Dava Bilincinde Kur’an ve Oruç
Gündem Son Sayımız Yazarlar

Dava Bilincinde Kur’an ve Oruç

Diğer bir ibadet olan, namazla bütünlük arz eden, namaz içinde okuduğumuz Kur’an’ı Kerim’i okumak var ki O, her Müslüman’ın okumakla ve emredilen hususları yapmakla mükellef olduğu yüce kitaptır. Bu kitabı her Müslüman’ın mutlaka her gün okuması Müslümanlığının bir gereğidir. Çünkü onunla huzur bulur, onunla karanlıktan aydınlığa çıkabilir. Bu nedenle biz Müslüman’lar günde en az 2 sayfa Kur’an okumayı kendimize bir vecibe edinmeliyiz. Size yol gösterecek, sizin cennete girmenize vesile olacak olan Kur’an’ı okumamak ne kadar hazin bir durumdur. Oysa Sahabe-i Kiram Kur’an için canlarını feda etmişler, onu ellerinden, dillerinden, yüreklerinden hiç bir zaman çıkarmamışlar ve O’nu gece gündüz okumuşlardır. Bizlerde Kur’an’ı özellikle geceleri okuyabilirsek bizim için daha etkili olacaktır. Çünkü ayette geçtiği üzere:

“Ey örtünüp bürünen (Resulüm)! Birazı hariç, geceleri kalk namaz kıl. (Gecenin) yarısını (kıl). Yahut bunu biraz azalt. Ya da bunu çoğalt ve Kur’an’ı tane tane oku. Doğrusu biz sana (taşıması) ağır bir söz vahyedeceğiz. Şüphesiz gece kalkışı, (kalp ve uzuvlar arasında) tam bir uyuma ve sağlam bir kıraate daha elverişlidir.”(Müzemmil 73/1-6)

 

Hâzin şöyle diyor: “Allah (cc) gece namazını zikredince hemen arkasından Kur’ân okumayı beyan etti. Okunacak Kur’an’ın yavaşça okunmasını emretti ki, kalp tam bir huzura ulaşsın, ayetlerin manaları düşünülsün, istiğfar ayeti okunduğunda istiğfarda bulunulsun, vaad ve vâîd yani cennet ve cehennemle alâkalı ayetler okunduğunda havf ve reca meydana gelsin, kıssa ve meseller okunduğunda da ibretler alınsın; böylece kalp Allah’ın marifetiyle nurlansın.” (Lubâbu’l-Te’vil fi Maânî’t-Tenzil, el-Hazin, c.IV, s.165.)

KUR1

Kur’an’ı en iyi anlayacağımız, algılayacağımız zaman dilimi gece olarak gösterilmiştir. Ayetinde ifade ettiği gibi Kur’an’ın ağırlığını taşıyabilmek istiyorsak bu okuma eylemini mutlaka gerçekleştirmeliyiz. Rabbimiz bize değer verip yüce Kur’an’ı göndermiş bizlerde bu değerin kıymetini bilmeli ve ona göre hareket etmeliyiz. Gecesini diriltemeyen, gündüzünü nasıl diriltecek. Gecenin sessizliğinde, tüm dünya meşgalelerin uzak bir şekilde kılınan Namaz ve okunan Kur’an Müslüman üzerinde daha derin bir etki bırakacaktır. Bu da bizim vahyi daha iyi algılamamıza ve arınmamıza vesile olacaktır. Bu vesileyle düşmanlarımıza karşı daha güçlü daha iradeli ve daha vakarlı duruşlar sergileyebilelim. Sahabe hayatına baktığımızda bazı sahabelerin 1 günde Kur’an hatmettiklerini ve hatta Namazları hatimle kılanlar olduğunu biliyoruz. Bizlerde kendimize düşen sorumluluğun farkına varıp Kur’an’a daha çok sarılmalı ve yönelmeliyiz.

 

Kur’an sahabelerin yüreklerinde yankı yapıyordu. Öyle ki ayette geçtiği üzere  “….Onlara Rahman (olan Allah’)ın ayetleri okunduğunda, ağlayarak secdeye kapanırlar.” (19/Meryem/58)

Bizlerde Kur’an okuyoruz ama bizler okuyup geçiyoruz, onlar gibi neden hissedemiyoruz. Neden mi? Hz. Muhammed (s.a.s)’in dediği gibi  “Bu ümmet içinde öyle bir kavim çıkacak ki siz onların namazlarının yanında kendi namazlarınızı küçük göreceksiniz. Onlar; Kur’an’da okuyacaklar, fakat Kur’an onların boğazlarını geçmeyecek. Onlar okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkacaklar…” (Müslim 147, Buhari 6796, 6797)

