EL KAİDE’den IŞİD’e Irak Ve Suriye’deki Direniş(3)
Gündem Son Sayımız Yazarlar

EL KAİDE’den IŞİD’e Irak Ve Suriye’deki Direniş(3)

Bir önceki yazımızda, El Kaide lideri Dr. Eymen Zevahiri tarafından Irak İslam Devleti (IİD)’nin Irak’ta, en-Nusra’nın ise Suriye’de kalarak faaliyet göstermesi ve birbirlerine yardımcı olmalarının istendiği, aralarındaki ihtilaflara yönelik hakem olarak da Ahrar’u eş-Şam’ın kurucularından Ebu Mus’ab es-Suri’nin atandığı belirtilmişti.

Zevahiri’nin bu isteği en-Nusra tarafından kabul edilmiş, ancak IİD tarafından ise reddedilmiştir. Bir taraftan bu tartışmalar devam ederken, bir taraftan da ayrışmalar ve bazı istenmeyen hadiseler yaşanmaya başlanmıştır. Nitekim IŞİD, ihtilafların henüz başladığı ilk dönemlerde Nusra Cephesi’nin o zamana kadar elde ettiği askeri ve parasal kaynaklara el koymuş; ardından Nusra Cephesi’nin aksine diğer gruplardan toplu biatlar alıp kendisine katılmalarını sağlamaya çalışmıştır. O dönemlerde başta Suriye olmak üzere cihad bölgelerine ilk defa gelen gençlerin katıldığı Muhacirler ve Ensar Grubu IŞİD’e katılmıştır. Bu grubun lideri olarak bilinen Çeçen Ömer eş-Şişani de IŞİD’e önce destekleme sözü, daha sonra da biat ederek katılmıştır. Yine o dönemde Nusra Cephesi’nde bulunan yabancı savaşçıların da bir kısmı IŞİD’e geçmiştir. Bir taraftan bu gelişmeler olurken diğer taraftan da ihtilafları gidermek için müzakere girişimleri yapılmakta idi. Ancak IŞİD, gündeme getirilen hiçbir müzakere teklifini kabul etmemiştir.

Zaten El Kaide lideri Eymen Zevahiri 23 Mayıs 2013’de yaptığı konuşmada IŞİD’in fesh edildiğini belirtmişti. Zevahiri bu konuşmasında IİD ve Nusra Cephesinin konumlarını ve cihad edecekleri bölgeleri şöyle belirtmişti:

1- Ebubekir el-Bağdadi, Irak-Şam İslam Devleti kuruluşunu, bizimle istişare etmeksizin ve bize bildirmeksizin ilan etmekle hata etmiştir.

2- Muhammed el-Colani de Irak-Şam İslam Devleti’ni reddettiğini ve el-Kaide’yle bağlantısını, bizimle istişare etmeksizin ve bize bildirmeksizin ilan etmekle hata etmiştir.

3- Irak-Şam İslam Devleti ilga edilerek Irak İslam Devleti olarak çalışmalarına devam etmesi kararlaştırılmıştır. Nusra Cephesi de, el-Kaide’nin Suriye’deki bağımsız kolu olup, el-Kaide’nin genel liderliğe tabi olarak faaliyet gösterecektir.

4- Kısacası Irak İslam Devleti’nin hâkimiyet sınırları Irak, Nusra Cephesi’nin ise Suriye’dir.

5- Ebu Bekir el-Bağdadi, bu tarihten itibaren bir yıl süre ile Irak İslam Devleti’nin emiridir. Bir yıl sonra ise, Irak İslam Devleti Şura Meclisi hazırladığı raporu El-Kaide genel liderliğine sunacaktır. Bu rapora göre genel liderlik, el-Bağdadi’nin emirliğini yenileyecek ya da yerine yeni bir emir seçecektir.

6- Muhammed el-Colani, bu tarihten itibaren bir yıl süre ile Nusra Cephesi’nin emiridir. Bir yıl sonra ise, Nusra Cephesi Şura Meclisi hazırladığı raporu El-Kaide genel liderliğine sunacaktır. Bu rapora göre genel liderlik, Colani’nin emirliğini yenileyecek ya da yerine yeni bir emir seçecektir.

7- Irak İslam Devleti, Nusra Cephesi’nin ihtiyaç duyduğu silah ve savaşçı ihtiyacını, gücü nispetinde karşılayacaktır.

