Gezi Parkı Olayları Ve Özel Harp Dairesi
Genel Gündem Yazarlar

Gezi Parkı Olayları Ve Özel Harp Dairesi

Gezi Parkı olayları iki haftayı aşkın bir zamandan beri ülkenin huzurunu bozacak tarzda halen devam etmektedir. Özellikle ilk günlerde, şehirlerin en merkezi yol ve kavşaklarını kapatmalar, etrafa gelişi güzel saldırmalar, gece yarıları tencere tava ile sokağa dökülmeler artarak devam etmiştir. Bu olayların bu kadar uzun, saldırgan ve yaygın bir şekilde devam etmesi, ister istemez akla, derin devletin, uluslararası Siyonist ve emperyal güçlerin kirli ve karanlık senaryolarını getirmiştir. Gezi Parkı’ndaki üç-beş ağacı bahane ederek gençleri hatta çocukları sokağa döken bu karanlık ve illegal güçlerin amacı elbette sadece –hatta hiç de- bu üç-beş ağaç değildi. Bu ağaçlar, gençlerin, çocukların sokaklara dökülmesi için sadece bir bahane olarak kullanılmıştır. Eğer gerçekten bu olayların gerçek sebebi ağaç sevgisi olsa idi, her sene yılbaşında kesilen milyonlarca çam ağacı için de, bu çevreler tarafından çevreci refleksle benzeri olmasa da bir tepki ortaya konması gerekmez miydi? Bırakın tepki ortaya konmasını –muhtemelen birçoğu- kesilen bu çam ağaçlarının gölgesinde kafayı çekerek demlenmektedir. Kısacası Gezi Parkı’ndaki ağaçlar, halkın sokağa dökülmesi için provokatörler tarafından sadece bir bahane olarak kullanılmıştır.

Peki, -ağaç bahane ise- asıl sebep neydi ki, bu gençlerin ya da İşçi Partisi’nin TGB’si ve DHKP/C, KCK’nın Kemalist kanadı, TİKKO, TKPM/L gibi diğer Marksist terör örgütlerin, bu kadar kısa bir sürede ve bu kadar uzun bir zaman -15 gün- bu olayları birçok ilde aynı anda nasıl başlatmışlar ve nasıl devam ettirebilmişlerdir? Oysa bu illegal terör örgütleri ve diğer legal ve illegal örgütler de bir araya gelse, hepsi güçlerini birleştirseler bile bu kadar kısa bir sürede ses getirici,  devletin güvenlik güçlerini –adeta- acze düşürücü bir eylem gerçekleştirmeleri mümkün olamazdı. Herhalde bu olayların, dikkat çekilmesi ve irdelenmesi gereken yönü, bu yön olmalıdır. Çünkü bu olayları organize etmek, istenilen amaca uygun olarak yönlendirmek sıradan bir organizasyonu çok aşan imkân, tecrübe ve kadroyu gerektirmektedir. Bu da, bu örgütlerde yoktur. Ancak yaşı müsait olanlar bu olayların benzerine, Kahramanmaraş, Çorum, Malatya olayları ile 1 Mayıs ve her darbe öncesinde aynı merkezden düğme basılarak çıkarılan ve günlerce devam eden iç kargaşalıklardan sonra 12 Eylül darbesinin gerçekleştirildiğini çok iyi hatırlarlar. Aslında Taksim Gezi Parkı dolayısıyla çeşitli illerde meydana gelen terör olaylarının da amacı, geçmişte olduğu gibi bir darbe ortamı hazırlamaktır.  Çünkü senaryo aynı, oyun aynı, değişen ise sadece oyunculardır.

