Genelkurmay Başkanlığı, internet sitesi üzerinde yaptığı basın açıklamasıyla Özel Kuvvetler Komutanlığı eski ismiyle Özel Harp Dairesi, tekrar kamuoyu gündemine gelmiştir. Genelkurmay’ın bu açıklamasına değinmeden önce konunun daha iyi anlaşılabilmesi için Özel Kuvvetler Komutanlığı/Özel Harp Dairesi nedir, hangi amaçla kurulmuştur, bunlara kısaca değinmekte fayda vardır. Çünkü Özel Kuvvetler Komutanlığı (ÖKK), 1992’de kurulmuş yeni bir kurum değildir. Bu kurumun ilk ismi Seferberlik Tetkik Kurulu’dur. Seferberlik Tetkik Kurulu, 1948 yılının başlarında Kontrgerilla eğitimi için ABD’ye gönderilen 16 subaylar[1] tarafından kurulmuştur. ABD’de eğitimlerini tamamlayan bu subayların bir kısmı Kore Savaşı’nda (25 Haziran 1950-27 Temmuz 1953), bir kısmı da ülke içinde kontrgerilla eğitimi[2] verilmek üzere görevlendirilmiştir.
ABD o yıllarda, NATO üyesi ülkelerde ve NATO üyesi olmayan Avusturya, İsveç ve Norveç gibi ülkelerde görünüşte Sovyetler Birliği’ne karşı, NATO dışında farklı illegal bir örgütlenme faaliyetlerine girişmişti. Bu faaliyetlerin sonucunda her ülkede değişik isimle anılan ve bugün dünyanın başına bela kesilen –yaygın olarak bilinen ismiyle- Gladyo örgütünü kurdurmuştur. Türkiye’de de bu örgüt, Kore Savaşı’nda denenmiş subayların arasında bulunan Tümgeneral Daniş Karabelen tarafından CIA’nin paravan kuruluşu JUSMATT (Joint United States Military for Aid to Turkey)’ın da yardımıyla, 27 Eylül 1952’de kurulmuştur. Karabelen’in, bu örgütte görevlendirdiği ilk isim ise, yakinen tanıdığı ve çok güvendiği İsmail Tansu olmuştur.
27 Eylül 1952’de kurulan Seferberlik Tetkik Kurulu (STK), daha sonraki yıllarda ABD’deki yönetmeliklere uygun olarak isim değişikliğine giderek, 1965’de Özel Harp Dairesi (ÖHD), 1992’li yıllardan itibaren ise Özel Kuvvetler Komutanlığı (ÖKK) ismini almıştır. Bordo bereliler olarak da bilinen askerler, bu birime mensuptur. Doğrudan NATO merkezinden yönetilen bu birim, Türkiye’de ise Genelkurmay İkinci Başkanlığı’na bağlı olarak çalışmaktadır.
Seferberlik Tetkik Kurulu ya da Özel Harp Dairesi’nin, halk arasında genel ve yaygın olarak bilinen ismi Gladyo ya da kontrgerilladır. Bu örgütün ülkelere göre değişik isimleri vardır; örneğin Yunanistan’da Pelle di Montone (Kırmızı Koyun postu), Almanya’da Sword, Avusturya’da Schwert, İtalya’da Gladyo (Kılıç) ismiyle bilinir.[3]
Seferberlik Tetkik Kurulu, ABD’nin istekleri doğrultusunda kurulmuş resmi ama illegal bir örgüttür. Bu örgütün faaliyetleri ile ilgili ne bir kanun, ne bir yönetmelik ve ne de bir tüzük vardır. Bu örgütün faaliyetleri ile ilgili olarak, ABD’de yayınlanan 1964’de dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Ali Keskiner tarafından aynen tercüme ettirilerek 1965 yılında onaylanarak yürürlüğe giren (Sahra Talimnamesi) ST 31-15 kodlu ‘Gayri Nizami Kuvvetlere Karşı Hareket Talimnamesi’ vardır. Bu örgütün çalışma talimnameleri dâhil, kuruluş fikri ve finansı ABD tarafından sağlanmıştır.