8- Nusra Cephesi de, Irak İslam Devleti’nin ihtiyaç duyduğu silah ve savaşçı ihtiyacını, gücü nispetinde karşılayacaktır.

9- Her iki taraf da diğer tarafa karşı sözlü ve fiili saldırılardan sakınacaktır.

10- Her iki taraf ve tüm mücahitler, Müslümanların malını, namusunu ve kanını koruyacak. Müslümanların kanı, Müslüman’a haramdır.[1]

Bu açıklamaya rağmen, karşılıklı suçlamalar devam etmiş, hatta Colani’ye Bağdadi’nin beyin adamlarından olan Hacı Bekir tarafından suikast yapılması teklifi bile gündeme getirilmiştir. Colani kendisine yönelik bu planlardan haberdar olunca, durumu ve gelinen aşamayı, El-Kaide lideri Eymen el-Zevahiri’ye anlatmıştır. Zevahiri bunun üzerine olayların çatışma boyutuna ulaşmaması için, Yemen’deki ve Suudi Arabistan’daki “cihad büyüklerini” arabulucu olmaları için teşvik etmiş, ancak Bağdadi bu görüşmelere de yanaşmamıştır. Bağdadi’nin bu uzlaşmazlığını, arabuluculuk görüşmelerinin ilkini Avustralya’da vaiz olan ve o dönemlerde El kaide ile de bir bağlantısı olmayan Ebu Süleyman da nakletmektedir. Nusra Cephesinin uzlaşmadan yana olduğunu belirten Ebu Süleyman, Ebu Muhammed El Colani’nin IŞİD’le beraber El Kaide bayrağı altında Bağdadi’nin yanında çalışmayı temenni etmesine karşın IŞİD’in fesh edilmesi şartına Bağdadi’nin razı olmadığını belirtmiştir.[2]

IŞİD ve lideri Ebu Bekir el-Bağdadi uzlaşmaya yanaşmayınca aradaki ihtilaflar daha da büyümüş ve Suriye’de Nusayri diktatörlüğüne karşı verilen mücadele de yara almıştır. Çünkü Suriye’de en güçlü cihadi grup olan Nusra Cephesi, Bağdadi’ye biat edenler, Colani’ye biat edenler ve arada kalanlar olmak üzere üçe bölünmüştür. Bu ise, Suriye’de, Nusayri diktatörlüğüne karşı devam etmekte olan mücadeleyi zayıflatmıştır.

Ürdün Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi Araştırmacısı ve Ürdün Ghad Gazetesi yazarı Muhammed Ebu Rumman da, El Kaide’de yaşanan bu anlaşmazlıklar, el Kaide bünyesinde Nusra Cephesi ve Colani Ekolü ile Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) ve Zerkavi (Bağdadi) Ekolü olmak üzere farklı ‘iki yöntem veya ekol’ün varlığını ortaya çıkardığını belirtmiştir.

Muhammed Ebu Rumman, El Kaide’deki son yaşanan ve gelecekte yaşanabilecek ihtilafların patlak vermesinin arkasında iki temel etkenin bulunduğunu belirtmiştir:

Birinci etken; karizmatik ve etkili liderlerin öldürülmesinde kendini gösteriyor. Usame Bin Ladin ölçeğinde bir ismin yokluğu, örgütte büyük bir boşluk oluşturmuştur. Eymen Zevahiri’nin El Kaide çevrelerinde önemli bir nüfuza sahip olmasına rağmen selefi Ladin’i ayrıcalıklı kılan düzeyde yüksek bir kabul görmemekteydi.

Zerkavi’nin yokluğu da çatışmayı hızlandırmıştır. Zira Zerkavi’nin yöntemi ile Ladin’in bakış açısı arasındaki anlaşmazlığın habercileri ve köklerinin bulunmasına rağmen sınırlı ve gizli kalan çekişme, Ladin ve Zerkavi’nin ölümleriyle su yüzüne çıkmıştır. Geçtiğimiz yıllarda El Kaide’nin merkezi yönetimi ile kolları arasında arabuluculuk rolü üstlenen Ebu Yahya Libi ve (Atıyyetullah lakaplı) Cemal Mısrati gibi önemli ve etkin liderler de öldürülmüştür.

