Çöküş Yolunda Yeni Osmanlılar Cemiyeti-II: Araştırmacı-Yazar Taşkın Önel
Arşiv Duyurular Foto Galeri Genel Gündem Yazarlar

Çöküş Yolunda Yeni Osmanlılar Cemiyeti-II: Araştırmacı-Yazar Taşkın Önel

Yeni Osmanlıların Masonlarla İlişkisi

Bismillahirrahmanirrahim

Komplo teorisyenlerinin çözemedikleri her meseleyi ilişkilendirmeyi âdeta bir gelenek hâline getirdikleri bir nokta varsa o da mason yapılanmalardır. Peki ama hemen her meselede ama gerçek ama zorlama bir ilgiyle karşımıza çıkan bu mason locaları, gerçekten de zannedildiği gibi kudretli ve her yere ulaşabilen bir yapılanma mıdır, söylendiği gibi dünyanın her yanına yayılmış bir teşkilatlanmaları mevcut mudur hatta böyle bir örgütün varlığından söz edilebilir mi? İşte bu sorular, masonlarla ilgili konuları araştıran her araştırmacının sorduğu, cevaplar aradığı türden sorulardır.

Biz de Osmanlı Devleti’nin çöküş yoluna girdiği son yüzyılda etkili olan Yeni Osmanlılar, Jön Türkler gibi örgütlenmeleri araştırmak istediğimizde, hemen her noktada mason yapılanmaların izine rastladık. Gerçekten de bu mason locaları Osmanlı aydınları üzerinde etkili olmuşlar mıydı, bu aydınları istedikleri doğrultuda kontrol edebilmişler miydi? Bu sorulara cevap verebilmek için öncelikle mason localarının tarihsel boyutunu ve gerçekliğini araştırmak gerekir.

Mason localarının ortaya çıkışı 11. yy.da Kudüs’ün işgaliyle son bulan Haçlı seferi ile başlar. Hristiyanların ruhani lideri Papa II. Urbano’nun çağrısıyla 1099 yılında toplanan büyük bir Haçlı ordusu, İslam coğrafyası üzerine yürüdü ve sonucunda da Kudüs’ü işgal etti. Selahaddin Eyyubi’nin 1187 yılında Kudüs’ü geri almasına kadar bu coğrafyada 88 yıl süren bir Hristiyan krallık var oldu. İşte Kudüs’ün işgal altında olduğu bu süre zarfında Haçlı ordusunun, ülkelerine dönmeyip geride kalan mensupları tarafından çeşitli örgütler kuruldu. Bu örgütler içinde daha sonra etkili bir güç olması dolayısıyla bir tanesi dikkat çekiyordu: Mesih’in Fakir Şövalyeleri. Fransız bir asilzade tarafından kurulan bu örgütün kuruluş amacı Kudüs yollarının ve Kudüs’ü ziyaret edecek olan Hristiyan hacıların güvenliğini sağlamaktı.

1125 yılında tahta geçen Kudüs’ün yeni Hristiyan kralı, Mescid-i Aksa’yı bu örgüte tahsis etti. İşte bu hadiseden sonra örgüt Tapınak Şövalyeleri adını aldı ve resmî bir tarikat olarak tanınmak için Papa’ya müracaat etti. Papa, örgütün bu isteğini 1129 yılında kabul etti. Papalık tarafından resmen tanınan tarikat, örgütlenmesini Fransa sınırları içerisinde de sürdürdü ve bu konuda çok hızlı neticeler elde etti. Örgütlenme için gereken maddi kaynağı da Avrupa ile Ortadoğu arasındaki ticarete aracı olarak elde ettiler. Ticaret işinde başarılı olan örgüt, bankerliğe de el attı. Kısa sürede büyük bir zenginlik elde eden Tapınakçılar, öyle bir hâle geldiler ki Fransa kralı bile onlardan borç alır oldu. Mali olarak büyük bir güç elde eden Tapınakçılar, örgütlenmedeki gizliliği sağlama noktasında Haşhaşilerin lideri Hasan Sabbah ile görüşmüş, onların tecrübelerinden de yararlanmıştır.

Eyyubi komutasındaki Müslümanlar, Kudüs’ü tekrar alınca örgüt Fransa’ya taşınmak zorunda kaldı. Paris’te yüksek bir kale inşa eden Tapınakçılar, burayı merkezleri olarak kullandılar. Ticaret ve bankerlik faaliyetleri dolayısıyla büyük bir zenginlik elde eden örgütün merkezi durumundaki kalede, büyük hazineler olduğu efsaneleri yayılmaya başladı.

