Allah’ın Ayetlerinden Yüz Çevirip Sihir ve Büyüyle Kandıranlar
Arşiv Yazarlar

Allah’ın Ayetlerinden Yüz Çevirip Sihir ve Büyüyle Kandıranlar

Sihrin Lügat Manası: Sihir kelimesinin Arapçada birbirine yakın birçok manası vardır. Bunların en meşhurları şunlardır: Kandırmak, aldatmak, yanıltmak, hile yapmak, göz boyamak, oyalamak, avutmak, yalanı doğru göstermek, gizemli davranmak, tesir altına almak, cezbetmek, iradeyi bağlamak, aciz düşürmek vb…

Sihrin İstilah Manası: Sihir, büyü yapanın, bazı sözler söyleyerek veya bazı maddeleri birbirine karıştırarak yahut görülmeyen şer güçlerle yardımlaşarak olağanüstü bir durum meydana gelmesine ya da böyle görünmesine sebep olmasıdır. Yani şöyle de bir açıklama yapabiliriz; sihri, her insan öğrenip yapabilir. Yani insanları kandırabilir. Onların yaptıkları hep kandırmaktır, aldatmaktır. Peygamberler gibi mucizeler gösteremezler ve onlara kesinlikle itibar edilmez.

Rabbimiz şöyle uyarı vermektedir: “Eğer kulumuza indirdiklerimizden herhangi bir şüpheye düşüyorsanız, haydi onun benzeri bir sûre getirin, eğer iddianızda doğru iseniz Allah’tan gayri şahitlerinizi (yardımcılarınızı) da çağırın” (Bakara, 23).

Allah’ın yardımıyla Peygamberler, insanüstü şeyler yapabilirler; bunlar, Rabbimizin izniyledir. Bazı insanlar da para kazanmak için kendilerinde güç olduğunu, İslam’dan bihaber yaşayan insanlara bazı yiyecekler yedirerek veya cinlerle yardımlaşarak zarar verebilirler. Ehlisünnetin cumhuruna göre; büyünün aldatıcı yanları olduğu gibi etkileyici yönlerinin de olduğunda ittifak etmişlerdir. Rabbimiz, bir ayetinde şöyle buyurmaktadır: “Süleyman’ın hükümranlığı hakkında onlar, şeytanların uydurup söylediklerine tâbi oldular. Hâlbuki Süleyman, büyü yapıp kâfir olmadı. Lâkin şeytanlar, kâfir oldular. Çünkü insanlara sihri ve Babil’de Hârut ile Mârut isimli iki meleğe indirileni öğretiyorlardı. Hâlbuki o iki melek, herkese: Biz, ancak imtihan için gönderildik, sakın yanlış inanıp da kâfir olmayasınız, demeden hiç kimseye (sihir ilmini) öğretmezlerdi. Onlar, o iki melekten, karı ile koca arasını açacak şeyleri öğreniyorlardı. Oysa büyücüler, Allah’ın izni olmadan hiç kimseye zarar veremezler. Onlar, kendilerine fayda vereni değil de zarar vereni öğrenirler. Sihri satın alanların (ona inanıp para verenlerin) ahiretten nasibi olmadığını çok iyi bilmektedirler. Karşılığında kendilerini sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bunu anlasalardı!” (Bakara, 102).

Bu ayet, Hz. Süleyman döneminde şeytanların insanlara büyünün gerçeğini öğrettiklerini anlatmaktadır. Günümüzde de insanlar, bu tip büyücülük, falcılık gibi işlerle uğraşmaktadırlar. Yüksek paralar karşılığında insanlara büyü yapmaktadırlar. Sözde gaipten haberler verdiklerini zannetmektedirler. Ufak bir sıkıntısı olan da büyücüler, falcılar gibi bu tip işlerle uğraşan insanlara başvurmaktadırlar. Yani şöyle düşünmeleri gerekir: “Peygamberler dahi gaipten haber veremezken bunlar nasıl haber verir.” Allah’ı devre dışı bırakıp falcılardan, büyücülerden, kâhinlerden medet umanlar, Allah’a nasıl hesap verecekler acaba!

Sihir ve büyü yapanlara sihir ve büyü yapmak, yaptırmak maksadıyla gitmek, dinen kesinlikle yasaklanmıştır. Ebû Saîd el-Hudrî (radıyallahu anh) diyor ki: Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Kendisinde beş şeyden biri olan cennete giremez; içkiye müptela olan (içki içip alkolik olan), sihre inanan, akrabalık bağını koparan, kâhinlik yapan ve yaptığı iyiliği başa kakan” (Ahmed b. Hanbel, 399).

