“Pak ve bütün noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah, kulunu, bir gece kendisine bazı ayetlerimizi göstermek için Mescid-i Haram’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götürdü. O, gerçekten her şeyi işiten ve her şeyi görendir.” (İsra-1)
Sahabe-i Kirâm, Peygamber Efendimize Beyt-i Makdis(kutsal ev) Mescid-i Aksa hakkında sorduklarında; “Orası Mahşer(toplanma) yeridir. Orası Menşer(yayma) yeridir. Oraya gidin ve orada namaz kılın, orada kılınan namaz başka yerde kılınan namaza kıyasla, bin rekat namaz gibidir.” Eğer bunu yapamazsak, oraya gidemezsek ne tavsiye edersiniz diye sorulunca. “Kandillerinde yakmak için yağ(yakıt) gönderin. Kim bunu yaparsa oraya gitmiş gibi olur.” (İmam Ahmed-Ebu Davûd)
Ah Kudüs! Her anışta gönülleri kanatan yürek yarası. Kudüs’le ilgili okuduğum, gördüğüm, işittiğim her şey beni derinden etkiler. Bu hadis-i şerifi her okuduğumda içimi bir hüzün kaplar. Alıp götürür gönlümü uzaklara doğru. Kelimelerdeki anlam yoğunluğu şerha şerha kalbimi yararak içimi acıtır. “Oraya gidin ve orada namaz kılın” gitmek, gidebilmek… Siyonist postalları altında ezilen bu kutsal beldeye ulaşmak zor bir hayal. Orada ikamet eden o toprakların gerçek sahipleri olan Müslümanlar her gün bin bir zorluk ve sıkıntıya maruz kalarak çileli bir hayat yaşıyorlar. Kan ve gözyaşı diyarı olan o mübarek mekâna bir turist gibi gitmek de ayrı bir rahatsızlık. Sıkıntılar içindeki kardeşlerine kol kanat olamayacaksa insanın nasıl bir duygu boşluğuna düşeceği ya da her şeyin sanallaştığı günümüzde insanı nasıl bir umursamazlığın içine düşüreceği de ayrı bir konu. Kudüs’ün muhafızı unvanıyla anılan Raid Salah ve onun gibi yüzlerce Müslüman’ın Kudüs’e yaklaşması bile yasaklanırken, bir mahalleden diğerine geçerken bile insanların işkence çektiği, acıdan kıvrandığı halde hastaneye gitmek için izin belgesi alamayan hastaların, geçiş noktalarında doğum yapmak zorunda kalan annelerin, silahların korkunç gölgeleri altında nefes alan bebeklerin ve çocukların olduğu o diyara sırf gitmiş olmak için gitmek gönüllerdeki ateşi söndürmez.
Kudüs Müslümanlarındır ve öyle kalacaktır. Her Müslüman Kudüs’ü kalbinde taşır. O kutsal diyarda bulunmak her müminin hedefidir. Fetih ve zaferin müyesser olduğu bir günde bir bayram namazında Mescid-i Aksa’da secdeye varmak tüm müminlerin gönüllerinin arzusudur. Sema kapılarının arza yaklaştığı o mübarek mekânda esaret zincirleri kırılmış, için için ağlayışları dinmiş müminleriyle mutlu olan Mescid-i Aksa’da bulunmak elbette tüm Aksa sevdalıları için çok şerefli bir arzudur. Rabbimizin bu günleri çok yakın bir zamanda nasip edeceğine inancımız tamdır. Sabah yakındır, zafer yakındır. Mescid-i Aksa bizimdir ve bizim kalacaktır. Mescid-i Aksa sevdasını hisleri ayaklandırarak bir sorumluluk şuuruyla Salih amellerle geleceğe doğru taşımak her Müslüman için bir vecibedir. Asla unutulmamalıdır Kudüs-ü Şerif davası. Her soluk bu şuurla alınmalıdır. Şairin şu dizelerindeki anlamı her Müslüman kendi adına alıp terennüm etmelidir.
Eğer seni unutursam Ey Kudüs! Sağ elim hünerini unutsun!
Eğer seni anmazsam Ey Kudüs! Dilim lâl olsun!