Örgütten aldığı borçları ödeme noktasında sıkıntıya düşen Fransa kralı, 1307 yılında Tapınak Şövalyelerini tutukladı. Suçları; dinden çıkmak, İsa’ya hakaret etmek, rezil ayinler düzenlemek, homoseksüel olmak ve Baphomet adını verdikleri bir puta tapmaktı. Bu ağır suçlamalar karşısında Papa’ya da tarikatı kapatmaktan başka seçenek kalmıyordu. Fakat hakkında efsaneler çıkan hazineler ortada yoktu. Bu hazineler çoktan başka noktalara kaçırılmıştı. Tapınak Şövalyeleri’nin üstad-ı azamı ile üç yardımcısı ise yedi yıl sonra, 18 Mart 1314’te son kez mahkemeye çıkarıldılar ve yakılarak idam edildiler.

Fransa kralının ve elitlerinin kendilerini kurtarmak için yok etme yoluna gittiği Tapınak Şövalyeleri, zulümden kaçıp İngiltere ve Orta Avrupa’ya kaçmışlardı. Bu bölgeye kaçan Tapınakçılar ile onlara sonradan katılanlar, Serbest Masonlar adı ile tekrar tarih sahnesine çıktılar.

Tekrar örgütlenme aşamasında büyük sıkıntılar yaşayan Tapınakçılar, gecikmiş bir örgütlenme aşamasından sonra son üstatlarının talimatıyla Avrupa’da inşa edilen dinî yapılarda çalışmaya başlamışlardır. O dönem Avrupa’sında etkili olan loncaların hiçbirine bağlı olmadıklarını özellikle belirtiyorlardı. Fransızcada “duvarcı” anlamına gelen “maçon (mason)” ve “bir yere bağlı olmayan, hür, serbest” anlamına gelen “franc” sözcükleriyle kendilerini ifade ediyorlardı. “Franc-mason” ifadesi “Hür Masonlar” anlamına gelir.

Dinî yapılarda duvarcılıkla başladıkları, yönetime ve dinî oligarşiye sızma çabaları bir zaman sonra meyve vermeye başlamış ve 17. yy.dan sonra da toplumun hemen her kesiminde köşe başlarını tutmuşlardır. Tapınak Şövalyelerine büyük bir darbe vuran Fransa kralından intikam almak için girilen yolun sonunda bütün monarşilerden ve kiliseden intikam alma duygusu ve amacı ortaya çıkmıştır. Bu intikam hür masonlar arasında nesilden nesile aktarılmıştır.

Evlenmemek üzere yemin ederek davalarına sadakatlerini göstermek isteyen hür masonların azalmaya başlayan sayıları, güçlerinin azalmasına da sebep olmaya başlayınca duvarcı olmayan ama Tapınak Şövalyelerinin ideallerini benimseyenler de örgüte kabul edilmiştir. Duvarcı olmayan bu yeni mason kitleye “Kabul Edilmiş Masonlar” denilmiştir.

Nihai hedefleri bütün hanedanları ve kiliseyi yok etmek olan Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar, Fransa dışında Avrupa’nın hemen her noktasında örgütlenmeye başlamışlardır.

Fransız İhtilali’nin gerçekleşmesinde önemli bir rolü bulunan masonlar, Fransız yazarlar, filozoflar, bilim adamları arasından gözlerine kestirdiklerini özenle seçip mason yapmışlardır. Bunlar da Fransız İhtilali’nin fikri ve sosyolojik temelini oluşturmuşlardır. Fransa’da doğup hızla Avrupa’ya ve oradan da başka coğrafyalara yayılan ihtilalin hazırlayıcıları arasında Montesqiue, La Fayetta, Mirabeau, Marat, Danton, Volteir, J. J. Rousseau, Robespiyer, Diderof, d’Albert gibi isimler bulunuyordu. Yeni Osmanlılar diye bilinen cemiyette yer alan Osmanlı aydınlarının özellikle etkilendikleri kişiler arasında bu isimlerin oldukları düşünüldüğünde, Yeni Osmanlıların mason düşüncelerle fikri olarak çok erken bir dönemde tanıştıkları görülür.

Fransız İhtilali’yle idam edilen kral ve kraliçe, intikamın alındığının en bariz göstergesiydi. Ancak intikam bununla sınırlı kalmadı. Kilisenin mallarına el konuldu, devlet kilisenin etkisinden arındırılıp laik bir kimliğe büründürüldü.