Başka bir hadiste de Efendimiz şöyle buyurmaktadır: Safiyye bint Ebî Ubeyd (radıyallahu anhâ), Rasûlullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) bazı hanımlarının ondan şunu rivayet ettiklerini beyan etmiştir: “Her kim falcıya gider de ondan bir şey sorarsa, onun kırk gece namazı kabul edilmez” (Müslim, Selam, 125 no: 2230). İmam-ı Nevevi, bu hadisin izahında şöyle demiştir: “Yani namaz borcunu öder ama sevabından mahrum kalır.”

Sihir ve büyü yapan kişinin hükmü, mezhep imamlarınca şöyle açıklanmaktadır: Hanefilere göre büyü yapan kimse, istediği her türlü şeyi şeytanlara yaptıracağına inanan kimse kâfir olur. Malikilere göre ise sihir, büyü yapan kâfirdir; sihir yaptığı için öldürülür. Tevbe etmesi istenmez, etse de kabul edilmez. Hanbeli mezhebinin âlimleri de sihirbazın sihir öğrenmesi ve yapmasıyla kâfir olacağı ve öldürüleceği görüşündedir.

Ahmed b. Hanbel’in kardeşinin oğlu Hanbel, ondan şunları rivayet etmiştir: “Amcam, falcı, kâhin ve sihirbaz hakkında dedi ki: Benim görüşüm, bunların bütün bu fiillerinden tevbe etmeleri istenir. Çünkü bunlar, tevbe etmelerinin istenilmesi hususunda mürted gibidir; eğer tevbe eder ve yaptıklarından vazgeçerlerse serbest bırakılırlar.” Hanbel diyor ki: “Dedim ki: Tevbe etmezlerse öldürülürler mi? Dedi ki: Hayır, hapsedilirler, umulur ki vazgeçerler. Dedim ki: Niçin öldürmüyorsun? Dedi ki: Namaz kılıyorlarsa umulur ki tevbe eder ve vazgeçerler” (İbn Kudame, Muğni, 151-155)” Yani görüyoruz ki Ahmed b. Hanbel, bunları yapanları tekfir etmemiştir.

Şafilere göre ise sihirbaz, kâfir değil günahkârdır. Ama küfrü gerektiren şeyler yaparsa kâfir olur, denmekte. Nevevi de şöyle demiştir: “Sihir; bazen küfür bazen de büyük günah olur. Eğer ki sihri yapan, küfrü gerektiren söz söyleyerek yaparsa kâfir olur.”

Sihir öğrenme ve yapmanın hükmü nedir? İster etkili olsun ister olmasın sihir; kötüye de kullanıldığı, psikolojik olarak insanları etkilediği, kontrol edilemez olduğu, Allah’ın kurduğu tabii düzeni değiştirmeyi amaçladığı, insanların dinde “sünnetullah” diye ifade edilecek kadar önemli kabul edilen bilimsel gerçeklere (meselâ bilimsel tedavi yöntemlerine) güvensizlik duymalarına yol açtığı, insanların zaaflarını, dertlerini, korkularını veya ümitlerini sömürmeye ve onları aldatmaya elverişli olduğu, inanca zarar verdiği ve bunlara benzer daha başka sakıncaları da bulunduğu için şiddetle yasaklanmıştır.

Büyücü veya sihirbazların birçok gizli şeyleri bilebildiği, tabiatüstü işler başarabildiği şeklindeki yaygın inançlar, muteber kaynaklarda İslâm’a aykırı görülmüş, sihri mubah saymanın, haramı helâl saymak anlamına geleceği, bu sebeple de Müslümanın dinden çıkmasına sebep olacağı kanaatine varılmış; ayrıca en yetkili ve güvenilir Müslüman bilginler, bir kimsenin, sihrin haram olduğuna inanmakla birlikte, sihir yapmasının veya yaptırmasının ya da sihre ve sihirbaza inanmasının da büyük günah olduğu konusunda ittifak etmişlerdir.

Aslında sihir, menfaat amaçlı bir uygulama olduğundan Allah, peygamber ve din gibi kutsal gerçekleri tanımaz; bununla birlikte, ihtiyaç duyduğunda bu değerleri menfaat ve başarı aracı olarak kullanmaktan da çekinmez.

Bütün bu anlayış ve uygulamalar, Allah’ın irade ve kudretinin üstünde işler başarabileceği iddiasında olan veya öyle sanılan ya da eyleminin içeriğinde böyle bir iddia saklı bulunan sihirbaza, Hz. Peygamber’den (as) hatta Allah’tan daha büyük değer vermek anlamını ortaya çıkarmakta olup, sihir yapmayı ve yaptırmayı yasaklayan hükmün temelinde öncelikle bu gerekçeler bulunmaktadır.

