Şapka Kurbanı İskilipli Atıf Hoca’nın Şehadetinin 89.Yıldönümü
Gündem İktibas

Şapka Kurbanı İskilipli Atıf Hoca’nın Şehadetinin 89.Yıldönümü

Kemalist sistemin dayattığı fötr şapkayı takmayan ve takılmasının haram olduğunu savunan Atıf hoca İstiklal mahkemesi tarafından 4 Şubat 1926’da asılarak şehit edilmişti.

atıf

Kemalist sistemin şapka inkilabına muhalefetten asılan İslam alimi Atıf efendinin hayat serüveni (*)

1874 yılında İskilip’in ( Çorum) bir köyünde doğan Atıf hoca, hayatı doğru bildiklerini sonuna kadar savunması ve yanlış bildiklerine muhalefeti ile bilinen, kemalizmi yeşertecek tohumların üretim merkezi balkanlardan ve İstanbul’daki (mason ve sebatay kadrolardan ) uzak olarak Anadolu insanı olarak yetişmiş,”Anadolu İslam Alimidir”.

Yirmili yaşlarda İskilip’te Abdullah Efendi’den aldığı eğitim ile İstanbul’a gelir ve üniversite diploması denkliğinde olan “Rüus” sınavını geçip Fatih medreselerinde Müderrislik görevine başlar.

Aynı zamanda da ”Abdülmecit zamanında temelleri atılan, çağın medreselerine alternatifi, Avrupa Üniversitelerine benzer sıbyan ve rüşdiye okullarının üstünde bir Üniversite olan Darulfünun’un İlahiyat bölümünden mezun olur ve İstanbul Kabataş Lisesi’ne Arapça öğretmeni olarak atanır.

Bu süre içerisinde Şimdiki ulusalcıların atası olan Laiklik-Türkçülük aşığı İttihatçıların din-siyaset ayrımına karşı çıkar. Alemdar ve Mahfel gibi gazete ve dergilerde yazılar yazan Atıf Hoca Şeriat Medeniyet-i , Mirat’ul İslam gibi eserlerini bu dönemde yazar. Eserlerinde medeniyet, terakki, eğitim sosyal hayat, İslam nizamı, örtünme, ahlak, hukuk gibi konulara vurgu yapar.

Mustafa Sabri Efendi sayesinde Kemalizm’in hain ilan ettiği Veliaht Vahdettin ile tanışır Veliahdın iyi bir fıkıhçı olması ve İslami ilimlere olan teslimiyeti dostluklarını pekiştirmiştir.

Medreselerin ve müderrislerin eksikliklerini gidermek için bir rapor hazırlar ve bu raporunu Maşihat-ı İslamiyye Dairesi’ne sunar. Fakat rapor köklü değişiklikler içermesi zamanın ittihatçı kadrosunun çıkarlarına dokunması nedeniyle Şeyhulislamlık makamına şikayet edilir. Şeyhuilislam Mehmet Cemalettin Efendi tarafından önce Bodrum’a daha sonra Kırım’a sürülür.

İskilipli Atıf Hoca Mondros mütarekesine ilk tepkiyi koyanlardan birisidir. Yakın arkadaşı Mustafa Sabri Efendi ile birlikte Müderrisin cemiyetini kurar, Mustafa Sabri Efendi’nin şeyhülislamlığa getirilmesinden sonra cemiyetin başkanlığı görevini üstlenir. Cemiyet başlangıçta bir ulema meclisi iken daha sonra Anadolu’nun itilaf devletleri tarafından işgal edilmesinden sonra ismini Teal-i İslam Cemiyeti olarak değiştirir.

İzmir’in işgal edilmesine karşı ilk karşı beyanname hazırlayan cemiyet Teal-i İslam Cemiyetidir. Bu beyannamede işgalciler eleştirilmiş, yurdun her sathında mücadele edilmesi için çağrı yapılmıştır.

Milli Mücadeleyi Laik Türkçü İttihatçıların tercih ettiği gibi değil, halifeye bağlı kalarak ve halifenin kontrolünde Kurtuluş savaşı yapmayı esas alır. Meclise 10 gün geç katılan Fevzi Çakmak ilk meclis kayıtlarında bulunan 4 saatlik uzun bir konuşma yapar. İstanbul’dan yeni geldiği için meclis, İstanbul’un görüşünü merak etmektedir. Fevzi Çakmak, Padişah ile Cuma namazı sonrası selamlıkta görüştüğünü, İstanbul’un(Halifenin) Anadolu’daki Mücadeleyi desteklediğini belirtir.

Konuşması basılır ve Anadolu’da dağıtılır.

