“Allah ile birlikte başka bir ilaha tapıp yalvarma. Ondan başka ilah yoktur. Onun zatından başka her şey, yok olacaktır. Hüküm onundur ve siz ancak ona döndürüleceksiniz.” (Kasas, 88). Ayette de belirtildiği üzere dönüşümüz Rabbimize olacaktır ve Rabbimiz, bizleri yaptıklarımız ve yapmadıklarımızla hesaba çekecektir. Bu hesap sonunda ibadetlerimizde samimi miyiz yoksa değil miyiz, orada her şey belli olacaktır. İbadetlerimizi, samimi yapmalıyız. Tutulan oruçları ne zayıflamak ne de aç kalmak için tutmalıyız. Kimileri oruç tutayım da üç beş kilo vereyim, hesabında; kimileri de tam tersi ufak tefek hastalıkları bahane ederek orucunu terk etmekle şeytanın tuzağına düşmekte. Başka bir örnekte, “Bu uzun günlerde, bu sıcakta, bu soğukta oruç mu tutulur?” deyip oruç ibadetini ciddiye almamakta fakat Rabbimiz, “Oruçlunun mükâfatını ben vereceğim.” diyor.
Efendimiz (sas) bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır: “Oruç; bir zırhtır, bir kalkandır. Oruçlu kimse, kötü söz söylemesin ve cahillik etmesin. Eğer herhangi bir kimse, kendisiyle dövüşmeye yahut sövüşmeye girişirse ona iki defa, ‘Ben oruçluyum.’ desin. Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki oruçlu ağzın kokusu, yüce Allah katında misk kokusundan daha temizdir. Yüce Allah, oruçlu kimse benim için yemesini, içmesini, cinsî arzusunu terk eder. Oruç, yalnız benim içindir; doğrudan doğruya benim için yapılan bir ibadettir. Onun ecrini de doğrudan doğruya ben veririm. Hâlbuki diğer güzel amellerin hepsi on misli ile ödenir, der.” (Buhari, Savm).
Ahiretteki mükâfatımız, Rabbimiz tarafından verilecek. Yalnız ciddiye alınan oruçlar… Zayıflamak için tutulan veya “Oruç tutuyor.” desinler diye tutulan oruçlar değil, yani buzdolabında envai çeşit yemekler olup yemeyen, susayıp su içme imkânı olduğu hâlde sırf Allah’ın rızasını kazanmak için içmeyenlerin oruçları için mükâfatlar verilecek.
Başka bir hadislerinde Efendimiz (sas) şöyle buyurmaktadır: Ubade bin Nesi (ra) naklediyor: “Şeddad Bin Evs ağlarken görüldü. Ona, ‘Niçin ağlıyorsun?’ diye soruldu. ‘Resulullah’tan duyduğum bir hadis-i şerifi hatırladım da onun için ağlıyorum. Resulullah efendimiz (sas) bu hadis-i şerifinde, ‘Ümmetim için, şirk ve gizli şehvetten korkuyorum.’ buyurdu. O zaman ben, ‘Ya Resulullah! Ümmetin senden sonra şirke düşecek mi?’ diye sordum. Resulullah (aleyhisselsm), ‘Evet, gerçi onlar; güneşe, aya ve puta tapmayacaklar. Fakat işlerinde riyakârlık yapacaklar (Allah için değil de ondan başkalarının rızası için yapacaklar). Gizli şehvet ise şudur: Onlardan biri oruç tutar, oruçlu olur, sonra şehvete sebep olan bir şeyi görür ve orucunu terk edip bozar.’ buyurdular” (Heysemi 201. Krş. İbn-i Mace, Zühd, 21; Hâkim, 366/7940; Ebu Nuaym, Hilye, 1,268).
İnsanlara gösteriş yapmak, övgü almak için “Ne güzel anlatıyor, ne güzel namaz kılıyor!” desinler diye insanlara hoş görünmek için amel etmek, davranışlarımızda yüzümüzü Allah’tan başkasına çevirmek, Allah’ın rızası olmayan bir işte, Allah’tan başkasından övgü ve takdir beklemek, amel ve davranışlarımızda, yaşantımızda Allah’ın rızasını gözetmemek ve önemsememek, bunun yerine başkalarının yani çevrenin, komşuların, cemaatin, patronun rızasını benimsemek gizli şirk olarak tanımlanabilir ki Peygamber efendimizin (sas) ümmetinin düşeceğinden endişe buyurduğu amel de budur. Çok kötü bir amel; anlattığını yapmamak, bildiğini uygulamamak, Allah’tan korkmayıp birilerine hoş görünmek, cehennemi bir amele tercih etmek, gerçekten çok kötü bir amel.
