12 Eylül darbesinden ama özellikle de 27 Nisan e-muhtırasından sonra, anlı şanlı bazı gazeteciler de dâhil birçok siyaset bilimci ve siyasetçi artık darbe dönemi de askerî vesayet dönemi de bitmiştir, diye ahkâm kesmiştir. Bir daha bu ülkede darbe olmayacağı gibi, askerî bürokrasinin siyasete müdahalesi de söz konusu olmaz, diye çokça yazılmış ve çizilmiştir. Ancak çok geçmeden darbe girişimi niteliğinde olan ve günlerce devam eden Gezi olayları başlamış, akabinde de 15 Temmuz 2016’da darbe girişimi gerçekleşmiştir. 15 Temmuz darbe girişimine karşı halkın sokaklara dökülerek tanklara karşı durmaları, darbeci askerlere karşı ölümüne direnmeleri; geçmişteki açıklamaların benzeri yeni açıklamaların yapılmasına neden olmuştur. Halkın sokaklarda tanklara karşı direnişi, bu tür açıklamaları yapanlara –geçici de olsa- haklılık kazandırmıştır. Ancak bu tür açıklamaların hiçbir geçerliliğinin olmadığı, yakın tarihe göz gezdirenlerin kolaylıkla kabul görebileceği bir gerçektir. Çünkü bu ülkede darbe dönemi de askerî vesayet de bitmemiştir, bu gidişle de asla bitmeyecektir. ABD’nin etkisi, varlığı bu ülkede devam ettiği müddetçe darbe olma ihtimali her zaman vardır. Çünkü ABD, Türkiye’de istediği zaman darbe yaptırma, muhtıra verdirme ya da iç kargaşa çıkarma gücüne –ne yazık ki- sahiptir. Şimdilerde çok gündeme gelmese/getirilmese de ABD’nin 1952’de kurdurduğu ‘Seferberlik Tetkik Kurulu’[1] (Gladyo, Kontrgerilla), Türkiye üzerine karabasan gibi çökmüş durumdadır. Aslında bu örgüt, değişik isimlerle NATO üyesi ülkelerde kurulan ve sadece ABD menfaatleri doğrultusunda faaliyet gösteren karanlık bir örgüttür. Zaman zaman bu karanlık ve tetikçi örgüt sona erdirildi, dense de bu, doğru değildir. Çünkü bu örgütün yer altı unsurları, gerektiği zaman ve ihtiyaç duyulduğu kadar uyandırılarak harekete geçirilmektedir. Türkiye’de yapılan her darbe ya da çıkarılan her iç kargaşa incelendiği zaman içinde, arkasında ya da önünde bu örgütün karanlık ve kanlı yüzü ile karşı karşıya kalınacaktır. Bu durum; sol, sağ ya da Atatürkçü bütün darbeler için geçerlidir. İşin ilginç yanı ise darbecilerin tamamı, ABD tarafından kullanılan basit birer aparattır, ihtiyaç kalmadığı zaman da tarihin çöplüğüne atılırlar.