Atıf Hoca, Halifenin İslam’ı ve Müslümanları temsil eden bir makam olduğunun farkında olarak, Halifeliğin işgal kuvvetlerin hâkimiyetine geçmesi Müslümanlar için bir felaket olduğunu biliyordu. işgalcilere karşı Müslümanlar halifelik şemsiyesi altında tek vücut olmalıydılar.

İngilizler iktidardaki Hürriyet ve itilaf Partisi’nden Anadolu’da işgallere karşı direnişe geçen milislere karşı bir fetva yayınlanmasını Şeyhülislamlıktan ister. Atıf Hoca bu şekilde bir fetvanın yayınlanmasına karşı çıkar fakat fetva hazırlanır ve Atıf Hoca ve Tahirül Mevlevi’nin karşı çıkmalarına rağmen fetva cemiyet bildirisi şeklinde yayınlanmak istenir. Atıf Hoca bu fetvanın cemiyet adına yayınlanmasına karşı çıkar ve bildiriye imza ve mühür basmaz. Teal-i İslam Cemiyetinin adı kullanılarak uçaklarla atılan bu fetvaya karşı Atıf Hoca, Vakit gazetesine bir tekzib yazısı gönderir. 23 Teşrin-i Evvel (Ekim) 1920, No: 1032 Vakit gazetesinde çıkan tekzib yazısında Atıf Hoca memleketin işgali sırasında böyle bir fetvanın yanlış olduğunu söyler ve bu fetvayı benimsemediğini ve imza koymadığını söyler.

1874 yılından 1926 yılna kadar çok değerli eserler(Mîrât-ül İslâmİslâm Yolu,İslâm Çığırı,Dîn-i İslâm’da Men-i Müskirât,Nazar-ı Şeriatta,Kuvve-i Berriye ve Bahriyye,Tesettür-ü Şer’î,Muâyenet-üt Talebe,Medeniyyet-i Şer’iyye , Frenk Mukallitliği ve Şapka) kaleme almıştır.

1925 yılının sonlarına doğru ansızın eve gelen polisler alıp götürür günlerce hiçbir bilgi verilmeden nezaretlerde bekletilir çünkü isnad edilmek istenen bir suç bulunamamktadır.önce giresun istiklal mahkemesine gönderilir burada yargılanır ve sonucta mahkeme azasından biri şöyle der; ”alim ve fazıl bir din adamını türlü eziyetlere sokup boşyere buraya göndermişler ortada itham sebebi olabilcek hiçbir şey yok” buradan tekrar istanbul a gönderilir yine hiçbir sebep olmaksızın nezaretlerde bekletilir eşi ile görüştürülmez bilgi dahi verilmez sadece bir mektup yazmasına izin verilir. ardından ankara istiklal mahmesine gönderilir ve hocayı burada ki zalimler allem edip kallem edip şapka kanunundan 2 yıl evvel yazdığı kitabından dolayı suçlu gösterip idama mahkum ederler.
İdam Kararının verildiği an mahkemede bulunan bir ittihatçı tarafından şöyle anlatılır:

“Hocanın yüzü sakindi. Yalnız dudakları kımıldıyor ve galiba bir dua okuyordu. Fakat eskiden kalpaklı ve şimdi hasır şapkalı (hakim)zat, bu hükümle de kanmamış gibiydi. Bağırıyor, çağırıyordu. Acaba hocayı bir tekmeyle merdivenlerden aşağı yuvarlayacak mı diye bekledim. Fakat olmadı. Müderris, bu sözler kendisine değilmiş gibi bekledi. Sonra sağanak geçince yürüdü. Muhafızlarının arasında merdivenlerden indi. Önümüzden geçerken dudakları gene kımıldanıyordu.”
Az önce idam cezasını yemiş olan Atıf Hoca, şahsından hâlâ intikamını alamamış, hırsla üzerine gelen bu İstiklal Mahkemesi’nin sözde hakiminin saldırısını susarak boşa çıkarmış ve Allah’a havale etmiştir.

Atıf Hoca, 4 Şubat 1926 yılında Ankara Samanpazarı Meydanı’nda asıldı.

Bazı kaynaklara göre İstiklal mahkemesi başkanı Kel Ali lakaplı Ali Çetinkaya (1907’de Manastır’da İttihat ve Terakki Cemiyeti ne katılmıştır), Şehidin naşını darağacından indirtip şapka giydirerek İman ettiği Kemalist sistemin zulüm ibadetini(!) yerine getirmiştir.

İttihatçıların meyvesi olan Kemalist Tarih, İftiralarla bu Alimi önce İngilizlerin kurduğu harp mahkemelerinin fetvacısı ve Anadolu’daki mücadelenin muhalifi olarak “Avrupacı” göstermiş, sonra “Medeni Muassır Medeniyet seviyesi” olarak Avrupayı kıble tayin etmiştir.

Küre Medya – Atilla Aksu

İSK

GRUBA KATIL