Yalan ve İftira
Arşiv Yazarlar

Yalan ve İftira

Yalan söylemek, büyük bir günahtır. Rabbimiz ayetinde şöyle buyurmaktadır: “Yalan söyleyenler, iftira edenler, ancak Allahü Teâlâ’nın âyetlerine inanmayanlardır. İşte onlar, yalancıların ta kendileridir.” [Nahl 105]
Yalan, günahların en çirkini, ayıpların en fenası, kalpleri karartan bütün kötülüklerin başıdır. Ayette şu olaydan bahsedilmektedir: Hz. Peygamberimize gelen kitabın kendi uydurması olduğunu ileri süren Mekke müşrikleri ve genel olarak tarihin başka döneminde İslâm vahyi için benzer iddiada bulunanlar kastedilerek, yalancılık ve sahtekârlığın ancak böylesi inançsızlara yakışır bir davranış olduğu bildirilmiş; dolayısıyla asıl iftiracı ve yalancıların imandan nasip almamış kimseler olduğu söylenmektedir. Yalancı ve iftiracı olarak kâfirleri örnek gösteren Rabbimiz, Müslümanlara çok büyük bir ders vermektedir. Yani Müslümanın yalan söylemeyeceğini, iftira atmaktan da uzak duracağını açıklamaktadır. Kâfirlerin yaptığı ahlâksızlıklardan ve hayâsızlıklardan Müslüman uzak durmalıdır.
Ahlak âlimleri, ister kasıtlı ister kasıtsız söylenmiş olsun, gerçeğe aykırı her şeyin yalan olduğunu belirtmişlerdir. Bu doğrultuda yalan söyleyen kişi, zamanla insanların güvenini kaybedecektir ve o kişiye doğru da söylese kimse itibar etmeyecektir.
İslam dini, yalanı büyük günahlardan görmüş ve kesinlikle yasaklamıştır. Efendimiz şöyle buyurmaktadır: “Yalandan sakının! Çünkü yalan (insanı) kötülüğe, kötülük de cehenneme götürür. Kişi devamlı yalan söyler, yalan peşinde koşarsa Allah katında yalancı/kezzâb olarak tescillenir” (Buhârî, “Edeb”, 69; Müslim, “Birr”, 103-105). Mümin, Hz. Peygamber’in bildirdiği üzere, “İnsanların kendisinden emin olduğu kişidir” (Nesâî, “Îmân”, 8). Bu sebeple yalan, müminlerin değil, münafıkların bir özelliğidir. Yani bir Müslüman, münafıkların safında yer almaktan kaçınmalıdır ve ailesini de ona göre yetiştirmelidir.
Bu olayla ilgili Hz. Peygamber Efendimiz: “Şu dört özellik kimde bulunursa, o tam bir münafık olur. Kimde bu niteliklerden biri bulunursa onu terk edinceye kadar kendisinde münafıklıktan bir özellik vardır. Kendisine bir şey emanet edildiğinde hıyanet eder, konuştuğunda yalan söyler, söz verdiğinde sözünde durmaz, düşmanlık sırasında haktan sapar.” (Buhârî, “Îmân”, 24; Müslim, “Îmân”, 106) buyurmuştur. Rabbim, bizleri münafıkların özelliklerinden beri eylesin.
Yalanın sıkça kullanıldığı yerlerden biri de alışveriş. Adam, ürününü satmak için her türlü yalanı söylemekte. Sattığı ürün kalitesiz ama yemin ederek “ürünüm çok iyi, kaliteli” diye insanları kandırarak, maalesef çok para kazanmak için her türlü yalan söylemekte. Allah’tan korkmayanlara, emirlerini hiçe sayanlara, Efendimiz: “Allah’tan korkmayan ve doğruluktan ayrılan tâcirlerin kıyamet gününde haddi aşan günahkârlar” olarak diriltileceğini bildirmiştir (Tirmizî, “Büyû”, 4). Öte yandan alışveriş esnasında yalan yere yemin etmeyi yasaklamış, kıyamet gününde Allah’ın yalan yere yeminlerle malını satmaya çalışan kimselerin yüzüne bakmayacağını ve onları temize çıkarmayacağını ve kendileriyle konuşmayacağını haber vermiştir (Müslim, “Îmân”, 171, 173).