Türkiye’de uzun yıllardır ‘sivil’ görünümlü bir örgüt olarak faaliyet gösteren ve Türkiye’nin yakın tarihindeki karanlık ilişkilerinde izlerine rastlanan JUSMATT, aslında CIA’nin geri kalmış ülkelerdeki paravan kuruluşudur. Bu kurum yani (STK), “JUSMATT”la ABD tarafından Türkiye’ye uygulanan ambargo tarihi olan 1975 yılına kadar aynı binada yıllar boyu birlikte faaliyet göstermiştir.[4] ABD ve yerli işbirlikçilerinin menfaatlerini korumak için CIA’nin kontrolünde paravan bir kurum olan bu kuruluş, aynı zamanda, ‘ABD’nin Türkiye’ye yaptığı askeri yardımı de koordine eden askeri kurulun adıdır.’[5] JUSMATT’la aynı binada faaliyet gösteren Özel Harp Dairesi (ÖHD)’nin giderleri için, ABD tarafından her yıl 1.000.000 dolar da yardım yapılmaktaydı. Bu yardımın yapıldığını, 1971-1974 döneminde ÖHD’nin başkanı olan Org. Kemal Yamak tarafından da teyid edilmiştir. Org. Yamak, Amerika Birleşik Devletleri özel yardım fonundan her yıl alınan bu 1.000.000 dolarlık yardımın hesabının resmi bütçeye karıştırılmadan, ayrı bir muhasebede tutulduğunu[6] ifade etmiştir. Org. Yamak’ın bu ifadesi, Ecevit’in devletin resmi şemasında böyle bir birime, başbakanlığı döneminde rastlamadığı iddiasını da haklı çıkarmaktadır. Üstelik ÖHD’nin, Genelkurmay binası yerine, CIA’nin bir kuruluşu olan JUSMATT’ın binasında faaliyet göstermesi, ayrıca ABD’nin yaptığı yardımların ayrı muhasebeleştirilmesi, resmi olarak kurulan bu örgütün illegal faaliyet göstermesi iddialarının yanında, Türkiye Devleti’nden öte ABD’nin denetiminde bir örgüt olduğu iddialarını da doğrulamaktadır. Ayrıca Milli Savunma Eski Bakanları’ndan Hasan Esat Işık’ın da belirttiği gibi, ÖHD’nin, ABD tarafından kurdurulduğunu ve finansmanın da yine bu devlet tarafından sağlandığını ifade etmesi[7] de, bu örgütün ABD kontrolünde bir örgüt olduğunu açıkça ortaya çıkarmaktadır. Dönemin Başbakanı Ecevit ise bu örgütten ve bu örgüte ABD tarafından yapılan para yardımından, ancak 1974’de Org. Kemal Yamak tarafından kendisine verilen brifing dolayısıyla haberdar olabilmiştir. Bir zamanlar Çalışma Bakanlığı yapmış, CHP’nin önce Genel Sekreterliği, sonra da Genel Başkanlığı yapmış, brifing verildiği sırada da başbakan olan Ecevit’in böyle bir örgütten, kendisine verilen bir brifingde haberdar olması bir garabet değil midir?
ÖZEL HARP DAİRESİ İKİ UNSURDAN OLUŞMAKTADIR!..