“Türkiye’de artık darbe olmaz.” dendikten sonra çok geçmeden yeni bir darbe ile karşılaşıldığı, yaşı müsait olan herkes tarafından şahit olunmuş bir gerçektir. Çünkü yukarıda adı geçen örgüt, bütün imkânlarıyla varlığını halen devam ettirmektedir. Çünkü darbe dönemi bitti dendikten (2007’deki 27 Nisan e-muhtırasından) kısa bir süre sonra gezi olayları, cumhuriyet mitingleri ve 15 Temmuz darbe girişimi sürecinde aynı karanlık örgütün ayak izlerini görmekteyiz.[2] Darbe döneminin, dolayısıyla askerî vesayetin bitmesi, ancak adı geçen bu örgütün lağvedilmesi ile mümkün olabilecektir. Bu da ancak bu örgütün hamisi olan ABD ile 1950’lerden beri devam eden, ettirilen “efendi-köle” ilişkisini bitirmekle mümkün olabilir. Buna ise sadece iktidarların gücü yetmez, ancak halkın bütünüyle destek vermesi ve ABD ile kurulan bütün kirli ilişkilerin bitirilmesiyle mümkün olur. Bu gerçekleşmeden yani ABD, bilinen ve bilinmeyen üsleri ile bu topraklardan kovulmadan, darbe dönemi asla bitmez. ABD ile ilişkileri kesmek ise görüldüğü ve söylendiği kadar kolay değildir. Hatta başka ülkelerle ABD’den izinsiz ilişki kurmak bile bir darbe nedeni olmuştur bu ülkede.[3] İlişkileri kesmek, aynı zamanda uzun sürecek iç kargaşaları, ekonomik iflasları, siyasi, ekonomik ve askerî ambargo ve yaptırımlarla karşı karşıya gelmeyi göze almak demektir. Bu nedenledir ki Türkiye’de yapılan her darbenin ve çıkarılan her iç kargaşanın (laik-anti laik, Kürt-Türk, Alevi-Sünni çatışmaları) arkasında ABD olmasına rağmen ses çıkarıl(a)mamıştır. Nitekim şimdilerde de Türkiye’nin burnunun dibinde kurulan terör devletçiğinin ve düşürülen SİHA’nın arkasında ABD olmasına rağmen, söylemin dışında ciddi hiçbir adım atıl(a)mamıştır. Trump’ın Suudi yöneticilerine, “Sizi biz koruyoruz. Biz olmadan orada iki hafta bile kalamazsınız.” tehdidinin benzerinin, açık ya da gizli olarak Türk yöneticilere de söylenmediğini kim söyleyebilir? 15 Temmuz darbe girişimi, Fethullah Gülen’in iradesi, zekâsıyla mı yapılmıştır, buna kim inanır? Herkes biliyor ki Fethullah Gülen, Türkiye’de hatta daha geniş bir coğrafyada CIA ve MOSSAD’ın aparatı, tetikçisi olarak görev yapmıştır, halen de yapmaktadır.
Askerî Vesayet de Darbe de Bitmez
Türkiye’de darbeler ve darbecilik, bir gelenektir. Ve bu gelenek, yüzyıldır devam etmektedir. Söz konusu geleneğin başlangıcı ise kendisine Harbiye Nazırlığı verilmediği için M. Kemal tarafından başlatılmıştır.[4] Ancak M. Kemal’in öncülüğünde başlatılan bu ilk darbe, teşebbüs düzeyinde kalmıştır. Fakat çok geçmeden 1 Nisan 1923’te M. Kemal tarafından gerçekleştirilen bir darbe ile birinci meclis feshedilmiştir.[5] Bu gelenek, 1960 yılı itibariyle âdeta otomatiğe bağlanmış bir şekilde her on senede bir tekrarlanır hâle gelmiştir.[6]
Teğmen Cuntası
15 Temmuz darbe girişiminden sonra Türkiye, yeni bir döneme girmiştir. Bu dönem, 22 yıldır iktidarda olan Erdoğan’a ve partisine, şimdiye kadar çok kimseye nasip olmamış bir fırsatı vermiştir. Bu fırsat, devleti tepeden tırnağa kadar yeniden şekillendirme, âdeta yeniden kurabilme fırsatıydı. Eğer Erdoğan ve ekibi, bu fırsatı değerlendirebilseydi sadece cunta heveslisi darbecileri değil, aynı zamanda dışarıdan gelebilecek saldırıları da engelleyebilecek bir güce ulaşabilecekti. Ancak bu fırsatı ne yazık ki ne Erdoğan ne de yanındakiler değerlendirebilmiştir. Yaptığı yandaş tayinler, çıkardığı kanun hükmünde kararnameler (KHK) ve birkaç satırlık açıklamalarla yetinerek koltuklarını ve iktidarlarını devam ettirme yönünde heba etmişlerdir. Bu nedenle bugün gelinen nokta, iktidara geldikleri 2002’den önceki noktadan daha kötüdür. 2002’de iktidara geldiklerinde doğan bir çocuk, bugün 22 yaşındadır. AKP iktidar olduğu süre içerisinde ülkenin geleceğini şekillendirecek yeni bir gençlik yetiştirilebilirdi. Maalesef bunda da başarılı olunamadı. Dindar gençlik yetiştireceğiz dendi, ne yazık ki dindar gençliğin yerine deist, ateist ve hiçbir amacı olmayan, bitkin, yorgun bir gençlik yetiştirildi. Evet, bununla övünebilirler! Ancak heba edilen sadece gençlik olmamıştır, 22 yıllık sürecin sonunda aile bit(iril)miş, eğitim iflas etmiş, yokluk ve yoksulluk önü alınamaz hâle gelmiştir. Kılıçları çeken cunta heveslisi gençler de bu dönemde defalarca değiştirilerek uygulanan eğitimin sonucunda yetişti. İktidar yetkililerinin kızmaya, bağırmaya hakları yok; bu, kendi eserleridir.
