmelerini, ölüme bile karşı koyamamışlardır. Milyonlarca insanı katleden, yerlerinden eden Hitler, Stalin, Franko, Mussolini, Churchill neredeler şimdi? Neden insanlığın karşısına dikilip de güç gösterisinde bulunmuyorlar? Öyle ya, milyonlarca masum insan onların iki dudağı arasından çıkan sözlerle mahvoldu, yok oldu. Bütün dünyayı birbirine kattılar, masum insanların kanlarına girdiler, iffetlerini kirlettiler.

Bosna’da, Filistin’de, Myanmar’da, Doğu Türkistan’da ve daha nerelerde, ne uğruna zulme, gadre maruz kalıyor insanlar. Yakılıyor, öldürülüyor, işkenceler görüyor, sürülüyorlar. Kimin için? Tiranlaşmış nefisler ve onların çürümüş, kokuşmuş ideolojileri, inançları yüzünden tüm bu yaşananlar. Gücün büyüsüne kapıldılar ki fikirlerini dikte ettirmeyi, bunu kabule yanaşmayanları yok etmeyi, kendilerinin doğal hakkı olarak gördüler.

İtaati, âlemlerin Rabbine dönük, insanlığın fıtratına uygun bir eylem olarak değil de tam tersinden okuyup kendilerine yönelik olması gerektiğini düşünenler, elbette sadece tozlu ve karanlık tarih sayfalarında sıkışıp kalmadılar. Etrafımızda gördüğümüz hemen herkeste bu durum mevcut. Bir tekstil atölyesinde şef olandan tutun da bir fabrikada müdür, kurumda genel müdür, şehirde vali, ülkede bakan veya baş olan kişiye kadar herkeste mevcut. İstisnalar mı? Elbette, onlar da var ama kaç kişi bunlar, ne kadar etkililer?

Ya bu zalim; güç, otorite sahiplerine karşı mücadele etmeleri gereken kitlelerin yaptıklarına ne demeli? Güce boyun eğme, itaat etme yönünde irade gösteren veya gösteremeyen bu kahir güç, bir gün kendisinin de bu güce, otoriteye sahip olacağını hayal etmekte? Onlar da benzer konuma geldiklerinde seleflerini hiç de aratmayan davranışlar sergilemekteler.

Fani dünyanın ölümlü hayatının ışıltılı görünümüne kendini kaptırıp da Allah’a gösterilmesi gereken itaati; yanlış zamanda, yanlış kişilere gösteren insan, ne zaman fark edecek hakikatleri? Ölümün yakın çevresini kuşatmasına aldırış etmeyip kendi kapısını çaldığı gün fark edecek lakin her şey için çok geç olmuş olacak?

İtaat Allah’adır, ona olmalıdır ki hayat anlam kazansın, kâinatın mükemmel işleyişi görülebilsin. Allah’a olmayan itaat; basireti yok eder, kalbi ise kör eder.

Ne mutlu Allah’ı ilah, melik, rab bilen nefislere ki onlar, dünya hayatından, cennet karşılığında vazgeçmişlerdir. Ki onlar, hayatın hakiki lezzetine aynelyakin vâkıf olmuşlardır.

Ne mutlu onlara ki kulluğun ne demek olduğunu erkenden idrak etmişler, hem bu dünyada hem ahirette lezzetli bir hayat ile müjdelenmişlerdir.

Taşkın Önel

09.06.2023

GRUBA KATIL