Özel harp Dairesi ya da bugünkü ismiyle Özel Kuvvetler Komutanlığı, yer altı ve yerüstü unsurlarından oluşmaktadır. Yer üstü unsurları askerlerden/komandolardan, yer altı unsurları ise ‘vatansever’ güçlerden meydana gelmektedir. Bu yapılanmada problem olan yerüstü unsurları değil, ‘vatanseverlerden’ oluşan yer altı unsurlarıdır. Çünkü en azından yerüstü unsurlarının yapılanmaları ve faaliyet tarzı, yer altı unsurlarına göre açık ve bellidir. Ancak vatanseverlerden oluşan yer altı unsurları gizli olduğundan, bu örgüt kurulduğundan beri bir problem olarak Türkiye gündemini meşgul etmiştir ve halen de etmektedir. Çünkü bu vatansever’ unsurlar arasında gizli, birbirini tanımayan “Yerel polis müdürü, okul idaresi ve müdürleri, önde gelen din temsilcileri, yargıçlar ve diğer hukuk temsilcileri, sendika lideri veya liderleri, etkili basın-yayın organlarının yayımcıları, büyük iş ve ticaret kuruluşlarının temsilcileri ve diğer etkili kişiler” bulunmaktadır.[8] ÖHD Eski Başkanlarından Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu’nun da belirttiği gibi; ‘bunlar arasında azami ölçüde gizlilik muhafaza edilmekte ve emniyet mülahazaları ile personel birbirini tanımamaktadır.’ (Silahlı Kuvvetler Dergisi, Mart 1976)[9]
Sabri Yirmibeşoğlu kendisi ile yapılan bir röportajda da; “ÖHD’nin sivil kanadı diye tutturmuşlar. Yahu bunların hepsi çok güvenilir kişilerdir. Bu kişileri ÖHD’nin en başındaki yetkili de tanımaz. Ben de tanımazdım…
“Paşam, ‘Üst düzey yetkililer tanımaz; ben de tanımazdım’ diyorsunuz. Peki, güvenilir kişiler olduklarını nasıl saptayabiliyorsunuz? sorusuna ise;
Yirmibeşoğlu; “Ee, bizim altımızdaki askeri personel güvenilir personel. Onların seçtiklerine elbette güveniriz. Ama dediğim gibi bizler, yani ÖHD’nin en üst kademesinde görev almış olanlar ve halen de görevde olanlar sivil bağlantıları tanımazlar. Tanımamaları da çok doğrudur. Çünkü bu sorumluluk isteyen bir iştir…”
İlk Özel harpçi subaylardan ve Özel Harp Dairesi’nin ilk Lojistik Şube Müdürü olan emekli Albay İsmail Tansu da, bu sivil güçleri şöyle anlatmaktadır: “Sivil uzantılar ülke işgal edilince kullanılmak üzere barış zamanından eğitilip bekletilirler. Görev verilmezler. Kopuk tespih taneleri gibi her yere dağılmışlardır. Türkiye’nin her yerindedirler. Savaşla beraber tespihin ipi bağlanır. Görev alırlar. Karı-koca aynı birimdedirler ama birbirlerinden haberleri yoktur. Herkes kendi görevini yapar.”[10]
1971-1974 yılları arasında ÖHD’nin başkanı olan Kemal Yamak Bülent Ecevit’e verdiği brifingde ise; “Özel Harp Dairesi, Türkiye’nin veya bir kısım topraklarımızın düşman istilasına uğraması durumunda, istilacılara karşı gerilla yöntemleriyle ve her türlü yer altı etkinliğiyle mücadeleye hazırlanmak üzere kurulmuştu. Adları gizli tutulan bazı ‘Vatansever Gönüllüler’ de Özel Harp Dairesi’nin sivil uzantısı olarak çalışmak üzere ömür boyu görevlendirilmişlerdi. Gereğinde bu gönüllü sivil vatanseverlerin kullanmaları için de, Türkiye’nin bazı yerlerinde gizli silah depoları oluşturulmuştu…” ifşaatında bulunmuştu.
Bülent Ecevit, 1978’de başbakanlığı döneminde bir ziyaret amacıyla Kars’ın Sarıkamış ilçesine gittiğinde orada askeri birliğin komutanı olan generalin bir ara ÖHD’de çalıştığını öğrenmesi üzerine, ÖHD ile ilgili bilgi almaya çalıştığını söyleyerek komutana şöyle der; Farz-ı muhal, bu ilçedeki Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Başkanı aynı zamanda ÖHD’nin sivil uzantısındaki gizil elemanlardan biri olamaz mı?
Komutan da; “Evet, öyledir, ama kendisi çok güvenilir, vatansever bir arkadaşımızdır yanıtını verir.” Bu komutan Sabri Yirmibeşoğlu idi!.