Dolayısıyla İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de, Antakya’da, Adana’da ve diğer şehirlerde meydana gelen, önüne geleni yakan yıkan Taksim Gezi Parkı olayları da, tıpkı geçmişte olduğu gibi yine bu küresel karanlık güçlerin ve yerli işbirlikçilerinin çok önceden planladıkları bir senaryonun pratiğe aktarılmasından başka bir şey değildir. Üniversite, lise hatta ortaokul öğrencilerini gecenin bir yarısında ya da okulda olmaları gereken bir vakitte meydanlara sürmeleri, polislere ve araçlarına karşı düşmanca saldırtmaları, sadece bu yerli işbirlikçi/taşeron örgütlerin işi değildir. Bırakın polise ve araçlarına saldırmayı, dükkânlara, banka şubelerine, otobüs duraklarına, panolara, Mobese kameralarına, sivillere ait araçlara vahşice saldırmaları başka nasıl izah edilebilir ki? Bu gençler, nerede ve nasıl bir eğitime tabi tutulmuşlardır ki, bu kadar vahşileşmiş ve barbarlaşmış olarak sokaklara sürülmüşlerdir. Önüne gelene saldıran, kıran, yakan yıkan bir anlayış, bu gençlere nasıl ve nerede verilmiştir? Bu kin ve nefret nasıl aşılanmıştır henüz ortaokul ve lise çağındaki bu çocuklara?  Başörtülülere karşı vahşice dil uzatmaları hatta saldırmaları, linç etmeye kalkışmalarını gerektiren gözü dönmüşlük bu insanlara hangi karanlık dehlizlerde empoze edilmiştir? En azında bir kısmının ailesinde ya da yakınlarında başörtülülerin bulunduğu bu gençlerin, kışkırtılmadan, provoke edilmeden kendiliklerinden bunu yapmaları mümkün değildir. Çocuklar için bir oyun olarak algılanan bu olayların amacı aslında toplumsal bir kaos ve çatışma meydana getirmektir. Amaç ne olursa olsun, bu gençlerin, bu çocukların nasıl bu kadar vahşileş(tiril)ebildikleri bizleri düşündürmelidir. Bu olaylara katılanlar, laboratuarlarda, araştırma merkezlerinde psikolojik ve sosyolojik bir takım tahlillere, testlere tabi tutulmalıdır. Aksi halde birçok şeyde geç kalındığı gibi bu konuda da geç kalınabilir. Çünkü muhtemelen bu çocukların içinde bizlerin, yakınlarımızın ya da tanıdıklarımızın çocukları da bulunmaktadır. Dolayısıyla bu konu, siyasilere, laiklere, Kemalistlere, liberallere, anti-kapitalistlere hatta ılımlı İslam yanlılarına bırakılmayacak kadar önemli bir konudur.

 

ÖZEL HARP DAİRESİ YA DA BEYAZ KUVVETLER

 

Bu gençler, çocuklar nasıl bir eğitime tabi tutulurlarsa tutulsunlar, bu kadar önlerine çıkanı yakıp yıkacak kadar vahşileşmeleri mümkün değildir. Mutlaka bunları provoke eden, tahrik eden, önünde giden, saldıran, onların da bu saldırıların içinde, hatta önünde bulunmasını sağlayan yerli ve yabancı istihbarat ve psikolojik harekât uzmanları bulunmaktadır. Zaten bu uzmanların, Türkiye’de, legal ve illegal anlamda resmi ya da gayri resmi olarak faaliyet gösterdikleri de bilinmektedir. Taksim Gezi Parkı olayları dolayısıyla Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde aynı anda düğmeye basarcasına çıka(rıla)n olayların arkasında bu uzmanların ve onların oluşturduğu gizli ve karanlık terör örgütlerinin bulunduğu muhakkaktır. Nitekim bazı basın yayın organlarında da gündeme getirildiği gibi, bu olayların arkasında yabancı ajan provokatörlerin yanında, ‘Beyaz Kuvvetler’ ya da yaygın olarak bilinen ismiyle ‘Özel Harp Dairesi’nin yeraltı unsurları bulunmaktadır. Nedir bu ‘Beyaz Kuvvetler’ ya da ‘Yer Altı Unsurlar’? Bilindiği gibi Özel Harp Dairesi, ABD tarafından Eylül 1952 yılında Seferberlik Tetkik Kurulu (STK) ismiyle kurulmuş, 1965’de ‘Özel Harp Dairesi (ÖHD)’, 1990’lı yıllardan itibaren de ‘Özel Kuvvetler Komutanlığı’ (ÖKK) ismini almış bir kurumdur. Kâğıt üzerinde Sovyetler Birliği’nin yani komünizmin Türkiye’yi işgal etmesi halinde bu kurum, halkı organize ederek komünizm işgaline karşı örgütleme, silahlandırma, işgale karşı mukavemet oluşturma amacıyla kurulmuşsa da, ilerleyen yıllarda ABD’nin menfaatine aykırı olarak gelişen ya da gelişme ihtimali gösteren her olayda, ABD isteği doğrultusunda defalarca kullanılmıştır. Bu kurumun bu anlamda ilk kullanılışı 6-7 Eylül 1955’de İstanbul’da, azınlıklara karşı olmuştur. Nitekim bir ara Özel Harp Dairesi Başkanlığı da yapmış Sabri Yirmibeşoğlu, kendisi ile yapılan bir röportajda çok açık olarak bu olayları Özel Harp Dairesi (ÖHD) gerçekleştirdiğini söyleyebilmiştir.[1] Aslında her darbe öncesinde; 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 28 Şubat 1997, 27 Nisan 2007 darbe ya da postmodern darbelerin ve değişik zamanlarda verilen muhtıraların arkasındaki güç de, yine ABD tarafından kurulan ÖHD’dir.