Fransız hanedanından intikamını alan masonlar, çok farklı ve gizli amaçlara yönelmeye başladılar. Başlangıçta 3 olan dereceler 33’e yükseltilmiş ve yeni amaçlar idealize edilerek masonların değişmez idealleri oluşturulmuştur.  Bunlar:

1) Masonluğun otoritesi hariç olmak üzere bütün şahsi otoritelere karşı savaş ve bunun doğal sonucu olarak da cumhuriyetçi idare sisteminin (masonların denetiminde kalması şartıyla) her ülkede hükümran olması,

2) Masonluğun oluşturduğu din hariç olmak üzere dini her otoriteye karşı savaş,

3) Büyük Fransız İhtilali’nden her yerde, özellikle de eğitimin her kademesinde hayranlıkla söz edilmesi,

4) Her konunun laiklik, akılcılık ve eşitlik ilkeleri içine alınmasının temini.[1]

Osmanlıdaki Batıcılık hareketlerinin Sultan III. Ahmet zamanında başladığı bilinir. Batıcılık hareketleriyle birlikte mason localarının çalışmaları da yine bu dönemde başlar. Osmanlının başkenti İstanbul’da masonluğun görülmeye başlanması, İngiltere Mason Locası üstadının büyükelçi olarak atanmasıyla gerçekleşir. İlk mason locasının kuruluşu ise Lale Devri’nde gerçekleşir. 1721 yılında Galata’da, Fransız masonlarına bağlı olarak açılan bu ilk locayı, kendisine humbaracılar kuvveti (Topçu Birliği) meydana getirmek vazifesi verilmiş olan ve sonraları “Humbaracı Ahmet Paşa” (1675-1747) olarak anılacak olan Kont dö Bonval adlı Osmanlıya sığınmış bir Fransız faaliyete geçirmiştir. Kont dö Bonval, pek çok gayrimüslimin yanı sıra bazı gafil Müslümanları da locaya kaydetmeyi başarmıştır. Bunlar arasında sadaret makamına kadar yükselen Yirmisekiz-zâde Mehmed Said Paşa, matbaayı getiren Macar dönmesi İbrahim Müteferrika da vardır.

Mason localarının Osmanlı topraklarındaki faaliyetleri Tanzimat Dönemi’ne kadar takriben 100 yıl boyunca çok sessiz ve derinden devam etmiştir.

Sultan 1. Abdülmecit, babasının ölümünden hemen sonra daha 16 yaşında iken tahta geçmiş, yönetim inceliklerini bilemeyecek kadar tecrübesiz bir padişahtı. Bunun fırsat bilerek 3 Kasım 1839 tarihinde Tanzimat Fermanı’nı ilan ettiren Mustafa Reşit Paşa, masonlardan etkilenmiş ve onlara katılmış bir devlet adamıydı. Bir oldubitti ile Tanzimat’ı ilan ettiren Paşa’nın etkisinde bulunan Tanzimat aydınları da bu yolda ilerleme noktasında epey gayretliydiler. Tanzimat zihniyetiyle yetişen Osmanlı aydınları, Avrupa’nın ilim ve teknik alanındaki gelişmişliğini almak yerine Avrupa’nın yüzeysel bir taklidini alma yoluna gittiler. Bu tercih, ilim ve teknikte ilerlemenin durmasına yol açmıştır. Avrupa’nın yaşayışına hayran olan yeni nesil Tanzimat aydınları, taklidin gönüllü birer kurbanı hâline geldiler. Bu ruh hâli ile yetişen Tanzimat aydınları ve devlet adamları Osmanlı yönetim şeklini beğenmemeye ve bunu eleştirmeye, Avrupai bir yönetim şekli istemeye başladılar. Mason localarının etki alanına kolayca giren bu aydınlar ve devlet adamları, daha sonraları ihtilaller yapmaya kalkışmış, daha da ileri giderek Osmanlı düşmanları ile iş birliği içerisine girmekten çekinmemişlerdir.

Tanzimat Fermanı ile Osmanlı Devleti’nde ilk defa bir kalkışmaya girişen masonlar, yönetim kadrolarını kendi adamlarından oluşturmaya veya devlet adamlarını, sanatçıları, bilim adamlarını mason localarına kaydettirmeye başlamışlardır.

Yeni Osmanlılar Cemiyeti içinde yer alan Namık Kemal, Ziya Paşa gibi isimler de bunlar arasında yer alır. [2]

Mason localarının ön plana çıkardıkları asıl isim ise bir dönem sadrazamlık da yapmış olan ve Tanzimat’ın mimarı olarak bilinen Mustafa Reşit Paşa’dır.