İkinci etken ise El Kaide’nin yapısında yaşanan dönüşümde saklıdır. Örgüt, 11 Eylül 2011 öncesindeki modeli olan, eylemlerin planlanması ve uygulanmasındaki katı örgütsel yapı ve piramit ilişkiden esnek ağ gibi bir yapıya geçmiştir. Dolayısıyla El Kaide, 11 Eylül sonrasında ortaya çıkmaya başlayan cihatçı gruplar ile arasındaki ilişkiyi yeniden yapılandırmak durumunda kalmıştır. Böylelikle El Kaide’nin kendisi, sistematik bir örgüt olmaktan çıkıp adeta ticari bir marka gibi daha çok fikirlere ve hedeflere dayalı ‘siyasi mesaj’ benzeri bir yapı halini almıştır.

Söz konusu dönüşüm, askeri seferberlik ve iletişimde internet ağı ve sanal aleme dayanma yönelimini arttırmıştır. Geçen süre zarfında El Kaide’nin ‘üçüncü jenerasyonu’ diyebileceğimiz bir olgu ortaya çıkmaya başlamıştır. İnternet, bu jenerasyonun yükselmesinde etkin ve önemli bir rol oynamıştır.

El Kaide’deki bu nitelikli geçiş ve sürecin yaygınlaşmasına rağmen yeni yapılanmanın ağır bir bedeli olmuştur: El Kaide’nin merkezi zayıflayıp çeşitli ülkelere dağılmış kolları güçlenmiş; merkez ile kollar arasındaki farklı eğilimlerin yanında grup ve yaklaşımlar arasında da değişiklikler ortaya çıkmıştır. Örgütün merkezi, bugün zayıflık içinde ve kuşatma altındadır.[3]

 

NUSRA, IŞİD AYRIŞMASININ DERİNLEŞMESİ VE IŞİD’İN EL KAİDE’DEN KOPUŞU

 

Bağdadi’nin uzlaşmaya yanaşmaması ve Nusra’daki grup ve komutanları kendi tarafına çekmesi için yoğun faaliyet göstermesi El Kaide merkezi açısından söz dinlemez olarak değerlendirilmeye başlanmıştır. Zevahiri’nin IŞİD’i fesh ettiğine ilişkin açıklaması karşısında Bağdadi’nin yaptığı sert açıklama ise bardağı taşıran son damla olmuştur. Zevahiri’nin IŞİD’i feshetme kararını kabul etmeyen Bağdadi’nin El-Kaide örgütüne yakın internet sitelerinde yayınlanan ses kaydında, “Irak ve Şam halkına müjdeler olsun ki, Irak ve Şam İslam Devleti’nin evlatları dimdik ayaktadır. Pazarlık etmeyecek, ödün vermeyeceğiz. Şura Meclisi’ndeki muhacir ve ensar kardeşlerimizle istişare sonrasında Rabbimin emrini onun (Zevahiri’nin) emrine tercih ettim” demiştir. Örgüt olarak, Zevahiri’nin açıklamalarına yönelik “metodolojik ve şer’i” açıdan kaygılarının olduğunu dile getiren Bağdadi, “Irak Şam İslam Devleti, Ebu Musab ez-Zerkavi’nin hazırladığı temel devlettir. Küçülmeyecek, daralmayacaktır”[4] ifadesini kullanmıştır.

Bir başka kaynakta da, “Ebubekir el-Bağdadi’nin ‘Müminlerin Emiri’ sıfatıyla yaptığı diğer bir açıklamada: IŞİD’i asla lağvetmeyeceklerini; bölgedeki sınırların Sykes-Picot anlaşmasına göre çizildiğini, bu nedenle de mevcut sınırları tanımadıklarını ve örgütün 2006’da Irak’ta öldürülen Ebu Musab Zerkavi’nin kanıyla büyüdüğünü ifade ederek;

“Nabzımız attığı sürece Irak-Şam İslam Devleti’nden vazgeçmeyiz ve bu devlet üzerinde pazarlığa girmeyiz. Irak-Şam İslam Devleti’nde istişarelerde bulunduk. Bu istişarelerden sonra iki tercihle karşı karşıya kaldım. Allah’ın emrini, mesajdaki Allah’ın emrine muhalif olana tercih ettim” dediği iddia edilmiştir.[5]

IŞİD liderlerinden Ebu Muhammed El-Adnani de,  Zevahiri’nin IİD Irak’ta, Nusra Cephesi de Suriye’de faaliyet gösterecek kararına cevaben: Hiçbir gücün kendilerini Suriye’ye gitmekten alıkoyamayacağını belirterek, Zevahiri’yi, Sykes-Pickot düzeninin ürettiği kolonyal sınırlara riayet etmekle suçlamıştır.