Samimi ibadetler, fani ortaklar ve manevi kirlerle doludur. O hâlde ibadetleri saflaştırıp yüce mertebeye ulaştırmadaki sır, samimiliktir. Samimiyet olmadan işlenen amel, kula hiçbir fayda sağlamayacaktır. Nitekim dinin imandan sonra en mühim emri olan namaz ibadetinin bile samimiyet şartına riayet etmeden kılanlar, Rabbimizin şu ayetlerinin muhatabıdırlar: “Din gününü yalanlayanı gördün mü? İşte o, yetimi itip kakar. Yoksulu doyurmayı teşvik etmez. Şu namaz kılanların vay haline! Onlar, namazlarından gafildirler. Onlar, gösteriş yaparlar. Ve onlar, en küçük bir yardımı da engellerler.” (Maun). Ayetlerdeki hitap, çok dehşetli. Namaz kıldığı hâlde gereğince amel etmeyenler, gösteriş peşinde koşanlar, “Vay şu da namaz kılıyor.” desinler diye namaz kılanlar… O kişileri; faizden, gıybetten, yalandan, şirkten kurtarmadığı, arındırmadığı, kendilerine getirmediği namazlar boşa gidecektir. Çünkü Rabbimiz, boş yere tehdit etmiyor.
Rabbimiz, namazlarda samimiyet, ciddiyet istiyor. Allah’ın yasaklarına riayet edilmeden kılınan namazlar, sadece şeytanı sevindirecektir. Adam namaz kılarken aklında “Kimi kandırabilirim, kimin malını çalabilirim, işimi nasıl geliştirir, çok para kazanırım, hangi bankadan kredi çekebilirim?” şeklindeki düşünceler varsa o namaz, ona ateş olarak dönecektir. Samimiyetsiz namazlara, ahirette karşılık elbette hüsran olacaktır. Nereden biliyoruz bunu? Rabbimizin şu ayetlerinden: “Onlar, suçlulara sorarlar: ‘Sizi Sakar cehennemine sürükleyen nedir?’ Suçlular, şöyle cevap verirler: Biz, namaz kılanlardan değildik.” (Müddessir, 40-43).
“Onlardan sonra öyle bir nesil geldi ki namazı terk ettiler, heva ve heveslerine uydular. Onlar, bu taşkınlıklarının cezasını yakında göreceklerdir. Fakat tövbe edip iman eden ve salih amel işleyen bunun dışındadır.” (Meryem, 59-60). Rabbimiz, kimin kurtulacağını ve kimin kurtulamayacağını açık ve net bir şekilde bildirmiştir. İman edenler, gereğini yapar; iman etmeyenlerse bedel öder.
Zekât konusunda da insanlar maalesef görevlerini tam olarak yerine getirmemekteler çünkü zekât verseler fakir insanlar kesinlikle olmazdı. Zenginler, para verirken her zaman en alt seviyeden veya kafalarına göre vermekteler. Burada da İslami kurallara uyulmamaktadır.
Rabbimiz, ayetinde şöyle buyurmaktadır: “İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. (Allah’ın rızasını gözeterek) yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Muttakiler ancak onlardır!” (Bakara, 177).
Samimiyet, mal biriktirmek değil; o malı, parayı Allah için harcamaktır. Rabbimiz, “Siz verdikçe ben malınızı artıracağım.” diyor, hiçbir zaman vermekten korkmamalıyız. Allah, yaptıklarımızdan haberdardır.
Dünyalık yaşamda nasıl samimi ve ciddi oluyorsak ahiret azığımız olan ibadetleri, Allah’ın emirlerini de ciddiye almalıyız. En önemlisi de budur. Çocuklarımız, üniversite sınavına girmek için gece ve gündüz ders çalışıyorlar, bir yerlere gelmek için. Yani dünyada iyi bir makam ve mevkiye sahip olmak için gecelerini gündüzlerine katıyorlar, biraz daha iyi bir makam ve dünyalık için. Fakat ahiretteki makam, hiç umurlarında değil birçoğunun. Hâlbuki dünya makamı bitecek, ahiret makamı ise bitmeyecek. O yüzden ahiretteki makamımız için çalışmalıyız. Anne ve babalar, ahiret azığı olan ibadetleri hem kendileri tam öğrenip yapma gayretinde olmalı hem de çocuklarını Allah’a itaat eden, emirlerini tam yapıp ibadetlerini de eksiksiz yerine getirmeleri için mücadele eden bireyler olmalı. Gerçek kazanç, gerçek kurtuluş da budur işte. Herkes, bunun için çalışmalı ve çabalamalı. Rabbim bizleri, ibadetlerini tam yapıp azığını da tam dolduranlardan eylesin. Âmin.
Emrah DOĞRU