Günümüz Dünsayısında İslam Ümmetinin Yeri, Önemi ve Fonksiyonu -II
Gündem Son Sayımız Yazarlar

Günümüz Dünsayısında İslam Ümmetinin Yeri, Önemi ve Fonksiyonu -II

2-İSLAM COĞRAFYASINDAKİ BİLİNÇSİZLER

İslam ümmeti ideolojiler, siyasi rejimler, mezhepler, kavimlerin farklılığı ön plana çıkarılarak emperyalizm (Rusya, Amerika, İngiltere, Almanya, İsrail) yüzünden parçalara ayrılmışlardır. Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkelerin başlarına kendi sözlerini dinleyecek insanları getirerek ülkelerin istedikleri şekilde yönetilmelerini sağlamışlardır.

Ümmet olma, kardeş olma, tevhid ve takva bilinci yerine etnik ayrılık, mezhebi ayrılık, ulusçuluk, milliyetçilik bilinci ön plana çıkmıştır. Müslümanlar birbirleriyle karşı karşıya gelmişlerdir.

İRAN

Bugün İran da bilinçsiz Müslümanların başında ilk sırayı almıştır. Hatta daha da ileri giderek Suriye’de ve Irak’ta Esat ve Rusya ile birlikte Müslümanları katletmektedir. Tarih de bütün bunları yazmaktadır. Müslümanların nezdinde İran’ın değeri kalmamıştır. Oysa bir zamanlar Müslümanlar örnek İslam devleti oluşuyor diyerek sevinmişlerdi. Rabbim bizleri sıratı müstakim üzere sabit kılsın.

Geçenlerde yolda yürürken iki arkadaşın konuşmasına şahit oldum. Biri diyor ki ötekine “Ya arkadaş İran’ın Suriye’ye yaptığını İsrail bile yapmamıştır”. Önceden kimse kolay kolay bu tür olaylarla ilgilenmezdi, şimdi çok şükür ki artık olaylara karşı biraz olsun farkındalık oluştu.

SUUDİ ARABİSTAN

Suudi Arabistan da bilindiği üzere Amerika’nın talimatlarını dinleyen ve saltanatının elinden gitmesini istemeyen, işbirlikçiler tarafından yönetilen bir ülke haline dönüşmüştür.

İlginçtir ki Suudi Arabistan şimdiye kadar tek bir Suriyeli mülteciyi dahi kabul etmemiştir. Bu Arap ülkesi, mültecilerin tehlikeli deniz yolculuklarıyla Avrupa’ya gitmelerine razı gelmiştir. Oysa Suriyeli mültecilerle dilleri aynıdır, dinleri aynıdır, kültürleri aynıdır, her şeyin ötesinde de İslam kardeşliği vardır. İlginç bir şekilde Suudi Arabistan’da yardım kuruluşlarının Suriye için yardım toplaması ve göndermesi yasaktır. Ancak ümmeti düşünen insanlar gayri resmi yollarla yardım gönderebilmektedirler.

Ayrıca Suriyeli yetim çocukların Suudililer tarafından evlat edinilmesi yasaklanmıştır. Suudi erkeklerinin Suriyeli kadınlarla da evlenmeleri yasaklanmıştır. Çünkü çalışmak için gelenleri yurt dışı etmek kolay ama mülteci olarak gelenleri yurtdışı edebilmek zordur.

Allah Teâlâ Mekke üzerine emniyetli yer olduğuna dair yemin etmişti (Ve hâżâ-lbeledi-l-emîn(i) (And olsun bu güvenli Mekke şehrine ki). Allah’ın emin kıldığı beldeyi kendi çıkarlarına uygun şekilde kullana dursunlar. Arabistan ve Körfez ülkelerinde çok yüksek, pahalı ve şatafatlı kuleler, gökdelenler, yapay nehirler, limanlar, katlar, yatlar ve alışveriş merkezleri yapılmış ve yapılmaktadır, Allah’a kafa tutarcasına, sanki onların cennetiymişçesine yaşamaktadırlar. Allah’u Teâla onlara bunu israf etsinler diye vermemiştir, herkes bu dünyada kendisine verilen nimetin miktarı nispetinde hesaba çekilecektir.

