Kasiyun Dağı’ndan Selamlar
Arşiv Genel Yazarlar

Kasiyun Dağı’ndan Selamlar

Hamd, âlemlerin Rabbi Allah’a, salat ve selam nebilerin sonuncusu ve resullerin efendisi Hz. Muhammed’e, onun ehl-i beytine, bütün ashabına ve kıyamet gününe kadar iyilikte onlara uyanlara olsun.

Monarşi ile yönetilen Arap ülkelerinin; baskıcı yönetimi, zulmü, yolsuzluğu ve ekonomik sıkıntıları nedeniyle birçok Arap ülkesinde ayaklanmalar başladı. 2010 yılının başında başlayan Arap Baharı, Suriye’nin tutsak ruhlarını da etkilemişti. Suriye halkının sönmüş umudu, Dera’da yeşermeye başladı. Bir grup öğrenci, ilk kıvılcım olmuşlardı. 18 Mart 2011’de Hamza Ali El-Hatib’in duvara, “Sıra sende doktor” yazısından dolayı tutuklanıp ağır işkenceler -matkapla birçok yerini delmişler- altında şehit olunca Suriye’deki birçok ilde protestolar ateşlendi.

Uyanış, umut yeşermeye başladı mı topraklarında, durmaz insan. Canını seve seve verir, esaretten kurtulmak için. Öyle de oldu. Bedeli ağır olacaktı, Suriyeli Müslümanlara. Said Nursi’nin, “Ekmeksiz yaşayabilirim ama hürriyetsiz asla.” sözü, Suriye halkında vücut bulmuştu.

Hafız Esed ve Beşşar Esed, baba-oğul Suriye’nin Sünni Müslüman halkına etmediğini bırakmadı. Hama’ya, 1982’de saldırarak 40.000 insanın ölümüne neden olan aşağılık Hafız Esed’den sonra başa, Beşşar Esed geçmişti.

Suriye’de başlayan ayaklanmalar, yayılmaya devam ediyordu. Ordudan ayrılan askerler, ÖSO çatısı altında birleşip mücadele etmeye başladılar. Kısa sürede, Suriye’nin büyük bir kısmını alan ÖSO, Suriye’de gözü olan akbabaları tedirgin etmişti. Beşşar Esed; etrafına, devletin kurumlarına ve orduya kendi mezhebinden olanları doldurmuştu. Ülke, küçük bir azınlığın elinde kan ağlıyordu. Tutuklamalar, işkenceler ve halka yaptırımlar, onlar için birer eğlenceydi.

2013 yılında İran, Beşşar Esed’e desteğini açıkladı. Mezhepçi aç köpeklerini, mazlum Sünni Müslümanların üzerine saldı. Sünni öldürmeyi ibadet gören bu aşağılık mahlûklar, akla gelebilecek her şeyi Müslümanlara yapıyorlardı.

Beşşar Esed’in paralı köpekleri olan Şebbihalar, İran’ın köpeklerine rahmet okutuyorlardı. Çaresiz kalan halk, komşu ülkelere göç etmek zorunda kalıyordu. Göç etmeyenler, evlerinde ölümü bekliyor; evleri olmayanların çoğu, Türkiye sınırındaki çadır kentlerde yaşamak zorunda kalıyordu.

İran adına Suriye’deki savaşı komuta eden Sünni kasabı Kasım Süleymani, Rusya’ya giderek Putin’i ikna etmeyi başarmıştı. Böylece 2015’te Rusya, Suriye savaşına dâhil olmuştu. Hava desteği ile Rusya, kara desteğiyle Şiiler, Beşşar Esed’in birçok yeri kontrol etmesini sağlamıştı.

ÖSO’dan ayrılan Kürt güçleri, PYD örgütünü ithal kadronun desteği ile kurdu. ABD güdümünde olan PYD, ÖSO’dan büyük topraklar almayı başardı.