Ne yazık ki darbeye ya da askerî vesayete asla izin vermeyiz, denerek yola çıkanlar, –istemeyerek de olsa- darbe heveslilerine zemin hazırlamışlardır. Nitekim 2023’ün Kasım’ında başlayan ve basına ‘Teğmen Cuntası’ olarak yansıyan olaylar sıradan olaylar olmadığı hâlde, olaylar ciddiye alınmamış, dolayısıyla gerekli tedbirler de alınmamıştır. “Birkaç gencin, gençlik hevesidir.” denerek geçiştirilmiştir. Oysa 100 civarında teğmenin katıldığı olay, bu şekilde geçiştirilecek bir olay değildi. Çünkü bu darbe heveslileri, okul mescidinde namaz kılan öğrencileri “Atatürk düşmanı”, “tarikatçı-cemaatçi”, “irticacı” gibi ifadelerle fişlemiş ve fotoğraflarını WhatsApp ortamında paylaşarak içeride ve dışarıda katılım sağlayacak tarzda zemin oluşturmaya çalışmışlardır. Bununla da yetinmeyerek namaz kılan teğmenleri darp etmişler hatta 100’e yakın cunta kafalı teğmen, 10 Kasım’da fiili saldırıda bulunarak İslami değerlere karşı nefret kusmuşlardır. Nitekim başta namaz kılan teğmenler olmak üzere, çeşitli İslami kesimlere ve bazı siyasilere yönelik ağza alınmayacak tarzda küfürler etmişler: “Cemaatçi misin sen, s….. git.”, “Ya seve seve ya s… s… takacaksın.” gibi küfürlerin ardından “Bir gün gelecek hepiniz Atatürk’e secde edeceksiniz.”[7] şeklinde kendilerine yakışacak tarzda ipe sapa gelmez hakaretlerde bulunmuşlardır.
Olay süresince üst komutanlar haberdar edilmesine rağmen, ciddi hiçbir tedbir alınmadığı iddia edilmiştir. Mahkeme aşamasından sonra bu teğmenlerden sorumlu alay komutanı bir albay ile bölük komutanı bir üsteğmen de yaşanan olaydan dolayı görevden, 7 kursiyer teğmen de okuldan uzaklaştırılmıştır. Bu kadar… Bu cuntacılar kimlerdir, ordu içerisinde ya da dışında ilişkide bulundukları kimlerdir? Buna ilişkin bir soruşturma olduğuna dair basına yansıyan hiçbir haber de bilgi de yoktur.
Tuzla’da başlayan bu olay, sıradan bir olay olarak görülmüş ve birkaç teğmen görevden uzaklaştırılmayla yetinilmiştir. Oysa geçmişte bazı darbeler, aralarında generaller olmamasına rağmen genç subaylar tarafından gerçekleştirilmiştir. Nitekim 27 Mayıs darbesi böyle olmuş ve generaller de bu subaylara selam durmak zorunda bırakılmışlardır. Hatta bu darbeci subaylar, dönemin genelkurmay başkanı Rüştü Erdelhun’u Kara Harp Okuluna yaka paça getirip tekmeleyerek dövmüşlerdir. Ülke tarihinde derin siyasi travmalar meydana getiren 27 Mayıs darbesini, topu topuna 38 kişilik genç subaylardan oluşan bir cunta gerçekleştirmiştir.[8]
Tuzla’daki bu olaydan kısa bir süre sonra 30 Ağustos 2024’te Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da katıldığı Kara, Hava Harp Okulundaki mezuniyet töreni sonrası yeni mezun olmuş bir grup teğmen, tören alanında, askerî teamüllere aykırı bir şekilde, kılıçları çekerek korsan bir yemin töreni düzenlemişlerdir. Kılıçlı korsan ant töreninde, 1997’de cuntacı subaylar tarafından hazırlanan ama 2016’dan itibaren de yasaklanan korsan bir metin okunmuştur. Bu metinle, başta Başkomutan Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere, diğer komutanlara âdeta meydan okunmuş, ayrıca yönetimin hazırlattığı metni de reddettiklerini belirtmiş oluyorlar. Çünkü bu korsan metinde tehdit var, gerektiği zaman yasalara, anayasaya aykırı da olsa halka, dolayısıyla siyasi otoriteye müdahale edebileceklerini açıkça tekrar ilan etmişlerdir.