(Enbiyâ Suresi), 47. Ayete baktığımızda Allahu Teala şöyle buyuruyor;

“Kıyamet günü için adalet terazileri kuracağız. Öyle ki hiçbir kimseye zerre kadar zulmedilmeyecek. (Yapılan iş) bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirip ortaya koyacağız. Hesap görücü olarak biz yeteriz”.

MISIR

Mısır Cumhurbaşkanı Muhammet Mursi’yi Batının ve Amerika’nın desteği ile darbeci Sisi devirmiş ve binlerce Müslümanı katletmiştir. Oysa Muhammet Mursi % 50 oyla devletin başına gelmiş bir lider idi. Darbeci Sisi ve taraftarları Ramazan ayında, sahurda, sabah namazını kılarken, meydanlarda 3500 kişiyi şehit etmiş, 20 bin kişiyi yaralamış ve 2000 kişiyi de hapislere atmıştır.

Muhammed Mursi ve çevresindeki arkadaşlarının bu zulümlere karşı onurlu duruşu ise Mısır zindanlarında hala devam etmektedir. Mursi ve arkadaşlarının yüreğindeki imandan o kadar korkuyorlar ki zindanda kılınan Cuma namazında bile onların ellerine kelepçe takıyorlar.

Hatta Darbeci Sisi, Gazze’deki Müslümanlara İsrail’den bile acımasızca en büyük kötülükleri yapmış, onlara tekrar hapis hayatı yaşatmaya başlamış, Gazze’nin Dünyayla tek bağlantı yolu ve can damarı olan tünelleri bombalamış, yıkmış ve deniz suyu vererek kullanılmaz hale getirmiştir.

TÜRKİYE

Daha önceki ülkelerdeki imtihanların bir çoğu bizim ülkemizde de yaşanmıştır. Daha yakın zamana kadar İslami yaşamımızı rahatça gerçekleştiremediğimiz olaylar vardı. Anlatmaya kalksak başlı başına bir panel konusu olur. Son zamanlarda bir takım değişiklikler olmuştur. Bu sefer de Müslümanlarda maalesef dünyevileşme ve ölümü hatırlamama hastalığı meydana çıkmıştır.

Güzel olan şudur ki Türkiye halkı sınırlarımızda bulunan Suriyeli kardeşlerimizle ensar muhacir ilişkisi kurmuştur. Bir çok yardım kuruluşları, vakıflar, dernekler her türlü yiyecek, giyecek, barınma ihtiyaçlarını sağlamaya çalışmıştır.

Türkiye’de de maalesef, ümmet bilinci taşımayan birçok insan bulunmaktadır. Suriyeli mülteciler hakkında çok olumsuz konuşan, hatta Esad’ın zulmüne rağmen geri göndermek isteyen çok sayıda Müslümanım diyen insan bulunmaktadır.

Yasin suresi 47. Ayette geçtiği gibi kâfirler, müminler için: «Allah’ın dileyince doyurabileceği kimseyi biz mi doyuracağız» dediler.

Oysa Hz Peygamber ümmetine karşı çok hassastı, Ayeti kerimede Allahu Teala; “Size kendi aranızdan öyle bir peygamber geldi ki sıkıntıya düşmeniz O’na çok ağır gelir. Kalbi sizin için titrer, müminlere karşı pek şefkatli ve merhametlidir.” (Tevbe, 9/128) buyurarak, Rahmet Peygamberinin ümmetine olan düşkünlüğünü bildirmiştir. Elmalılı Hamdi Yazır’ın tefsirinde şöyle açıklanıyor;

Üstelik onun merhameti yalnızca Kureyş’e, Arab’a, şu veya bu kavme değil, hangi kavimden olursa olsun bütün müminleredir ki, o raûftur, yani gayet ince bir şefkati ve derin bir merhameti vardır. Rahîmdir. Fıtraten, doğuştan, yaratılıştan, Allah tarafından pek ziyade merhametlidir. Günahkârlara bile acır.