Em. Org. Kemal Yamak, (579 sayılı) Aksiyon dergisine[11] yaptığı bir açıklamada; “Ecevit kontrgerilla iddiasını ortaya atarken kendi partisinde milletvekili olan Daire mensupları vardı. Bunlar daha gençken seçilmişlerdi” diyordu. Gazeteci şamil Tayyar da Tempo Dergisine [12] “AKP içerisinde 20 civarında eski-yeni milletvekilinin Ergenekon ile bağlantısı bulunduğunu” söylemiştir. Bu, her kesimin içine sızan bu örgütün gücünü ve toplum için oluşturduğu tehdidi göstermektedir.
Başlangıçta Komünizm tehlikesine karşı kurulan bu birim, çok kısa bir süre sonra ABD tarafından istenmeyen ve menfaatleri için tehdit olarak algılanan hükümetler, kişiler, gruplar ve oluşumlar da düşman kapsamına dâhil edilmiştir. Bu konuda Emekli Org. Doğan Bayazıt şöyle demektedir: “Bizim ülkemiz sadece komünist istilaya uğrayacak tek bir komşuya sahip olsaydı, o zaman komünist işgale karşı işgal sahasında mücadele verecek bir teşkilat yeterli olabilirdi. Fakat bizim ülkemiz din ihracından tutun, diğer bütün tehditlere tabidir. Dolayısıyla antikomünist değildir. Din devrimine karşı da kullanılacaktır.” (4 Aralık 1990 tarihli Cumhuriyet Gazetesi)[13]
GLADYO/KONTRGERİLLA’YA İSNAD EDİLEN EYLEMLER!..
Gladyo’nun çok güçlü bir örgüt olduğu, hem ülke içinde, hem de ülke dışında kök saldığı ve arkasında dış ve işbirlikçisi iç karanlık güçlerin bulunduğu, bu eli kanlı örgütle baş edebilmenin top yekûn bir savaşı gerektirdiği, aşağıda zikredilecek birkaç örnekten bile anlaşılacaktır.
Gladyo kurulduktan kısa bir süre sonra 1955’de 6-7 Eylül olayları meydana gelmiştir. Aynı anda, bir yerden düğmeye basılmışçasına İstanbul merkezde, adalarda ve İzmir’de Rumlar’a ait yüzlerce ev ve işyeri yakılmış, yıkılmış ve yağmalanmıştır. Gerekçe, Selanik Konsolosluğu ile aynı bahçede bulunan Mustafa Kemal’in doğduğu evin Yunanlılar tarafından bombalanması iddiası idi. Oysa Mustafa Kemal’in evi, MİT’in organizesi ile Konsolos yardımcısı Mehmet Ali Tekinalp, hukuk öğrencisi Oktay Engin[14] ve Konsoloslukta kavas olarak çalışan Hasan Uçar tarafından bombalanmıştı.[15]
6-7 Eylül olaylarını çıkaran, tezgâhlayan örgütün ÖHD olduğu çokça yazılmış ve çizilmiştir. Ama en önemli açıklamayı ÖHD’nin eski başkanlarından Em. Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu yapmıştır. Yirmibeşoğlu bir röportajında, “6-7 Eylül de bir Özel Harp işiydi ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Amaca da ulaştı…”[16] demek suretiyle 6-7 Eylül olaylarının üzerindeki giz perdesini kaldırmış oluyordu.