2014’te büyük toprak kazanımları elde eden IŞİD, halifelik ilan etti. İlk başlarda samimi Müslümanlar tarafından gerçek yüzü anlaşılmayan örgüte, yerelde ve ülke dışında birçok katılım oldu. Özellikle Afganistan’da savaş tecrübesi olan muhacirler, akın etti. Kafkas mücahitlerin de sayısı az değildi. Kendisini halife ilan eden Bağdadi, El-Kaide’den biatını geri çektiğini ilan etmişti. Daha sonra karanlık yüzünü gösteren IŞİD, kendisine katılmayanı kâfir ilan ediyor; canını, malını ve ırzını helal görüyordu. Nerede psikolojik vaka, tekfirciler, varsa orada toplanmışlardı. Hollywood tarzı video çekimleri ile infaz görüntülerini yayınlıyor, kadın köle pazarı kuruyor ve kendisine katılmayan mücahitlerin kafalarını, kör bıçaklarıyla kesiyordu. IŞİD’den firar eden edene! Kaçmak isteyen ise yakalanıp infaz ediliyordu. ÖSO’nun -daha sonra SMO ismini aldı- içinde farklı gruplar bulunmaktaydı. Tam bir birlik sağlanamıyordu. Geneli yerel halktan oluşan ÖSO’nun içindeki grupları, farklı devletlerin finanse ettiğini biliyoruz. Türkmenleri, Türkiye’nin desteklediğini, Hareket-i Hazım gibi harami grupları da ABD’nin desteklediğini biliyoruz.

İlayıkelimetullah uğrunda savaşan gruplar yok muydu? Elbette vardı. Yerel halk ve muhacirlerden oluşan İslami gruplar, gerçek mücadeleyi veriyorlardı. Bu grupların bir kısmını şöyle sayabiliriz: El-Nusra -daha sonra farklı isimler alacak- Ahrar’uş-Şam, Türkistan İslam Partisi, Ensaru’l-İslam -en eski İslami Kürt cemaati- Cund El-Aksa ve daha birçok küçük grup bulunmaktaydı. İslami grupların en güçlüsü, El-Nusra (HTŞ) cephesi idi.

Ebu Muhammed El-Colani, üniversite tahsilini yarıda bırakıp ABD’ye karşı Irak cihadına katıldı. Bir süre sonra Zerkavi’nin liderliğindeki Irak El-Kaide’sine katıldı. 2006 yılında, ABD unsurlarına karşı çatışmalara girdikten sonra yakalanarak tutuklandı. Ebu Gureyb, Taci ve Bucca hapishanelerinde 5 sene tutuklu kaldı. 2011’de Taci Hapishanesi’nden salınan Ebu Muhammed Colani, Suriye’ye döndü. 2012 yılında El-Nusra Cephesi’ni kurdu. El-Kaide’den bağlarını koparan Bağdadi’nin, El-Nusra’nın kendilerine bağlı olduğuna dair açıklamaları üzerine Ebu Muhammed Colani, El-Kaide’ye biatli olduğunu beyan etti.

Suriye’de savaşın yükünü, İslami gruplar çekmekteydi. ÖSO’nun içindeki bazı haramiler, insanların mallarını gasp ediyor, evlere gece baskınları yapıyor ve yol kesiyorlardı. İslami gruplara sıkıntı çıkartıyorlardı. İslami gruplar, cephede çoğu zaman birlikte savaşıyorlardı. Ama içlerinde birlik yoktu. Bu da mücadeleye büyük zarar veriyordu.

El-Kaide etiketi taşıyan El-Nusra Cephesi, hedefteydi. Halk ile arasında mesafe de bulunuyordu. Böyle olamayacağını anlayan Ebu Muhammed El-Colani, grupların bir çatı altında birleşip mücadele etmesi gerektiğini düşünüyordu. Nitekim bu şekilde de oldu.