Cumhurbaşkanının katıldığı törende, okuldan yeni mezun olmuş 1000’e yakın kursiyer teğmen bulunmaktaydı. Bu öğrencilerin yarıdan fazlası bu korsan törene katılmamıştır. Peki, nasıl oluyor da aynı eğitimden geçen bu teğmenlerin tamamı değil de bir kısmı, kendilerini M. Kemal’in askerleri olarak tanıtarak korsan gösteri yapmışlardır? Acaba kendilerini M. Kemal’in askerleri olarak tanıtan bu teğmen adayları, nasıl bir eğitimden geçmiştir ki diğerlerinden böyle farklı davranmışlardır? Muhtıra niteliğinde olan bu karşı çıkış, İslami kesimi hatta muhafazakâr kesimi kılıçlarını sallayarak tehdit etme cesaretini nereden, kim(ler)den almışlardır? Bu olayı gerçekleştirirken ihraç edileceklerinden hiç korkmamışlar mıdır? Başlarına bir şey gelebileceğini düşünmemişler midir? Kimlere güvenmişler ki böyle cesur davranmışlardır? Kimler, bu genç teğmenleri yönlendirmiştir?
Kara Harp Okulu komutanının, mezuniyet töreninin ardından kılıçlarını kaldırıp “Mustafa Kemal’in askerleriyiz.” sloganı atan ve ardından yasak ant metnini okuyan teğmenleri çağırıp “Neden böyle bir şey yaptınız? Herkes bu olayları konuşuyor. Yapmamalıydınız.” dediği öne sürülmüştür. İddiaya göre; dönem birincisi olan ve ant metnini okutan Teğmen Ebru Eroğlu, komutanına, “Biz Atatürkçüyüz. Hiçbir cemaat ve tarikatla ilgimiz olmadığını herkes gördü. Yaptığımdan pişman değilim.” yanıtını vermiştir.[9]
Bu korsan antta; laikliğe, demokratikliğe, ülke bütünlüğüne karşı çıkanlara kılıçlarının keskin ve hazır olacağından ve cemaatçi olmadıklarından dem vurmuşlardır. Cemaatten kasıt İslami cemaat ise zaten bu cemaatten olamazlar. Çünkü hem laik hem demokrat hem de Atatürkçü olmak zaten Müslüman olmakla bağdaşmaz. Anlaşılan teğmen olmuşlar ama cahillikten kurtulamamışlardır. Çünkü içinde yaşadıkları ülkenin %99’nun mensup olduğu iddia edilen, kendilerinin de düşman olarak gördüğü inançtan ve değerlerden bihaberdirler. Oysa askerliğin temel kurallarından birisi de düşmanını iyi tanımaktır.
Bu tören, önceden düşünülmüş ve organize edilmiştir. Çünkü yasak olmasına rağmen, içeriye gazeteciler alınmış, yine yasak olmasına rağmen, eski ant metni okunmuş ve bu törene 300-400 teğmen katılmıştır. Anlık olsa idi gazetecileri içeri almaları ve bu kadar teğmeni de bir araya getirmeleri mümkün olmazdı.