“Kandillerinde yakmak için yağ(yakıt) gönderin.” Kudüs kandillerine yakıt olmak. Kudüs için yağ gibi erimek, Mescid-i Aksa sevdasıyla yanmak ne güzel bir eylemdir. Gönülleri şenlendiren ince bir aşktır. Kudüs’ü kalbine almayan, Kudüs’ün kalbine girecek yol bulamayanlar, Mescid-i Aksa’nın şerefli çağrısına kulak vermeyenler, “kandillere yağ olmak” hazzından da mahrum kalırlar. Kandillere yağ olmak derdi yürekte hissetmektir. Müslüman kardeşini kendi nefsine tercih etmektir. Tüm imkânları paylaşmaktır. Eliyle, diliyle, kalbiyle eylemler gerçekleştirmektir. En azından bir tane zeytini elimize aldığımızda oraları hatırlamaktır. Bir hurma tanesini paylaşmaktır. Mescid-i Aksa’nın kandillerine yakıt olmak, o mukaddes toprakları unutmamaktır. O mübarek arz için vakit ayırmaktır. Söze gelince hepimiz bülbül kesiliriz. Kudüs aşkını kimseye bırakmayız. Ama bu sadece kuru sözlerle olacak bir şey değildir. Tabi ki söz de gereklidir, bu muazzam dava için. Özü, sözü ve eylemi bir uyum içinde dengelemek gerekir. Zaten “Aynası iştir kişinin, lafa bakılmaz.” Gerçeğini her aklı selim sahibi kabul eder. Filistin için yapılan beş on dakikalık basın açıklamalarına dahi zaman ayıramıyorsak, söze ne hacet!
Evet, hepimiz biliyoruz ki Filistin, Kudüs’ten Gazze’ye alevler içinde yanıyor. Kan ve gözyaşı Arz-ı Mukaddesi esir almış. Hüzün bitmiyor. Kudüs’ün iç yakan, yürek burkan mahzunluğuyla gözler yaşla dolup taşıyor. Gazze yürekleri yakıyor. Canımız, özümüz acıyor. Can evimizden vuruluyoruz. Göz pınarlarından kabaran damlacıklar yanaklara doğru süzülüyor. Kor ateş gibi gönülleri yakıyor. Tarifsiz bir elem ruhları sarıyor. İniltiler niyazlaşarak Rabbe yükseliyor. Yürek yangını dualara dönüşüyor ve sonra dünya istikbarına karşı öfkeyle doluyor yürekler… Bu durumda her kalp sahibi değerli eylemler ortaya koymalıdır. Kudüs’e olan sadakatimizi göstermek için Salih ameller icra etmemiz gereklidir. Sözden önce eylemlerin konuştuğunu unutmadan.
Filistin adı anıldığında müminlerin ruhlarında mutlaka iz bırakır. Kudüs isminin söylenişinde büyüleyen bir tını vardır her Müslüman için. O kutsal diyarlardan gelen her haber yürekleri sarsar. Kalbimizin derinliklerinden, oralardan Kudüs’ten ve Gazze’den gelecek güzel ve mutlu haberlere hasret kaldığımız için Kudüs hakkında duyduğumuz her haber Müslümanlar olarak hepimizi derinden etkiler. Sevinçleri paylaşmak kadar acıları göğüslemek, dertlere ortak olmak da insan olmanın gereğidir. Sevinçler paylaşıldıkça çoğaldığı gibi acılar da paylaşıldıkça azalır. Kudüs ile gönül bağımızı koruyup derinleştirdiğimiz gibi sevgiyi eylemleştirerek somut çareler ortaya koyarak dostluğumuzu sadece duygusal boyutlara sıkıştırmadan etkili bir katılımla sevdamıza sahip çıkmalıyız.
Sözler, sesler ve amellerle bir kalbe dokunmak, hüzünleri paylaşmak, acıları azaltmak ve sarmak yaraları… muhabbet, sabır ve dayanışma devşirmek ne güzel bir eylemdir. Hüzne sevinci, acıya tatlıyı, eksiğe tamamı, aza çoğu katmak an be an bir olmak, birlik olmak ne güzel… Gönüller hisseder, duygular ayaklanır ve coşar. Umutla dolar her yan. Unutmayalım ki, dostluklar söz bekler, ses bekler bizden!