İllaki ümmetin başına kötü şeyler geldiği zaman mı duyarlı olmak, rahatsız olmak gerekir? Ya da üzerlerine bombalar yağdırıldığında mı, bilmem kaç bin kişi öldürüldüğünde mi, kadınlar ve çocuklar öldürüldüğünde mi rahatsız olmalıyız, bilmiyorum. Müslüman ümmete zülüm ve işkence yıllardır devam etmektedir. Ümmetin başına gelenlerle alakalı bizim duyarlılığımız da maalesef azalıp gitmekte. Bize verilen her türlü nimetten de hesaba çekileceğimizi unutarak yaşamaktayız.

3-ÜMMETİN BİRLİĞİ İÇİN ÇABALAYANLAR

1400 yıldır bir sonraki nesile ümmet bilincini itinayla aktarmaya çalışan ve sorumluluğunun farkında olan ümmetin iyiliğini ve geleceğini düşünen her dönemde âlimler, liderler, önderler ve samimi müminler hep olmuştur

Sahabeden örnek verecek olursak, Ümmi Seleme annemiz, daha sonraki zamanlarda tek tek Rasullah’tan duyduğu hadisleri özenle insanlara izah etmiştir. Ümmü Seleme annemiz 378 hadis rivayet etmiştir.

Ümmi Seleme annemiz bir gün odasında, bir hanıma saçlarını taratıyordu. O anda da, Allah Resulü (s.a.v.) minbere çıkmış, insanlara bir şeyler anlatmak için; “Eyyühe’n Nas/Ey İnsanlar!” diye bir giriş yapmıştı. Ümmü Seleme validemiz bu sesi işitir, işitmez tarağı çanağı bir tarafa bırakarak o hanıma; “Bırak, sonra tararsın” diyerek ayağa fırlamış, başörtüsünü alarak Efendimiz’i daha iyi duyacak bir mekâna doğru koşmuştu. Hanım şaşırmış; “Ey Ümmü Seleme! Nedir bu halin? Efendimiz (s.a.v.) sana bir şey söylemiyor ki! Mescidde bulunanlara bir şeyler söyleyecek” demişti. Ümmü Seleme validemiz; “Hayır, O (s.a.v.); ‘Ey İnsanlar!’ dedi. Bende bir insan olduğuma göre bu sesi işitmem lazım” demiş ve can kulağı ile evinin de, gönlünün de sultanı olan Efendimiz’i (s.a.v.) dinlemeye başlamıştı.

Çünkü daha sonraki nesillere aktaracakları İslam davasını ciddiye almanın ne kadar gerekli olduğunu bizlere öğretmek için böyle davranmıştı. Bizlerde bize aktarılan peygamberimizin hadislerini duyduğumuzda Ümmü seleme annemiz gibi ciddiye almalıyız.

Bir hadis okumak istiyorum. Ama bizlerin bu okuyacağım hadisi maalesef aynı titizlikle dinlemediğimiz ortadadır. Dünyayı bir vücut olarak düşünürsek birbirimizi sevmekte ve acımakta başarılı olmadığımızı görürüz.

Allah Resulü (sav) buyurdular ki: “Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu (organı) hasta olduğu zaman, diğer uzuvlarda bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa (hummaya) tutulurlar.” (Buhari, Edep 27; Müslim, Birr 66).

Dünyanın herhangi bir yerindeki Müslümanlara karşı yapılan zulüm sadece oradaki Müslümanların bir problemi değil, bizim ve bütün dünya Müslümanlarının yani İslam ümmetinin problemidir, bu şekilde düşünmeli, bütün bunlardan ders almalı, Kuran ve sünneti iyi bilmeli, hayatımıza tavizsiz bir şekilde uygulamalıyız. Müslüman bilinçli, basiretli olmalı, davasına sahip çıkmalı, fasığın getirdiği haberlere inanmayıp, kendisi istişare etmeli, tedbirini almalı, dostunu düşmanını iyi bilmelidir.