Peki, komutanları, okulun rektörlüğü ve daha da önemlisi istihbarat, bundan haberdar olmamış mıdır? Şayet haberdar olmamışsa istifa etmeleri gerekmez mi? İçinde yaşadıkları ülkenin darbeler ve muhtıralar konusunda badireler atlatmış olduğu biliniyor olmasına rağmen, ülkenin tekrar türbülansa sokulması cezasız mı kalacak? Sadece üç beş gencin ihracı ya da cezalandırılmasıyla mı sonuçlanacak? Eğer sadece bu kadarla yetinilir ve asıl suçlu, darbeci damar kurutulmazsa bu, geçmişten ders çıkarılmadığı anlamına gelir. Oysa kim ne derse desin, 30 Ağustos’taki bu korsan tören de Kasım 2023’te meydana gelen “teğmen cuntası” da muhtemel bir darbenin ayak sesleridir.
“Bu cunta heveslileri üç beş gençtir, Atatürk’ün askerleriyiz demeyecekler de kimin askeri olduklarını söyleyecekler?” tarzı zevzekçe söylenen bu sözler, yabancısı olmadığımız, darbe beklentisiyle yanıp tutuşanların sözlerdir. Bu sözler, ilk kez söylenen sözler değildir. Türkiye’yi 27 Mayıs darbesine götüren süreç incelendiği zaman, benzeri sözlerin o zaman da söylendiği görülecektir. Ayrıca 1969’da genç bir deniz teğmeni olan Ali Kırca’nın hükûmete karşı okuduğu bildiri[10] de o zaman genç olması dolayısıyla geçiştirilmişti. Oysa Doğan Avcıoğlu ve Mümtaz Soysal‘ın liderliğini yaptığı “Yön cuntası”, TSK içinde bir grupla, Milli Demokratik Devrim (MDD) BAAS benzeri bir Kemalist darbe tezgâhlamaktaydı. Siyasi tarihe 9 Mart cuntası[11] olarak geçen olayı gerçekleştiren bu ekipten önce ABD’nin desteklediği diğer bir cunta ekibi, 12 Mart darbesini, Morrison Süleyman Demirel’e karşı gerçekleştirmişti. Dönemin senatörlerinden, uzun süre dışişleri bakanlığı ve bir süre de cumhurbaşkanı vekilliği yapan İhsan Sabri Çağlayangil, İsmail Cem’e başından geçen bir olayı şöyle anlatmıştır: İran şahının davetlisi olarak Tahran’da bulunduğu bir sırada Şah’ın kendisine gizli bir şekilde Türkiye’de darbe olacağını söylemiş olmasına çok kızmıştır.[12] Ancak çok kısa bir süre sonra Türkiye’de 12 Mart darbesi gerçekleşince Çağlayangil şöyle demek zorunda kalmıştır: “CIA, altımızı oymuş ama haberimiz olmamış.”[13] Çağlayangil, aynı röportajında şu ilginç gerçeği de dile getirmiştir: “Amerika, şuna aldırmaz: Bir memlekette demokratik idare olmuş, şoven idare olmuş, faşist idare olmuş, ona hiç bakmaz. Amerika, o memleketin kendisine ne ölçüde tabi olduğuna, kendi politikasına ne dereceye kadar satelite (uydu) hâline gelebileceğine bakar.”[14]
Kısacası Türkiye kamuoyu, toplumsal hafıza, bu cunta heveslisi teğmenlerin sloganlarına yabancı değildir. Bu tür kalkışmaların Türkiye’ye ve topluma nelere mal olduğunu, nice insanların darağaçlarında sallandırıldığını ya da zindanlarda çürütüldüğünü çok iyi bilmektedir.
Bu Eylemle Suç İşlenmiştir
Bazı askerî uzmanlar ve hukukçular, gerçekleştirilen eylemin, “disiplinsizlik” olduğu yönünde hemfikir. Nitekim emekli cumhuriyet başsavcısı Mehmet Demir: “Teğmenlerin yemini; disiplinsizliktir, başıbozukluktur. Ben sadece sivil savcılık yapmadım, aynı zamanda askerî savcılık da yaptım. Bunların kulaklarının mutlaka çekilmesi lazım. Yani böyle, işte “Atatürk” demişler, “Atatürkçülük” demişler, “millet” demişler, “anayasa” demişler. Demeyecek kardeşim! Ordu mensupları bir araya gelip toplu olarak bunları topluma haykıramaz, eylem yapamaz, bu sloganları atamaz. Görevi değil. Normalde asker, toplu dilekçe bile veremez. Bütün subaylar ve astsubaylar, bu mevzuatı bilirler. Disiplin dışı bir durum bu.”