Merhamet kalbe uzanan yoldur. Mescid-i Aksa’nın kandillerinde yağ gibi yanmayı hedefleyen mümin merhamet duygularıyla bu hedefini kuvvetlendirmelidir. Merhamet fikri olmadan ortaya konan ameller güzellik sıfatından yoksundur. İnsan için yüktür ve güzel bir anlam da ifade etmezler. Çünkü merhametsiz ve şefkatsiz kalpler kısırdır, koftur. İyilikleri ve güzellikleri yüklenecek kapasiteleri yoktur. Hiçbir el muhtaç olan kardeşinin yaralarını sarmak için uzanan elden daha mutlu olamaz. Hiçbir dil hakkı söylemek için mücadele eden dilden daha etkili değildir. Merhamet mümin kalplerin derinliğini ve enginliğini ortaya çıkarır. Mescid-i Aksa’nın kandillerine yağ olmak arzusunda olan herkes o kutsal beldelerdeki kardeşlerine sahip çıkmalıdır. Oralardaki mecalsiz dizlere kuvvet, tutamayan ellere güç, yorgun bedenlere rahat, suskun dillere ses, küskün çehrelere umut olmalıdır. Hüzünlü gönüllere sevinç, kederli yüzlere mutluluk tohumlarını saçmalıdır.
İslam’ın ilk kıblesi, “Miraç” mahalli, çevresi mübarek kılınan bu kutsal beldeyi dünyevi telaşın gündemine kurban ederek unutuyoruz, ne yazık ki. Ama o, çığlıklarıyla sağır kulaklarımızı, kör gözlerimizi, hissiz kalplerimizi canlandırıyor. Direnişi, dik duruşu ve izzeti öğretiyor. Dünyalık zevk ve çıkar tufanına kurban verdiğimiz duygularımızın kırıntılarını toparlamanın telaşına düşüyoruz. Kendimizi arıyoruz. Nefsimizi sorguluyoruz. Mücadele hızımız, çevikliğimiz ne kadar? Hayat çabamız, gaflet kat sayısını azaltıyor mu? Yoksa çoğaltıyoruz mu umursamazlığımızı?
Medeniyet beşiği, Peygamber diyarı bu kutsal coğrafyaya tarih şuuruyla sahip çıkmalıyız. Kan ve gözyaşı ile yoğrulan Filistin topraklarında yaşananları asla unutmadan, Siyonist işgalin canavarlaşarak bu kutsal toprakları nasıl ifsat ettiğinin farkında olmalıyız. Filistin sevdalısına Kudüs’ü, Gazze’yi zalimlerin elinde bırakmak yakışmaz. Kudüs’ün özgür günlerini görmek için bu uğurda mücadele etmek her müminin üzerine vaciptir.
Filistin toprakları “Miraç makamı”, yükseliş basamakları ve gök kapılarının açıldığı mekanlardır. Mescid-i Aksa ilahi şahittir, ilk kıbledir, semboldür. Allah’ın(c.c) etrafını mübarek kıldığı bu kutsal mekanlar ümmetin kalbindeki yerini her zaman korumaktadır. Müslümanın hayatında Kudüs önemli bir yer işgal eder. Peygamberlerin bir çoğu ömürlerini burada geçirmiştir. İnsanlığın Kudüs’e ihtiyacı var. Oradan yayılan ışığa muhtaçtır her insan. Çünkü Kudüs iman ve tevhit mücadelesinin merkezi, medeniyetin beşiğidir. İslam aleminde darb-ı mesel haline gelen “Kudüs’ün halini söyle, ümmetin halini söyleyeyim” sözü günümüzde de geçerlidir. Kudüs’te kan durmazsa dünyada da kan durmaz. Kudüs’te barış olmazsa dünyada da barış olmaz.
Barış kelimesinden kapımızda olan bayram kelimesine bir yol vardır. Barış ve huzur ortamı bayram sevinci için mutlaka gereklidir. Filistin’in yanında Müslüman coğrafyanın her bir yanında zulüm sürmekte. İslam coğrafyasının her bir karışında kan ve gözyaşı var. Suriye de, Mısır da, Sudan da, Arakan da ve Türkistan da haksızlık ve zulüm devam ediyor. Ve adını sayamadığımız birçok beldede de kan ve gözyaşı akmaktadır. Dünya güven ve huzur içinde olmayınca da bayramlar endişe ve kaosun gölgesinde kalıyor. Öyleyse bayramların hakettiği sevinç ve barışın ortaya çıkması için gayretlerimizi sarf etmemiz gerekir. İslam Âlemi ateşler içinde yanarken bayram neşesini duymamız mümkün değil.
