Rüşvet, Filistin’de Toprak Sahibi Olmak İçin Geçmez Akçedir
Arşiv Genel Yazarlar

Rüşvet, Filistin’de Toprak Sahibi Olmak İçin Geçmez Akçedir

Sözlükte “haksız çıkar sağlamak için verilen ödül, ücret veya bedel” anlamında kullanılan rüşvet, terminolojik olarak görevi veya nüfuzu kötüye kullanarak sağlanan haksız kazancı ifade eder.
Yahudilerin Hz. Peygamber (sav) döneminde vergi memuru olarak Hayber’e gönderilen Abdullah b. Revaha’ya, vergiyi az alması için, kadınlarının ziynet eşyalarını rüşvet olarak teklif ettiklerini ancak bu tekliflerinin kabul edilmediğini biliyoruz. Bizde güzel bir atasözü vardır: “Huylu huyundan vazgeçmez,”. İslam’ın ilk devirlerinden itibaren rüşvetle yaşamayı kendilerine hayat tarzı edinen Yahudiler, Osmanlının son dönemlerinde de bu kötü karakterlerinden vazgeçmemişlerdir.
Bulanık suda balık avlamayı seven bir millet olarak tanıdığımız Yahudiler, Filistin’de toprak sahibi olabilmek için, pek çok yol denemişlerdir. Tehdit, şantaj, borçlandırma siyaseti gibi önemli teşebbüslerinin yanı sıra, en önemli taktiklerinden biri de rüşvet olmuştur. Çünkü onlara göre paranın açamayacağı kapı yoktur ve sonuca giden her yol mubahtır.
Bu söylediklerimiz; bir iddia değil, aksine belgelerle ortaya konmuş gerçeklerdir. Konuyla ilgili olarak Osmanlı arşivlerinde birçok doküman bulunmaktadır. Aşağıda bu belgelerden üçünün özeti, birinin de sadeleştirilmiş şekli ve görüntüsü bulunmaktadır.
Belgeler
İlk Belge: 9 Mayıs 1880 tarihini taşıyan vesika, Sultan II. Abdülhamit’in padişahlığı dönemine denk gelmektedir. Belge, ana hatlarıyla Mösyö Olbefend’in belirli bir meblağ karşılığında Avrupa’dan gelecek göçmenler için, Şam’da bulunan Belka topraklarında büyük bir arazi üzerinde, özerk bir Yahudi kolonisi kurulması teklifini ihtiva ediyor. Bu teklifi, Osmanlı idarecileri, “Osmanlı hükûmeti içinde ayrı bir hükûmet” şeklinde telakki ederek ve birçok sakınca ileri sürerek kabul etmemişlerdir.
İkinci Belge: Bu belgenin tarihi, 4 Nisan 1881’dir. Belgede Yahudilere, Filistin’de toprak verilmesi karşılığında Osmanlı devletine mali bakımdan yardımcı olunacağına dair Newlinsky tarafından yapılan teklif yer almaktadır. Newlinsky, teklifinde açıkça Osmanlı maliyesinin selamete çıkabilmesinin tek şartını, Musevi sermayedarların yardımına bağlamıştır. Teklif kabul edildiği takdirde Osmanlılar hem dünyanın en büyük sermayedarlarının nakdi yardımlarına kavuşmuş hem de Avrupa’da Musevilerin kontrolünde bulunan en büyük gazetelerin manevi desteklerini elde etmiş olacaklardı. Osmanlı, bu izni vermediği takdirde Yahudiler, maksatlarına başka vasıtaları devreye sokarak ulaşacaklardı.
Üçüncü Belge: 30 Nisan 1899 tarihli bu belgede, meşhur Siyonist lider Theodore Herzl’ın Filistin’de bir Yahudi devleti (kendi tabiriyle sığınak merkezi) kurulması karşılığında Osmanlının bütün borçlarının ödeneceği ifade edilmektedir. Bu belgeyi doğrulayacak nitelikte Sultan II. Abdülhamit’in Mabeyn başkâtipliğini yapmış olan Tahsin Paşa, hatıralarında konuyla ilgili şu ifadelere yer vermiştir: “Osmanlı ülkesinde bir Yahudi yurdu kurmak fikri, öteden beri Siyonist dünyanın en büyük gayelerinden biriydi. Siyonistler, bu gayeye ulaşmak için birkaç kez faaliyete geçmişlerse de hiçbirinde başarılı olamamışlardı. Her defasında Sultan Hamit, bu yeni hadise ve oluşumun maksat ve neticesinden şüpheye düşerek işi geçiştirmişti. Bir ara İstanbul’a Avusturya Musevilerinden ve Siyonist liderlerinden biri geldi. Tercüman Münir Paşa’yla görüşerek Kudüs’te bir Musevi yurdu kurulması için izin istedi. Bu başvuru, Siyonistler adına yapılıyor ve işin arkasında meşhur bankerlerden Rothschild bulunuyordu. Talebin aslı şuydu: Filistin’de Osmanlı hükûmetinin uygun göreceği bir yerde Musevi köyleri kurulacak, hükûmet arzu ederse bu köylerde Müslüman evleri de bulunacaktı. Yabancı ülkelerden bu köylere gelecek olan Yahudiler, Osmanlı devletinin kanun ve nizamlarına bağlı olacaklardı. Buna karşılık Yahudiler, Osmanlı hükûmetine, Avrupalı devletlere olan borçlarını ödeme meselesinde yardımcı olup kolaylık göstereceklerdi. Hatta bunun için yazılı ve sağlam güvence de vereceklerdi.
Gerek bu Viyanalı Musevi’nin şahsen sahip olduğu önem gerek borçların ödenmesiyle ilgili teklifteki ciddiyet sebebiyle meseleyi Padişah’a arz ettik. Bir cuma selamlığından sonra Hünkâr, o Musevi’yi kabul etti. Viyanalı Siyonist, meseleyi detayıyla Sultan Hamit’e izah etti. Fakat Sultan Hamit, bunda birtakım mahzurlar gördü. Filistin bölgesi zaten mübarek makamlar dolayısıyla siyasi ihtiraslara sahne olmaktaydı. Her yıl kilise ve ayin işleri münasebetiyle türlü türlü anlaşmazlıklar çıkıyor, bu meseleden dolayı hükûmetin başı sürekli ağrıyordu. Buna bir de Yahudi meselesini eklemek, Hünkâr’ın hoşuna gitmedi. Viyanalı Siyonist, bir sonuç elde edemeyerek ülkesine döndü.”
Tahsin Paşa’nın “Viyanalı Musevi” dediği şahıs, Theodor Herzl’dır.