Ümmetin içindeki kahramanlardan bahsetmeden geçemeyeceğim. Selam olsun Ebu Garibin mücahitlerine, Filistinin Abdulaziz Rantisi’sine, yeni şehit adaylarına, Patanili mücahidlere, (Seyyit Kutub’un öğrencilerine), Moro adalarının Müslüman direnişçilerine, Bosna, Kosova, Arnavutluk, Makedonya müslümanlarına, Malezyalı gençlere, Yemen, Tunus, Fas mücahitlerine, Nepalin İbrahimlerine (Hindu ve Budist) zulümlerine dayananlara, Arakan’ı Miyanmar’ı terk etmeyenlere, Pataniye, Çeçenistana selam selam olsun…

Yakın zamana baktığımızda ise dünyanın her bir köşesinde (ümmet bilincini) aktarma görevini üstlenen kişilerden bahsetmek isterim;

Şeyh Ahmet Yasin

Ümmet adamı olmayı en güzel şekilde öğreten insan; Şeyh Ahmet Yasin;

Ahmet Yasin’in oğluyla yapılan bir röportajda kendisi onun hakkında şöyle bahsediyordu; “Mala-mülke en ufak tenezzül etmezdi; çocukları, mücahidleri ve fakirleri çok severdi. En çok sevdiği ibadetin namaz kılmak olduğunu söylerdi. Mescitte cemaatle namaz kılmasının ne kadar önemli olduğunu her fırsatta anlatırdı. “Bir gün seni mescide girerken veya çıkarken apaçi helikopterleriyle vuracaklar” dediğimizde; “Acaba Allah bana şehitlik mertebesini nasip edecek mi” derdi, diyor oğlu. Nihayet Allah’ın izniyle o mertebeye yükselmiştir.

Hemen biraz yanından (Bangladeş’ten) ismini idam edilmeden önce yeni öğrendiğimiz Abdulkadir Molla şöyle diyordu:

“Suçum Allah’tan başkasına kulluk etmemekti. Bize kulluk et, dediler. Ben de “asın” dedim. Ben kesinlikle masumum. İslami harekete mensup olduğum için öldürülüyorum. Şehitlik herkese ihsan edilmiş bir kader değildir. Yüce Allah bana şehitlik nasip ederse, kendimi en şanslı olarak düşünürüm. Şehitlik hayatımın en büyük başarısı olacaktır. Benim kanım İslami hareketi ayağa kaldıracak ve otokratların sonunu getirecektir”.

Bir başka kıtada Mısır’da da kendilerini ümmete adamış şahsiyetler vardır. Hasan El Benna ve Seyyid Kutup’la başlayan ümmet olma ve devam ettirme mücadelesi hala sürmektedir. Seyyit Kutup’tan sonra, yine yakın zamanda gözlerimizin önünde Müslümanlara yapılan zulümlere de şahit olduk.

Dünyanın bir çok coğrafyasında ümmetin durumu hiç iç açıcı görünmüyor. Günümüz ümmetinin karşılaştığı sorunlarla ve imtihanlarla sahabenin karşılaştığı sorun ve imtihanlar arasında çok fark yoktur. Bu imtihanların kontrolleri Allah’ın elindedir. Sahabe imtihanlar karşısında iman ve sabırla ellerinden geleni yapmışlardır. Sonunda çabalarının sonunda Allah’ın yardımı onlara ulaşmıştır. Bizler de onları örnek alarak Kur’an’a ve Sünnet’e sarılıp, çaba gösterip, Allahtan yardım dileyeceğiz.

Peygamber Efendimiz bir hadisi şerifinde şöyle buyuruyor; “Ümmetimin hali yağmura benzer, onun öncesi mi hayırlı sonrası mı hayırlı bilinmez”. Sahabeler her türlü sıkıntıya katlanmışlar, İslam’a sımsıkı sarılmışlar ve nesilden nesile aktarma görevini üstlenmişlerdir. Ahir zaman olan günümüzde ise ümmet bunca zorluğun, fitnenin, olumsuzlukların içinde ne olursa olsun sıratı müstakim üzere olmalıdır. Muhammed Ümmeti olma çabası içerisinde bulunan nice samimi Müslümanlar vardır Allahualem, inşaallah Peygamber Efendimizin hayırlı ümmetine dâhil oluruz.

 

Kaynaklar:

Genç Birikim Dergisi

Ümmet Coğrafyası, Adem Özköse

Ümmet Şuuru, Mustafa Çelik

Çeşitli makaleler

 

GRUBA KATIL