Gazze’de Dağ Yoktur Ama Aslan Yürekli Yiğitler Vardır
Arşiv Genel Yazarlar

Gazze’de Dağ Yoktur Ama Aslan Yürekli Yiğitler Vardır

Hamd, âlemlerin Rabbi Allah’a, salat ve selam, nebilerin sonuncusu ve resullerin efendisi Hz. Muhammed’e, onun ehl-i beytine, bütün ashabına ve kıyamet gününe kadar iyilikte onlara uyanlara olsun.

1947’de Filistin limanlarına bir gemi yanaşıyor. Bu gemi, sürgün edilen Yahudi göçmenlerindi. Açılan bir pankartta: “Almanlar ailelerimizi yok etti. Siz umutlarımızı yok etmeyin.” yazısıyla Müslümanların hem inanç hem de vicdanlarına dokunmuşlardı. Bu vicdanlara dokunan yazının arkasında, büyük bir karanlık güç vardı. Yahudi sinsiliği harekete geçmiş, planlarını işlemekteydi. Üstün ahlaka sahip olan Müslümanlar onlara kucak açmış, onları himaye etmişlerdi.

Kanser gibi yayılan işgal planları, 1948’de İsrail devletinin kurulmasıyla hızlandı. Öncesinde İngiltere’nin, Yahudi haham ve zengin iş adamlarının büyük çalışmaları vardı. Theodor Herzl’in fikir babası olduğu Yahudilere vatan arayışı, onları Filistin topraklarına getirmiştir. Yahudiler için sevinç, Müslümanlar içinse hüzün, kan ve gözyaşı başlamış oldu. Onları koruyabilecek bir İslam devleti de yoktu.

1947 yılının sonlarında Yahudilerin işgal ettiği yerlerden çıkmak zorunda kalan Filistinlilerin, “nekbe” yani felaket günüydü. Tarih boyunca lanetli kavim Yahudiler, gittikleri yerlerde ya sürgün edilmişlerdir ya da kıyımdan geçirilmişlerdir. Onlar, kendilerine yapılanı 1947’den bu yana Filistinli Müslümanlara yapmaktadır. Kendi vatanlarında mülteci konumuna düşen Filistinliler, ağır travmalar yaşamaktaydı. Bu asil halk; yenilgiyi, zilleti değil, izzetli ve şerefli bir mücadeleyi tercih etti. İnançla, acıyla, kanla, öfkeyle, açlık ve susuzlukla yetişen nesillerin ortaya çıkması, asla pes etmeyen bir direnişi gösterdi bize. 1948’den bu yana, onurlu bir milletin 75 senedir süren destanına şahidiz.

Önceleri İsrail’e karşı verilen mücadele, istenilen İslami mücadele değildi. Ta ki 1987’de 1. İntifada gününe kadar. HAMAS; Şeyh Ahmet Yasin, Abdulaziz El-Rantisi ve Muhammed Taha tarafından Mısır’daki Müslüman Kardeşler örgütünün Filistin kanadı olarak kuruldu. 1987’den sonra tabiri caizse yemeğin tuzu, biberi atıldı ve yemek gerçek lezzetine kavuştu. Bir mücadele vardı ama kavmiyetçilerin, Leninist ve Marksist grupların etkili olduğu bir mücadeleydi. HAMAS’ın kurulmasıyla -tabii kurulmadan önce İslami çalışmalar vardı- Aksa, derin bir nefes aldı. Tebessüm etti Filistin’in çocuklarına. Gerçek sahipleri onu kurtarmaya geliyordu.

İsrail ile birçok çatışma yaşandı ve yüzlerce insan öldü. Ortada bir mücadele vardı. Ama mesele sadece toprak mıydı? Hayır, bunun olmaması gerekiyordu. Aksa’nın çocuklarına bu, asla yakışmazdı. Gazze’de bir adam ortaya çıkıyor. Şeyh Ahmet Yasin, sokaklardaki mescidin yolunu unutan gençlere, İslami davette bulunuyor ve onları mescide davet ediyordu. Uzun ve bedel isteyen İslami mücadelenin başlangıcıydı. Mescitleri dolduran gençlere Şeyh Ahmet Yasin, gidin savaşın demiyordu. O, peygamberin eğitim metodunu uyguluyordu. Önce tevhit, tedrisat, kalplerin imanla dolması ve inanç olarak hazır olması gerekiyordu gençlerin. Her gün mescitlerde dersler yapılıyor. Kimse, Şeyh’in kafasındakini bilmiyordu. Şeyh’in etrafında, yavaş yavaş bir kadro oluşmaya başlamıştı. Bu öyle bir kadroydu ki Müslümanlara örnek olacak liderlerin olduğu bir kadro.