El Kaide’yi, IŞİD’in kendi örgütü ile bir bağlantısının kalmadığı sonucuna götüren iki temel neden bulunmaktadır. Bu nedenlerden birincisi, IŞİD’in Irak’taki uygulamalarına benzer şekilde Suriye’de de gereksiz şiddet kullanmasıdır. IŞİD’in ele geçirdiği yerlerde çok sert uygulamaları, özellikle savaş sürerken, El Kaide’nin cihad söylemine ve çekiciliğine zarar vermekteydi. Bu uygulamalara örnek, sigara içme yasağı, müzik dinleme yasağı veya bayanların örtüsüz sokağa çıkma yasağı verilebilir.

İkinci ve ana sebep ise, IŞİD’in El Kaide otoritesini ve emirlerini görmezden gelmesiydi. IŞİD, Irak’ta vermiş olduğu mücadeleden ve elde ettiğini düşündüğü karizmanın etkisiyle, daha özgüvenli ve El Kaide’ye rağmen inisiyatif kullanan bir tavır sergilemişti. Daha önce Irak İslam Devleti olan adını, Irak Şam İslam Devleti yaparak en Nusra’nın kendilerine bağlandığını iddia etmesi de, tamamen tek başına alınmış bir karardı. En Nusra’nın buna karşı çıkması sonrasında gelen El Kaide açıklamaları da bu nedenle IŞİD tarafından görmezden gelinmiştir. El Kaide’den gelen son açıklamaya kadar, IŞİD diğer selefi kesimlerden eleştiri almaktaydı. IŞİD’le olan itaat sorunları, son dönemde Suriye iç savaşında gün yüzüne çıkmıştır. El Kaide merkezine itaat edilmemesinin sebeplerinden biri de Ladin’in ölümünden sonra, onun kadar cihatçılar üzerinde etki sahibi güçlü bir lider gelmeyişidir. Suriye’de bugüne kadar, Nusra ve IŞİD diğerinin liderliğini kabul etmemekteyken, ağırlıklı cihatçı fikir adamlarının Nusra’yı tercih ettikleri de görülmektedir.[6]

El Kaide lideri Eymen Zevahiri, 3 Şubat 2014’de internette yayınlanan ses kaydında, “Suriye’de tüm cihad yanlısı gruplar ile Esed’i devirmek isteyen her özgür bireyi, cihad ve İslam kardeşleri arasındaki savaşa hemen bir son vermeye çağırıyorum” demiştir.

Al Jazeera’nin bildirdiğine göre El Kaide, Suriye’de muhalif gruplara karşı savaşan IŞİD (Irak-Şam İslam Devleti) ile bir bağlantısının bulunmadığını ve grubun eylemlerinden sorumlu olmadığını belirtmiştir.

Yapılan açıklamada şu ifadeler yer almıştır:

1- Birincisi, El Kaide Cihad Örgütü, IŞİD ile bir bağlantısı olmadığını ilan eder. IŞİD’in ilanından haberimiz olmadığı gibi bizimle istişare de edilmemiştir.

2- IŞİD’den kalbimiz mutmain olmadığı için kendilerine faaliyetlerini durdurmaları emrini verdik. IŞİD, El Kaide’nin bir kolu değildir ve organizasyonla bir alakası yoktur.

3- El Kaide Cihad Örgütü, IŞİD’in yaptıklarından ve davranışlarından sorumlu da değildir.

4- El Kaide’nin kolları merkez yönetimi tarafından ilan edilenler ve bizim tarafımızdan kabul edilenlerdir.

5- Bütün mücahid kardeşlerimizi ve Müslümanları sevdiğimizi ve desteklediğimizi, kendilerine sadık olduğumuzu belirtiyoruz.