Theodor Herzl

14 Nisan 1902 tarihli bir başka arşiv belgesinde, Sultan II. Abdülhamit’i yumuşatmak için Herzl’ın Hamidiye-Hicaz Demiryolu’na yapmak istediği nakdi yardımla ilgili gönderdiği 200 liralık çek, Osmanlı makamları tarafından kabul edilmeyerek kendisine iade edilmiştir.
Arşiv kayıtlarında aynı minvalde başka belgeler de mevcuttur.
Rüşvette Sınır Yok
Yukarıdaki teklifleri devam ettirici nitelikteki 5 Ocak 1912 tarihli bir belge, Yahudilerin rüşvet vererek yurt edinme tekliflerini birkaç kez değil, çok defa ısrarla tekrar ettiklerini, gözler önüne sermektedir. Sultan II. Abdülhamit’ten yüz bulamayınca bu kez, Sultan Mehmet Reşat’ın kapısını çalmışlar, ondan medet ummuşlardır. Ancak bu şahsiyetsiz ve insanlıktan nasibini alamamışların elleri, yine boş kalacak, sonuç değişmeyecektir.
Biraz sonra Osmanlıcadan sadeleştirmesini sunacağımız mektup, Amerikalı Musevi Frederick Lewis’e aittir. Lewis, Osmanlı hariciyesine gönderdiği mektubunda, Filistin topraklarında kurulacak bir özerk Yahudi devleti karşılığında Osmanlı devletini, dünyanın en zengin ve güçlü devletleri arasına çıkarabileceklerini ve hiçbir millet veya uluslararası hiçbir ittifaktan korkmayan, dünyanın en mükemmel donanmalarından ve en zengin hazinelerinden birine sahip bir devlet hâline getirebileceklerini iddia etmiştir. Teklifi görüyor musunuz? Ne kadar müthiş ve göz kamaştırıcı!
Söz konusu mektubun çevirisi şöyledir:
Bâbıâli
Nezaret-i Hariciye
Umûr-ı Siyasiye Müdüriyet-i Umumiyesi
Tercüme Şubesi

