Bismillah
Arşiv Yazarlar

Bismillah

Bir besmeleyle başladı hayat. Yaratıcının eşsiz şaheserinin, insanın, sahne alması için bekleyen ebeveynlerin dilinden dökülen içten bir besmeleyle. Umudun adı, coşkulu yüreklerin tercümanı, mutlak olana sığınmanın, her şey ve herkesi ona ısmarlamanın dillerde vücut bulmuş hâli. Hayatın daha başında dillere yapışan bir lafız, tarifsiz bir huzur, adı konmamış bir güven, bir rahatlamanın teminatı sanki. Kerameti, harflerinde değil, onunla kendisini anmayı murat ettiğimiz zat-ı zülcelalin kudreti, kuvvetinde. Onun yüreklere verdiği emniyet, hayatlara kattığı lezzet…

Hayatın başında âdeta bir teminat verir gibi dillere yerleşen besmele, akabinde güçlü bir şükür hâlinde vücut bulur. Gözlerin etrafını çevreleyen kirpiklerin eşsizliğine, gözlerde ışıl ışıl olan parıltıya bir şükür… Kaşların gözler üzerinde muntazam bir ahenkle süzülmesine, en tatlı kelamları söylemeye muktedir dile, her varlığın “Allah” deyişini işiten kulaklara, onu anlamlandıran akla, bir şükür seremonisi. Şükrün adedi hesapsız, lezzeti tarifsiz… Ruhun kendini bulması âdeta, nefsin saldırgan tutumunu dizginleyen mekanizma, Şeytan’a bir meydan okuma… Şükür yoksa hayatın anlamı kayıp gibi, lezzeti yitik… Şükür yoksa meşakkatlere tahammül etme eşiğinde muazzam bir düşüş, sabrın esamesi okunmaz. Ve yoksa şükür, yani yoksa Rahman’a teşekkür, niye var ki Âdem, Âdemoğlu? Neyin sevdasında bulur kendini ceset? Ruh, hafifleyecek yerde daha bir ağır basmaz mı bedene? Cevaplarını arayan nihayetsiz soruların girdabında kaybolmaz mı akıl? Şükretmeyi bilmiyorsa beşer, insan olmayı nasıl ve ne zaman başarabilir? Kâinatın her zerresine nakış nakış işleyen Rabb’e yoksa şayet minnettarlık, şükür; kâinat yıkılır üstüne o nefsin, zindan eder geniş ufukları.

Şükrün de şükrü olmalı oysaki. Müteşekkirim ya Rabbi, şükretmeye bir hayat bahşettin, diye; sana sonsuz teşekkürler etmeye dil verdin, diye; her zerrede seni bulan bir akıl ile donattın, şükürler olsun. Mahlûkatın lisanınca, hadsiz hesapsız sayısınca, seni bilmeye yeten aklın şuurunca şükürler olsun.

İşte, Rabbi bilmek ve ona şükranlarımızı sunmak için bir lütuf daha, işte rahmet ayı: Ramazan. Nasıl ki gün yirmi dört saat seni bildiysek ve sana yöneldiysek daha fazlasını yapmak için eşsiz bir fırsat… Biliyoruz ki bu yönelişin, çabaların karşılığı her zamankinden katbekat daha fazla. İblis zincirlenecek rahmet elçilerince, nefis yerden yere vurulacak, rahmet kapıları ardına kadar açılacak. Kimse kovulmayacak bu kapılardan, kimse mahrum bırakılmayacak rahmet sofrasından. Yeter ki kul bilsin rabbini, besmeleyle başlayıp şükür ile devam etsin yoluna, hamdi de unutmasın sonuna. İşte o zaman aydınlanır yüzler, huzurun Zemzem’inde yıkanır kirli gönüller, günahlar tevbenin hürmetine silinir gider. Beşer, insan olma zirvesine ulaşır, beşerliğin mülevves zincirlerinden kurtulup.

“Bismillah” diyelim bir kere daha aşk ile, açılsın yine kapılar. Deni dünyanın üç solukluk kandırmacalarına, eğlencesine, oyalamasına sağlam bir “eyvallah” çekilsin bugün. Öyle bir uğurlama ki semtimizi unutsun fanilik, ebediyete âşık olalım yeniden. Namazlarımız ihlasın sımsıcak nefesiyle ısınsın, oruçlarımız bizi tutsun, alıkoysun. İblis’in zincirlerini kırmayalım bir daha, hep mahkûm ve lanetli kalsın köşesinde. Zulmet köşesi olmasın yaşantımız, nurla dolsun. Lafzatullah ile kelam duralım, hâlimizi arz edelim edep ile, Rahman’ın merhametini dileyelim Rahim ismiyle.

Besmele ile selamet, ferahlık, huzur gelecek, gayrısı mümkün değil. Benlik, bencillikten kurtulacak; hodgam değil, diğergam olacak. Yalnız kendi kesesini düşünen cukkacılardan, her düşkünün derdiyle dertlenen bir fedakârlık abidesi yeşertecek. Bulduğu nimetleri kendisine saklayan hasislerden, ne cömertler vücut bulacak, görecek herkes. Gaddar yöneticiler, merhametle donanacak, mazlumun ahı kalmayacak yerde, felaha erecek her dertli.

Bir besmeleyle başlayan hayatın, en manidar sonu bir “Fatiha” ile olur ancak. O’nun adıyla başlayıp O’na hamd ile nihayete erdirmek ömrü. Nimetlerine sunulan sonsuz şükürlerin yanına, her bir ayrı bir imtihan olan sıkıntılara sabretmek… Yine O’na sığınmak, O’ndan gelenden dolayı… Hep bolluk, lütuf içinde geçmesi beklenmeyen hayatın zorluklarına da dayanmak sabırla, duayla, ibadetle… İşte bu fırsatları sonuna kadar aralayan rahmet ayı: Ramazan… Onda bambaşka namaz, oruç; şükür, hamd… Bambaşka lezzetlerin orta yere konduğu eşsiz bir sofra, bir tek kuş sütü eksik sanki.

Gel ve dinle mağfiretin namesini, sen de mırıldan lisan-ı hâlince. İster besmeleyle gel ister salveleyle, ister tevbeyle gel ister istiğfarla… Bil ki eli boş dönen hiç kimse olmadı bu kapıdan. Kapıyı çaldığı için pişman olan da görülmedi elbette.

Rahmet kapıları son kez kapanmadan, bir gayret daha…

Taşkın ÖNEL

BOLU

 

GRUBA KATIL