Fransa, Futbol ve Sömürgecilik: En İyisini Al, Gerisini Çöpe At
Arşiv Yazarlar

Fransa, Futbol ve Sömürgecilik: En İyisini Al, Gerisini Çöpe At

Sömürge dönemi görünürde sona ermiş olabilir, ancak eski sömürgeleri üzerindeki Fransız kolonizasyon politikaları sona ermedi.

Katar 2022 Dünya Kupası, sömürgeleştirilmiş halkların futbol sahasında eski “sahiplerini” yenmelerine tanık olurken, “şimdinin ve geçmişin sömürü travmaları” hakkındaki konuşmalar hem çevrimiçi hem de çevrimdışı olarak ön plana çıktı. Özellikle hem Tunus’a hem de Fas’a karşı oynayan Fransa, kendini tam olarak bu tartışmaların ortasında buldu.

Bu gürültü patırtı ve Dünya Kupası heyecanı esnasında, bir haber küresel medyanın radarına “yakalanmadan” geçmiş gibi görünüyor. 12 Aralık’ta Avrupa Birliği, “teröre karşı mücadeleyi” desteklemek için Nijer’de “askeri bir ortaklık misyonu” kurduğunu duyurdu.

Fransız Koramiral Hervé Bléjean komutasındaki bu görev, üç yıl sürecek ve yaklaşık 27,3 milyon avroya mal olacak. Peki, AB neden Rusya-Ukrayna savaşının Avrupa’da oluşturduğu ezici yaşam maliyetine rağmen Nijer’de milyonlar harcıyor? Ve hedef ülkenin dünyanın en fakir ülkelerinden biri olduğu ve nüfusunun sosyoekonomik yardıma daha çok ihtiyacı olduğu düşünüldüğünde, neden milyonlarca avro askeri bir göreve akıtılıyor?

Cevap, AB’nin önde gelen üyelerinden biri olan ve son birkaç yılda Nijerya hükümetiyle ilişkilerini derinleştirmeye çalışan Fransa’da yatıyor. Muhtemelen bunun bir kısmı, enerji krizinin ortasında ülke için önemli bir enerji kaynağı olan Nijer uranyumunun Fransız nükleer santrallerini çalıştırması gerçeğiyle ilgili olabilir. Ve bunun bir kısmı, Avrupa’da güvenlik ve insana yakışır geçim kaynakları aramak için -dünyanın en ölümcül sınırı olan- Akdeniz’i geçmeye çalışan binlerce göçmen ve mülteci için Nijer’in bir geçiş ülkesi olarak kilit konumuyla da ilgili olabilir. Ancak Dünya Kupası’na katılmaya hak kazanamamış bir ülke olan Nijer’in Fransız futboluyla ne ilgisi var?

Göründüğünden daha fazlası. Fransa, futbolda başarının peşinden koştuğu gibi, ekonomik gücün de peşine düştü. Ülkeyi Dünya Kupası finaline taşıyan Fransız Milli Takımında, bir çoğunun kökleri Afrika’daki eski Fransız kolonilerine kadar uzanan farklı geçmişlere sahip oyuncular çoğunluktaydı. Örneğin, Dünya Kupası Altın Ayakkabı ödülünü kazanan Kylian Mbappé, Cezayirli bir anne ve Kamerunlu bir babanın çocuğu olarak Fransa’da dünyaya geldi.

Fransız futbolcuların kökenleri hakkında yapılan yorumlarla karşı karşıya kalan Fransız yetkililer, onların “Fransız” oldukları konusunda inatla ısrar ettiler. Oyuncuların kökenlerine yapılan atıfları ise “ırkçılık” olarak nitelediler. Ama aslında durum böyle değil. Trevor Noah’ın 2018’de kapsayıcılık ve örtüşen kimlikler üzerine benzer bir tartışma sırasında işaret ettiği gibi, “[Fransız oyuncular] Afrikalı derken, onları Fransızlıklarından dışlamaya değil, benim Afrikalılığıma dâhil etmeye çalışıyorum.” demişti.

Ancak durum, bu kadar masum değil. Fransa, Afrika kökenli insanlara karşı kasten, seçici bir asimilasyon yaklaşımı benimsemektedir. Fransa’da doğmanız ve yaşamanız “gerçekten” Fransız olacağınız manasına gelmez. Kimin Fransız olabileceğine yalnızca Fransızlar karar verir. Fransa’ya gelip orada yaşamak isteyen birçok göçmen ve mülteciden sadece bir kısmı Fransız vatandaşlığına layık görülmekte ve ülkede doğan birçok Afrika kökenli insan yapısal ayrımcılığa maruz kalmaktadır ve Fransız olarak görülmemektedir.

