Hamt, bizi insan olarak yaratan, Müslüman olarak yaşatan âlemlerin rabbi olan Allah’adır. Salat ve selam ise inanan ve ittiba edenlerin önderi olan Hz. Muhammed’edir (sallallahu aleyhi ve sellem).
Rabbimizin esmaü’l-hüsnasında eş-şehit ismi vardır. Her şeye şahit olan, bilen, kendinden gizli hiçbir şeyin olmadığı… Ayrıca biz Müslümanların “kelime-i şehadeteyn” dediği iki cümle ile İslam dinine girişimizi simgeleyen bir parola gibi, kabulümüzün gereği olan gerçek… Kelime-i şehadeteyn dediğimiz iki şehadetten birincisi, “Ben Allah’tan başka ilah olmadığına şahitlik ediyorum.”, ikincisi de “Muhammed’in (aleyhisselam) Allah’ın gönderdiği hak peygamber olduğuna şahitlik ediyorum.” sözleridir.
“Eşhedü” kelimesinin ıstılahtaki manası, şahitlik etmektir; gördüm, duydum, müşahede ettim, aklettim ve karar verdim, demektir. Gördüğümüz gibi iman, şahitlikten doğuyor. Öyle bir kelime ki şahitlik, rabbimizin esmasıyla başlıyor. Bilmek, kelime-i şehadetimizle kabul edilip hayat şahitliğimizin kabulünden sonra şehitlik mertebesi biiznillah… O zaman Allah yolunda şehit olmak istiyorsak önce şahit olmamız gerekiyor. Bu muazzam dinin temsilcileri olarak yaşantılarımızla, onun izzetiyle taşıyıp sunmalıyız ki tüm âleme “Ben şahidim, âlemlerin rabbi tek ve eşsizdir, onun gönderdiği hayat düsturu da öyle.” diyebilelim.
Allah (subhanehu ve teala), şehitleri seçer. Şehitlik nasip olanlar için, “İhlasları, sevdaları, fedakârlıkları onları seçkin kılmıştır.” demiş birçok âlim, en iyisini bilen rabbimizdir. Biz, şahitliğimizin gereğini yerine getirelim, karar onundur. Rabbimiz kitab-ı mübinde buyurur ki: “Allah, müminlerden mallarını ve canlarını, onlara (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır. Onlar, Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler. (Bu), Allah üzerine hak bir vaattir…” (Tevbe, 111).
Satın alma ve satma işinin bir başka manası da ilgi, ilişki, bağdır. Rabbimiz, kullarıyla nasıl bir bağ kuruyor, alışveriş yapıyor, bütün satılan ve alınanlar kendisine ait iken? Kulunun yaptığı fedakârlığın karşılığı, sadece kulluk edenlere ve rızası üzere olanlara verilen büyük kazanım olan “cennet”… Alışverişin şartları çok ağır. İnsanoğluna sevdirilmiş, satışını yaptığı şeyler, mallar ve canlar). Sattığı zatın onlardan daha değerli olmasıyla kişi tarafından severek kabul edilir. Onun için çaba sarf edilir, “Yeter ki benden bunu kabul etsin,” der, bu ticaretin sevdalısı.
Her şeyin sahibi olan rabbinden, kendisinin sunduğunu kabul etmesi için gereğini yapar ve ona yalvarır.
Canlar (evlat, eş, ana, baba, kardeş vs.) tüm sevdiklerimiz… Ve mallar, kesada uğramasından korkmadan Allah yoluna konulan ne varsa… Müfessirlerimiz (rahimehumullah), bu ve benzeri ayetlerin tefsirini yaparken “Neden mallar, canlardan önce gelmiş?” diye çok düşünmüşlerdir. Sonuçta demişler ki, “İnsanoğlunun imtihanı, malla başlar. Malını Allah yoluna koyamayanlar, canını ortaya koyamaz. Şehit olmak ya da canından can olanları Allah’ın elinden alması, kolay bir imtihan değildir.”
