Medeniyet Sohbetleri’nin yedincisi Şam İslam Alimleri Başkanı Şeyh Usame er Rıfai’nin ‘‘Dördüncü Yılında Suriye Direnişi’’ başlıklı konferansı ile devam etti.
Suriye’nin yakın dönem tarihi ile ilgili bilgiler vererek konferansına başlayan Usame er Rıfai şunları kaydetti: ‘‘Fransa’nın işgalinden Suriye 1946 yılında kurtuldu. Suriye’nin bağımsızlığına kavuşması dönemin samimi alimlerin önderliğinde oldu. Ama onlardan sonra gelenler salih kimseler değillerdi. Onlar, durdukları konum itibariyle din ile, İslam ile alakaları olmayan, Allah’ın emir ve yasaklarına riayet etmeyen kimseler idi.
Suriye; 1963 yılında demokrasi ile diktatörlük arasında gelgitler yaşadı. Yönetime gelen kimseler kalplerinde İslam olmadığı halde zahirde Müslüman olduğunu söyleyen insanlardı. Suriye halkı, başındaki idarecilerin İslam’ın karşısında oluşuna hiçbir zaman tahammül etmeyen bir halk idi.
1940 yılında Fransa’da kurulan Baas’ın darbesi ile birlikte günümüze kadar başlayan diktatörlük Suriye’de başlamış oldu. Kuruluşundan 7 yıl sonra Baas partisinde Nusayriler tek söz sahibi oldular. Nusayriler kendi fikir ve düşünceleri doğrultusunda ülkeyi idare etmeye başladılar ve Baas partisinin ateist, inkarcı düşüncesini tüm Suriye’ye yaymaya gayret ettiler’’
Baas partisinin gerçekleştirdiği eğitim politikası ile Suriye halkını kendi inkarcı anlayışı içerisinde dönüştürmeyi hedeflediğini ifade eden Rıfai, bu gayretlerinin başarısızlığa uğradığını ifade ederek şunları söyledi:
‘‘Baas partisi, ilk okuldan üniversiteye kadar Baas düşüncesini yerleştirmeyi şiar edinmiş ve bütün gayretini bu yönde harcamaya yönelik çalışma yapmıştır. Baasa karşı savaşan gençlerin işte bu eğitimin içerisinden geçmiş gençlerdir. Allah’ın inayeti ve yardımıyla onların çabaları boşa çıkmıştır. Gençler kalplerinde Allah ve İslam sevgisiyle Baas partisine karşı isyanı başlatmışlardır.
İslam düşmanları Allah’ın dinine karşı bir tuzak kurdu, Allah da onların tuzaklarına karşı bir tuzak kurdu. Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır.
Baas partinin iktidarı aldığı zamanlarda genç bir delikanlı idim. Alimlerin bulunduğu Müslüman bir çevre içerisinde bulunmayı Allah nasip etti. Alimlerimiz bize izzetin ve şerefin İslam’da olduğunu öğrettiler. Kurtuluşun ancak ve ancak İslam’da olduğunu bize aşıladılar. Suriye’deki kıyama gençlerin rağbet etmesinde o dönemin alimlerinin gece gündüz çalışarak emek harcamalarının etkisi büyüktür. Bugün Suriye’nin doğusundan batısına, güneyinden kuzeyine kadar Suriye halkı için cihad eden geçler varsa bu onların aldıkları İslam’ın ruhu ve İslam’ın terbiyesi sayesindedir.
Devrim başlamadan önce, Baas partisi döneminde Müslüman halkın kalplerinde izzet ve şerefin İslam’ın olduğu düşüncesi Suriye halkının kalbinde ve zihinlerinde yer etmişti. Baas partisinin yaymaya çalıştığı isyancı Nusayri düşünce Suriye halkında karşılık bulmadı.’’
Konuşmasının devamında Suriye’de kıyamın başladığı günden bugüne kadar olan sürecini anlatan Usame er Rıfai, zaferin gecikme sebeplerini de açıklayarak cihadın önündeki engellerden bahsetti:
Öncelikle şuna ifadeyim ki doğudan batıya, kuzeyden güneye var olan Suriye kıyamının içerisinde gerçekten samimi gençler var. Bunlar gündüzlerini oruçla, gecelerini teheccüd ile geçiren, rableriyle irtibatlarını en güzel şekilde devam ettiren gençlerdir. Bunlar Allah’ın kitabını okuyan, gözyaşı içinde boyun büken gençlerdir. Bunlar sadece ve sadece Allah’ın rızasını gözeten bunun dışında başka bir gayesi olmayan kendisinde bu yolda feda etmekten çekinmeyen gençlerdir. Suriye’de cihad eden gençlerin çoğu gerçekten istikamet üzere olan, samimi ihlaslı gençlerdir.
Suriye kıyamı başladığı dönemler için öncelikle şunu belirtmek gerekir. Suriye halkı bir ordu oluşturmak, silahlı bir mücadele vermek maksadıyla çıkmadı. Tamamen barışçıl düşüncelerle meydanlarla döküldü. Halkın istediği sistemin birtakım reformlarla alakalı olarak adım atması idi. Ancak Baas partisi, kendisine olan öz güveninden dolayı hiçbir şekilde bu yönde bir adım atmayarak değişim yanlısı bir tavır sergilemedi. Var olan iktidarını devam ettirmek için bütün halkın kanını dökmeyi, malını talan etmeyi, kadın ve çocukları öldürmeyi kendisinde hak gördü.