Boğazımızdan aşağı kalbe gitmeyen bir okuma, sadece Kur’an’a okumak için yaklaşırsak Allah(c.c) korusun bizlerde bu hadiste geçen duruma düşebiliriz. Çünkü amel edilmesi gereken bir kitap olarak yaklaşmazsanız, o zaman O Kur’an sadece belli gün ve gecelerde, mezarlıklarda okunan bir kitap haline dönüşür ki işte o zaman özelliğini kaybeder. Ne zaman ki Ona amel edilmesi gereken bir kitap olarak yaklaşırsanız sizi diriltir, ayağa kaldırır niye yaratılmış olduğunuzun farkına varır ve hedefiniz, gayeniz yani davanız için hareket etmeye başlarsanız. Sahabe Allah(c.c.)’ın bu gün acaba hangi ayetleri indirdiğini merak edip, öğrenip amel etmek için Peygamber(s.a.s) ‘in kapısını aşındırıyorlardı. Bizlerin elinde Kur’an ama onlar gibi yaklaşmıyoruz. Konunun başında da belirtmeye çalıştığımız gibi karar vermeniz gerekmektedir. Kur’an’ı hangi bilinçle okumanız gerektiği noktasında. Kur’an’a hidayet için, amel etmek için yaklaşırsanız Kur’an size yol gösterecektir zaten bunun için indirilmedi mi? (*)

 

“Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için yol gösterici bir kitaptır.” (2/Bakara/2)

“İman eden müminler için bir hidayet rehberi ve bir müjdedir.” (27/Neml/2)

 

İslami diriliş hareketi Kur’ an okuyup ondan ilham almak zorundadır, Ondan ilham alarak yola çıkıp, onun işaretlerine göre hareket planını ayarlamalı, atacağı adımları tespit etmelidir. Bu yol boyunca karşılaşacağı engelleri ondan aldığı ilhamlarla telafi etmeli ve yürüyeceği yolun sonunu gayet iyi görmelidir. Her merhalede atılan adımlar gayet muntazam ve planlı olmalıdır. (İ.D.S ..S..88-89)

 

Tabi olarak da Kur’an’ı anlayabilmenin yolu da okumaktan geçiyor. Tefsir kitapları bu noktada faydalanacağımız başucu kitabımızdır. Kur’an ayetlerini anlayabilmek için her Müslüman’ın mutlaka en azından bir tefsir kitabı, birkaç kere meal okuması zorunludur. Tefsirler okumadan Kur’an ayetlerin nasıl anlayacağız. Anlamanın, idrakin yolu okumaktan geçer, Rabbimizin insanlar için rehber ve hidayet olması için gönderdiği Kur’an’ı kerimdeki ilk emri oku dur. “İkra’bismi rabbikellezî halak”, “Yaratan rabbinin adıyla oku.” (96 /Alak/1) Hem bu emrin gereği olarak hem de cehaletten kurtulmak için mutlaka okuma eylemini gerçekleştirmeliyiz. Fakat ne hazindir ki ben Müslümanım diyen insanların çok az kitap okudukları bir dönemde yaşıyoruz. Televizyon izlemeye ayrıldığı vakit kadar, kitap okumaya vakit ayrılmıyor. Yeme, içme, internet, piknik, av, maç vb aktiviteler olunca hiç düşünmeden bunlara vakit ayıranlar nedense kitap okumaya vakit ayıramıyorlar. Hâlbuki kitaplar bizleri aydınlatan, ufkumuzu açan, kişisel gelişimi sağlayan, geliştiren, bizlere yol gösteren en önemli etkenlerden biridir. Kitap okumayı hayatımızdan eksik etmemeli ve yemek yemeye nasıl mecbursak, kitap okumaya da bunun gibi mecbur hissetmeliyiz kendimizi.

Geçmiş Müslümanlar ilim öğrenmek uğruna çok ciddi çaba gösterdiler. İmam Buhari(ra) sırf bir hadis öğrenebilmek adına 6 ay deve sırtında çöl yolculuğu yapmıştır. Mevdudi Tefhimul’l Kur’an’ı nasıl yazdığını bizlere şöyle anlatıyor.(*)

 

Hastalığının en çok şiddetlendiği günlerden birinde şöyle diyor çocuklarına Mevdudi:

“Kendime çok zulmetmişim. Şu kemiklerime hiç acımadım. Gözlerimi hakları olan uykudan mahrum ettim. Onlar uyumak istiyordu ben yazmak istiyordum. Toplumsal sorunlar ve sorumluluklar bütün günümü alıyordu. Gecelerden başka yazacak zamanım yoktu. Nice geceler yatsı namazından sonra yazmaya başladım da zamanı ancak sabah ezanı okununca fark ederdim. Ama böyle yapmasaydım Tefhimu’l Kur’an’ı tamamlayamazdım. İşte şimdi bu gözler benden intikam almaya başladılar. Uyumak ve dinlenmek istiyorum ama göz kapaklarım kapanmıyor. Onları uyanık sabahlamaya alıştırdım. Uyumayı unutturdum. Bir an olsun uyuyabilmek için zihnimden düşünmeyi bırakmasını ve dinlenmesini istiyorum. Ama o da araştırmaya ve düşünmeye öyle alıştı ki durmak dinlenmek nedir bilmiyor. Kemiklerim de benden intikam alıyor. Eskiden dinlenmeleri için onlara hiç fırsat vermedim. Şimdi  de onlar biraz olsun dinlenebilmem için bana müsaade etmiyorlar. (Genç Birikim Dergisi. Sayı 148-Muhammed İmamoğlu)

 

Peki, bizler ne yapıyoruz, elimizin altın bir tıklamayla milyonlarca bilgiye ulaşma imkânımız olmasına rağmen maalesef okumuyoruz, araştırmıyoruz elimizin altındaki bilgilerin kıymetini bilmiyoruz.

 

Boş vaktini ilme harcayan kurtulur. [İ. Maverdi]

Hazret-i Ali buyurdu ki:

(İlim, maldan hayırlıdır. Çünkü malı sen korursun; fakat ilim seni korur. Mal harcamakla azalır, ilim sarf etmekle çoğalır.)

Heves edilecek iki kimse vardır: Biri, Allah Teâlâ’nın verdiği ilimle amel edip başkasına da öğreten, ikincisi de, Allah Teâlâ’nın verdiği serveti hayra sarf edendir. [Buhari]

Âlim olmayan veya ilim öğrenmeye çalışmayan bizden değildir. [Deylemi]

Hz. Enes (r.a.) anlatıyor: “Resulullah (a.s.) buyurdular ki: “İlim talebi için yola çıkan kimse dönünceye kadar Allah yolundadır.” (Tirmizi, İlim 2, (2649); İbnu Mace, Mukaddime 17, (227))

 

Sadece ilim edinmek okumak yeterli değildir. Okuduklarımızı hayata aktarmak Salih amellere dönüştürmek durumundayız. Sahabe de okumayı sadece salt bir okuma olarak algılamıyordu, okuduklarıyla amel etmeleri gerektiğinin bilinciyle hareket ediyorlardı. Ama herhalde onların, bilmediği bizim onlardan daha iyi bildiğimiz bir şey olacak ki! Onların İslam dinini yaşarken, mücadele ederken gösterdikleri hassasiyeti bizler göstermiyoruz. Onlar Allah(c.c.)’ı bizden daha iyi tanıyorlardı, ama bizler sanki onlardan daha iyi tanıyormuşuz gibi Allah(c.c.)’ın rahmetine daha çok güveniyoruz. Onlarda Allah(c.c)’ın rahmetine güveniyorlardı ama onlar geceleri Allah(c.c.)’ın huzurunda geçip namaz kılıp secdeye kapanıyorlardı. Onlar o kadar güveniyorlardı ki Kur’an’sız günleri geçmiyordu. Onlar o kadar güveniyorlardı ki, imanı Salih amelle bir tutuyorlar ve ayetler indiği zaman hemen amel etmek için harekete geçiyorlardı.

 

İbn-i Mesud anlatıyor: “Kim Allah’a güzel bir borç verirse, Allah ona bunun karşılığını kat kat verir.” (Bakara 2/245.) ayeti nazil oldu. Ayetin indiğini duyan Ebu Dahdah, vakit kaybetmeden hemen koşarak Allah Resulü (sav)’nün yanına geldi. Ona:

– Anam-babam sana feda olsun ey Allah Resulü (sav)! Allah hiçbir şeye muhtaç değilken bizden borç mu istiyor? Diye sordu. Hz. Peygamber:

– “Evet, bununla sizi cennete koymak istiyor.” buyurdu. Ebu Dahdah:

– “Şimdi ben Rabbime borç verirsem, bunun için beni ve çocuklarımı cennete koyacağını taahhüt mü ediyor?” diye sordu. Allah Resulü(sav):

– “Evet.” buyurdu. Ebu Dahdah, elini Allah Resulü(sav)’ne uzatarak:

– “Öyleyse elini bana uzat ey Allah Resulü (sav)! Benim iki bahçem var, biri yukarıda diğeri aşağıda. Vallahi bunlardan başkada bir şeyim yok, ikisini de Allah’a borç vermek istiyorum.” dedi. Allah Resulü(sav):

– “Onlardan birini Allah için bağışla, diğerini kendi ve ailenin geçimi için bırak.” buyurdu. Ebu Dahdah:

– “Büyük olan ve çok sevdiğim 600 ağaçlı hurma bahçemi Rabbime borç veriyorum.” dedi. Allah Resulü(sav):