28 Temmuz 2016’da El-Nusra, El Kaide’den ayrıldığını ilan etti. Yeni bir oluşuma geçen grup, Şam Fetih Cephesi adını aldı. Farklı gruplar ile ilk defa ortak hareket merkezi kurulmuş oldu. El-Kaide’den ayrılarak bölgesel bir mücadele verdiğini, dertlerinin kendi toprakları olduğu imajını vermeye çalışıyordu, Ebu Muhammed El-Colani.

Suriye’de başıboş bir sürü grup olduğu gibi, güçlü gruplar da vardı. İdlip’te sıkışmış 4 milyona yakın Suriyeli bulunmaktaydı. İdlip’in de Beşşar Esed tarafından alınması, o 4 milyon insanın Türkiye’ye göç etmesi demekti. 2018’de Rusya ve Türkiye, İdlip’i silahtan arındırılmış bölge ilan ettiler. Türkiye, birçok yerde gözlem kulesi kurdu.

28 Ocak 2017’de Heyet-i Tahrir El-Şam (HTŞ) kuruldu. İslami gruplar da kendi içlerinde sıkıntılar hatta çatışmalar yaşıyorlardı. Muhammed El-Colani’nin, El-Kaide’den ayrılmasını kabul etmeyenler, farklı gruplar kurmuşlardı. HTŞ’nin amacı, diğer grupları kendi bünyesinde toplamak ve bir disiplin sağlamaktı. Nitekim güç kullanmak zorunda kalan HTŞ, diğer grupları pasifize etmeyi başarmıştı. Tutuklamalar, sorgular ve hapishanelerin kötü koşullarının olması, HTŞ’nin gerçeğidir. Hatalarının olduğunu açıklayan HTŞ, bunu telafi edeceğini beyan etmiştir. HTŞ’nin ateşkes süreci boyunca askerî hazırlık yaptığını, eksiklerin iyi analiz edildiğini, bütün gruplar ile ittifak ettiğini görüyoruz.

27 Kasım 2024’te, kimsenin beklemediği bir zamanda, son yılların en büyük saldırısını başlatmış oldular. Tek bir yerden komuta edilen muhalifler, Halep’i kısa bir sürede aldılar. 12 günde BAAS yönetimi devrilmiş, zafer Müslümanların olmuştu. BAAS yönetiminin bu kadar çabuk devrilmesini, muhalifler bile beklemiyordu.

Öküz Altında Buzağı Aramaya Gerek Yok. Bu Zafer, Allah’tan Geldi.

İsrail’in Hizbullah’ı yıpratması, Beşşar Esed’in gücünün kalmaması, Rusya’nın Suriye’deki güçlerini Ukrayna’ya çekmesi, İran’ın krizde olması, Allah’ın izniyle mücahitleri zafere ulaştırmıştır.

Öküz altında buzağı aramaya gerek yok. Bu zafer, Allah’tan geldi. Öncesinde büyük bir hazırlık vardı. Bu operasyonu başta HTŞ olmak üzere, İslami gruplar üstlenmiştir. ÖSO (SMO)’dan sadece iki grup inisiyatif alıp katılmıştır.

Türkiye, ulus devleti olduğu için, sadece kendi menfaatini düşünür. Beşşar Esed’le anlaşmak isteyen Erdoğan, olumsuz yanıt alınca muhaliflerin gidişatına göre siyaset belirlemiş ve muhaliflerin yanında yer alıp onları siyasi olarak desteklemiştir. Türkiye’den askerî olarak hiçbir şekilde yardım alınmamıştır.

Müslümanlar hiçbir şekilde inançlarından taviz vermediler. Allah’ın izniyle Suriye’de İslam devleti kurulacak. Halkın hürriyete kavuşmasının, camilerin esaretten kurtuluşunun sevincini yaşıyoruz. Artık minberler, hakkı özgürce haykırabilecek.