Peygamber Efendimiz, “Helake sürükleyen yedi günahtan sakının!” buyurmuş, sahabenin sorması üzerine de bunları, “Allah’a şirk koşmak, sihir yapmak, haksız yere adam öldürmek, faiz yemek, yetim malı yemek, (Allah yolunda) savaştan kaçmak, namuslu kadınlara zina iftirası atmak” şeklinde açıklamıştır (Buhari, “Vesaya”, 23). Sahabe de bu tavrı devam ettirmiş, Hz. Ömer, hilafeti döneminde büyücülük yapanları cezalandıracağını ilan etmiştir.

Büyü yapmak, büyücülere gidip onlardan yardım istemek, İslam’ a göre yasaklamıştır ve haram kılınmıştır.

Diyelim ki kendini bilmezler, bir kişiye büyü yaptırdı ve o insan, o büyüden kurtulamıyor. Ne yapmalı, âlimler bu konuda ne diyor? Âlimlere göre iki görüş var; birincisi, Allah’a dua ederek harama, şirke girmeden Allah’a dua etmek, Kur’an okuyarak büyüden kurtulmak caizdir.

Bu hususta Buhâri şunları zikretmiştir: “Said b. el-Müseyyeb, bunu caiz görmüştür. Katade şöyle demiştir: Ben, Said b. el-Müseyyeb’e dedim ki: Bir adama büyü yapılmış olursa veya hanımına karşı bağlanmış olursa, onun sihri bozulur mu veya bağlanması çözülür mü? O da dedi: Bunun bir sakıncası yoktur. Çünkü bu, ona faydalı olan bir şeydir. Faydalı olan şey, yasaklanmamıştır” (Buhâri, Tıb, 49).

Vehb b. Münebbih’in kitaplarında şu yazılıdır: “Sihri çözmek isteyen, sedir ağacının yeşil yapraklarından yedi yaprak alsın. Onları, iki taşın arasında ezsin, sonra suya katsın. Üzerine Ayete’l-Kürsi’yi ve Nas, Felak, Kafirun, İhlas sûrelerini okusun, sonra ondan üç yudum içsin ve onunla yıkansın. Allah’ın izniyle bu, ondaki her şeyi giderir. Bu tedavi, hanımına karşı bağlanan için de iyiydi” (Kurtubi, el Cami, 49).

Sedir ağacı, çamgiller ağacından bir ağaçtır; bizim ülkemizde de olan bir ağaçtır. Allah’ın izniyle faydası olacaktır bu tip sıkıntıları olanlara. Doğrusunu, Allah bilir.

Efendimizin uyarısına kulak verelim: Sa’d b. Ebî Vakkâs (radıyallahu anh) diyor ki: Rasûlullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu işittim: “Kim, sabah olduğunda acve hurmasından yedi adet yerse o gün, ona ne zehir zarar verir ne de sihir” (Buhari, Tıb, 52-56; Müslim, Eşribe, 154-155 No: 2047; Ebu Davud, Tıb, 12 No: 3876; Ahmed b. Hanbel, 181). Acve hurması, halk arasında “Peygamber hurması” olarak bilinmektedir.

Diğer âlimler de büyüyü bozdurmanın caiz olmadığını söylemişlerdir. Hemmâm b. Munebbih diyor ki: Câbir b. Abdullah’a (radıyallahu anh), büyüyü çözme soruldu. O da “Bu, şeytanın amelidir” dedi (Abdurrezzak, Musannef, 13 No: 19762).

İbn Kudâme diyor ki: Ahmed b. Hanbel, büyünün herhangi bir büyü ile çözülmesi hususunda fikir beyan etmedi. Esrem şöyle demiştir: “Ebû Abdullah’a (Ahmed b. Hanbel), bir adamın büyüyü bozduğunu zannettiği soruldu. O da dedi ki: Bazı insanlar, buna ruhsat vermişlerdir. Yine ona denildi ki: O kişi, tencereye su koyuyor ve onda kayboluyor. Şunu ve şunu yapıyor. Ahmed b. Hanbel, bunu kabullenmediğini ifade ederek ellerini silkeledi ve şöyle dedi: Ben, bunun ne olduğunu bilmiyorum. Yine Ahmed b. Hanbel’e denildi ki: Ne dersin? Böyle bir şey yapmak sihri bozar mı? Dedi ki: Ben, bunun ne olduğunu bilmiyorum.”

Rabbimiz, bizleri büyücülerin şerrinden, şeytanların şerrinden, şeytanlaşmış insanların şerrinden korusun. Bizim dayanağımız, sığınacağımız tek kapı Rabbimizdir. O, bizi her türlü kötülüklerden koruyacaktır. Rabbimize karşı samimi olmalıyız, ona tam teslim olmalıyız ve güvenmeliyiz. Rabbimiz, bizi her türlü kötülüklerden koruyacaktır.

Emrah DOĞRU

Faydalanılan Eserler:

* Cin Sihir ve Büyü, Hasan Karakaya

* Sihir maddesi, Temel İslam Ansiklopedisi

GRUBA KATIL