“Kardeş” ifadesi, “karındaş” kelimesinden türemiştir. Anne ve baba bir olan kişiler için söylenir toplumda ama Kur’an, kardeşliği, farklı bir anlamda bizlere izah eder. Aynı karını paylaşmak insanın elinde olan bir şey değildir ama asıl önemli olan, aynı dini paylaşmaktır, aynı davayı paylaşmaktır, işte Rabbimizin katında asıl önemli olan da budur.
Kardeşlik; dil ile anlatılacak, kalem ile yazılacak bir konu da değildir aslında; o, yaşanılacak, hissedilecek bir müeyyidedir.
Birbirimize iyiliği nasihat etmenin, kötülükten alıkoymanın, sıkıntılarımızı gidermenin, kaymaması için ellerimizden tutmanın, eğer kaydıysa tekrar bir daha kaymaması için çalışmanın, dosdoğru yolda beraber yürümenin adıdır, kardeşlik.
Bugün İslam ümmetinin pek çok derdi var. Sıkıntılarımız çok; bunlardan bir tanesi de hiç şüphesiz İslam kardeşliğidir, desek yeridir. 60 küsur ülkeciğe bölünmüş, sınırları kalemle çizilmiş, birbirinden habersiz, birbirinden bağımsız topluluk haline gelmişiz maalesef. Allah Rasulü (s.a.v.), kardeşliği tarif ederken parmaklarını birbirinin içine geçirir ve böyle tarif ederdi. Ama gelinen noktada, parmaklar birbirinden ayrılmış, tespihin taneleri gibi her tarafa saçılmış haldeyiz. Ama artık kimse kimseye “kardeşim” demiyor, pek fazla kullanılmaz oldu bu kelime; “bey”, “beyefendi”, “hanımefendi”, “sayın”, “başkanım”, “bakanım”, “müdürüm”, “efendim” ya da halk dilinde farklı farklı terimler kullanıyor. Artık o sıcak ifadeyi bile pek telaffuz eden yok, olanlar da gereğini pek yerine getiremiyor.
Müslüman, her zaman kendi nefsini ölçü kabul etmeli. Peygamberimiz, ne kadar da güzel söylemiş: “Hiçbiriniz, kendisi için istediğini din kardeşi için de istemedikçe olgun mümin olamaz” diye. İşte ölçü budur, kendi nefsimizi kardeşimize tercih edeceğiz.
Bizler, hayat prensiplerimizi Yüce Allah’ın kitabından ve Rasulullah’ın (s.a.v.) sünnetinden alırız. Allah’u Teâlâ “kardeş olun” diyor ve onlarca ayet bizi kardeşliğe davet ediyor.
Yani kardeşlik, Allah’u Teâlâ’nın bizlere bir emridir. Hucurat Suresi 10. ayette Rabbimiz: “Müminler ancak kardeştir” buyurarak bu hakikati bizlere bildirir. Kardeşlik, tıpkı namaz gibi, oruç gibi farz olan bir ibadettir; sınırları, kuralları Kur’an’da ve sünnette belirtilmiştir. Özellikle Hucurat Suresi, kardeşlerin arasında dikkat edeceği hususları geniş geniş açıklar. Dikkat edecekleri hususları belirtir ve bu yoldaki işaretleri bizlere gösterir. Bir Müslüman, kardeşleri olan Müslümanlara buğzetmez, kin tutmaz, sırt çevirmez, alaya almaz, onları çirkin lakaplarla çağırmaz, su-i zanda bulunmaz, gizli yönlerini araştırmaz, sırlarını açığa çıkarmaz, gıybet edip çekiştirmez, araya birtakım sûni üstünlük ölçüleri koymaz; çünkü İslam’da üstünlük ölçüsü, sadece ve sadece takva iledir (Hucurat, 11-12-13).
Kur’an’ı Kerim, “ancak müminler kardeştir” diyor. Hal böyle olunca bazen “kaç kardeşsiniz” diye sorduklarında “iki milyar” diyesim geliyor. Ama iki milyarlık kocaman bir aile, ne birbirlerini tanır, ne birbirlerine dua ederler. Fakat birbirlerine savaş ilan ederler, birbirlerine küserler, darılırlar, birbiriyle çekişirler.
Unutmayalım ki kardeşlik, Allah’u Teâlâ’nın bizlere verdiği en büyük nimetlerinden bir tanesidir. Birbirimizi Allah için sevmemiz ve kardeşliğimizin değerini bilmemiz gerekir.
Âlimler, kardeşliği bir ağaca benzetirler, bazen yazın sıcağında gölgelendirir serinletir, bazen de meyvesinden ikram eder ve her halükarda sana faydası dokunur. Yıllarca bir kardeşiniz sizi aramamış, sormamış ve günü gelmiş aramış olabilir. Sakın ha “işi düştü”, “kesin bir çıkarı vardır” diye söylenmeyin. Yapamamıştır, işin içinden çıkamamıştır ve sizi ilaç gibi görmüştür. Onu hakir görüp dışlayacağınız yerde “kardeşimin bu sıkıntısını gidermek için bana bunca imkânı veren Rabbime hamd olsun” deyin ve kardeşinizin sıkıntısını giderin.
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor ki: “Kim, bir Müslümanın dünya darlığını giderip sevindirirse Allah da kıyamet gününde onun sıkıntısını giderip mutlu eder.” “Kim, dünyada Müslüman kardeşinin ayıbını örterse, Allah da kıyamet gününde onun ayıbını örter.”
Ebu Hureyre (r.a.), Allah Resulü’nün (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir. “Mü’minin mü’min üzerinde altı hakkı vardır:
- Hasta olduğunda, onu ziyaret eder.
- Öldüğünde, cenazesinde bulunur.
- Davet ettiğinde, davetine icabet eder.
- Karşılaştığında, ona selam verir.
- Aksırdığında, ona ‘Yerhamükellah!’ der.
- Uzakta da olsa yakında da olsa ona nasihat eder” (Tirmizi, Nesai).
Kardeşliğin en güzelini, en doğrusunu, en samimisini Peygamberimizin (s.a.v.) arkadaşları olan sahabilerden (r.anhum) öğreniyoruz. O kadar harika örnekler var ki anlatmakla, saymakla bitiremeyiz. Müslümanlar olarak vazifemiz, onların kardeşliğe dair benzeri bir daha görünmemiş o eşsiz örnekliklerini zamanımıza taşımaktır. Bunu gerçekleştiremezsek dilimizden ve gönlümüzden şu ağıtlar yükselecektir:
Gitti kardeşlik, geldi taassup,
Gitti kardeşlik, geldi tahribat,
Gitti kardeşlik, geldi tefrika…
Harun AKÇA