Yerle bir edildi, tiranların heykelleri. Tutsak yaşayan bir halkın özgürlüğüne şahit olduk. Ümmet, Allah’ın izniyle yavaş yavaş esaretten kurtuluyor, Zafer, İslam’ın olacaktır. Zafer, kolay gelmedi Müslümanlar! Çok bedeller, çok canlar verildi. Çok gözyaşları akıtıldı. Allah’a hamd olsun, doğru istikamet üzerinde olanlara Allah zaferi nasip etti.

Suriye cihadı, yeryüzü yiğitlerinin buluşma yeriydi. Siyah tenlisinden beyaza, Amerikalısından Fransız’ına, Arap’ından Berberi’sine, Çinlisinden Alman’ına, Kürt’ünden Türk”üne hepsi Allah’ın dini, mazlum kardeşleri için; eşlerini, çocuklarını, anne babalarını, mallarını, kariyerlerini, her şeylerini bırakıp gelmişlerdi. En yüksek vicdani duygulara sahip bu yiğitlerin bazıları, arzu ettikleri şehadete kavuştu. Bazıları sırasını bekledi. Ve bazıları ise ecirlerini alarak memleketlerine geri döndüler.

Suriye Cihadı, 13 Sene Sürdü. Zafer, Allah’ın İzniyle 12 Günde Elde Edildi

Suriye’deki Müslümanların zaferini, şu olaya çok benzetiyorum: Suriye cihadına giden bir mücahit anlatıyor: “İdlip’in doğusundaki Ebu Zuhur askerî havaalanını 2015 yılının sonlarında muhasaraya aldık. Havaalanının bir tarafında El-Nusra Cephesi, diğer tarafında Türkistanlı mücahitler bulunmaktaydı. Havaalanının etrafında; genişliği 4 metre, yüksekliği yaklaşık 3 metre olan hendek bulunuyordu. Hendeğin içini mevzi olarak kullanıyorduk. Havaalanı, düz bir alan olduğu için operasyonlarımız başarısız oluyordu. Hendeğin içinden hava atışlarımızı yapıyorduk. Toprağı killi olan hendek, yağmurda balçıklaşıyor, yürümekte zorlanıyorduk. Uçakların bombalamalarına ve helikopterlerin attıkları varil bombalarına maruz kalıyorduk. Havaalanına yakın terk edilmiş bir köyde dinleniyor, daha doğrusu dinlenmeye çalışıyorduk. Gece top atışlarına ve sivrisineklerin saldırısına maruz kalıyorduk. Çok sıkıntılı geçiyordu. Günler birbirini kovalıyor, bir türlü havaalanını alamıyorduk. Havan desteği için birkaç mücahit ile havaalanının içine sızma yaptık. Elimizdeki 60’lık havan ve bixilerle saldırı başlattık. Tankların etkisiyle geri çekilmek zorunda kaldık. Sabrımız tükenmişti neredeyse. Muhasaranın 17. gününde komutan, sabah lastik yakarak hava desteği görüşünü engelleyip saldırı yapacaklarının bilgisini verdi. 18. günün sabahına yakın saatlerde Allah, bizlere toz fırtınasını gönderdi. Göz gözü görmüyordu. Bunu fırsat bilen komutan, saldırı emri verdi. Allah’a ham dolsun, 17 günde alamadığımız yeri 2-3 saatte almıştık.” Suriye cihadı, 13 sene sürdü. Zafer, Allah’ın izniyle 12 günde elde edildi.

Bizler, umut ediyoruz ki Suriye’de, İslami bir devlet kurulacak. Uluslararası baskılara rağmen taviz verilmeden İslami bir nizamın kurulması, hepimizin temennisidir. Elbette ki kurulacak olan bu İslam nizamı, Asr-ı Saadet’teki nizam gibi olamayacaktır. Rabbim, diğer İslam beldelerinin de işgalden kurtulmasını nasip etsin. Âmin.

Rüstem AYILMAZDIR

GRUBA KATIL