Ayetlerin İşâret Ettiklerini Yüklenen Kitap!
Gündem Son Sayımız Yazarlar

Ayetlerin İşâret Ettiklerini Yüklenen Kitap!

Kur’an’ı konuşan, Kur’anla konuşan, Kur’an’ı konuşturan eserleri hep önemsemişimdir; önemsenmelerini hep istemişimdir. Çünkü o: Kitabımız, baş tacımız, hayat rehberimiz, adımız, tadımız, andımız, yâdımızdır. Hele bir de Onu bize ulaştıran, bizi Onunla tanıştıran, Onun yürüyen/canlı hali olan Rasulullah (Salat ve Selam Onun üzerine olsun) ile birlikte bir okuyuşu tercih eden eserlerin yeri daha önemli ve daha kıymetlidir.

ayetlerveisaretler

 

Hüseyin Kerim Ece büyüğümüzün, Ocak 2013’te yazıp bitirdiği ve Nisan 2013 tarihinde de Beyan Yayınları tarafından okuyucuların dünyasına gözlerini açan 252 sahifelik Âyetler ve İşâretler kitabı, Kur’an’la yol alışın en açık ve en güzel örnekliğinden birini temsil ediyor. Kur’an üzerine yaptığı araştırma mahsulü eserlerinden (İslam’ın Temel Kavramları, Takva Bilinci, Cihad Bilinci, Kur’an’da Üç Evliya, Kur’an’da Kim Kimdir vb.) bildiğimiz yazarımız, yine zihin soframızın başköşesine, bereketli cümlelerle oturuyor bu çalışmasıyla. Araştırma yaptığı, üzerinde çalıştığı, yazdığı her bir eseri kanalıyla, belli konulardaki pek çok boşluğu doldurma yolundaki amacına ulaştığını düşünüyoruz.

Âyetler ve İşâretler eserinde yazarımız Ece, söyleyebiliriz ki; Kur’an’ı/âyetleri almış eline, koymuş gönlüne ve dalmış tefekkür iklimine, varmış düşünce diyarının en uzun boylusuna. Âyetlerden İşâretler, Âyetlerden Uyarılar ve Âyetlerden Diriliş Muştuları başlıklarını koyarak üç bölüme ayırdığı kitabıyla, gündem edindiği âyetlerin tümü üzerine aklındaki, zihnindeki ve yüreğindeki birikmişliği okuyucusuyla paylaşmış. Okuyucuyla ciddi ciddi ve açıkça konuştuğu, tartışarak değerlendirmeler yaptığı, olması ve olmaması, durmaması, kalmaması, gitmemesi, bitmemesi, yitmemesi, tütmemesi gerekenleri tahlil ederken bir de bakıyorsunuz sözünün bir yerinde, bir anda mevzuya açıklık getirici bir âyeti getirip gediğine usulünce koyduğunu görüyoruz. Âyetlerle bir dünya ördüğünü, örmek istediğini ve bunu da büyük oranda başardığını fark ediyoruz. Âyetlerle düşünmenin, âyetlerle ısınmanın ve âyetlerle izzetli, onurlu bir ömrü kuşanmanın tatlı seyrine dalıyoruz eser boyunca.

Her bir bölümünü on ayrı başlığa ayırarak, on farklı derinliğe, on farklı enginliğe, on farklı dinginliğe dalmanın becerisini yakalamış olan sevgili yazarımız Hüseyin Kerim Ece, ilk bölüm olan Âyetlerden İşâretler’de, Rablerinin kendilerine sınırsız olarak bahşettiği nimetlere karşı yaptıkları nankörlük dolayısıyla üzerlerine Arîm selinin geldiği Sebe kavminden, Beytullah düşmanı Ebrehe ve onun çağdaş versiyonlarından, geçmiş cahiliyeden ve günümüzde aldığı hallerden, farklı derecelerdeki inkârcılar ve inkârcılıklardan, kendilerine uydurma/düzmece tanrılar peyda edenlerden, fesatçıların dünyayı ve insanlığı düşürdükleri zilletten, kimliksizliğin en çıkmazı olan münafıklıktan, zulmün ve küfrün hâkim olduğu Firavun sarayında adeta parlayan bir güneş olan Asiye annemizden, akıl kayması yaşayan ve kendini akıllı sayan akılsızlar takımı sefihlerden ve Allah’u Teâlâ’yı unutan, utanmaz çirkinlikler yapan, cimriliği seven, israfta ileri giden, yaptıkları aymazlıkları doğru zanneden, kendi kendilerini kandıran, içkiye, kumara, savaşa, çıplaklığa gönül bağlayan şeytan ve dostlarından dem vurmaktadır. Her biri, bağrında büyük ödev taşıyor.