Padişah Hazretlerinin yüksek huzuruna,
Amerika’da bulunan Saint Louis şehrinde Bydel Sokağı’nda 2001 numaralı evde oturan Frederick Lewis imzasıyla takdim edilen yazının çevirisidir.
“Acizleri içinde bulunulan hâl ve durumun vahametini göz önünde bulundurarak aşağıdaki hususları, yüksek huzurlarınıza arza ve bildirmeye cesaret ettim.
Osmanlı devletine karşı sözde medeni olan Avrupa milletlerinin izlediği tavır ve hareket, herkes tarafından bilindiğinden halen İtalya’nın Trablusgarp’taki ve Rusya’nın İran’daki takip ettikleri yol da bu milletlerin Osmanlı devletine karşı gelecekte daha iyi bir siyaset izlemeyeceklerini ima ediyor. Özetle söylemem gerekirse bugün şahit olduğumuz belirtiler, Avrupa milletleri arasında Hristiyan olmayan bütün milletlerin özgürlük ve bağımsızlıklarına karşı genel anlamıyla haince bir tertip kurulmuş olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla bu konuda Zat-ı Şahanelerince acilen bir çareye teşebbüs edilmelidir.
Osmanlı askerlerinin dünyada en iyi değil ise bile en iyi askerlerden bulunduğu herkes tarafından kabul ediliyorsa da halen şanla dolu zaferleri üzülerek belirteyim ki en cesur milletler değil, belki de en zengin olanlar kazanırlar.
Şevketli Sultanım!
Aşağıda arzına çalışacağım bir teklifin tarafınızca lütfen kabul buyrulmasını temenni ederim:
Osmanlı devletinin çektiği sıkıntı, ülkenin gelir kaynaklarının layık olduğu derecede ilerleme kaydedecek şekilde kullanılamamasından ileri geliyor. Osmanlının bugün muhtaç olduğu bir şey varsa o da sanayide üretim yapılması ve bir de maliye işlerinde ihtisas sahibi olan kimselerin bulunmasıdır. Bu özellikteki insanlar, dünyada ancak Museviler içinde bulunabilir.
Avrupa ile Amerika’nın içinde bulunduğu bugünkü durumu ve kazandığı yüksek mevki, sadece Musevilerin himmetiyle meydana gelmiştir. Musevilerin Osmanlı devletine de aynı hizmetleri yerine getirmemeleri için ortada bir sebep yoktur. Museviler, Osmanlı devletini dünyanın en zengin ve kuvvetli devletleri arasına yükseltebilirler ve Osmanlı devletini hiçbir millet veya uluslararası ittifaktan korkmayan ve dünyanın en mükemmel donanmalarından ve en zengin hazinelerinden birine sahip bir devlet haline getirebilirler. Bu sebeple acizane yaptığım teklif, şundan ibarettir:
Filistin topraklarını, Musevilere, Osmanlı hükûmetinin hâkimiyeti altında, özerk bir bölgeden meydana gelen bir vatan olmak üzere iade ediniz ve onların orada kendi hâllerinde rahatça yaşamalarına izin veriniz.
Gelecek, dirayet ve basiretinizin ne kadar isabet ettiğini gösterecektir. Museviler; sanat ve sanayide, bilimde, ticarette, siyasette ve özellikle ticari muamelelerde uzman ve becerikli kimselerdir. Onlar, her nerede özgürlük ve eşitçe muameleye nail olmuşlarsa vatan sevgilerini yerel halktan daha çok göstermişlerdir. Museviler, bu durumda şayet kendi ecdatlarının, yani Hz. Musa, Hz. İbrahim, Hz. İshak ve Hz. Yakup’un (aleyhisselam) ülkesine yerleşmek müsaadesine kavuşurlarsa neler yapmazlar?
Sultan Hazretleri,
Osmanlı devletinin gelecekteki gelişmesi ve ilerlemesi; kardeşlik, İsrailiye ve İsmailiye’nin meydana gelmesinde olduğunun arzıyla sözümü tamamlıyorum. Bu konudaki nihai karar padişah hazretlerinindir.”
5 Ocak 1912
(BOA, HR-TO, 594/13)

