Tarihin hangi sayfasını aralarsanız aralayın, karşınıza muhakkak bir kahraman çıkacaktır. Bu kahramanlardan kimi, halkının refahı için gece gündüz demeden çalışmış ve bu yolda kahramanlıklar yapmış; kimi, düşmanlarının amansız saldırılarına karşı devletini ve halkını yılmadan, usanmadan savunmuş; kimi ise fitne kalkıp din yalnız Allah’ın oluncaya kadar Allah düşmanlarıyla savaşmışlardır. Her birinin tarih sahnesinde ayrı bir yeri ve önemi vardır elbette. Ancak “ila-yı kelimetullah” (İslam dininin yeryüzünde yayılması ve yüceltilmesi) için bütün ömürlerini adamış olanların yerleri daha başkadır. Toplumlarına; adaleti, huzuru ve refahı getirmekle yetinmemiş, aynı refahı diğer toplumlara da ulaştırmak için durmadan çalışmışlar ve bu yolda büyük zaferler kazanmışlardır. Tarihe, farklı farklı biçimlerde kayıtları düşen bu fatihlerin farklı bir özelliği, dikkatleri celp ediyor: Her birinin bir tebliğ mücahidi olmaları. Tarihin şanlı sayfalarında yer alan bu ulu fatihleri görmemek, onlara sarf-ı nazar etmemek mümkün değildir.
İslam ile müşerref olduktan sonra bu din için güçlü komutanlar, sultanlar yetiştiren nice topluluklar, toplumlar çıkar karşımıza. Bu komutanlar içinde temayüz eden ilk isim, elbette ki Halid bin Velid (ra) olacaktır. İslam’la tanışmadan önce Mekkeli müşriklerin en önemli komutanlarından biridir o. Uhud savaşında, Müslümanların bir hata yapmalarını sabırla bekleyip bu hatayı, Müslümanlar yapınca stratejik bir hamleyle onları zor durumda bırakan eşsiz bir komutanlık yeteneğine sahiptir. Kaynaklara göre, katıldığı yüze yakın muharebeden galibiyet ile çıkmıştır. Hz. Muhammed’in (s.a.v.), “Halid, Allah’ın kılıcıdır” şeklindeki övgüsüne mazhar olmuş, Hz. Ebubekir de (ra), “Analar, Halid gibi birini doğurmakta aciz kalmıştır” diyerek onun mücahid yönüne dikkat çekmiştir. Bizans karşısında yapılan Yermük Savaşı’nda büyük bir başarı göstermiş, Irak ve İran’ın İslam beldesi olmasını üç yıl gibi kısa bir sürede gerçekleştirmiştir. Hz. Ebubekir zamanında baş gösteren isyanların bastırılmasında büyük bir etkinlik göstermiştir. Bütün ömrünü “ila-yı kelimetullah” için savaşarak geçiren bu büyük kumandana, çok istediği hâlde ne yazık ki şehadet nasip olmamıştır.
Bir diğer kumandan, Afrika ve Avrupa fatihi olarak karşımıza çıkan Tarık bin Ziyad belirir tarihin ışıltılı sayfalarının arasından. Emevi hanedanı zamanında çok faydalı işler yapmış olan Ziyad’ın, İslam’ın Kuzey Afrika’da ve Avrupa’da hayat bulmasında, yayılmasında askeri dehasının katkısı çok büyüktür. İspanya’nın baştan sona fethedilmesinde aktif rol oynadı ve buralarda İslam’ın sancağını dalgalandırdı. Rivayet olunur ki İspanya’nın fethedilmesi için gönderilen ordunun korkup kaçmaması için geri dönüş yollarını kapatmak amacıyla bütün gemileri yakmıştır. Bu hareketiyle aslında sadece tebliğ ve cihad ateşiyle yandığını göstermiştir. O da tıpkı Halid bin Velid (ra) gibi, çok arzuladığı hâlde savaş meydanlarında şehadet şerbetini içerek değil, yaşlılık dolayısıyla vefat etmiştir. Modern Avrupa’nın kültürel katliamlar gerçekleştirerek izlerini silmeye çalıştığı İslam’ın, buralara ilk defa ulaşmasında eşsiz bir rolü vardır Tarık bin Ziyad’ın.
Kudüs’ün bugünkü mazlumluğuna benzer bir hâlde olduğu bir başka zamana baktığımızda; ufuklarda, İslam sancağının gölgesinde belirir Selahaddin-i Eyyubi. İslam coğrafyasına akın akın saldıran Haçlı ordularının yakıp yıktığı, katliamlar gerçekleştirdiği bir zamanda Kudüs, ellerini semaya yükseltmiş, bu zulümden kurtulmak için Rabbinden, bir kurtarıcı göndermesini istemiştir. Allah (cc) da bu dualara karşılık vermiş ve Doğu’nun aslanlarından bir aslan, bir yiğit hükümdar göndermiştir kurtarıcı olarak Kudüs’e. Müslümanların ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa’yı, yüz yıla yakın bir zaman süren Haçlı esaretinden kurtarmış ve buraları tekrar bir İslam beldesi hâline getirmiştir. ‘Tebliğe adanmış bir ömür’ daha çıkmıştır tarih sahnesine. Ayrıca Mısır’da hüküm süren Şii Fatimi devletine de son vererek Mısır’ı, Abbasi halifesine bağlanan Sünni bir belde haline getirir. Burada, kendi adıyla anılan bir devlet de kurar.
Yine İslam’ı yok etmek için bir araya gelen şer güçlerinden oluşan Haçlı güruhunun karşısına çıkmış onlarca büyük kumandandan, hakandan biri olan Kılıçaslan çıkıyor karşımıza. Anadolu Selçuklu devletinin kurucusu Kutalmışoğlu Süleyman Şah’ın oğullarından bir oğuldur, Kılıçaslan. Peş peşe gelen Haçlı saldırılarına karşı İslam’ın büyük savunucularından biri olmuş ve Haçlıların büyük hezimetler yaşamasına vesile olmuştur. Genç yaşta vefatıyla İslam âlemini yasa boğmuş, kendinden sonra da Anadolu Selçuklu devletinin büyük bir boşluk -fetret- yaşamasına yol açmıştır.
İslam’ın adaletinden nasibini alamayanlara; İslam adaletini, huzurunu, refahını götürmek için ömürlerini savaş meydanlarında geçirmiş onlarca kumandandan, hakandan söz etmek mümkündür. Bunların her birinden kısacık bir paragrafla söz etsek dahi, bu şanlı kumandanları anlatmak zor olacaktır. Tarih boyunca İslam’ın yayılmasında, farklı coğrafyalarda egemen olmasında ya da elde ettiği topraklarda daim olmalarında katkıları bulunan bu İslam neferleri hep olagelmiştir. Ve inanıyoruz ki bu tarihten sonra da olmaya devam edecektir.
Osman Bey, Orhan Gazi, Murat Hüdavendigar, Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim ve daha niceleri… Her biri bir destana bile sığmayan bu şanlı hakanların adlarını bir kez daha yad etmiş olmak, onların kutlu mücadelelerine saygının bir gereğidir.
Taşkın ÖNEL
11/02/2021