ÖHD, yeraltı ve yer üstü olmak üzere iki unsurdan oluşmaktadır. Yer üstü unsurları bordo bereliler/askerler/komandolar olarak da bilinen askerlerden oluşmaktadır. Bu birim Genel Kurmay Başkanlığı İkinci Başkanlığı’na bağlı olarak faaliyet göstermektedir. Olayların kullanılmasında, kargaşalıkların çıkarılmasında, toplumun istenilen yöne yönlendirilmesinde etkin olarak kullanılan birim ÖHD’nin yeraltı unsurlardır. Bu unsurlar, gizli, tanınmayan ve ömür boyu görevli ‘vatansever’ güçlerden oluşmaktadır. Bu ‘vatansever’ güçler arasında gizli, birbirini tanımayan “Yerel polis müdürü, okul idaresi ve müdürleri, önde gelen din temsilcileri, yargıçlar ve diğer hukuk temsilcileri, sendika lideri veya liderleri, etkili basın-yayın organlarının yayımcıları, büyük iş ve ticaret kuruluşlarının temsilcileri ve diğer etkili kişiler” bulunmaktadır.[2] ÖHD Eski Başkanlarından Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu’nun da belirttiği gibi; ‘bunlar arasında azami ölçüde gizlilik muhafaza edilmekte ve emniyet mülahazaları ile personel birbirini tanımamaktadır.’ (Silahlı Kuvvetler Dergisi, Mart 1976)[3] Sabri Yirmibeşoğlu kendisi ile yapılan bir röportajda da; “ÖHD’nin sivil kanadı diye tutturmuşlar. Yahu bunların hepsi çok güvenilir kişilerdir. Bu kişiler ÖHD’nin en başındaki yetkili de tanımaz. Ben de tanımazdım…” şeklinde konuşmak suretiyle bu birimin gizliliğinin önemine değinmiştir.

İlk Özel harpçi subaylardan ve Özel Harp Dairesi’nin ilk Lojistik Şube Müdürü olan emekli Albay İsmail Tansu da, bu sivil güçleri şöyle anlatmaktadır: “Sivil uzantılar ülke işgal edilince kullanılmak üzere barış zamanından eğitilip bekletilirler. Görev verilmezler. Kopuk tesbih taneleri gibi her yere dağılmışlardır. Türkiye’nin her yerindedirler. Savaşla beraber tesbihin ipi bağlanır. Görev alırlar. Karı-koca aynı birimdedirler ama birbirlerinden haberleri yoktur. Herkes kendi görevini yapar.”[4]

Günümüzde Taksim Gezi parkı olayları dolayısıyla Türkiye’nin birçok şehrinde aynı andan meydana gelen olaylara bakıldığında, tıpkı 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat darbe ve post modern darbe öncesindeki olayların çık(arıl)ış şekline benzediği hemen fark edilecektir. Geçmişteki olaylar nasıl ki yerel unsurların kendi imkân ve güçleri ile çıkarttıkları olaylar değilse, günümüzdeki olaylar da, yine yerel unsurların (gençlerin) kendi imkân ve güçleri ile çıkarttıkları olaylar değildir. Hiç kimse, bu, gençlerde biriken enerji patlaması olduğu martavalına sığınarak bu olayları izah etmeye kalkışmasın. Çünkü bu olayları birçok şehirde aynı anda düğmeye basarcasına meydana getirmek ve bu kadar süre devam ettirmek çok güçlü bir organizeyi ve imkânı gerektirmektedir.