Filistin mücadelesi, uzun soluklu bir mücadele ve halen devam ediyor. Filistin Kurtuluş Örgütü ve yancılarının da kendilerince mücadeleleri vardı. Dinsiz, imansız bir mücadelenin bereketi olur mu? İsrail’in eli sıkılmamalıydı. İsrail, tamamen Filistin’den çıkana kadar mücadele devam etmeliydi. Arap milliyetçisi, ezik, sefil ve bedbaht Yaser Arafat, 1967’de 6 gün savaşında, İsrail’in işgal ettiği toprakları vererek Batı Şeria ve Gazze’nin idari kontrolünü devralmıştır. 1993 Oslo Anlaşması’nda İsrail başbakanı Rabin ile tokalaşarak Filistin davasına ihanet etmiştir. Onun halefi olan Mahmut Abbas şarlatanı, Müslümanları rahat bırakmamış, onlarla sürekli bir çatışmanın içine girmiştir. İslami direnişin önünde, İsrail’e kalkan olmuştur.

2006’dan sonra HAMAS, seçimleri kazanmasıyla 2007’de Gazze’yi kontrol altına aldı. Gazze’nin içinde barınamayan İsrail, Gazze’nin etrafına, 60 kilometre uzunluğunda, 6 metre yüksekliğinde duvar örerek Gazze’yi açık hava hapishanesine çevirmiştir. İsrail’in dışarıda olması, içeride olmasından iyidir. HAMAS, Gazze ile ilgilenerek İsrail’in dikkatini çekmemeye çalışıyordu. Çünkü büyük bir saldırının hazırlığını yapıyordu.

İsrail’in büyük saldırıları oluyordu. Çoğu zaman da taciz atışları oluyordu. Keskin nişancılarının öldürdüğü Müslümanlara şahit oluyorduk. Acı çektire çektire, yavaş yavaş Gazze’yi öldürüyordu İsrail. HAMAS, “Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve (cihat için tahsis edilmiş) besili atlar hazırlayın. Onunla Allah düşmanlarını, kendi düşmanlarınızı ve sizin bilmediğiniz Allah’ın bildiği (gizli düşmanlarınızı) korkutursunuz. Allah yolunda infak ettiğiniz her ne varsa size eksiksiz ödenir ve siz zulme de uğramazsınız.” (Enfal, 60) ayetinin gölgesi altında hazırlıklarını yapıyordu ta ki o kutlu güne kadar. Öyle bir gün ki geçilmez denilen yerler geçildi. Yıkılmaz denilen yerler yıkıldı. Yenilmez denilenler şamar oğlanına çevrildi. Her şeyden haberi vardır denilen MOSSAD’ın rezil olduğunu, 7 Ekim 2023’te Allah’a hamd olsun gördük.

İzzettin Kassam’ın yiğitleri, o kadar iyi hazırlanmışlar ki en iyi ordularla yarışırcasına. 7 Ekim’de, planlanan operasyon yapıldı. İsrail’in ne mal olduğu ortaya çıktı. Müslümanların sönmekte olan umudunun ateşi tekrar alevlendi. Aksa’nın sevinç gözyaşlarını görmeyen, heyecanı hissetmeyen Müslüman var mı? İzzettin Kassam’ın yiğitleri, Afganistan’ın yiğitlerinin yakmış olduğu diriliş meşalesinin ateşini, daha da alevlendirdiler. Onlar, kocaman bir yalanı ortaya çıkardılar. Bizler, yeryüzünün halifeleriyiz. Orada durun, sizi şeytanın çocukları diyerek Hz. İbrahim’in haykırışını, Hz. Davut’un sapanını ve Hz. Muhammed’in (sav) kitabını kuşanarak İslami direnişi başlattılar.

Korkak Siyonistler, erkek gibi savaşacakları yerde, savunmasız Gazze halkını bombalamaya başladı. Çarşı pazarlar, hastaneler, okullar, mülteci kampları dâhil her yeri bombaladılar. En güçlü silahlarını kullandılar, mazlumlara karşı. Günlerce, haftalarca, aylarca, parçalanmış bedenleri, ağıt yakan anneleri, şoka girmiş, boncuk boncuk ağlayan çocukları, acısını ve gözyaşlarını çaresizce içine akıtan babaları gördük. Kalbinde zerre kadar imanı olanların bile dayanamayacağı şeylerdi bunlar. 75 senedir mücadele eden bir milletin, kolay kolay pes etmesi beklenemezdi. İnançla yoğrulmuş bir mücadele veriyorlardı.

Gazze’nin aslanları, yer altında örmüş oldukları, mühendislik harikası tünel ağlarıyla korkak Siyonistleri Gazze içlerine çekebilmişti. Tanklarla giren maymunlar, Gazze’nin aslanlarına tek tek yem oluyorlardı. Zafer’in Allah’tan geldiğine iman eden bir topluluğu kim yenebilirdi. Yabani domuz ABD, istediği kadar silah versin maymuncuğuna, fayda etmez. Bizler, silahın gücüne değil, Allah’ın gücüne iman etmiş bir topluluğu görüyoruz.