– Öğle ise Allah(c.c) buna karşılık sana cenneti verecektir, buyurdu. (Kurtubî, Ahkâmü’l- Kur’ân, 2/202)

Ebu Dahdah hurma bahçesine gidip de olayı eşine anlatınca eşi ona kızmak, darılmak, onu tenkit etmek bir yana, eşinin yaptığı bu alışverişten dolayı çok memnun oldu, çok sevindi.. Ebu Dahdah ona:

– “Ey Dahdah’ın annesi! Hurma bahçesinden çık! Ben onu hurmalarıyla birlikte cennet karşılığında Rabbime sattım.” deyince, eşi onu tebrik ederek:

– “Kârlı bir ticaret yapmışsın ey Ebu Dahdah! Allah alışverişini mübarek kılsın.” dedi. Sonra topladıkları hurmaları bahçede bırakıp, çocuklarını yanına alarak bahçeyi gönül hoşluğu içinde terk etti.

Allah müminlerden, mallarını ve canlarını, kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır. (9/TEVBE/111)

 

Sahabe bu örnekteki gibi Kur’an’ı amel edilmesi gereken yüce bir kitap olarak algılıyorlardı. Ama bizler bırakın bu örnekteki gibi hurma bahçesini vermeyi günde 1 TL ayda 30 TL Filistin için veremiyoruz, gücünüz mü yok, 20 TL verin 10 TL verin onu da mı veremiyorsunuz 5 TL verin, ama mutlaka verin, başta da belirttiğimiz üzere tarafınızı belli etme adına vermek zorundasınız. Peygamberimiz(sas)’ in buyurduğu gibi “Yarım hurma ile olsa bile, ateşten sakının. Şayet (bunu da) bulamazsanız (gönlü) hoş (edecek) bir kelime ile (ateşten korunun)”

 

Hz. Peygamber, Hesap Günü’nde kendisine inananları Allah’a bir tek konuda şikâyet edecek. Onun hangi konu olduğunu biliyor musunuz:

“İşte (o Gün) Resul: ‘Ey Rabbim!’ diyecek, ‘Şu benim topluluğum var ya; işte onlar bu Kur’an’ı terkedilmiş bir halde bıraktı!” (25.30)

 

Bizler için önemli olan ibadetlerden biri de oruç ibadetidir. Tabii bu oruç sadece ramazan orucuyla sınırlı kalmaması gereken nafile dediğimiz sünnet olan oruçlardır. Ramazan orucu farzdır ve her Müslüman’ın yapması gereken bir ibadettir, fakat genelde bu ibadet sadece ramazanda yapılıp diğer aylarda unuttuğumuz bir ibadettir. Hâlbuki Peygamberimiz(s.a.s) in devamlı yaptığı ve hiç bırakmadığı bir ibadettir. Ramazan ayında oruçla arınan, bir açıdan bakıma giren Müslüman, bunu korumak için de ramazan ayı dışında da oruç tutması gerekir. Bu her hafta pazartesi, perşembe olabilir veya ayın başında, ortasında ve sonunda olabilir. Bu ibadet nasıl ramazan ayında bizleri tüm günahlardan koruyan bir kalkan oluyor, Müslümanlarında daha titiz ve dikkatli hareket etmelerini sağlayan bir bilinç kazandırıyorsa, bunu muhafaza etmek, korumak ve bunu tüm hayatımıza yaymak için nafile oruçlarla bunu desteklemeli güçlendirmeliyiz. Bu ibadet bizlerin Rabbimiz tarafından daima gözetlendiğimizin idrakini canlı tutacak bir ibadettir. Çünkü oruçlu olan insan bir hata yapacağı zaman, o anda oruçlu olduğunu hatırlar ve orucunun bozulacağı veya zarar göreceği endişesi hemen zihninde uyanır, Rabbini hatırlar ve o günaha düşmekten kendisini alıkoyar. Tabi burada dikkat edilmesi gereken esas temel nokta namaz ibadetinde olduğu gibi orucu da bir bilinçle tutmak gerektiğidir. Çünkü ibadetlerin bir içi bir de dışı vardır. Orucun dışa yansıyan bölümü mideyi aç bırakmaktır, orucu mideye tutturmaktır, ruhu ise her an Rabbiniz tarafından göründüğünüz şuuruyla hareket etmektir. Bu bilinçle orucu tutarsak bizler için anlam ifade edecek ve rabbimize yaklaştıracaktır. (*)

 

KAYNAKLAR :

İ.D.S: İSLAM DAVASININ STRATEJİSİ – SEYYİD KUTUP

D.A.O: DAVA ADAMI OLMAK – İBRAHİM ÖZGÜLEÇ

NOT: Bu Yazı Genç Birikim Dergisinin 176.sayısında (Ocak-2014) Yayınlanmıştır.

 

GRUBA KATIL