Fransa, her yıl, güvenlik ve daha iyi bir yaşam arayışıyla ülkeye giren 10.000’den fazla insanı sınır dışı ediyor. Diğerleri ise ülkenin katı göçmenlik karşıtı yasaları ve yaptırımları altında sefalet ve şiddet dolu bir yaşama mahkûm ediliyor. Göçmenler ve mülteciler için Fransızlığa giden yol, yalnızca seçilmiş birkaç kişiye ayrılmış gibi görünüyor.

Kâğıt üzerinde Fransız vatandaşı olup da Fransız “statü”sünden hoşlanmayanlar da var. Fransa’nın Müslüman toplumunu ele alalım. Müslümanlar Fransız nüfusunun yaklaşık yüzde 8’ini oluşturuyorlar. Maalesef, Fransız hapishanelerinde hapsedilenlerin yüzde 40 ila yüzde 70’i, çoğunlukla Afrika’daki eski Fransız kolonilerinden gelen Müslümanlardan oluşuyor.

Göçmen topluluk, yüksek yoksullaşma ve okulu bırakma oranlarından mustariptir ve yaşam ortamları kenar mahalleler ve gettolardır. Ayrıca bu topluluk, İslamofobiyi açıkça benimseyen ve Müslüman nüfusu “aşırılık yanlısı” olmakla ve Fransız değerlerini tehdit etmekle suçlayan ana akım politikacılar tarafından da sistematik olarak ötekileştirilmektedir.

Başka bir deyişle, ne kadar Fransız olduğunuz, ne kadar Fransa’nın işine yaradığınız ile ilişkilidir. Mbappé, yetenekli bir futbolcu olduğu için “Fransız”; Fransa doğumlu Kuzey Afrika kökenli, hapse atılmış ya da işsiz ve banliyölerde yaşayan bir genç ise genellikle sadece bir “Arap”tır.

Bu seçici kapsayıcılık aynı zamanda, Fransa’nın eski sömürgelerinden yetenekli insanları çekip çıkardığı ve geri kalanını reddettiği yeni sömürgecilik anlayışının bir tezahürüdür. Gerçekten de sömürgecilik, tam da budur: “diğer toprakların en iyilerini al ve geri kalanı çöpe at.”

Bu tezahür, bizi, Fransa’nın onlarca yıldır uranyum çıkardığı, karşılığında halkına çok az şey verdiği ve daha da kötüsü topraklarını ve sularını kirlettiği Nijer’e geri götürüyor. Fransa, ucuz uranyumdan üretilen enerjinin nimetlerini yaşarken, yalnızca yüzde 13’ünün elektriğe erişimi olan Nijeryalı nüfusa yardım etmek için ise kılını kıpırdatmıyor.

Nijer, ayrıca eski Fransız kolonilerini ekonomik olarak Paris’e bağlayan bir sömürge kalıntısı olan CFA frangını para birimi olarak kullanıyor. Nijer dâhil 14 Afrika ülkesinin parasal rezervlerinin yaklaşık yüzde 50’si bugün hala tamamen Fransız kontrolü altındadır; sonuç olarak, bu ülkelerden hiçbiri makroekonomi ve para politikası üzerinde herhangi bir kontrole sahip değillerdir. Fransa, her yıl Afrika’dan “rezerv” şeklinde milyarlarca avro kazanıyor ve aynı paranın bir kısmını da “sahiplerine” piyasa oranları üzerinden borç veriyor.

Bugün çıkarılan birçok madenin, Niamey’e ve diğer stratejik bölgelere taşındığı Nijer’in ana otoyolunun, 1899’da Fransız yüzbaşısı Paul Voulet’in birlikleri tarafından gerçekleştirilen toplu katliamların tam rotasını izlemesi tesadüf değildir.

Sömürge zamanlarından bu yana çok şey değişti. Ancak Afrika’nın sömürüsü, birçok Afrika ülkesindeki işbirlikçi hükümetlerin “istikrarı” garanti edildiği için devam ediyor. Tüm bunlara nasıl karşı koyulur? Tarifi kolay değil. Ama öncelikle Fransız olmayı reddetmekle, doğru yönde atılmış bir adım olacaktır.

Lorenzo Camel, Al Jazeera English,

22.12.2022

Çeviren: İsmail Ceylan

 

 

GRUBA KATIL