Bir diğer olay ise 1 Mayıs 1977’de Taksim’de gerçekleştirilen katliamdı. Ecevit bu olayın da arkasında ÖHD’nin olduğunu şöyle anlatmıştır: “… Biz o sırada ana muhalefet partisiydik. Bu olayları soruşturmak üzere bir araştırma komisyonu kurduk. Ama bir noktadan sonra izler kayboluyordu. Adeta bir bilgi boşluğu ile direnişlerle karşılaşıyorduk. Yıllarca üzerinde durduğumuz halde, Taksim olayının içyüzü anlaşılamadı. O olayın faillerinin saklanmak istendiği daha ilk günlerde belli olmuştu ve çok acayip bir şekilde tezgâhlanan bir olay olduğu görülüyordu. Onun için benim aklıma bir olasılık olarak, bunun Özel Harp Dairesi’nin sivil uzantısı ile bağlantısı olabileceği olasılığı geldi. Ve bunu Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’e bildirmeyi, kaygımı sunmayı görev bildim. Kendisiyle görüşerek Özel Harp Dairesi ile ilgili bilgileri aktardım. Taksim olayının arkasında bu kuruluşun sivil uzantısının bulunabileceğini söyledim….”[17]
Bir diğer üçüncü olay ise Ecevit’e yönelik olarak düzenlenen suikastta kullanılan silahın gücü ve nev’i idi! 29 Mayıs 1977’de İzmir Çiğli Havaalanı çıkışında Altındağ karakolunda görevli bir polis memuru, Türkiye’de sadece üç adet bulunan bir silahla Bülent Ecevit’e ateş etmiştir. Saldırıda İstanbul Belediye Başkanı Ahmet İsvan’ın kardeşi Mehmet İsvan baldırından yaralanmıştır. Bu saldırıda kullanılan silah, dünyada ilk kez bir insan üzerinde kullanılmıştı. Silahı üreten firma Mehmet İsvan’ın bacağındaki yaranın seyrini 10 yılı aşkın süre izlemiş ve bütün masraflarını karşılayarak her yıl İsviçre’de tedavi ettirmiştir. İşin ilginç yanı bu silah, Genelkurmay’a bağlı Özel Harp Dairesi’ne zimmetli bir silahtı. Yapılan inceleme ve araştırmalara rağmen, oradan İzmir’deki “gariban” bir polisin eline nasıl ulaştığı bir türlü öğrenilememiştir!!! Çiğli Suikastı eylemcisi polis 3,5 yıl hapis cezasıyla serbest bırakılmıştır. Ecevit, “yıllardır üstünde durduğumuz, izini sürmeye çalıştığımız halde ‘kim o silahı vermiştir, nasıl vermiştir, bu kadar gizli bir silah, nasıl bir koruma görevlisine verilebilir’, bütün bunlar ortaya çıkmadı ve bir noktadan sonra izler kayboldu. O polis de kurtuldu göz göre göre, olaydaki rolüne rağmen. Bu olay bende Özel Harp Dairesi çağrışımı yaptı” diyerek aynı örgütü işaret etmiştir.
Dördüncü olay ise, Ecevit, 5 Haziran 1977 Seçimleri’nin son mitingini 3 Haziran günü İstanbul Taksim’de yapacaktı. Ancak dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, Ecevit’i telefonla arayarak kendisine yönelik bir suikastın yapılacağını bildirmiştir. Ecevit, bu uyarıya rağmen mitingi yapmıştır. Ecevit, bu olayla ilgili olarak da, 1978 yılında iktidara geldiğinde bu konuyu araştırdığını söyleyerek şöyle bir açıklamada bulunur: “Ben 1978’de hükümeti kurduğumda, merak ettim, dosyalardan arattım, neye dayanarak Sayın Demirel bana bu uyarıyı yaptı diye. İmzasız, antetsiz, üzerinde hiçbir örgütün işareti bulunmayan bir kağıt getirildi. Orada bu bilgi veriliyor. Ne Emniyet Müdürlüğü, ne MİT, hiçbir şey. Ve görünüşe göre sorulmamış da kim verdi bu bilgiyi diye. Ve bizim öğrenmemiz de mümkün olmadı. Ve bu da bende gene Özel Harp Dairesi çağrışımı yaptı” diyerek, yine aynı örgüte işaret eder.[18]
Beşinci olay ise, Turgut Özal’a 18 Haziran 1988 günü Anavatan Partisi’nin olağan genel kongresi yapıldığı sırada gerçekleştirilen suikast idi! Bu suikast olayı, görevlendirilen komisyon tarafından yapılan inceleme neticesinde, Komisyon üyelerinden Yargıtay eski üyesi Uğur Tönük, Meclis komisyonunda suikastla ilgili olarak şöyle konuşmuştu: “Olayda kullanılan silahın da kongrenin içinde polisler tarafından verildiğini tespit ettik. Bu yönde duyumlar elde ettik. Yani bu adam, o silahla oraya gelmiş değil. O adam oraya getirilmiş bir adam ve olaydan sonra yerdeki gerilla dönüşü itibariyle adamı vurmak mümkün olmadı. Belki orada bir grup, adamı öldürmek istiyorlardı. Vuramadılar. Adam kendini gerilla olarak kurtardı.”