Filistin’de bir özerk Yahudi devleti kurulması karşılığında Osmanlı’yı dünyanın en zengin ve güçlü devleti yapacaklarına dair Frederick Lewis’in teklifi
(BOA, HR-TO, 594/13)
Sonuç
Sadece birkaç örnek belgeyle yetindiğimiz rüşvet kaynaklı bu teklifler, Yahudilerin; ne denli şer, karanlık, korkak, sefil, sefih, alçak, çıkarcı, sahtekâr, yüzsüz, hilekâr… bir millet olduğunun açık delilleridir. Ancak şunu da kabul etmek gerekir ki bu teklifler, onların meseleye ne kadar kararlı ve inatçı bir şekilde yaklaştıklarını, birlikte hareket ettiklerini ve meselenin peşini bırakmadıklarını gösteriyor. Söz buraya gelmişken “Acaba bizim de İslamiyet’i yaşama ve yaşatma hususunda benzer çabalarımız, peşini bırakmadığımız ve ısrarla savunduğumuz meselelerimiz var mı?” diye sormadan geçemiyoruz.
Rüşvet verecek kadar alçalıp küçülmek, Yahudilerin en büyük özelliklerinden biri. Yüzyıllarca ekmeğini yedikleri, havasını teneffüs ettikleri, başları her sıkıştığında rahatça sığındıkları, malları ve ırzlarıyla güven içinde bulundukları, ticaretlerini serbestçe yaptıkları, kendilerine ait sağlık ve eğitim kurumlarını işlettikleri, dinî ve hayrî müesseselerine kimsenin karışmadığı Osmanlı ülkesinde, özgür ve asude bir hayat sürdükten sonra siyasi ihtiraslara kapılıp Siyonizm adına pervasızca rüşvet teklifinde bulunabilmek, nasıl bir psikolojidir? İnsanda biraz utanma, sıkılma, hicap duygusu olmaz mı? Yüzyıllarca Osmanlı yönetimi ve Müslüman halkın “ehl-i kitap” diye tanıyıp benimsediği, içine soktuğu, insan olarak değer verdiği, devlet dairelerinde en üst makamlara getirdiği, Hristiyan dünyaya karşı koruduğu, soyunun ve dininin devamını sağladığı azgın, yoldan çıkmış, hoyrat ve bencil bu millette neden vefakârlık, fedakârlık, insanlık, adalet ve merhamet duygularının zerresi yoktur?
Ey Yahudiler! Kutsal kabul ettiğiniz kitabınız ve değerleriniz size rüşvet vermeyi mi emrediyor? Yine, sahibi olmakla övündüğünüz kutsallarınız, günümüzde insanlık onur ve şerefini ayaklar altına alan, uluslararası antlaşmaları hiçe sayan, toplu katliam ve soykırımlarla dünyanın gözünün içine baka baka Gazze’de kadınları, çocukları, sivilleri öldürmenizi mi öğütlüyor? Savaş hukukunu hiçe sayarak masumların kanlarını akıtmanızı mı söylüyor? Şayet öyleyse bu durumda siz, şeytanın dostlarısınız. Çünkü sadece şeytan ve onun dostları, kötülükten yanadır.
Biz ise yüzyıllardır size, neden insanca muamele ettik; neden adaletli, merhametli ve insaflı davrandık, biliyor musunuz? Sebebi gayet basit çünkü doğru yolda olan, üstün bir ahlak ve medeniyete sahip bulunan, mükemmel ve kusursuz bir dünya görüşünün temsilcileri olan biziz de ondan. Bunun için Allah’a ne kadar şükretsek azdır.
Ebedî olan ahiret yurdunun mutlu ve bahtiyar sakinleri ancak doğruluk ve adaletten ayrılmayanlar olacaktır.

GRUBA KATIL