Çağrımız!..
Arşiv Yazarlar

Çağrımız!..

Türkiye ile Siyonist rejim arasındaki ilişkiler, 1949’lu yıllardan beri daima inişli çıkışlı olmuş ama hiçbir zaman bütünüyle kesilmemiştir. Bu nedenle, halkı Müslüman olan ülkeler arasında Siyonist rejimi 1949’da ilk tanıyan ülke olma ayıbını alnında kara bir leke olarak hala sürdürmektedir. Bu lekeyle yetinilmemiş, 1958’de Esenboğa hava alanında yapılan gizli görüşmelerle başlayan ilişkilerle yenileri de ilave edilerek devam ettirilmiştir.  Daha sonraki yıllarda ise ilişkiler, kısa süreliğine de olsa Arap ülkelerinden (Suud ve Libya’dan) gelecek petrolün hayrına diplomatik ilişkiler en alt seviyelere düşürülmüş, ancak bu da çok uzun sürmemiştir. Üstelik bu, darbeci Kenan Evren döneminde gerçekleşmiştir. Bu ilişkiler daha sonraki dönemlerde derinleşerek devam etmiştir.

Şimdiki iktidar ise, halk deyimiyle hem nalına hem de mıhına (çivisine), vurarak ilişkileri geliştirerek devam ettirmiştir. Bir taraftan ‘one minute’ (29 Ocak 2009) denmiş ama ilişkiler özellikle de ekonomik ilişkiler artarak devam etmiştir. 2008 dökme kurşun saldırısında ‘terör devleti’ denmesine daha sonra ‘alçak koltuk’ (12 Ocak 2010) krizine ve özellikle de ‘Mavi Marmara’ (31 Mayıs 2010) olayı ile kızışan kriz, ilişkileri en alt seviyeye düşürmüş ama ekonomik anlamdaki ilişkiler hiçbir şey olmamış gibi sürdürülmüştür.

Dönemin Başbakanı Erdoğan, Mavi Marmara dolayısıyla 11 Temmuz 2014’de Gülen için; “Ne diyordu, otoriteden izin alman lazım. Otorite kim? Güneydeki sevdikleri mi, yoksa biz mi? Eğer otorite Türkiye’de bizsek, biz zaten izni verdik. Ama onlara göre İsrail” demiş ancak kısa bir süre sonra ise (29 Haziran 1916) “bana mı sorup gittiniz” diyerek IHH’yı suçlamıştır. Kıytırık bir özür dilemeden ve dilenciye verilen sadaka tazminat (20 milyon dolar) ödenmesinin kabulünden sonra normalleşme ilişkilerine başlanmış ve Siyonist katiller aleyhine açılmış davalar da IHH’nın ve Mazlum-Der’in itirazına rağmen hükümet kanalıyla düşürülmüştür.

Ve bugün ise sanki Siyonist rejim hiç katliam yapmamış, çocuk, kadın ve yaşlı katletmemiş ve Filistinlileri evlerinden yurtlarından zorla, güç kullanılarak çıkarılmamış gibi normalleşme ilişkileri geliştirilmiş ve karşılıklı büyükelçiler tayin edilmiştir. ‘One minute’den bu tarafa ne değişti de Siyonist rejimle tekrar normalleşme ilişkileri kurulmuştur: Bebekler, çocuklar, kadınlar ve yaşlılar başta olmak üzere sivil katliamları mı sona ermiş, yoksa yerleşimci adı altında Siyonist katillere yeni yerleşim yerleri mi açılmamış veyahut Mescid-i Aksa’nın mahremiyetine mi saldırılmamıştır? Bunlar ve daha fazla insanlık dışı olaylar artarak devam etmiştir. Siyonist rejimin tavrında, insanlık dışı tutumundan hiçbir değişiklik olmamıştır. Siyonist rejimin vahşetinden hiçbir değişiklik olmamasına rağmen, ne oldu da Türkiye’nin özellikle de C. Başkanı Erdoğan’ın ‘One minute’ tavrında yumuşama meydana geldi ve sesi kısıldı? Siyonistler tarafından ‘One minute’ döneminden öncesine göre daha fazla vahşet gerçekleştirilmesine rağmen, neden Türkiye’nin çok cılız sesi çıkar hale gelmiştir?