Bayramlar, dünyanın neresinde olursa olsun müminleri birbirine hatırlatır, müminler arasında yakınlaşmayı sağlar, dostluk bağlarını güçlendirir. Bunlar bir vücudun azaları olan İslam ümmeti için çok önemli unsurlardır. Bayram anmaktır, hatırlamaktır. Her bir müminde Ümmeti Muhammed’e mensubiyet fikrini ve aidiyet bağlarını kuvvetlendirir, paylaşımı pekiştirir. Bayramlar dil, ırk, coğrafya ayrımı yapmadan tüm Müslümanları aynı duyguda birleştirir. Coğrafi sınırlarını aşarak müminleri aynı duygu seli içinde coşturur.
Peygamber Efendimize layık ümmet olmak için sevinciyle hüznüyle idrak edeceğimiz bayramları hakkıyla ihya edersek bizi, bize yakınlaştıracaktır. Sorumluluk şuurumuzu Müslümanca bir bakışla sürdürüp, büyük İslam coğrafyasındaki kardeşlerimiz için gayretimizi ortaya koyarsak, bayramlar vahdet ve huzura zemin hazırlar. Biz kendimizin farkında olarak hareket edersek bayramlarımız Ümmeti Muhammed için kardeşlik daveti ve vahdete vesile olur. Haydi gelin, bayramları takva bayramına, kardeşlik bayramına, tevekkül, sabır, teslimiyet, nusrat ve necat bayramına dönüştürelim hep birlikte.
Bayram, kardeş, sevinç kelimeleri yan yana geldiğinde buğulu gözlerle, sızılı yürekle derin bir ah çekiyor insan. Ah bayram sevinci! Yürekleri burkan manzaralar sahneleniyor yeryüzünde. Bu sene de Müslümanlar yıkık duvar gölgelerinde açlık ve susuzlukla karşılayacaklar bayramı, ne yazık ki. Bu sene de Müslümanlar silahların gölgesi altında bayram namazı kılacaklar, ne acı ki. Barut kokuları içinde selamlaşacak, bayramlaşacak müminler.
İslam coğrafyasında hala anaların yaraları çok taze ve sızlıyor. Bu bayramda da ılık bir kan sızacak anaların yüreğine. Ama her şeye rağmen her mümin yarası kanarken de, yürekleri yanarken de bayram mutluluğunu yaşamak için çabalayacak. Çünkü müminler her zorluktan sonra mutlaka bir kolaylığın olduğuna inanırlar. Bayramlar ümitsizlik bulutlarını dağıtan meltemleridir. Günümüzün düzeni bozulmuş ortamında garip bir şekilde sevinci ve kederi yan yana yaşıyoruz. Filistin’de, Irak’ta, Afganistan’da zalimin zulmü altında inleyen nice Müslüman kardeşlerimiz var. Ayakları çıplak, karınları aç olan bu kardeşlerimiz yüreklerinde sadece Allah’a kul olmanın özgürlüğünü ve mutluluğunu hissederek bayram sevincini Allah için ayakta tutacaklar, her şeye rağmen. Bayram coşkusuna ve sevincine gölge düşüren Siyonist canilere inat Mescid-i Aksa’nın garip ve mahzun alanlarını “Allah-u Ekber” nidalarıyla dolduran çilekeş Müslümanlar bu senede bayram namazını vecd ile eda edecekler. Suriye’de kimyasal bombalarla yakılan, yıkılan yurtlarında Rablerinden asla ümit kesmeden gelecek günlerin zafer muştuları getireceğine gönülden inanarak yıkık duvarların gölgesinde bayram namazı kılacaklar.
Bir bayramı daha İslam coğrafyasındaki iç burkan, boyunları büken, sevinçleri kursaklara tıkayan bir ortamda karşılıyoruz, ne yazık ki! Özgür ve gerçek bayramlara kavuşmak için sabırla ve namazla yardım dileyerek, zalimlere karşı dik bir duruşla bil fiil mücadele etmeliyiz ki bayramlar bayram olsun. İslam âlemi her bir ferdiyle barışı ve huzuru hissetsin. Bu duygular içinde tüm İslam âleminin kurban bayramını en kalbi dileklerimle tebrik eder. Özlemini duyduğumuz bayramlara ulaştırması için Rabbimize niyaz ederiz.
NOT: Bu yazı Genç Birikim dergisinin 173.sayısında (Ekim-2013) yayımlanmıştır.