“Orada kesinlikle organizasyon var. Organizasyon olmasa, hepsi aynı yöne yürüyüp aynı kılıçları çekip bir çember oluşturamaz, birinin de öne geçip o cümleleri söylemesi mümkün olmaz. Bu, kötü bir şey. Bu, ilkel toplumlarda olan bir durumdur. Kuzey Kore gibi yerlerde olur. Askerlik kavramıyla, yurt savunmasıyla, cephe göreviyle ilgili değil. Bu; tamamen siyasi, politik, ideolojik bir eylemdir. Kim oldukları önemli değil.”[15]
Akit’e konuşan emekli albay Mustafa Hacımustafaoğulları ise şunları söylemiştir: “TSK içinde maalesef bizim ‘darbeci damar’ dediğimiz bir yapı var. Ülkeye darbe geleneğini dayatan bu yapı, her 10 senede bir başını çıkarıyor. Bu yapının kökü kurumadı. Bu ihaneti yapanların yakalarına yapışılmalı. Peşleri bırakılmamalı. Aksi takdirde daha da ileri giderler. ‘Ülkede darbe olmaz, vesayet dönemi kapandı.’ deniyor ama bu bir temenni. İmkân doğduğunda darbeciler, yeniden sahneye çıkar ve milleti uykuda yakalar. Bundan şüphe duyulmasın. Bu görüntüler masum değil. Ellere kılıç alıp ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz.’ sloganı atanlar iyi tahkik edilmeli. Biz de Harbiyeliyiz. Harbiyeli disiplinsiz davranamaz, kafasına göre hareket edemez. Anlıyoruz ki burada o teğmen adaylarını öne süren bir zihniyet var. Onun için kılıç kaldıran ellere hesap sorulmalı. Gerekirse o eller kırılmalı. Ben olsam o teğmen adaylarının üniformalarını çıkarırdım. Tabii o üniformalar çıkarılır mı? Çünkü Tuzla’da vuku bulan olayı örtmek için didinildiği aşikâr. Ama bu örtülmemeli, üniformaları çıkarılmalı. Bu olay, seküler güruhun ‘TSK, imam yetiştiriyor.’ yalanını çökertti.”
Avukat Sinan Pak ise şunları söylemiştir: “28 Şubat cuntacılarının ağızlarından “MOSSAD’ın askerleriyiz’ lafını duydunuz mu? Onlar daha fazla Mustafa Kemal’in askerleriydi(!) Ancak bankalara, holdinglere üye olarak atanıp ballı maaşları yediler. 27 Nisan’da e-muhtırayla hükûmete post-modern darbeyi sözde değil, özde ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz.’ diyerek yapmaya kalkmadılar mı? Bunların ortak yönü belli. O da bunların, kendilerini ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz.’ perdelemeleri.”[16]
İktidar partisinin sözcüsü Ömer Çelik ise gerekli soruşturmaların yapılacağını, arkasında kimlerin olduğunun ortaya çıkarılacağını söyleyeceği yerde “… teğmenlere hakaret edilmesi de kabul edilemez.” şeklinde bir açıklama yaparak geçmişten ders alınmadığını göstermiştir. Gün olur –temenni etmeyiz amma- Çağlayangil’in dediği gibi Mustafa Kemal askerleri, MOSSAD ve CIA gibi eli kanlı istihbarat örgütleriyle işbirliği yaparak hükûmetin altını oyacağı ihtimali asla unutulmamalıdır.
İşte Tuzla’da ve 30 Ağustos’ta bir avuç cunta heveslisi tarafından başlatılan kalkışmanın asıl amacı, geçmişte olduğu gibi ülkede geleneksel de olsa devam eden İslami anlayışı yok etmektir. Nitekim aynı amaçla benzeri bir kalkışma da Kara Astsubay Meslek Yüksekokulunda gerçekleştirilmiştir. Kara Astsubay Meslek Yüksekokulundan mezun olan bir grup astsubay da benzer bir mesaj vererek, Göktürkçe “Türk” yazılı bayrakla poz verdikleri fotoğrafları sosyal medyada paylaşmışlardır.
