İslâm Nuruyla Yeşeren Kavramlar
Arşiv Genel Yazarlar

İslâm Nuruyla Yeşeren Kavramlar

بسم الله الرحمن الرحيم

İslam toplumunu var eden birçok değer olmakla beraber içtimai anlamda ön plana çıkmış iki kavram vardır: Hak ve adalet.

Bunlar, kilidi açan iki anahtar kavram gibidir. İslam’da örnek toplum ve düzeni, ancak yüce Allah’ın razı olduğu bir şekilde uygulanan hak ve adalet temelinde vuku bulabilir ve devamlılık sağlayabilir. Aksi hâlde gözleri kamaştıran bir toplum birlikteliği olamaz ve bu ünsiyet de çok uzun süremez.

İslam özelinde baktığımızda hak ve adalet, toplum nezdinde tam karşılığını yani hak ettiği değeri bulamazsa tam anlamıyla huzur ve refah temin edilemez.

İslam’da hak, adalet ve bu iki kavramın gerektirdiği tüm insani ve toplumsal faydalar, hiçbir zaman birtakım soyut, manasız ve sloganik kelimelerden müteşekkil olmamıştır. Dahası uygulanması imkânsız olduğu sanılan “ideal”ler bütünü de değildir. Somut bir örneklikle tarihte yer edinmiş, olgulaşmış değerler bütünüdür.

İslam ümmeti, bazı dönemlerde yaşamış olduğu sapmalara ve gaflete rağmen, genel anlamda İslam’ın bu gerekliliklerinden taviz vermemiştir. Haddizatında bu kavramları uygulama noktasında başarılı bir ümmetten söz edebiliriz. Bu başarı, yalnızca “biz” ile sınırlı kalmayıp İslam nurunu tadamamış olanlara dahi yansımıştır. İslam rahmeti, tüm insanlığı kuşatmıştır.

İslam’da hak mefhumu; Allah hakkı, kul hakkı ve toplumsal ya da diğer haklar olmak üzere ayrı ayrı ele alınmaktadır. Buna bağlı olarak da tek tip adalet olmayacaktır.

İslam’da adalet, her şeyin temelidir. Diyebiliriz ki usul ve füruu bu temel üzerinde yükselmiştir. Dünya ancak İslam’ın adaletiyle huzura, barışa, refaha kavuşacaktır.

Ne zaman ki İslam’ın adalet nuru kayboldu, beşeriyet zulme alışkın oldu. Böylece dünya çekilmez, yaşanmaz bir yer hâline geldi.

Öyledir çünkü adaletin tahkim edilmediği toplumlarda, zulmün tahakkümü kaçınılmaz olacaktır. “Halkı zulmetmekteyken helak ettiğimiz, böylece duvarları çökmüş çatılarının üzerine yıkılmış nice memleketler, nice kullanılamaz kuyular ve nice muhteşem saraylar vardır.” (Hac, 45) ayetinin de ışığında denebilir ki zulüm, helaki getirir.

Adaleti indiren yüce Allah, yüz çevirmeleri yüzünden insan topluluklarını gerektiğinde helak etmiştir. Çünkü adalet hissiyatının kaybedilmesi, kişiyi azgınlığa ve arsızlığa sürükleyerek yüce Allah’ın çizmiş olduğu hudutları aşmasına ve zulme meyletmesine neden olacaktır. Bu sapma, dünya hayatını tarumar edip orayı yaşanmaz bir yer hâline getirecektir. Yüce Allah, buna asla razı olmayacaktır. İslam temsiliyetine sahip devletler bile bundan nasibini almıştır.

İslam’ın toplumsal hedefi, makasıdü’ş-şerîa dediğimiz “can, mal, nesil, akıl ve din”in korunmasıdır. Var olan İslam devleti, bu hedefi tahakkuk etmekle mesuldür. Bu hedef, onun varlık ve meşruiyet sebebidir. Bunu ihmal, o devletin akıbetini olumsuz bir anlamda etkileyecektir.

İslam, gücü değil, hak ve adaletin üstünlüğünden müteşekkil bir sistemi, yani toplumu öngörmektedir. Salt olarak bir gücün hakimiyeti, despotluğa evrilebilir. Dolasıyla İslam, bu duruma razı olmaz. Toplumları selametten mahrum kılacak her türlü batıl ve diktatörce yönelişleri reddetmektedir.

İslam, bünyesinde barındırdığı her topluma, yani var olan topluluklar arası ilişkilerine genel ahlaki kurallar ile hükmetmektedir. Böylece her topluluğun bir vicdan hürriyeti ve dinî özgürlüğü olduğunu deklare eder. Bu noktada yüce Allah’ın bir rahmeti olarak hudutları belirlenmiş bir muamele söz konusudur.

İslami kanunlar, Müslüman olmayanlara tatbik edilmez ve onlara dayatılmaz. Ancak gayrimüslimler dilerse davalarını İslam mahkemelerine götürebilir. Tarihin şahitliğinde denebilir ki hiçbir sistem, bu seviyeye ulaşabilmiş değildir. Bizi, Müslüman kılan Allah’a hamd olsun.

Yüce Allah nezdinde adalet, başkalarının arzu ve telkinlerinden etkilenmeyen, istikrarlı bir doğrulukla harmanlanmış en dengeli, en yüce kavramdır.

Yüce Allah, Kur’ân-ı Kerîm’de hak ve adaletin mutlaklığını öylesine vurgulanmıştır ki Allah’ın ahirette, hiçbir haksızlığa mahal verilmeyecek şekilde adaletle bizzat hükmedeceği ve onun bu vaadinin kesin (hak) olduğu belirtilmiştir.