Bunu nereden anlıyoruz? Pahası ölçülemeyen bir karşılık konulmuş ayetle, o da cennet. Bu alışveriş, çok zor bir alışveriş aslında. Bu alışverişi yapacak kişinin bilmesi gereken önemli noktalar var. Nedir onlar? Öncelikle kiminle alışveriş yaptığını, satın alma ve satma olayında karşılık olarak konulan şeyin değerini bilmeden bu alışverişi yapamaz. Bu alışverişi, sadece müminlerle yapıyor Allah (subhanehu ve teala). Onun ve vereceği cennetin kıymetini müminden başkası anlamaz zaten. Bu hususta Ali Küçük hocamız, ne ince bir noktaya değinmiş (Allah yarhemuhu): “Eğer Allah’ı, kitabından ve elçisini de sünnetinden tanıyor ve güveniyorsanız yine onun kitabından ve elçisinin beyanlarından cenneti tanıyor ve ona arzu duyuyorsanız hemen, hiç beklemeden bu alışverişe girersiniz. Ama Allah’ı tanımıyorsanız, ona güvenmiyorsanız ve cenneti tanımıyorsanız, onu değerli görmüyor, ona içinizde bir arzu duymuyorsanız, böyle bir alışverişe girmezsiniz.”
İşte şu anda Allah’ın bu vaadini duydukları hâlde, Allah’ın bu alışveriş isteğine muttali oldukları hâlde buna yanaşmayan, yan çizen yığınla insan görüyoruz. Evet, unutmayalım ki bizler, mümin olduğumuz gün, kelime-i tevhidi söylediğimiz gün mallarımızı da canlarımızı da Allah’a sattık ve böyle bir alışverişin içine girdik. Öyleyse rabbimizle yaptığımız bu anlaşmanın bilincinde olmak, şartlarına riayet etmek zorundayız. Mallarımız ve canlarımız konusunda Allah’ı söz sahibi bilmek ve Allah yolunda, Allah’ın dininin ikamesi uğrunda mallarımızı ve canlarımızı ortaya koymak zorundayız. Yani cihat etmek zorundayız. Yani mallarımızı ve canlarımızı cihat meydanlarında rabbimize sunmak zorundayız. Dilerse alır onları bizden rabbimiz. Yetkili odur. Diler malımızı alır, canımızı geri verir, karşılığında cennet verir. Diler, canımızı alır, malımızı verir, karşılığında cennet verir. Diler, ikisini de alır; diler, ikisini de geri verir ve cennet verir. Üstelik nice zaferler ve ganimetler nasip eder.
Allah yolunda bir savaşta, biz mallarımızı ve canlarımızı ortaya koyarsak, canımız ve malımız konusunda rabbimizi söz sahibi bilirsek o, bize cennetini verecektir. Bundan zerre kadar bir şüphemiz olmasın. Bu inceliği bize, Gazze ne güzel anlattı değil mi? Oradaki Müslümanlardan biri şöyle demişti: “Her şeyimiz gitti, canlarımız ve mallarımız ama biz iman ediyoruz ki Allah, onlardan daha iyisini bize verecektir, o buna kadirdir.”
Aslında işin özü budur. Öyleyse asla bu dünyada, cennetten çok daha basit dünya menfaatleri uğruna, canlarımızı ve mallarımızı satmayalım. Ebedi bir cenneti satıp da bu dünyanın basit ve geçici menfaatlerine talip olmayalım. Hesabımızı güzel yapalım. Nasıl olsa günün birinde bu malın ve canın elimizden alınacağını unutmayalım ve onları, değerlendirmeyi bilelim.
“Malımızı, canımızı, bilgimizi, zamanımızı, gecemizi, gündüzümüzü, imkânlarımızı, hayatımızı, oğlumuzu ve kızımızı cennet yolunda yatırım yapalım. Bunlar uğrunda, Allah yolunda bir cihattan kaçarak cenneti verip dünyayı satın alanlardan olmayalım! Bakiyi verip de faniye talip olanlardan olmayalım.” (Ali Küçük, Basairu’l-Kur’an, s. 308-309).
Onun için yaşamalı ve onun için izzetimizle ölmenin çabasını vermeliyiz. Şehit, bu çabaları sarf eden, Allah’ın seçmesiyle Kuran unvanlı olanın adıdır.
En “emin”e emanet olunuz.
Sümeyye DEMİRCİ