Gazze’de son fert kalana kadar mücadele devam edecek. Ta ki Aksa’yı prangalarından kurtarana kadar. İsmail Haniye, Yahya Sinvar şehit edildi. Ve daha da şehitler olacak, elhamdülillah. Bu din, fertlere bağlı değil. Çünkü bu dinin sahibi Allah’tır. Hz Muhammed (sav) vefat ettiğinde ne İslam’ın sonu geldi ne de davanın. İzzettin Kassam mücahitleri, bu kutsal savaşın en güzel temsilcileri oldu. Dünyaya nasıl savaşıldığını, mücadelenin nasıl yapıldığını ve en önemlisi Savaş ahlakını öğretti. Allah, yeryüzünün vicdan sahibi insanlarına onları sevdirdi. Yüzlerce insan Müslüman oldu. Ve binlercesi İslam’a koşuyor. Kur’an ve sünnet ile hemhal olan bir topluluktan başka bir şey beklenemezdi.

Taliban ve İzzettin Kassam mücahitlerinin savaş ahlakı, esirlere muameleleri, affedici olmaları, IŞİD’in sebep olmuş olduğu tahribatı telafi etmiştir. İslam’ı en güzel şekilde temsil etmişlerdir. Gazze şehitlerini, kayıp olarak görmemeliyiz. Onlar, İslam ümmetinin tekrardan İzzet ve şerefine dönmesi için günahlarımızın, cürümlerimizin kefaretini ödüyorlar. Ümmetin gaflet uykusundan uyanması için bedel ödüyorlar. Gelinen noktada Gazze halkı, sistematik soykırımla karşı karşıya. Mahmut Abbas domuzu ise Batı Şeria’daki mücadeleyi bastırmaya çalışıyor. İsrail’in tasmalı köpeği Mahmut Abbas, sıra sana da gelecek elbet. Müslümanların sabrı tükenmez. Elbet bir gün mızraklarımızın tadına bakacaksın.

Halkı Müslüman, kukla yönetimlerinin olduğu yerlerde elbette ki Gazze’ye arzu edilen yardım yapılamıyor. Ben inanıyorum ki İsrail’e kadar bütün yollar açık olsaydı yüz binlerin İsrail’e hücum ettiğini görecektiniz. Özelde Gazze’ye genelde ise ümmete karşı sorumluluklarımız var. Müslümanlar, yaşadıkları beldelerin aslında birer cephe olduğunu unutmamalıdır. Bu şuurla mücadele edilmeli ve tevhidi cemaatler etrafında birleşip davet çalışmalarına katılmalıdır. İnsanları Allah’a çağırmak, tağuti düzenin bozukluğunu anlatmak, peşlerinden gittikleri liderlerin ve ideolojilerin, onları cehenneme sürüklediğini İbrahimi bir tavırla anlatmak cihat değil mi?

Daha çok insana ulaşıp Gazze yiğitlerinin uğruna can verdiği davayı anlatmak zorundayız. Üzerimizdeki ölü toprağını atmanın zamanı gelmedi mi? İnsanlara, katil İsrail’in her ortamda Müslümanlara yaptıklarını anlatmalı ve vicdanları harekete geçirmeliyiz. Sosyal medyayı etkili kullanarak kitlelere, İsrail’in Filistinli kardeşlerimize yaptıklarını göstermeliyiz. Belgeseller ve kısa filmlerle propagandayı etkili hâle getirmeliyiz. Dünyayı yönetenlerin alçak maskesi düştü. Doğu, Batı insanları uyanışa geçti. Bunu büyük bir fırsat olarak görmeli ve elimizden ne geliyorsa yapmalıyız. Katil İsrail’in bütün malları boykot edilmelidir. Parasıyla, dünyanın satılık ruhlarını satın alan bu akbabaların, bütün ürünlerini boykot ederek onlara büyük bir darbe vurabiliriz. Filistinli kardeşlerimiz için yardım fonları oluşturmalıyız. Çünkü yiyeceğe ve suya ulaşmada büyük sıkıntılar çekilmektedir.

Bizleri Filistinli kardeşlerimizin; ölülerine, etrafa saçılmış bedenlerine, sokakta cesetlerini yiyen köpeklerin görüntüsüne alıştırdılar. Gözyaşlarımızı içimize akıtıp öfkemizi büyütmeliyiz. Çocuklarımızı, onlara karşı öfke ile büyütmeli, masallarla çocuklarımızı uyutmayı bırakıp bizlere yapılanların öfkesi ile uyutmalıyız. Unutmayalım ki kendi sorumluluklarını yerine getiremeyen, başkalarına karşı sorumluluklarını yerine getiremez.

Rüstem AYILMAZDIR

GRUBA KATIL