Yine tekrar edelim. Müslüman, kesinlikle yalan söyleyemez, yalan söz konuşamaz. Efendimizi sevdiğini söyleyen, onu rehber kabul eden bir Müslümanın, bu hususlara dikkat etmesi gerekmektedir. Çünkü Efendimiz, peygamberlik gelmeden önce veya peygamberlik geldikten sonra, hiç yalan konuşmamıştır. Bundan dolayı kendisine inanmayanlar bile ona güvenmiş ve her konuda Efendimize başvurmuşlardır. Ve ona “Muhammedu’l-emin” (güvenilir Muhammed) demişlerdir.
Efendimize nispeten onun söylemediği bir şeyi hadis gibi uydurmak da kesinlikle yasaklanmıştır. Resulullah “Benim adıma yalan söyleyen kimse, başkası adına kasten yalan söylerse cehennemdeki yerini hazırlasın” (Buhari, Cenaiz) buyurmuştur ve sert bir şekilde uyarmıştır. Tehdidi de cehennem olmuştur. İslam dini, yalanı her koşulda, her ortamda yasaklamıştır. Şu üç durum hariç; savaş esnasında düşmana söylenen, karısına söylediği, (yani “yemek nasıl olmuş bey” dediğinde tam beğenmese bile güzel olmuş demek gibi) bir de küs kimselerin arasını bulmak esnasında söylenen yalan, yalan kapsamına girmemektedir. Nitekim Efendimiz şöyle buyurmaktadır: Humeyd İbn Abdurrahman’dan nakledilmiştir. Ona annesi Ümmü Gülsüm bint Ukbe şöyle anlatmıştır, “Allah Resulü’nün -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurduğunu işittim, insanların arasını bulmak amacıyla iyiyi aktaran (veya iyi olanı söyleyen) kişi yalan söylemiş sayılmaz” (Buhari 2692).
İmam Müslim, bu hadisin sonuna, ravinin şu sözünü eklemiştir: “Ben, Hz. Peygamber’in üç şey dışında, insanların “yalan” dediği şeye izin verdiğini görmedim; savaşta düşmana karşı tuzak ve hile kurmak için söylenen sözler, kişinin (barışmak için) hanımına söylediği yalan söz ve insanların arasını bulmak maksadıyla uydurulan yalanlar.” Bunlar, yalan olarak sayılmamaktadır.
Yalanın şakasını da İslam yasaklamıştır. Yani şaka yoluyla bile olsa yalan söylenmesine müsaade yoktur. Hz. Peygamber, “Bir kimse şaka ile de olsa yalan söylediği sürece tam anlamıyla mümin olamaz” (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II, 352) ve “İnsanları güldürmek için yalan söyleyen kimselere yazıklar olsun” (Ebû Dâvûd, “Edeb”, 80) buyurarak bunun önemine dikkat çekmiştir. O, çocuklara yalan söylenmesine de izin vermemiş, çocuğunu çağırarak, “Gel, sana bir şey vereceğim” diyen bir anneye, “Ona ne vereceksin?” diye sormuş, “Kuru hurma” cevabını alınca da, “Dikkatli ol, ona bir şey vermemiş olsaydın bu senin için bir yalan olarak yazılacaktı” (Ebû Dâvûd, “Edeb”, 80) buyurmuştur.
Dinimizin güzelliği ve inceliği çok güzel, yalan ise kesinlikle çok kötü bir alışkanlıktır. Adam, insanları güldürmek için, kendini ön plana çıkarmak için yalanlarla şaka yaptığını sanmaktadır. Ahlaksızca konuşmaları da bırakmamaktadır. Bu tip şakalara meyletmemeliyiz. İnsanları razı etmek için farklı yollarla yalanlara girmemeliyiz. Doğruluktan ayrılmamalıyız, geçici dünyada insanları memnun etmek için gerçek dünyamızı yani ahireti karartmamalıyız. Bizim tek gayemiz ve hedefimiz, Rabbimizi razı etmek olmalıdır. Doğru sözlü insan, her yerde kazanacaktır. Birisi, bir şey emanet ettiği zaman rahatlıkla emanet eder ve hiç gözü arkada kalmaz. Yani “ben şu kişiye borç para verdim öder mi acaba” diye düşünmez. Veya şöyle de bir durum olabilir, eğer kişi insanların güvenini kazanmışsa dara düştüğünde, “ben verdiğin parayı bugün verecektim, aksilik oldu veremedim” biraz mühlet istediği zaman karşıdaki de ona itibar eder ve erteler, doğru olmak böyle bir şey işte. Şöyle de bakabiliriz; adam borç alır, işleri ters gider ve gününde ödeyemez. Borç veren kişi de onu sıkmamalıdır ve biraz zaman tanımalıdır. Yalan konuşmayanlara Rabbimiz yardım edecektir. Yalan söyleyen bir kimse, ahirette Rabbimizin gazabına uğrayacaktır. Yalancı şahitlik yaparak insanları perişan edenler, Allah’ın azabını hafife almaları sebebiyle de Rabbimizin gazabına uğrayacaktır. Yalancı şahitlik yapmış bir kimsenin şahitliği de tövbe edip insanların güvenini sağlayıp doğru kişi olduğuna ikna edinceye kadar kabul edilmez. Rabbim, bizleri doğru yoldan ayırmasın.