Yüzlerini gizleyen astsubaylardan biri, paylaştığı fotoğrafla birlikte şu mesajı iletmiştir: “Bizler, Mustafa Kemal’in çocuklarıyız, sizler neyin çocuklarısınız, bizi çok alakadar etmez.”
Bir başka sosyal medya hesabından paylaşılan fotoğrafta ise şu tehdit mesajlarına başvurmuştur: “Atatürk’ü örnek alarak bu yola baş koyan ve Atatürkçü düşünce yapısıyla bu yola devam edecek yeni bir nesil yetişmektedir. Bu yolda karşılarına çıkan tarikat, cemaat artıklarına da hak ettikleri muameleyi kesinlikle göstereceklerdir.”[17]
Adalet ve Kalkınma Partisi, yetiştirdikleri bu gençlerle övünebilir. Çünkü yaşları 20 civarında olan bu gençler, AKP yönetimi döneminde yetişmiştir. Dolayısıyla gençleri suçlamanın bir anlamı yok. Çünkü asıl suçlu, bu gençleri yetiştiren ve eğiten kadrolardır.
Ali KAÇAR
[1] Seferberlik Tetkik Kurulu, 1965’de Özel Harp Dairesi (ÖHD), 1992’den itibaren Özel Kuvvetler Komutanlığı (ÖKK) ismini almıştır. Aslan Değirmenci’nin Ali Kaçar ile yaptığı Gladyo Röportajı için bkz; 25.12.2008 tarihli Vakit Gazetesi
[2] Gezi Olaylarında ‘Beyaz Kuvvetlerin’ rolü için bkz; https://www.gencbirikim.net/gezi-parki-olaylari-ve-ozel-harp-dairesi/
[3] Daha geniş bilgi için bkz; https://www.gencbirikim.net/27-mayis-darbesi-ve-gladyo-arastirmaci-yazar-ali-kacar-2/
[4] Daha geniş bilgi için bkz; Murat Bardakçı, Bir Devlet Operasyonu 19 Mayıs, Turkuvaz Kitap Yayınları, 1. bsk. Eylül 2019, İstanbul, s.47 vd; Taha Akyol’un Alev Coşkun ile Röportajı, Kayıp Tarihimiz, Yakın Plan Yayınları, 1.bsk. Aralık 2011, İstanbul, s.77-78
[5] Daha geniş bilgi için bkz; Ali Kaçar, Zirvedeki Mankurtlar, Genç Birikim Yayınları, 4.bsk. Ocak 2023, Ankara, s.53 vd.
[6] Türkiye’de gerçekleştirilen darbeler ve muhtıralar: 27 Mayıs 1960, Talat Aydemir’in (22 Şubat 1962 ve 20 Mayıs 1963 tarihlerindeki) başarısız iki darbe girişimi, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 28 Şubat 1997, 27 Nisan 2007, 28 Mayıs 2013 Gezi Olayları, 15 Temmuz 2016, her C. Başkanlığı seçimlerinde verilen muhtıra ya da tehditler.
[7] Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere devlet büyüklerine hakaretler yağdıran bu küfürbaz cuntacı teğmenler, “tarikatçı” diye fişledikleri subayları “devran dönünce asmakla”, “kılıçla kesmekle”, “öldürmekle” tehdit etmiştir. İşte 3 ayrı WhatsApp grubundaki o yazışmalardan bazıları:
İlk fırsatta sizi yok edeceğiz.
* B.: İnşallah Suriye’ye bizim tabura gelir birisi.
Tam kim vurduya gidecek yer burası.
* R.: Suriye’ye filan gerek yok. Gördüğün yerde dalacan,
fişleyecen p… (küfür)
* S.P.: Şu ana kadar böyle gruplar hep oldu. Sonra yok edildiler, yine yok edilirler.
* Ö.T.: Bunları da sileceğiz. O zaman gelecek, bu devran dönecek, o zaman bakın ne oluyor o… evlatları.
