Geçmişten Bugüne Ramazanın Toplumdaki Değeri
Genel Yazarlar

Geçmişten Bugüne Ramazanın Toplumdaki Değeri

Konumuza, Efendimizin güzel bir hadisiyle başlayalım: Ebu Hüreyre, merfu olarak rivayet ettiğine göre Resulullah sallallahü aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Her kim inanarak ve sevabını umarak ramazanda oruç tutarsa geçmiş günahları affedilir ve her kim inanarak ve sevabını umarak Kadir Gecesi’ni ihya ederse geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhari, İman). Demek oluyor ki ilk önce inanacağız ve iman edeceğiz. Yaptığımız ibadetleri, Allah’ı razı etmek için mi yoksa birilerini razı etmek için mi yapıyoruz? Bunu çok iyi analiz etmek zorundayız.
Şimdi, Peygamber Efendimiz döneminde ramazan ayı nasıl geçirilirmiş, bunu aktarmaya çalışacağım.
Efendimiz, ramazan ayı girdiğinde cömertliği tavsiye eder ve kendisi de çok üst seviyelerde fedakâr ve cömert davranırmış. Yoksulları, ihtiyaç sahiplerini ziyaret eder, zenginlere de cömertlik konusunda tavsiyede bulunurmuş. Efendimiz, hadisinde şöyle haber vermektedir: “Abdullah İbn-i Abbas’ın (ra) şöyle dediği nakledilmiştir: “Hayır yapma konusunda Resul-i Ekrem (sav), insanların en cömertiydi. Hele ramazan girip Cebrail (as) ile buluştuğunda daha da cömert olurdu. Cebrail (as), ramazan ayında her gece Hz. Peygamber (sav) ile buluşurdu ve Resulullah (sav) ona Kur’an’ı arz ederdi. İşte Cebrail (as), Resul-i Ekrem (sav) ile buluştuğu zaman Hz. Peygamber (sav) rüzgârla sürüklenen yağmur yüklü bulutlar gibi cömert olurdu.”
İkinci mesele, yalan söylemek. İslam’da yalan zaten yasaklanmıştır. Yalan söylemek, Allah’ın hoşuna gitmeyen, kötü bir alışkanlıktır. Efendimiz, yalan söylemeyi bırakmalarını, ömrünün sonuna kadar Müslümanlara tavsiye etmiştir. Ayrıca oruçluyken yalan söyleyenin, orucunun kabul olmayacağını da bizlere aktarmıştır. Şu hadisi de bunun delilidir: Ebu Hureyre’den (ra) nakledildiğine göre Hz. Peygamber Efendimiz şöyle buyurmaktadır: “Yalan söylemeyi ve yalancı şahitliği bırakmayan kimsenin yemeyi ve içmeyi bırakmasına, Allah’ın asla ihtiyacı yoktur.” (Buhari, 1903). Hadisin açıklamasında, yalan söyleyenin orucunun ve amellerinin kabul edilmeyeceği vurgulanmaktadır. Ayrıca Efendimiz, başka bir hadisinde de şöyle buyurmaktadır: “Mutlaka sahura kalkın çünkü sahurda bereket vardır.” (Buhari, Savm, 20). Efendimiz (sav), her gün Kur’an-ı Kerim okurdu. Sahura kalkmayı da kesinlikle ihmal etmezdi. Ayrıca Efendimiz, hiçbir dönemde aşırıya kaçmamış, aşırılığı övmemişti. İftar ve sahurlarda, bolluk içinde ziyafetler tertip etmemişti, israftan hep kaçınmıştı.
Şimdi de Osmanlı döneminde ramazan nasıl ihya edilirdi, kısaca değinmeye çalışalım. Osmanlıda ramazan günlerinde; zenginler, hiç tanımadıkları, hiç bilmedikleri bölgelerdeki bakkal ve manav gibi dükkânlara girer, onlardan veresiye defterini çıkarmalarını isterlerdi. Defterdeki borçları, rastgele sayfalardan yırtıp atar, borçlarını öderdi. “Allah kabul etsin.” der, çeker giderlerdi. Borcu ödenen, borcunu ödeyenin kim olduğunu; borcu sildiren, kimi borçtan kurtardığını bilmezdi.
Osmanlıda ramazanda insanlar, eşe dosta iftar vermeyi büyük bir ibadet kabul eder; misafir ağırlamak, beraber iftar yapabilmek için çırpınırlardı. Ramazan boyunca iftar vakitlerinde kapılar açık tutulurdu. Hiç kimse kapısını kapatmazdı; böylece yolda kalan, iftara yetişemeyen ve ihtiyacı olan herkes istediği eve girer, iftar sofrasına dâhil olurdu. Bunun için tanıdık olmaya gerek yoktu ve iftar için gelenin kim olduğu da asla sorulmazdı, mahremiyete de dikkat edilirdi. Ayrıca Osmanlıda ramazan ayında, yiyecek ve eşya fiyatlarını devlet kontrol ediyordu. Özellikle gıda maddelerinin ramazan boyunca daha ucuza satılması sağlanıyordu.