Yargıtay eski üyesi Uğur Tönük İstanbul’’n Ulus semtinde bir villada yaşadığı esrarengiz bir olayı da Meclis komisyonunda anlatmıştı. Tönük “10 gün sonra beni bir yere çağırdılar. Üç kişiydiler. Adlarını bilmiyorum bu kişilerin. Bankadan ayrılmamızı ve bu tahkikatı yapmamamızı söylediler. Tahmin ediyorum ki, o tarihte bunların MİT’le ilgili adamlar olması lazım. Beni çağırıp konuşabilmeleri için o sıfata sahip olmaları lazım bu kişilerin. Onun üzerine bende şöyle bir fikir meydana geldi: Demek ki, biz bazı yerlere ulaşma durumuna gelmişiz ki bir tepki meydana gelmiş.”[19]
Uğur Tönük’ten tahkikatı kesmesini isteyen bu esrarengiz kişiler bir de generalin adını verdiler ve “Paşa kararınızı bekliyor” dediler. Tönük soruşturmadan çekildi ve o günlerde başına gelenleri bir tek Turgut Özal’a açıklamıştı. O sahneyi bütün ayrıntılarıyla anlattı: Özal’ın Harbiye Orduevi’ndeki odasında buluşmuşlar, diz dize oturmuşlar. Tönük, kendisini tehdit edenlerin adını verdiği generali açıklayacağı anda Özal odadaki büyük ekran televizyonun uzaktan kumandasına uzanmış ve sesi sonuna kadar açmış. Sonra da Tönük, Paşa’nın ismini Özal’ın kulağına fısıldamış: “Sabri Yirmibeşoğlu!”
Yirmibeşoğlu o dönem MGK Genel Sekreteri idi. Görev süresi 1 yıl uzatılsa Kara Kuvvetleri Komutanı olabilecek, oradan Genelkurmay Başkanlığı’na tırmanabilecekti. Olmadı. Özal’a adı fısıldandıktan 1 yıl sonra emekliye sevk edildi.[20]
Yukarıdan beri anlatılan bu birkaç örnek bile, CIA güdümlü bu karanlık örgütün neler yapabileceğini göstermeye yeter herhalde. JİTEM’in Doğu, Güneydoğu ve ülkenin diğer bölgelerinde gerçekleştirdiği faili meçhul cinayetler, uyuşturucu ve silah kaçakçılığı, 1978 Kahramanmaraş, Çorum, Malatya/Hamid Fendoğlu olayları, 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat darbe ve postmodern darbeleri, 1968 Kuşağı sağ ve sol gençliğin çıkarttığı olaylar (Deniz Gezmiş’in bile Gladyo elemanı olduğu iddiası) ve daha sayılmayacak kadar çok sayıda suikastler de buna ilave edildiğinde olayın vahametinin ulaştığı boyutlar daha iyi anlaşılacaktır.
