Kurban İbadeti
Arşiv Yazarlar

Kurban İbadeti

Koç veya bir başka hayvan, kurbanlık denince ilk akla gelen canlı olur genelde. Asıl kurbanlık ise biziz. Allah Teâlâ, mükellef tutmadığı ve aklı olmayan hayvanları önümüze koydu ama ‘kurban olma’ düzeyinde yaratılan biziz.
İnsan ve insanın işleri, kurban olmak ya da telef olmak arasında gelir gider. Yükümlülüklerimizi koçlara, düvelere devredecek değiliz. Mükellef olan biziz. Cennet veya cehennem akıbeti için diriltilecek olan biziz. Nefes nefes hayatımızın hesabını verecek olan biziz. Nereden nereye gittiğimizi, neyi ne yaptığımızı düşünmesi gereken biziz. Peygamberlere muhatap olan biziz. Okusun, amel etsin diye üzerine kitap indirilen biziz. Güneşin doğması ve batması arasında namazla, oruçla, zekâtla, hacla, ebeveyne itaatle, ziraatla, ticaretle memur olan biziz. Gözümüzün, kulağımızın, dilimizin, el ve ayağımızın yaptıklarını düşünmesi gereken biziz.
Kul, biziz. Dünya ve içindekiler, bizim için hazırlandı. Melekler, bizi kuşatıyor. Sorumlu ve sorunlu olan biziz. Evlenen, boşanan, sofralar kuran, seyahatler eden, binalar yapan, servetler yığan biziz. Dağları delip tüneller açan, denizlerin altında hazineler arayan, dünyanın etrafında dönüp duran uydular ihdas eden biziz. Yüzen, uçan, yürüyen biziz. Bitkiyi de bitki yiyen koçu da sofrasına yerleştiren biziz. Koçun üzerinden cebini para dolduran, koça çobanlık eden biziz. Ova bizim, ovada otlayan koç bizim. Hayvanların sütü bizim bardağımızda, yağı bizim tavamızda. Hayvanların derisinden ayakkabı yaparız, tüylerinden kumaş öreriz. Mal bizim, mirası bizim. Konuşan biz, yazan biz, okuyan biz…
Kurban Bayramı’nda kurbanlık adaylar ise koçlar.
Evet, Rabbimiz ‘kurban kesin’ buyurdu. Mükellef olan bir insan ve mükellef olmayan bir koç. Dış gözle bakıldığında ve yüzeysel bir okuma ile okunduğunda, Allah’a iman eden bir mü’min, Allah’ın yarattığı bir hayvanı Allah için kesiyor. Bu görüntü ve bu okuma bu kadarla kaldığında, ‘neden Kurban Bayramı sonrasında kurban kesen mü’minlerin gündelik hayatlarında kalıcı bir değişiklik olmaz acaba?’ şeklinde bir soruyu derin izlerle önümüze çıkarır.
Kurban olarak bir koç kesmek ve kurban olmaya hazır bir mü’min olmak arasında mü’mince duruşu arıyoruz. Mesele, bir bayram gününde bir hayvanı kesip o sayede de sevap kazanmanın ötesinde anlaşılmalıdır. Daha ilerilere gitmek zorundayız. Asıl kurban edilmesi gerekenleri düşünmeliyiz:
Zihinlerimizi, zihinlerimizin ürünlerini Allah’a kurban etmemiz gerekiyor.
Bedenlerimiz, aile efradımız, maddi imkânlarımız, köyümüz, evimiz bizi ve onları yaratan Allah’a kurban edilmeye hazır olmalıdırlar. Biz ve onlar kurbanlık olarak beklemeliyiz.
Yaşadığımız hayatı yönlendiren ve otoritesi altında tutan sistemleri Allah’a kurban edilebilir kıvamda tutmalıyız.
Nefsimiz ve nefislerimize yatırım olarak bulundurduklarımızı ilk kurban edilecekler listesinde bulundurmalıyız.