Adalet ve Kalkınma Partisi yani iktidar partisi 28 Ekim C.tesi günü İstanbul’da ‘Büyük Filistin’ eylemi yapacakmış! Yasak savmak için mi eylem yapıyorlar! Günlerce devam eden bunca katliama rağmen yapılacak bu eylem timsah gözyaşları dökmek anlamına gelmez mi? Eylem yapacaklarına, Siyonist katliama ilk gün ‘itidal’ tavsiye edeceklerine, Kolombiya Devlet Başkanı gibi Siyonist katil Büyükelçi’yi buradan kovmalı değil miydi? Eylem STK’ların bağımsız diğer grupların işidir, iktidarın değil!..

Siyonist rejim, yeni ve benzerine daha önce rastlanmayan tarzda ölüm kusan yasak silahlarla katliam gerçekleştirmektedir. Hem de her gün, yüzlerce masum bebek, çocuk, kadın, yaşlı ve sivil insan katledilmektedir. Ambulanslar, okullar, camiler ve daha acı olan hastaneler hatta fırınlar bombalanmaktadır. Yapılan hangi açıklama bu insansı ‘Belhum adal’ katiller güruhuna geri adım attırmıştır? 

Türkiye yönetimine, Siyonist rejime karşı savaşın denmiyor. Ama cılız, suya sabuna dokunmayacak şeklinde bir tavır da almayın ki, gelecek nesiller sizleri en azından iyilikle yad etsin! Çünkü savaşmaya gücünüzün yetmeyeceği bellidir. Çünkü burnunuzun dibinde Siha’nız düşürülüyor ve stratejik müttefik olarak kabul ettiğiniz ABD tarafından sınırınızda yeni bir terör devleti (aslında yeni bir İsrail) kuruluyor ve üstelik utanmadan Türkiye’nin, ABD’nin güvenliğini tehdit ettiği söylenerek Türkiye tehdit edilmesine rağmen, Türkiye’nin takındığı tavır bellidir… Bu vahşi kovboy tavırlı bunamış Biden’a kısık sesle verilen cevap ortadadır!.. Oysa PYD/PKK yardımlarının başladığı o ilk günden itibaren yer yerinden oynamalıydı!

Bunlar geride kaldı hiç olmazsa şimdi, C.tesi günü yapılacak Filistin’e destek eyleminde milletin sesine kulak verilmeli ve ses getirici şu adımlar atılmalıdır. Sizden (iktidardan) beklenen sonucu ve etkisi olmayan açıklamalar ve görüşmeler yapmak değildir. Ciddi, ses getirici ve geri adım attırıcı adımların atılması beklenmektedir. Bu adımlar:

1- Siyonist katillerin yuvası haline gelen Büyükelçilik kapatılarak Siyonist rejimin görevli bütün personelinin sınır dışı edilmesi,

2-Mossad’ın -varsa- gizli/açık bütün bürolarının kapatılarak çalışmalarına asla izin verilmemesi,

3- Türkiye’den Siyonist rejimin katil ordusunda savaşmak üzere giden Siyonist katilleri terörist ilan ederek yurda gelmeleri halinde derhal tutuklanmaları ya da vatandaşlıktan çıkarılmaları,

4- Siyonist rejimi istihbari bilgi aktarımı yapan ve Türkiye’ye hiçbir faydası olmayan Kürecik Radar Üssü’nün derhal kapatılması ve bu, aynı zamanda çok küçük de olsa ABD’nin tehdidine de bir cevap olacağı,

5- Siyonist katillerin bombalarından dolayı yaralı olan Filistinli mazlumların Türkiye’ye getirilerek tedavi edilmelerinin sağlanmasıdır.

Bunlar yerine getirilmediği takdirde sadece açıklamalar, bağırıp çağırmalar Siyonist katillere ve arkasındaki küresel küfür güçlere geri adım attırmayacaktır. Üstelik bu tür açıklamalar -geçmiştekilere göre çok düşük seviyede ve cılız da olsa- zaten çokça yapılmıştır.

Dolayısıyla iktidardan, ülkeyi yönetenlerden eylem değil, ciddi, caydırıcı ve tavır alıcı adımlar atılması beklenmektedir.

Bilinmelidir ki, zalimle mazlum arasında tarafsız olunmaz. Mutlaka mazlumdan yana tavır alınması gerekir. Aksi halde zalimlerden taraf olunur.

Allah’ın şu hükmü ise asla unutulmamalıdır:

“Zulmedenlere meyl etmeyin aksi halde size ateş dokunur” (11/113).-25.10.2023

GRUBA KATIL