6- İkincisi, El Kaide cihadı çalışmalardaki bazı anlamları tekrar beyan etmek istemektedir:

7- Bunlar Şura ve birlikte hareket etmek, önemli kararları Mücahidlerle ve liderlerle danışarak almaktır.

8- Böylelikle mücahidlerin arasındaki problemler kendi içlerinde halledilmiş ve medya üzerinden tartışılmamış olacaktır.

9- Biz İslam ümmetinin bir parçasıyız ve İslami kuralları karşıladığı müddetçe kendilerini kimin yöneteceğini seçme haklarını ellerinden alamayız.

10- Âlimlere, mücahidlere ve liderlere danışmaksızın emirlikler veya devletler ilan etmede acele etmeyiz ve insanları buna zorlamayız.

11- Ümmeti cihadı ilgilendiren ana meseleler üzerinde seferber ederiz. Usame bin Ladin’in de fikriyatı budur.

12- Bu sebeple İslam’ın Zaferi Belgesini yayınlayarak insanların odaklanması gereken meseleleri izah ettik.

13- Cihada zarar veren tutumları ortadan kaldırmak için Cihadın Genel Prensipleri belgesini yayınladık.

14- Bir mücahide, Müslüman’a yahut gayrimüslime eziyet veren her türlü davranıştan Kaide Cihad Cemaati beridir.

15- Böylelikle Şam’da mücahidler arasında meydana gelen fitneden beri olduğumuzu, dökülen Müslüman kanlardan masum olduğumuzu beyan ederiz.

16- Herkese Allah’tan korkmalarını ve üzerlerinde düşen büyük mesuliyetin farkına varmaları çağrısında bulunuyoruz.

17- Şam’da meydana gelen fitnenin yol açtığı felaketleri, cihada verdiği zararı ve İslam ümmetinin içinde bulunduğu durumu görmeleri çağrısında bulunuyoruz.

18- İman sahibi kişilere cihadla ilgilenmeleri ve bu fitne ateşini söndürmeleri çağrısında bulunuyoruz.

19- Mücahidler arasındaki meseleler Şeriat Mahkemesi’nde çözülmelidir.

20- Üçüncüsü, bizim herkesle aramızdaki nasihat kapısı açıktır.

21- Her Müslüman mücahid bizden kardeş muamelesi, vefa ve destek görecektir.[7]

IŞİD ve liderliği, Zevahiri’nin bu açıklamasına rağmen kendi bildiklerini yapmaya ve hatta gerek Suriye’de ve gerekse bölgede cihadi grupların kendilerine katılmaları için yoğun çalışmalarda bulunmuşlardır. Bu çalışmaların temel amacı ise, El Kaide’nin küresel çapta sahip olduğu desteği kendi saflarına çekmektir. Bu nedenle de El Kaide’nin diğer kollarından biat almaya çalışarak onları kendi grubuna katma girişimlerini yoğunlaştırmışlardır. Bu çalışmaların neticesinde, bölgede faaliyet gösteren kimi gruplar biatlarını açıklamış, kimileri ise sadece sempati beslemişlerdir. Bu çerçevede Lübnan’da bilinmeyen bir grup ile Filistin’de duyulmamış bir grup hariç, bu yönde IŞİD’e biatını açıklayan olmamıştır. Tersine Ürdün’de Selefi akımın Ebu Muhammed Makdisi ve Ebu Katade gibi Filistin kökenli anahtar isimleri, Nusra Cephesi’ni desteklemiş; Mağrip’teki cihatçı liderlerden Hasan Kettani, IŞİD’e karşı Nusra’nın yanında yer aldığını açıklamıştır.[8] Buna karşın IŞİD bu grupların içinde sahip olduğu sempatizanlar vasıtasıyla grupları bölerek kendisine biat etmelerini sağlamak yönünde bir politika izlemiştir. Nitekim IŞİD, Mısır’da Ensar Beyt el-Makdis ve Gazze merkezli Mücahidler Şûra Konseyi adlı gruplar arasında belli bir sempatiye sahiptir. Bunun yanında Tunus Ensar eş-Şeria adlı grup, IŞİD’e en çok sempatisi olan grup olarak bilinmektedir; yine de bu grup, IŞİD’e biat açıklamamıştır. Buna karşın Libya Ensar eş-Şeriası El Kaide Merkeze bağlılığını korumaktadır. Yine Endonezya ve diğer Uzakdoğu ülkelerinde, IŞİD belli bir desteğe sahiptir. Avrupa’da yaşayan Müslüman gruplar arasında da IŞİD belli bir etki oluşturmayı başarmıştır. Bu çabalar da gösteriyor ki, IŞİD, El-Kaide Merkezin etkisini kırıp küresel cihadın lideri olmaya soyunmuştur. IŞİD bu politikaların sonucu ile İran’ın desteği ile Maliki’nin uyguladığı mezhepçi politikaların bir karşıt gerçekliği olarak yükselmektedir. IŞİD’in kendi dışındaki tüm diğer unsurlardan mutlak itaat istediği ve bunu elde edemezse bu gruplarla çatışmaya girdiği gözlemlenmiştir.[9]