Şehvetlerimiz ve şehvetlerimize yapılmış yatırımlar hazır kurbanlıklarımız olmalıdır.
İhtiraslarımız, beklentilerimiz birer kurbanlığımızdır.
İman, bunu gerektiriyor. Kelime-i tevhid’in sırrı budur. ‘Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur’ kanunu, bunu anlatır. Mü’min’im demek, bunu zorunlu kılıyor. Kur’an, bize bunu öğretiyor. Peygamberimizi (aleyhisselam) böyle gördük. İlk nesil ashab-ı kiram, böyle yaptılar. Nefsini ilahlaştırmamak, insanî putlardan arınmak ve yalnız Allah’a kul olmak, bunun için vardır. Müslümanlık, böyledir. İbrahim’den (aleyhisselam) istenen bu idi. İsmail (aleyhisselam), bunun örneğidir.
Bir koç, bir kurban kesici, bir kasap ve Kurban Bayramı…
Daha derin anlamlar yüklü olmalıdır bu ibadette. Koçlar kesilir ama kurbanlık olan; mü’minin nefsidir, zihnidir, malıdır, şöhretidir, yaşadığı sistemidir. Asıl olan var, çıplak gözle izleneni var. Ve bir de gerçek var. Aksi takdirde asıl kurban edilmesi gerekenle, başka bir görüntü karıştırılmış olacaktır. Bizim hayallerimiz ve beklentilerimiz burada ise “Mina” oradadır.
“De ki: Şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi olan Allah içindir. O’nun hiçbir ortağı yoktur. Bana, sadece bu emrolundu ve ben Müslümanların ilkiyim” (En’âm, 162).
Efendimiz (sav) şöyle buyurmaktadır: “Hiçbir kul, kurban günü, Allah indinde kan akıtmaktan daha sevimli bir iş yapamaz. Zira kesilen hayvan, kıyamet günü boynuzlarıyla, kıllarıyla, tırnaklarıyla gelecektir. Hayvanın kanı yere düşmezden önce Allah indinde yüce bir mevkiye ulaşır. Öyle ise onu gönül hoşluğuyla yapın” (Tirmizî, “Edâhî”, 1, no: 1493; İbn Mâce, “Edâhî”, 3, no: 3126). Rasulullah’ın (sav) bu hadisinden de anlaşılacağı gibi kurbanın kanı, üzerimize değecek, bizi yoracak ve onunla hemhal olacağız ki Cenab-ı Hakk’ın hoşnutluğunu kazanabilelim. Bizler, şunu, çok iyi ayırt etmemiz gerekiyor: Bu kurban, bizler için yıllık et vergimiz midir? Yoksa bu, Rabbimizin verdiği bir canı yine onun yolunda feda etmek midir?
“Onların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır; fakat O’na sadece sizin takvanız ulaşır. Sizi hidayete erdirdiğinden dolayı Allah’ı büyük tanıyasınız diye O, bu hayvanları böylece sizin istifadenize verdi. (Ey Muhammed!) Güzel davrananları müjdele!” (Hacc, 22/37).
Rabbimizin Müslümanlara büyük hediyelerinden biri olan Kurban Bayramı heyecanını yaşadığımız bu günlerde İslam coğrafyası; kan, gözyaşı feryat ve çığlıkların gölgesinde bir Kurban Bayramını daha ihya edecek. Bir tarafta işgaller, yağmalarla talan edilmiş İslam coğrafyaları ve burada her türlü zorbalığa maruz kalan Müslümanlar, bir yandan da yurtlarından hicret etmek zorunda kalan muhacirler… Bir yandan da ‘Rabbim Allah`tır’ dediği için idam edilen, işkencelere maruz kalan, zindanlara atılan Müslümanların kurtuluşuna vesile olsun.
Hacer Görgün ERENER

GRUBA KATIL