Şimdi de günümüze, günümüzdeki ramazanlara değinelim. İlk olarak Efendimizin cömertliğinden bahsetmiştik. Günümüzde cömertlik, yardım etme, infak yapma durumları Peygamber Efendimizin yaptığı yardımlarla aynı mı, diye sorsam verilecek cevapları duyar gibiyim. Yani şunlar söyleniyor: “Elimizden geleni yapıyoruz, yardım ediyoruz, fitre miktarı ne kadar?” diye cevaplar almaktayız. Günümüzde maalesef Müslümanlar, o kadar da cömert değiller. “Veriyoruz” diyorlar ama verdikleri çok az bir meblağ. Durumu olanlar, fitre olarak devlet ne belirlediyse ona göre veriyorlar, daha fazla verme durumunda ise birçoğunun elleri titriyor. Durumu olmayanlar müstesna.
Zekât vermemek için de sürekli borç yapıp zekât vermekten kendilerini kurtarmaya çalışıyorlar. Bu durumda maalesef cömertlikte sınıfta kalıyor, birçok Müslüman.
İkinci mesele olarak yalandan bahsetmiştik. Günümüzde maalesef oruçluyken de Müslümanlar yalan söylüyor. Dünyada para kazanma uğruna, bir yerlere gelme uğruna yalan söylüyorlar, gıybet ediyorlar. Orucun kabul olup olmayacağına hiç de aldırış etmiyorlar. Sadece aç kalmayı tercih ediyorlar. Maalesef çok acı ve gerçek böyle günümüz toplumunda.
Üçüncü mesele olarak sahur ibadetinden bahsetmiştik. Efendimiz, kesinlikle sahura kalkmayı ihmal etmemiştir ve hep Kur’an okumuştur. Yine günümüze baktığımızda Müslümanların bir kısmı sahura kalkmaya zorlandığı için akşamdan, yani yatmadan önce yemeklerini yiyip yatmaktalar, sahur ibadetini önemsememekteler. Kur’an okuma ve Kur’an’ı yaşama konusunda Müslümanların çoğunluğu sınıfta kalmaktadır. Çünkü birçoğu, Kur’an okumayı bilmiyor; bilenlerin bir kısmı da sadece yüzüne Kur’an okuyor, anlamını hiç merak etmiyor. Nitekim Kur’an-ı Kerim okuyanlar, anlayarak hayatlarına geçirselerdi toplum, İslam’dan kesinlikle bu kadar uzaklaşmazdı. Ayrıca günümüzde sahura düzenli kalkıp namaz kılmayı umursamayan o kadar çok Müslüman var ki! Hâlbuki namaz, Müslümanın kesinlikle terk etmeyeceği ibadetlerden biri değil mi?
Dördüncü olarak da Efendimiz, ramazanda aşırı gitmemiş, sahur ve iftarda israftan hep kaçınmıştır. Günümüzde, bu konuda da sınıfta kalmaktayız toplum olarak. Çünkü sahur olsun, iftar olsun çeşit çeşit yemekler pişirilmekte, hepsi yenebilecek gibi davranılmakta, imtihan unutulup israfın dibine vurulmakta maalesef. Yenmeyen yemekler, ertesi gün yenmemekte ve ne yazık ki çöpler sevindirilmekte. Ramazanda israftan kaçınıp önderimizi örnek almalıyız ve ona göre hareket etmeliyiz yoksa Rabbimize hesap veremeyiz. Rabbimiz ayetinde şöyle buyurmaktadır: “Sonra yemin olsun o gün, tüm nimetlerden muhakkak hesap sorulacaksınız.” (Tekâsür, 8). Ayette buyrulduğu üzere tüm nimetlerden, tüm yediklerimizden, tüm içtiklerimizden, tüm giydiklerimizden hesaba çekileceğiz.
Şimdi de Osmanlı zamanı ile günümüzü kıyaslayalım. Yukarıda bahsettiğim üzere Osmanlıda zenginlerin; hiç tanımadıkları, zor durumda olan kişilerin bakkal ve manavlardan borçlarını ödemelerini, çok güzel bir davranış olarak görmekteyiz. Ne yazık günümüzde bu şekilde davranışlarla karşılaşmak, çok zor hatta imkânsız. Zenginler, paralarının azalmasından o kadar çok korkuyorlar ki o yüzden böyle davranışları görmek çok zor. Bazı güzellikleri az da olsa görmekteyiz, yardıma muhtaçlara gıda kolisi verilmesi gibi. Osmanlıdaki diğer bir güzellik de iftar verme çabası. Eş dost davet etmek ve ev kapılarının yolda kalan herkese açık olması, kapıların kapatılmaması güzel bir davranış. Günümüzde ise bu tip davetler günden güne azalmakta ve bitme seviyesine gelmekte. Yabancı kimselerin, hiç tanımadıkları evlere girip iftar yapması da imkânsız derecede. Çünkü Osmanlı, İslam’la hükmediyor ve o toplumda İslam’ın kuralları geçerliydi. Diğer bir güzellik, Osmanlı döneminde yiyecek ve eşyaların zamlanmaması, ramazan boyunca daha ucuz satılması. Günümüzde ise tam tersi, yiyeceklerin fiyatlarının ramazana bir hafta kala artmaya başlaması ve ramazan girdiğinde her şeyin çok yüksek fiyatlara satılması, İslam’ın kurallarına muhtaç olduğumuzu ve onları, özlemle beklediğimizi gösteriyor. Rabbim, bizlere, İslam’la yönetilmeyi, İslam’ın güzelliklerine kavuşmayı nasip etsin. Amin.
Emrah DOĞRU
Faydalanılan Kaynaklar:
● Yüce Kitabımız: Kur’an-ı Kerim
● TDV İslam Ansiklopedisi
● Fethu’l-Bârî, Sahih-i Buhari Şerhi