Âyetlerden Uyarılar isimli ikinci bölüme geldiğimizde, hepsinin benliğinde uyarı mahiyeti taşıyan âyetlerle bizi tanış kılmak istediğini fark etmekte gecikmiyoruz değerli yazarımızın. Günahta ve fesatta yarışmanın açtığı yaralara; her kim ne yaparsa yapsın Rablerinin onları görüp gözettiğine; çok iyi tanınması gerektiğinin yanında kendisinden olabildiğince uzak durulup dost edinilmeyeceği tağuta ve tağutî oluşumlara; kim ne yaparsan yapsın, ne ederse etsin karşılığını eksiksizce göreceğine; insanın ve insanlığın düşmanı olan insanlardan yine insanın nasıl ve kim/kimler tarafından kurtulacağına; arkasından ağlanılmayı hak etmeyenlere; zalimlerin her şekilde kaybedeceğine, asla ve asla kazanç sahibi olmayacaklarına; ağlamayı unutup hep ama hep gülenlerin haline; Allah yolunda olanların kendilerine sunulan mükâfatları görünce, batıl ve şer yolunda olanlar için “keşke bilselerdi!” demelerine ve aklı başında olanların, temiz kalmayı, ter temiz yaşamayı tercih edenlerin nasipsizler tarafından uğratıldıkları uğursuz akametlere şahit olmaktayız bu bölümde. Şahitliğini yaptıklarımız bizi, bize; bizi, dize getiriyor.

İlk iki bölümde, tabir-i caizse, kara bulutların kapladığı zihnimize bir ışık doğuyor, bir ferahlık geliyor son bölüm olan Âyetlerden Diriliş Muştuları’na erişince. Hak ve gerçek olanları bize yansıtma, bizi onlarla hem hal kılma derdinde olan yazarımız; acısıyla-tatlısıyla, karanlığıyla-aydınlığıyla, uyarısıyla-müjdesiyle hakikati göz ardı etmeksizin âyetlerin anlam dünyasına çekmeye çalışıyor bizleri. Kendisi bizzat hayat olan, hayatımızın kitabı olan Kerim Kur’an, her bir âyetiyle bizlere mesaj vermeye devam eder; ki eğer biz ondan mesaj almaya aday olursak, aydınlığına doğru yol alırsak, aklımızı, zihnimizi, kalbimizi, gönlümüzü ona açabilirsek tabi.

Son bölümün bizlere verdiği müjdelerle kendimize geliyoruz, kimliğimize eriyoruz, kâinata koca bir sevdayı seriyoruz ve böylece hiç olmadığı kadar serinliyoruz. Tevhid ve şehadet sözü olan “la ilahe illallah, Muhammed Rasulullah” ile İslam dairesine/ummanına dâhil olan her mümin, Hakkın, Hakikatin ve Adaletin şahitliğini yapmayı üstlenmek durumundadır, konumundadır. Başlı başına bir merhamet çağıldayanı olan Kur’an’ın çağrısıyla insanlığa rahmet olunmalıdır. Teslimiyetin en soylusunu yaşamak için bütün bağlardan ve bağnazlıklardan azat olup biricik Rabbe boyun eğmelidir. Allah’ın silinmez, değişmez, kaybolmaz boyasıyla boyanmak gerekir. Korkup sakınanlar kurtulmuştur. Orucun insanda inşa ettiği yıkılmaz denge, esenlik ve selamet rüzgârlarının estiği zamanlar ve tümünün cem olduğu kutlu bayramlara ulaşmak gerek. Sözlerin en güzelini, en temizini tüm hücrelerine yerleştirip verilen ve verilecek olan bütün nimetlerin, hayatların hesabının olduğunu hatırda tutarak izzetli ve şerefli bir vaziyette ömrü hitama erdirmek gerek.

Hüseyin Kerim Ece, dikkatimizden kaçmayan farklı ve güzel bir usulle, yani halk deyimlerini cömertçe kullanması, cümlelerine okunurluk kazandırmıştır. Misal vermek gerekirse; müsriflerden bahsederken ‘har vurup harman savurmak’, kendi suçunu görmeyip başkalarında suç arayanlar için ‘kendi gözündeki merteği görmeyip başkasının gözündeki çöple uğraşmak’, münafıklar için ‘kılıktan kılığa girmek’, zalimler için ‘itler gibi kudurmak’, firavunlar için ‘bir elin parmaklarının sayısını geçmemek’ tabirlerini kullanır. Bu usul, onun uzun yıllardır yaşadığı Hollanda’da 2005 yılından beri Müslüman mahkûmlar için manevî rehberlik vazifesi yapmasından kaynaklanıyor olabilir. Halkla içli dışlı olmanın getirdiği bir “saflık”tan gelebilir, düşüncesindeyiz.

Eserden aldığımız hisse şudur ki: okuduğumuz, karşılaştığımız her bir âyet karşısında durup düşünmek ve muhtevasına yönelik şerh düşmek gerekmektedir. Âyetlerin gösterdiği yöne bakmak, dönderdiği yana yürümek düşer payımıza. Allah’ın Rasulü’nün ve öncü Kur’an neslinin anladığı, kavradığı ve içselleştirip yaşadığı şekilde, vahyi damarlarımızda gezdirmedikçe iflah olamayız, olamayacağız.

 

GRUBA KATIL