Birçok gazete ve Tv’de yabancı ajan provokatörlerin görüntüleri yayınlandı, bu ajanların kimileri sorgulanarak sınır dışı edildi, kimileri ise muhtemelen halen görevlerini devam ettirmektedirler. Birçok yetkili de, olayların dış bağlantısının var olduğuna dair açıklamalar yapmıştır. Ancak her nedense elle tutulur bir sonuç da şuana kadar açıklanmış değildir. Hatta Yeni Şafak Gazetesi (5 Haziran 2013) “Houston’dan ölüm emri” başlıklı haberinde “yaklaşık iki yıl önce New York’ta yaşanan olaylar için geliştirilen sistematiğin Gezi Parkı’ndaki eylemler için Türkiye’deki grupların kullanımına açıldığı, bu provokasyon kanallarının hitap ettiği kitlenin ise yaklaşık 200 bini bulduğu kaydedildi. ABD’nin Teksas eyaletine bağlı Houston şehrinde bulunduğu anlaşılan 184.173.146.95 numaralı IP adresinden gelen talimatları Türkiye’deki provokatörlerin uyguladıkları belirlenirken, perde gerisindeki ‘planlayıcıların’, Zello tipi bas-konuş programlarıyla kalabalıklara anlık yer değişikliği yaptırıp vur-kaç taktiğiyle kitleleri eyleme geçirmeyi hedeflediği saptandı. Aralarında CHP ve İşçi Parti yandaşlarının yoğun olarak bulunduğu bu kitlenin anlık hareket etmesinin amaçlandığı ve asıl amacın güvenlik güçlerini savunmasız yakalamak olduğu ifade edildi.” Aynı haberde “ölseniz de çekilmeyin, bir şey yapamazlar’ talimatı verildiği, şeklinde bu olayların dışarıdan nasıl yönlendirildiğine ilişkin ilginç bir haber aktarmıştır okuyucularına. Benzeri bir haberi yani Zello programının kullanımı ile ilgili olarak ‘Protestocunun iletişimcisi PTT’ başlığıyla Milliyet Gazetesi (06 Haziran 2013), ‘Göstericilerin yeni haberleşme gözdesi: Zello’ başlığıyla ise Radikal Gazetesi (06.06.2013) de vermiştir.

 

TUSHAD’IN KURULUŞU!..

 

Ergenekon tutuklamaları ile derin devletin, Gladyo’nun bittiği, darbe heveslisi olan çevrelerin tamamen susturulduğu şeklinde Türkiye kamuoyunda yaygın bir kanaat oluşturulmuştur. Oysa bu, doğru bir kanaat değildir. Çünkü bu derin ve karanlık güçlerin arkasındaki Gladyo’yu (Kontrgerilla-ÖHD) kuran ve kendi menfaatleri doğrultusunda kullanan asıl güç ABD’dir. Siz ABD’yi bu ülkeden bütün üsleriyle, kurum ve kuruluşlarıyla birlikte kovmadıkça bu tür derin yapılanmaların sonunu -bir iki yüzeysel değişiklikle ya da tutuklamayla– getiremezsiniz. Ergenekon tutuklamaları, sınırı aşan, kontrolden çıkan, söz dinlemeyen ve kendi adlarına çalışır hale gelenlerin tasfiye edilmesinden başka bir şey değildir. Bu bile çok önemlidir, çünkü bu tür tutuklamalar Türkiye’de ilk kez gerçekleşmektedir. Bu, ABD’nin de işine gelmiştir. Çünkü bunlar ABD için de problem teşkil eder hale gelmişlerdi.

Taksim Gezi Parkı olayları dolayısıyla bazı gazete ve haber sitelerinde gündeme getirilen TUSHAD ile bilgiler, Malatya Zirve katliamı davası için hazırlanan 19 sanıklı ek iddianameden alınan bilgilerdir.  Bu birimin halen Ergenekon sanığı olarak tutuklu yargılanmakta olan Emekli Orgeneral Hurşit Tolon tarafından Genelkurmay Başkanlığı Genel Sekreterliği görevini yürüttüğü 1993 yılında, Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde Türkiye Ulusal Stratejiler ve Harekât Dairesi (TUSHAD) isimli gizli bir yapılanma olarak kurulduğu ve Ergenekon terör örgütünün talimatları doğrultusunda eylemler yaptığı ileri sürülmüştür. Bu iddianameye göre TUSHAD isimli Ergenekon hücresi, Özel Harp Dairesi mensuplarından meydana gelmektedir. Dolayısıyla tasfiye edildiği iddia edilen derin yapılanma bir başka isimle aktif olarak faaliyetine devam ettiği ve Türkiye’de son yıllarda işlenen birçok faili meçhul cinayetin de faili olduğu iddia edilmiştir.