Barışçıl gösterile altı yedi ay devam etti. Yanlarında hiçbir şekilde silah bulundurmayan bu Müslümanlar kurşunlara hedef oldular. Attıkları her kurşun öldürmek maksatlıydı.
Eğer gösteriler sonrasında Suriye’nin başında bulunanlar birtakım reformlar yapsaydı, kendilerinin koltukları ve iktidarlar devam etmiş olacaktı. Ancak bu yönde bir tavır sergilemediler. Belki de Allah onların kökünün kazanmasını talep etti. İnşallah, bu yaşananlar bizi bu rejimden kurtaracaktır.
Suriye rejimi sadece kendi askeri ile yetinmedi. Aynı zaman da rafiziler, İran’daki şiiiler ve Lübnan’daki Hizbullah da Esad’a yardıma geldi. Bu oluşumun dışımda kesin olarak bildiğimiz Pakistan’dan beş bin kadar Rafizi olan Şii bir grup geldi. Onlara her türlü eğitimin yanı sıra tekfir düşüncesi de verildi. İki yıldan beri bu gençler görünüşte el-Kaide olduklarını iddia etseler de aslında şii olan rafizi gençlerdi. El Kaide olduğunu söyleyen bu gençler Suriye’deki gençleri yanlarına toplayarak ehli sünnet olan Müslüman halkı öldürmeye başladı.
Suriye kıyamı dördüncü senesine girdi. Suriye kıyamının uzamasının sebebi nedir? Zaferle bizim aramızda bir takım engeller var. Öncelikle zaferle bizim aramızdaki engeller deyince aklınıza Nusayri rejimi, Şiiler, Rafıziler, Amerika, Rusya gelmesin. Bizimle zafer arasına giren, zaferin gecikmesine sebep olan bizim nefislerimiz ve hevalarımızdır. Çünkü nefis ve heva insanı yoldan çıkarır, yönlendirir, yanlışa doğru götürür. İşte bundan dolayı bakarsınız ki zafer Allah tarafından nasip edilmeyip geciktirilmiştir. Allah bu şekilde zaferi geciktirerek Müslümanların kalbini temizlemek istiyor. Sağlam bir şekilde, İslam şeriatına uygun bir şekilde Müslümanların kalpleri gönülleri arınsın istiyor. Sonrasında Rabbim zafer nasip edecektir. İster savaşanlar isterse dışardaki siyasilere baktığınızda, görüyorsunuz ki Müslümanların bir kısmı şöhret peşinde, bazıları makam, mevki, koltuk peşinde. İşte tüm bunlardan dolayı da zaferin geciktiğini düşünüyoruz. Rabbim bu kirli durumdan bu kardeşlerimizi kurtarsın. Biz yaptıklarımızdan, amellerimizden dolayı değil, Allah’ın bir lütfu ve keremi ile bize zafer nasip etmesini niyaz ediyoruz.
Zaferin gecikmesi ile alakalı daha başka engeller de var. Öncelikle şunu belirtmek istiyorum Suriye’de bitirtilmek istenen kesinlikle ve kesinlikle ehli sünnet halkıdır, iktidara gelmesinden korktukları ehli sünnet anlayışıdır. Suriye’de ne kadar İslam düşmanı fırka, mezhep, meşrep varsa Suriye’de ehli sünnetin iktidar olmaması için bir araya geldi. Suriye kıyamının başladığı günlerde Suriye başbakanının kesinlikle ve kesinlikle korkumuz ehli Suriye’de sünnilerin iktidar olmasıdır dediğini kendi kulaklarımla duydum. Şunu iyi biliyorlar; Suriye halkının ancak yüzde 15’i Nusayri, Dürziler ve Hıristiyanlardan oluşuyor. Suriye’nin yüzde 85’i Ehl-i Sünnet’tir. Dünyadaki bu müstekbirler, bu kitlenin iktidar olmasını istemiyor. Mısır’da aynı oyunu oynadılar ve başarılı oldular. Türkiye’ye karşı da aynı oyunu oynuyorlar. Ancak Türkiye’de hükümetin sağlam duruşu ve halkın da onlara destek vermesiyle bu oynanan oyunlar boşa çıkacaktır.
Son olarak şunu özellikle belirtmek istiyorum. Zaferin gecikmesinin başında hevaların heveslerin geldiğine dikkat çektim. Bu insanların iç dünyası ile alakalı olan engellerdir. Dış dünya ile ilgili engeller de var. Bunların başında Beşar Esad’a tüm güçleri ile destek veren Şiiler, Rafıziler geliyor. Bir başka sebep de uluslararası güçlerin Suriye halkına karşı bir arada olarak komplo kurmalarıdır. Onlar da Suriye’de Müslümanların zafer elde etmesini istemiyor. Amerika ve Rusya, Beşar’ın iktidarda kalma hususunda ittifak halindeler. Allah onların arasını Ukrayna da yaşananlardan dolayı ile aralarını açtı. İnşaalah bu Suriyeli Müslümanların zaferin giden yolda önemli bir dönemeç olacaktır.’’
Konferans soru-cevap kısmının ardından nihayete erdi.