Mustafa Reşit Paşa, ilk kez Londra’da masonlarla bağlantı kurmuş ve 1830’lu yıllarda tekris edilerek (erginleştirilerek) örgüte katılmıştır.[3]

Yeni Osmanlılar Cemiyeti mensupları üzerinde fikri, siyasi ve maddi olarak hatırı sayılır bir etkiye sahip olan Mustafa Reşit Paşa, tahta yeni geçmiş genç padişahın tecrübesizliğini fırsat bilen İngilizler tarafından sadrazamlığa getirilmiştir. Aynı Mustafa Reşit Paşa, İngiltere’ye karşı duyduğu büyük hayranlığı her fırsatta farklı sahalarda da göstermekten geri kalmamış, devrin ünlü Avrupalı düşünürlerinin fikirlerinin sadık birer takipçisi olmuştur. Bu düşünürler arasında sadece İngilizler yer almaz, kiliseye olan öfkelerini tüm dinlere düşman kesilerek göstermek isteyen ateistlerden en ünlüsü olan Fransız Auguste Comte da yer alır.

Monarşilere olan öfkelerini eşitlik, özgürlük, adalet gibi kavramların arkasına gizlenerek ortaya koyan masonlar, Kilise’ye olan öfkelerini de din düşmanı materyalist, pozitivist bir kisve altında göstermişler ve bu düşüncelerini de ülkeyi yönetmeye dirayetine sahip siyasilere, ekonomik gücü ellerinde bulunduran zenginlere, topluma kültürel bakımdan etkileyebilecek olan sanatçılara aşılama yolunda pek çok girişimde bulunmuşlar ve girişimlerinin çoğunda da başarılı olmuşlardır.

Türkiye Masonlarının yayın organı Mimar Sinan Dergisi’ne göre “Türkiye tarihinin en büyük Başbakanı Mustafa Reşit Paşa”, ilerleyen yıllarda Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünün öncüsü olacaktır.[4]

Tanzimat Fermanı mimarı olarak Batılılaşma çabalarına girişen, Avrupa’yı şeklen ve körü körüne taklit eden, bu düşüncelerle kendinden sonra gelen gençleri yetiştiren ve eğiten, bu yönüyle bir bakıma Osmanlı Devleti’ndeki ilk muhalif hareket olan Yeni Osmanlılar Cemiyeti’nin kurucusu sayılabilecek olan Mustafa Reşit Paşa’nın açtığı yoldan başka devlet adamları da yürümüştür. Onlardan biri de gayr-i Müslimlerdeki milliyetçi düşünceleri alevlendiren Islahat Fermanı’nın mimarı Ali Paşa’dır.

Osmanlı sınırları içerisinde kurulan ilk resmî mason locası, Mısır tahtının meşru varisi Prens Abdülhalim Paşa tarafından 1861 yılında İstanbul’da kurulmuştur. Pek çok devlet adamı da bu locaya, yine Prens tarafından kaydedilmiştir. Dönemin ünlü gazetecisi ve edebiyatçısı Şinasi de locaya kaydettirilen isimler arasında yer alır ki Yeni Osmanlıların fikir babaları arasındadır bu isim.

Yine Ahmet Mithat Efendi, Ziya Paşa, Namık Kemal gibi devrin en etkili edebiyatçılarının da yine bu localar ile yakın münasebet kurduklarını, masonların etkili düşünürleri arasında yer alan düşünürleri (J.J. Rousseau, Montesquieu), yayın organlarını (Beyoğlu’nda Fransızca olarak çıkan Courrier d’Orrient gazetesi) yakından takip ettiklerini görürüz.

Gerek içeride gerek dışarıda ayakta kalma mücadelesi veren vatansever Osmanlıların karşısına dikilen Yeni Osmanlılar mensupların yıkıcı muhalefeti hem yurt içinde hem de yurt dışında hız kesmeden devam etmiştir. Cemiyet üyelerinin el birliği yürüttükleri çabaların ilk neticesi de Sultan Abdülaziz’in katli olmuştur. Elbette ki Osmanlının çöküşüne yol açan bu yolda gerçekleştirilen eylemler bunlarla sınırlı kalmamıştır.

Sonraki yazılarımızda diğer faaliyetlerine değinmek ümidiyle.

[1] “Ahmed Yüksel Özemre; İlim, Din, Medeniyet (Düşünceler), Pınar Yayınları, İstanbul 2002” eserinden yararlanılmıştır.

[2] www.mason.org.tr

[3] Mustafa Reşit Paşa ve Masonların Gölgesindeki Tanzimat Fermanı, Araştırma Dergisi Sayı: 19 (Mayıs 2003) sayfa: 10

[4] Masonluğun İçyüzü 4, Araştırma Dergisi Sayı:21 (Temmuz 2003),sayfa 36.

GRUBA KATIL