Huzura El Açmak
Arşiv Yazarlar

Huzura El Açmak

Huzur, önce insanların ruhlarında beliren ve ardından bedenlerine sirayet eden en büyük lütuflardan biridir. Her şeyde olduğu gibi huzurun da sebebi/sebepleri olması gerekir.

Tek bir insanı mutlu eden şey, çevresindeki insanlara da bulaşarak gittikçe büyür. Küçük bir tebessüm bile birden fazla kişinin kalbinde tarifsiz bir lezzet bırakırken, neden, bu zamanda nefret duygusu, iyi ve olumlu olan tüm duygulardan daha çok ağır basar? Neden sinirli ve depresif insanların üste geçmesine, dünyanın bu kişilerin bağırtılarıyla kirlenmesine izin veririz? Kolayca elde edilen mutluluğu, insana hem dünyayı hem de ahireti kaybettiren huzursuzluğa tercih ettiğimizde, bazı şeylerin yavaş yavaş yoluna konacağını neden düşünemeyiz? Zaten gittikçe bataklığa sürüklenen yeryüzünü, niçin daha da dibe çekmeye çalışırız?

Çoğu meselede olduğu gibi, bu meselenin başlangıç noktası da ailedir. Ev içerisinde geçen günler, aile üyelerinin duygularını değişken kılan olaylar, mutlaka her hanede meydana gelen olağan şeylerdir. Ama yine her hanede olması gereken, küçük ya da büyük herhangi bir olayda, hüzün yüklenen evi diriltmekle görevli bir üyedir. Bu kişi, her zaman büyükler değil, çocuklar da olabilir. Tabii ki büyükler, ailenin ruh halini hep diri tutmak için çalışmalı, huzurları bozacak, moralleri yıkacak hatta gözyaşı döktürecek olaylar için evlerinin kapılarını sıkıca örtmelidirler. Kendi iç meselelerini gerekirse içlerinde yaşamalı, henüz hassas olabilecek evlatlarına kötü hallerini yansıtmamalıdırlar. Bu, çocukların gelecek durumlarını hiç kuşkusuz etkileyecektir. Yapılması gereken, dertleri paylaşıp çözüm yoluna koyulmak, tevekkül ve sabırdan ödün vermemek, sevgi ve saygıdan asla vazgeçmemek, İslâmî aile anlayışı ile evleri yeniden inşa etmektir. Allah’ın razı olacağı evler, küçükten büyüğe her üyenin iç huzuruyla ve teslimiyetle kurmuş olduğu duvarlarla oluşur.

Huzur, Allah’tan gelen yüce bir rahmettir. Kalpleri sahibi olan Allah (Subhanehu ve Teâlâ), dilediği vakit sevgiye, dilediği vakit nefrete yöneltecek yürekler bahşetmiştir insan soyuna. Her daim imtihan içerisinde yaşayıp, benliğimizi bu imtihanların içerisinde bulduğumuz bir âlemde yaşıyoruz. Bir an bile imtihandan çıktığımız takdirde kendimizi kaybeder, nefsimizi pusula ediniriz. Ancak kalplerin sahibi olan Allah, büyük bir rahmet ile bizi bir an bile kendimize bırakmadığından ötürü, her an sabır ve şükür istikametinde alıyoruz dünya yolunu. Kimi zaman huzuru arıyoruz bu yolda, kimi zaman nefreti ve kavgaları hapsedecek bir zindan… Nitekim hep arayış içindeyiz.

Bazen bir şeyleri düzeltmek ve bir şeylerden kurtulmak amacı ile dolaşıyoruz etrafta. İyi gelecek bir şeyler arıyoruz kendimize. Ruh halimizi olumlu anlamda etkileyecek, insanlarla ilişkimizi düzeltecek bir işaret bekliyoruz evrenden. Bir güneş doğsun istiyoruz karanlık nefsimize. Ama bilmiyoruz ki biz beklemeyeceğiz ışığı, bizi bekleyen ışığa koşarak gideceğiz: “De ki: Allah’ın bizim için yazdığından başkası bize asla erişmez. O, bizim mevlâmızdır. Onun için müminler, yalnız Allah’a dayanıp güvensinler” (Tevbe, 51).

Bileceğiz ki, O’nun yazdığından başkası, O’nun emrinden başkası, O’nun dileğinden başkası asla gerçekleşmez. Bu düşüncelerle bakacağız karşımıza çıkan olumsuzluklara. Bu düşüncelerle açacağız umut kapılarını ve bu düşüncelerle aşacağız bizi biz yapan zorlukları.

İşte bir ışık tuttu bize Yaradan. Daha nice aydınlıklar gizli onun kelamında, nice kurtuluş anahtarı saklı o ayetler arasında; sadece arayıp bulanlara, bulup huzur sebebi kılanlara münhasır…

Ey âlemlerin rabbi olan Allah’ım! Kalplerimizi -evlerimizi razı olduğun huzur ile, terk edilmiş nefretler ile, sevgiyle bağrımıza bastığımız ailelerimiz ile, sana ve hükümlerine teslim oluşumuz ile, haktan ayrılmamak üzere verdiğimiz ahd ile şekillendirdiğimiz- dinin üzere sabit kıl. Âmin…

Rüveyde Bera PALA

GRUBA KATIL