Genelkurmay Başkanlığı, 15 Şubat 2013’de resmi internet sitesinde 16 madde halinde yayınladığı açıklamada özet olarak “ÖKK’nın gizli ve illegal bir yapılanma olmadığını, 1952 yılında Başbakanlık Milli Savunma Yüksek Kurulu’nda dönemin Başbakanı ve 10 Bakanı ile Genelkurmay Başkanının aldığı karar ile “Hususi ve Yardımcı Muharip Birlikleri” adıyla kurulduğunu, 1970 yılında “Özel Harp Dairesi”, 1992 yılından itibaren ise “Özel Kuvvetler Komutanlığı” adını kullanmaya başladığını, Özel Kuvvetler Komutanlığında bulunan timlerin; subay, astsubay ve uzman erbaşlardan ibaret olduğunu, halen Türk Silahlı Kuvvetlerinin bütün unsurları gibi ilgili mevzuat çerçevesinde ve emir komuta disiplini içinde görevine üstün bir azim ve gayretle devam etmekte olduğunu” belirtmiştir. Genelkurmay Başkanlığı, ÖKK’nın, ÖHD’nin devam olduğunu kabul ettiğine göre;
1- Yukarıdan beri sadece birkaç örneğini zikrettiğimiz ve dönemin Başbakanları (Bülent Ecevit gibi), Bakanları (Milli Savunma eski Bakanı Hasan Esat Işık gibi) ve ÖHD Başkanlığı (Kemal Yamak, Sabri Yirmibeşoğlu gibi) yapmış ve ÖHD’nin çeşitli birimlerde (Doğan Bayazıt gibi) üst görevlerde bulunmuş askeri şahsiyetler tarafından da kabul ve teyid edilen, Türkiye’ye de çok pahalıya mal olmuş yasa dışı bu eylemler, nasıl ve neyle izah edilecektir? Akla ilk gelen soru, Genelkurmay Başkanlığı bu açıklamayla, bu kurumlara isnad edilen bu kirli ve karanlık eylemlerin üzerini örtmeye mi çalışmaktadır? Çünkü Genelkurmay’ın yalanlamaya, yok demeye çalıştığı bu kirli ve kanlık eylemler, dönemin en yetkilileri (Başbakanlar, Bakanlar ve ÖHD Başkanları) tarafından kabul ve teyid edilen eylemlerdir. Dolayısıyla Genelkurmay’ın bu açıklaması ile bu kurumlara yönelik şüpheler giderilmemekte, bilakis daha da artmaktadır.
2- ÖHD, 1975 yılına kadar ABD yardım kuruluşu olarak faaliyet gösteren, aslında CIA’nın bir paravan kuruluşu olan JUSMATT ile aynı binada faaliyet göstermiş olması, dönemin Genelkurmay Başkanı Semih Sancar’ın da itirafı ile ABD’den her yıl 1.000.000 dolar alınması, bu kurumun ABD ve onun eli kanlı istihbarat örgütü CIA tarafından yönlendirildiğini göstermemekte midir?
3- Gerek Kemal Yamak’ın ve gerekse Sabri Yirmibeşoğlu’nun bu birimin yer altı unsurlarından bahsederken bunların ölünceye kadar görevli olduklarını, birbirlerini dahi tanımadıklarını, vatanseverlerden oluştuğunu, Ecevit’in Sarıkamış’ta Yirmibeşoğlu’na bir sorusu üzerine MHP ilçe başkanının da vatanseverlerden olduğunu söylemesi, Genelkurmay’ın açıklaması ile çelişmektedir. Kamuoyu bu konuda kime inanmalıdır? Türkiye’nin 1950’lilerden beri yaşadığı darbeler, katliamlar, faili meçhul cinayetler, çıkarılan iç kargaşalıklar, bu kurumların (ÖHD/ÖKK) hiç de masum olmadığını göstermektedir.
4- 2009 sonunda Özel Harp’in Ankara’daki kozmik odalarında 26 gün boyunca arama yapıldı. 3 Özel Harp subayı tutuklandı. Savcıların dahi alınmadığı aramaları bir hâkim zorlukla yapabildi. Kozmik odaların kapı ve pencereleri o hâkim tarafından mühürlendi. Aramalar sonuçlandığında elde edilen çok sayıda evraka suç unsuru içerdiği gerekçesiyle el konuldu. Bu evraklar halen adli emanette muhafaza ediliyor. Eğer bu kurumun gizli ve illegal faaliyetleri yok ise neden devletin hâkimlerine, savcılarına bu kozmik odada gerekli incelemenin yapılmasına izin verilmedi?