* B.A: Bence dilekçeyle uğraşmak boş. Direkt bunların gırtlağına bizzat çökmek gerek.
* H.K.: Kuzey Irak’ta biriniz filan yanıma düşer, onu teröristten önce ben g…n s… (küfür) Büyüklerinize abilerinize ismimi verebilirsiniz.
* A.C.K: P…n (küfür) yemeğine ufak ufak siyanür katacaksın, yavaş yavaş ölecek p…
* İSİMSİZ: Biz bunları açıkça tehdit ettik.
* K.: Cumhuriyet karşıtı imamlar asıldığı gibi sizi de sallandıracağız dedik.
* A.: O bazı cemaatçi o… ç… (küfür) bugün devletin imkanları arkanızda olabilir ama ilk fırsatta sizi yok edeceğiz.
* İSİMSİZ: Kanka üstten bir tepki yok, halktan bir tepki yok, ne yapacağız, okulun verdiği kılıçlarla keselim adamları o zaman başka çözüm kalmadı.
Tarikatlara cemaatlere ümmetçilere küfür
İşte yüzlerce galiz küfürden sadece birkaçı:
* M.C.: O… evlatları cemaatlerinizi s… t… süreceğiz bir gün.
* T.B.: O… çocuğu cemaatçileri Atatürk büstüne secde ettirmek bana nasip olmadan ölmeyeyim, en büyük dileğim bu saatten sonra.
* E.S.: Ya benim anlamadığı bu o… ç… cemaatçilere sövüyoruz. Lan beyniniz yok anladık, ananız da mı yok o… çocukları, çıksanıza ortaya.
* Ö: “Yallah Arabistan’a” diyeceğim, Arabistan bile almaz bunları.
* B.I.: Anaları istememiş, cemaate yollamış, o… çocuklarını Arap çölü ne yapsın.
* B.B.: Ne kadar Atatürk düşmanı o… ç… varsa s… gitsin medresesine şeyhiniz … sizi.
* B.Y.: Tarikatçılara sövdüm diye yargılanacaksam şeref madalyası sayar göğsümde taşırım anlayının… (küfür)
* M.T.: TSK’da ümmetçilik yapanlara sövüyoruz. Ümmetçiliği sivilde yapan da var. Bkz; https://www.yenisafak.com/gundem/tegmen-cuntasini-tuzla-piyade-okulunda-yurutulen-sorusturma-ortaya-cikardi-4581363
[8] Daha geniş bilgi için bkz; http://www.gebisdem.com/27-mayis-darbesi-ve-gladyo-arastirmaci-yazar-ali-kacar/;https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2447808
[9] https://www.veryansintv.com/kilicli-yemini-okutan-tegmen-ebru-eroglu-tartismalara-ne-dedi/
[10] Ali Kırca’nın okuduğu bildiri için bkz; https://www.yenisafak.com/gundem/69-subay-bildirisini-ali-kirca-yazmis-224943; Ayrıca Hasan Cemal’in Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım kitabı, daha ayrıntılı bilgiler vermektedir.
[11] 9 Mart Cuntası için bkz; Kaçar, Mankurtlar, s.141 vd.
[12] İhsan Sabri Çağlayangil ile yapılan röportaj için bkz; İsmail Cem, Tarih Açısından 12 Mart, 2. bsk. –iki cilt bir arada- Cem Yay. 1978 İst. s.299 vd.
[13]Ayrıca bkz; http://www.star.com.tr/yazar/Darbelerde_Amerikan_parmagi_mi_Hadi_canim_siz_de-yazi-556092/
[14] İsmail Cem, Tarih Açısından 12 Mart, 2. bsk. –iki cilt bir arada- Cem Yay. 1978 İst. s.299
[15] https://www.haber7.com/guncel/haber/3456805-tegmenler-organize-mi-edildi-kilicli-slogana-tepki
[16] https://www.yeniakit.com.tr/haber/cunta-ozlemi-yine-depresti-1882055.html
[17] https://www.karar.com/guncel-haberler/tegmenlerden-sonra-astsubaylardan-da-benzer-mesaj-biz-mustafa-kemalin-1890159