İslam, adaleti vacip kıldığı gibi, kişi hürriyetini, eşitliğini ve haklarını da teminat altına almıştır.

İslam, yüce Allah’ın, kulları üzerindeki hak ve sınırlarını, insanın bireysel hakkını ve toplumsal hakları sarih bir biçimde belirlemiştir. Aksi bir durum asla ve asla yüce Allah’ın razı olacağı bir durum olmayacaktır. “Bunlar, Allah’ın sınırlarıdır; sakın onlara yaklaşmayın. Allah, ayetlerini insanlara böyle açıklıyor.” (Bakara, 187).

Bu doğrultuda diyebiliriz ki Kur’an’da toplum ıslahına yönelik çok fazla ictimai direktif, öğreti mevcuttur. “Bir insanı öldürmenin, tüm insanlığı öldürmek olduğu”, “başka insanlara karşı kibirlenmenin, hakir görmenin yasaklanması”, “her türlü tecavüzün yasaklanması” vs. birçok emir ve yasak, yüce Allah tarafından indirilmiştir.

İslam’da, kişisel ve toplumsal hukukun temel gayesi, düzeni korumak ve insanların huzurunu gözetmektir. Peygamberlerin (Allah’ın selamı üzerlerine olsun) gönderiliş nedenlerinden biri de toplumu ifsat eden fesadı ortadan kaldırmak ve toplumu ıslah etmektir. Kur’an’da adı geçen hemen hemen tüm peygamberlerin “tevhid”ten sonra, fesadı dillendirdiğini öğrenmekteyiz. Bu amacı gerçekleştirirken “etik” telkinleriyle beraber zorunlu olarak sistematik kurallarda gerekecektir.

İslam güneşi, basit toplumsal normlarda meydana gelen değil, daha geniş bir çerçevede insanlık için en güzel, en hayırlı hukuk bütünlüğünden müteşekkildir. Kur’an’da, toplumsal meseleleri ihtiva eden yüzlerce ayet olması, tezimizi güçlendirmektedir. Öyle ki üzerinde en çok durulan alanın “medeni hukuk” olduğu görülecektir. Diğer alanlar ise çok ayrıntıya girilmeden öz olarak sunulmuştur. Bu durum, toplumun hüviyetinin, yüce Allah katındaki önemini göstermektedir.

İslam toplumu -yukarıda da değindiğimiz üzere- geniş bir kitleyi bünyesinde barındıran, çoğulcu bir karakter taşıdığından hüküm temeli İslam olmakla beraber, başka milletlerin de davalarını kendi hukuklarında çözme hakkını elinden almamaktadır. Bu, İslam’ın adalet ve hürriyet ruhunu yansıtması açısından kayda değerdir.

İslam toplumunun dünya ve ahirette afiyet üzere olabilmesinin yolu; adaletin, -dengeli- eşitliğin, hakkın tam anlamıyla hâkim olduğu bir düzlemden geçmektedir. Kardeşlik, dostluk, komşuluk, akrabalık gibi İslam toplumunu yeşerten değerlerin diriliğini koruması, bireysel ve toplumsal anlamda bu hakikatlerin uygulanmasıyla gerçekleşecektir. Sonu rahmet ve cennettir: Rasulullah (sav) şöyle buyurdu:

“Hükmünde, ailesine karşı ve velayeti altında olanlar hakkında adil davrananlar, kıyamet gününde nurdan minberler üzerindedirler.” (Müslim, “İmâre”, 18).

Eşitlik, iki varlığı her anlamda aynı görmek değildir. Kulluk noktasında her birey eşittir ancak muhteva değişebilir. Dünya hayatı ise tamamen farklılığın belirginleştiği alandır. İslam, bu eşitliği en güzel şekilde dengelemiştir:

“Ey Meryem! Allah seni seçti, seni tertemiz yarattı ve seni bütün dünya kadınlarına tercih etti.” (Al-i İmran, 42).

Görüldüğü üzere yüce Allah, bu ayette erkekleri zikretmedi. Çünkü farklı cinsin temel olarak ayrılması gerekir. Hatta yüce Allah, başka bir surede bunu temenni etmeyi, akıldan geçirmeyi dahi yasaklamaktadır. Bu nasslar, aklıselim olanlar için en güzel örneklerdir.

Toplumlar, adalet merdiveniyle yükselir. Zulüm ise merdiveni yıkar, alçaltır.

Böylece biliriz ki toplumlar, yok yere helak olmaz. Ancak adaletten uzaklaştığında sonu hüsran olur.

Yüce Allah, kâfirleri dahi adaletiyle yükselttiği gibi, Müslüman toplumu zulmünden dolayı yerin dibine geçirebilir.

İslam; akla, hürriyeti sınırlamak ve onu korumak görevi vermiştir. Eğer öyle olmasaydı bu konuda hayvanlar ile yarışan bir görüntüsü olurdu.

Diyebiliriz ki kişi hürriyetinin serbestliği bir “ilericilik” değil, tam aksine bir “gerileme”dir.
Toplumu ifsat edebilecek hiçbir şey, hürriyet kapsamında olamaz. O yüzden olacak ki kendilerinden başkasını sömürü olarak “öteki” gören emperyalist Batı, ahlakı bozmak için bu kavramları kendi anlayışları çerçevesinde sürekli olarak gündemde tutmaktadır. Biz, onlara karşı direnerek diyoruz ki yüce Allah’a teslim olmak, en şerefli hürriyettir.

Velhamdulillahirabbilalemin.

Selam ve dua ile…

Sercan AKBAYRAK

GRUBA KATIL