Bu ve benzeri soruları çoğaltmak mümkündür.
Genelkurmay Başkanlığı ne tür açıklama yaparsa yapsın, bu açıklama, yukarıda sadece birkaç örneğini verdiğimiz örneklerin ÖHD ya da ÖKK ile ilişkileri açığa kavuş(turul)madan hiç kimseye inandırıcı gelmez. Kamuoyu, Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ’un, lav silahlarının boş bir boru, ıslak imzalı belgenin de bir kâğıt parçasından ibaret olduğunu söylemesine inanmadığı gibi, Genelkurmay Başkanlığı’nca yapılan bu son açıklamaya inanmayacaktır. Genelkurmay Başkanlığı’na düşen ise, aleyhlerine bile olsa kamuoyunu ikna edici, doğru bilgiler vermesidir
[1] Bu subayların içerisinde Türkiye kamuoyunun yakından tanıdığı Daniş Karabelen, Ahmet Yıldız, Mucip Ataklı, Suphi Karaman, Fikret Ateşdağlı, Refik Tulga, Turgut Sunalp ve Alpaslan Türkeş gibi askerler bulunmaktaydı.
[2] Alpaslan Türkeş, 1949-1950 yılları arasında Çankırı Gerilla Okulu’nda öğretmenlik yapmıştır.
[3] https://www.gencbirikim.net/?&Bid=252638
[4] 16 Ocak 1999, Bağımsızlık ve Demokrasi Yolunda Kurtuluş, Sayı:13; ayrıca bkz: Talat Turhan, Kontrgerilla Cumhuriyeti, tümzamanlar Yayıncılık, 2 bsk. Aralık 1994, İstanbul, s.135
[5] Ufuk Güldemir, Çevik Kuvvetin Gölgesinde Türkiye (1980-1984), Tekin Yayınevi, İstanbul Eylül 1986 s.62
[6] Kemal Yamak, Gölgede Kalan İzler ve Gölgeleşen Bizler, Doğan Kitapçılık, 2. bsk, Ocak 2006, İstanbul, s.284
[7] Cumhuriyet Gazetesi, 14 Ekim 1985
[8] T. Turhan, age. 55,56,57
[9] Suat Parlar, Kirli İşler İmparatorluğu, Bibliotek Yay. İst. 1.bsk. 1998 s. 373
[10] Ecevit Kılıç, Özel Harp Dairesi, Türkiye’nin Gizli Tarihi, Güncel Yayıncılık, 4.bsk. Ocak 2008 s.53-54
[11] http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-12867-34-ilk-ozel-harpci-orgeneral.html
[12] Tempo Dergisi, Sayı: 30-1077, 24 Temmuz 2008
[13] https://www.gencbirikim.net/?&Bid=252638
[14] Oktay Engin, Önce MİT’te çalıştırıldı, sonra da 1992’de Nevşehir Vali’liğine tayin olundu.
[15] Daha geniş bilgi için bkz; Ali KAÇAR, Genç Birikim Dergisi, Sayı: 112 , “6-7 Eylül Olayları ve Kontrgerilla/Özel Harp Dairesi” başlıklı makalesi.
[16] Fatih Güllapoğlu, Tanksız Topsuz Harekat, Tekin Yayınları, İstanbul, 1991, s.104
[17] Cumhuriyet Gazetesi, 17 Kasım 1990
[18] Ali KAÇAR, Genç Birikim Dergisi, Ağustos 2008 “Gladyo Ya da Kontrgerilla Çökertilemez” başlıklı makale.
[19] Can Dündar, Celal Kazdağlı, Ergenekon, devlet içinde devlet, İmge Kitabevi, 8.bsk. Haziran/1999, Ank. s.127 vd.
[20] http://www.candundar.com.tr/index.php?Did=2667
NOT: Bu yazı Genç Birikim Dergisinin Mart-2013 Sayısında Yayımlanmıştır.