Bu iddianameden anlaşıldığına göre; TUSHAD, Özel Harp Dairesi ve Kontrgerilla’nın günümüzdeki karşılığı olarak kurulmuş ve halen aktif olarak Kamu Güvenliği Müsteşarlığı dışında bağımsız ve paralel olarak çalışmalarını yürütmektedir. Kamu Güvenliği Müsteşarlığı (KGM) ile herhangi bir bilgi de paylaşmayan bu birim, operasyonel faaliyet de göstermektedir. İllegal anlamda faaliyet gösteren ve birçok faili meçhulün de faili olarak gösterilen Beyaz Kuvvetler, Siyah Kuvvetler ve JİTEM de TUSHAD’a karşı sorumlu olduğu belirtilmektedir. Bu bilgiler Zirve Davası’nın gizli tanığı İlker Çınar’ın mahkemeye verdiği ifadeden alınmadır. Çınar, Türkiye Ulusal Stratejiler ve Harekât Dairesi’nin (TUSHAD) Ergenekon terör örgütünün silahlı kanadı olarak darbeye zemin hazırlayan pek çok olayın faili olduğunu söylemektedir. Devlet koordinasyon eksikliğini gidermek için KGM’nı kurmuştur. Ancak bu müsteşarlığa rağmen TUSHAD, halen varlığını aktif bir şekilde devam ettirmektedir. TUSHAD devlete rağmen devlet için, devlete paralel, devletin bütün unsur ve imkânlarını kullanan Ergenekon terör örgütüne bağlı yasadışı gizli bir yapılanmadır. Buraya girdikten sonra bu birimden emekli olma gibi bir durum söz konusu olamaz. Bir kişi TSK içerisindeki resmi görevinden emekliye ayrılarak emekli maaşını da alsa TUSHAD içerisindeki görev ve sorumluluğu ölünceye veya sağlık sorunlarından dolayı kendi isteğiyle çekilinceye kadar devam ederdi. Bu nedenle Ahmet Hurşit Tolon TSK’dan emekli de olsa TUSHAD içerisindeki görevine devam etti.[5]

Türkiye genelinde meydana gelen olaylarda, tıpkı Mısır’da ‘baltacılar’, Suriye’de ‘Şebbihalar’ gibi TUSHAD da ‘değnekçi’ olarak tabir edilen ‘çapulcuları’ görevlendirmiştir. Tinercisinden uyuşturucu satan torbacısına, kapkaç çetesine ve hırsızlardan otoparkçısına kadar geniş bir ağı kapsayan ‘değnekçi’ takımının halkın arasına karışıp normal insanlar gibi gösterilerde bulunmak, topluluğu yönlendirmek, emniyet güçlerini tahrik etmek ve gerektiğinde molotofkokteyli atmak ve silah kullanmak gibi birçok görevleri bulunmaktadır.

Cumhuriyet mitingleri arkasında olduğu gibi, Taksim Gezi Parkı olaylarının arkasında da bu gizli illegal yapılanmanın bulunduğu, amacının ise hükümeti devirmek, mümkün olmaması halinde yıpranmış olarak 2014 yerel ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerine girmesini sağlamaktır. 28 Şubat postmodern darbe öncesinde Müslümanlara kan kusturan bu azgın güruhun, bugün de aynı şekilde ve aynı vahşilikle sokaklara dökülmesi, kudurmuşluklarını, tahammülsüzlüklerini göstermektedir. Darbe dönemi bitti, artık AKP’nin oluşturduğu özgürlük ortamında darbe olmaz diyenler, herhalde küresel ve yerli işbirlikçi azgın güçlerin her zaman darbe yapabilecek güçte olduklarını bir daha hatırlatmıştır. 14.06.2013

 

 


[1] Daha geniş bilgi için bkz;  Ali KAÇAR, Genç Birikim Dergisi, Sayı: 112 , “6-7 Eylül Olayları ve Kontrgerilla/Özel Harp Dairesi” başlıklı makalesi.

[2] Daha geniş bilgi için bkz;  Ali KAÇAR, Genç Birikim Dergisi, Mart 2013

[3] Ali KAÇAR, agd.

[4] Ali KAÇAR, agd.

GRUBA KATIL