IŞİD yönetimi, El-Kaide’nin şimdiki durumunu çok sert eleştirerek El-Kaide’nin doğru yoldan saptığını bile söylemişlerdir. Nitekim IŞİD bir açıklamasında; “El Kaide liderleri doğru menheçten saptılar. Bunu söylerken bizi üzüntü kaplıyor ve kalbimiz acı ile doluyor. Bunu büyük bir üzüntü ile söylüyoruz ve bunu söylememeyi ne kadar çok isterdik. Fakat biz hiç bir kınayıcının kınamasından korkmayarak hakkı söylemeyi üzerimize yüklendik. Değişim apaçık ve belirgin bir hale geldi. Gerçek şu ki, bugün El-Kaide, artık Kaidetül Cihad değildir, cihadın kaidesi değildir. Onu övenler arasında en alçaklar vardır. Tağutlar onunla flört etmekte, yoldan sapmışlar ve dalalette olanlar onu elde etmeye çalışmaktadır.

Artık cihadın kaidesi değildir. Çünkü sahvelerin ve laiklerin saflarında siper almaktadır. Dün onlara karşı iken bugün onlardan razı olmuştur ve fetvalarıyla mücahidlere karşı savaşmaktadır. Gerçekten bugün El-Kaide, artık cihadın kaidesi değildir. Onun yöneticileri, İslam Devleti’nin ve Hilafetin yeniden kurulması projesinin yıkılmasına bel bağlamışlardır.”[10]

Bu eleştiriler çok sert ve geri dönüşü olmayan eleştirilerdir. Bu eleştiriler, elbette El Kaide’nin İslam coğrafyasının çeşitli bölgelerinde bulunan ve El Kaide ile bir şekilde irtibatlı olan cihadi grupları bir tercihle karşı karşıya getirmiştir; El Kaide mi, IŞİD mi? diye! Bu durum ise, küresel cihad veren anlayışı zayıflatmaktadır.

 

IŞİD’İN GÜÇLENMESİNİN NEDENLERİ

 

IŞİD, gerek Suriye ve Irak’ta ve gerekse İslam coğrafyasında gittikçe ismini duyurmuş ve güçlenmeye başlanmıştır. IŞİD’in güçlenmesinin çeşitli nedenleri bulunmaktadır. ABD eski Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Amerikan dergisi “The Atlantic”e verdiği özel bir demeçte; “Irak Şam İslam Devleti IŞİD’in Irak ve Suriye’de güç kazanmasından ABD Başkanı Barack Obama’nın yanlış politikalarının sorumluluğu olduğunu Obama’nın Suriye’de Esad rejimine karşı ayaklanan direnişçilere yeterince destek vermemesi nedeniyle, IŞİD’in bölgede güçlendiğini ileri sürmüştür.”[11] IŞİD’in giderek güçlenmesinde en önemli faktörler;

1. Emperyal Batılı ülkeler başta Katar’ın başkenti Doha olmak üzere çeşitli yerlerde yaptığı toplantılarda her defasında Suriye’deki muhaliflerin destekleneceği kararını almış olmalarına rağmen, yönetime ‘İslamcılar’ gelecek diye bu kararların hiçbirinin gereğini yerine getirmemişlerdir. Batı’nın yardım etmemesi nedeniyle kendilerini aldatılmış duygusu içine giren ve Özgür Suriye Ordusu’na bağlı grupların yönetiminden tepki duyan Suriyeli gençlerin ISİD’e katılmasıdır.

2. Suriye’nin İsrail ve Filistin topraklarına komşu olması ve rejimin yıkılmasından sonraki hedefin Kudüs olacağı düşüncesi tüm dünyadan cihad düşüncesine sahip Müslümanların IŞİD saflarında savaşmak için ülkeye akın etmesine neden olmuştur.

3. IŞİD’in isminde kullandığı “eş-Şam” ifadesi Osmanlı döneminde kullanılan Bilad-i Şam anlamında olup, bugünün Irak, Suriye, Lübnan, Ürdün, Filistin ve İsrail topraklarını kapsamaktadır. IŞİD bu ifadeyi kullanarak hedefinin sadece Suriye ile sınırlı olmayıp bütünüyle Yakın Doğu olduğunu göstermektedir. Bu, bütün dünyada IŞİD’e katılımları artırmaktadır.

4. Esad rejiminin kontrolü kaybettiği bölgelerde IŞİD’in etkisinin artmasına yerel halk arasında iki farklı bakış olduğu söylenebilir. Birinci yaklaşım, IŞİD’in insanların özel yaşamına karışan, halkın gelenekleri ve genel yaşam tarzı ile çoğu zaman çelişen uygulamalarına karşı tepki geliştirme yönündedir. İçki ve tütün ürünlerinin kullanımının yasaklanması, Ramazan ayında oruca zorlamak, yerel halk için kutsal olarak kabul edilen türbelerin Selefi inancında yasak olması nedeniyle patlatılması gibi uygulamalar tepkiye neden olmaktadır. IŞİD’e yönelik ikinci farklı bakış olumlu yöndedir. Buna göre IŞİD ve diğer El Kaide bağlantılı gruplar sert olmalarına karşın Özgür Suriye Ordusu’na bağlı grupların aksine halkın malını ve parasını çalmamaktadır. Ayrıca muhaliflerin kontrolüne geçen bölgelerde ortaya çıkan otorite boşluğunun yarattığı kaos ortamı IŞİD kontrolündeki bölgelerde yaşanmamaktadır. Irak tecrübesinden de faydalanan IŞİD yerel halkı kazanmanın önemini kavramıştır ve bazı temel hizmetleri ücretsiz sunarak, çocuklara yönelik faaliyetler düzenleyerek sempati kazanmaya çalışmaktadır. Ekmek fırınlarını kontrol eden grup halka ekmek dağıtmakta, çöp toplama, yol yapımı, elektrik dağıtımı gibi temel hizmetleri sağlamaktadır. Dolayısıyla bazı bölgelerde yerel halk IŞİD’e karşı, ideolojisinden bağımsız olarak yönetimin diğer gruplardan daha başarılı olması nedeniyle olumlu yaklaşmaktadır.[12] (Devam edecek)

DİPNOTLAR

[1] http://www.ydh.com.tr/YD387_isidi-ilga-eden-zevahiri-mi-el-cezire-mi-.html

[2] http://www.tahkikat.net/haber/nusret-cephesi-isid-arabulucusunun-dilinden-anlasmazlik/

[3] http://www.aljazeera.com.tr/gorus/el-kaide-ile-isid-arasindaki-anlasmazligin-boyutlari

[4] http://www.aa.com.tr/tr/haberler/249633–zevahirinin-isidi-feshettigi-iddia-edildi

[5] http://sahipkiran.org/2013/12/31/el-kaidenin-amaci-ve-yapilanmasi/

[6] http://www.21yyte.org/tr/arastirma/orta-dogu-ve-afrika-arastirmalari-merkezi/2014/02/20/7441/el-kaide-isid-kopusu-ve-yeni-isid

[7] http://www.pressmedya.com/?aType=haber&ArticleID=16929

[8] http://www.aljazeera.com.tr/gorus/el-kaide-ile-isid-arasindaki-anlasmazligin-boyutlari

[9] http://setav.org/tr/neo-el-kaide-irak-ve-sam-islam-devleti-isid/perspektif/15970

[10] http://www.sutunhaber.com/isid-neden-el-kaide-den-ayrildi–67706.html

[11] https://www.avrupagazete.com/mobile/dunya/118668-clinton-isid-in-guzlenmesinin-nedeni-obama.html

[12] http://www.orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=4770

NOT: Bu Yazı Genç Birikim Dergisinin Eylül 2014 Sayısında Yayınlanmıştır.

GRUBA KATIL