Bir de yapamayacağımız işleri de söylemekten kaçınmalıyız. Adam, her işi yaparmış gibi konuşuyor, insanları diliyle konuşmasıyla ikna ediyor ama iş icraata gelince yan çiziyor. Böyle de olmamalıyız. Yapacağımız işleri söylemeliyiz. Bu hususta Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Niçin yapamayacağınız şeyi söylersiniz? Yapamayacağınız şeyi söylemeniz Allah yanında çok buğzedilmiştir” (Saff 2-3). ” Üstad Mevdudi, -Allah ondan razı olsun- bu ayetle ilgi şöyle tefsir yapmaktadır: (Bu ayet, biri umûmî, diğeri husûsî iki anlamı birden tazammun eder.) Şayet bu ayeti, bir sonraki ayetle birlikte okursak, umumî anlamı şöyle olur: Gerçek Müslüman’ın söylediği sözle, yaptığı işin tutarlı olması gerekir. Ne söylüyorsa, onu bizzat yaparak göstermelidir. Şayet yapmaya niyeti veya gücü yoksa o zaman susmalıdır. Çünkü bir kimsenin yapmadığı bir şeyi söylemesi, Allah katında en kötü amellerdendir. Ve o kimse, Allah’ın azabını hak etmiştir.” (Tefhimu’l-Kur’an).
Bu bağlamda söz verip daha sonra da bu verdiğimiz söze uymak gerekir; toplumda bu da maalesef yerine getirilmemektedir. Hâlbuki Müslümanın sözü, senet olmalıdır. “Şu saatte geleceğim, yarın ordayım, iki gün sonra kesin teslim ederim” gibi sözler verilip maalesef tutulmamaktadır. Bir de üstüne haklıymış gibi laf kalabalığı ile üste geçilmektedir. Bu tip davranışlardan Müslüman, uzak durmalıdır.
Rabbimiz yine şöyle bir uyarı vermektedir: “İnsan, hiçbir söz söylemez ki yanında gözetleyen, yazmaya hazır bir melek bulunmasın” (Kaf Suresi, 18). Bu sebeple konuştuğumuz şeylerin kötü ve çirkin olmamasına dikkat ettiğimiz gibi, yalan olmamasına da dikkat etmeliyiz. Peygamber Efendimiz (sav.) bir hadisinde şöyle buyurmaktadır: “Doğru sözlülük, dürüstlük insanı iyiliğe götürür. İyilik de cennete götürür. İnsan, doğru söyleye söyleye Allah katında dürüst insan olarak yazılır. Yalan ise kötülüğe götürür. Kötülük de cehenneme götürür. İnsan, yalan söyleye söyleye Allah katında yalancı olarak yazılır.” Rabbimiz, bizleri yalancılardan beri eylesin.
Şimdi de iftiradan biraz bahsedelim. İftira, insanın yapmadığı bir suçu, bir olayı yapmış gibi anlatmak veya bir insanda bulunmayan bir kötülüğü varmış gibi göstermektir. Rabbimiz, bu olayla ilgili şöyle buyurmaktadır: “Her kim de bir cinayet veya bir günah kazanır da sonra onu günahsız birinin üzerine atarsa, şüphesiz ki bir iftira ve açık bir günah daha yüklenmiş olur” (Nisa 112). İftira, insanların ocaklarını söndüren, yuvalarını yıkan, iş yerlerini dağıtan, evlilikleri bitiren en önemlisi ise Allah’a ve Resulüne olmadık bir şeyi varmış gibi göstermek yani iftira atmaktır. Kur’an-ı Kerim’de iftira ve aynı kökten çeşitli kelimeler elli dokuz yerde geçmekte olup bunların çoğunda üstte de belirttiğim gibi, “Allah hakkında yalan uydurma, onun birliği yetkinliği ile bağdaşmayan iddialar” arasında yer almaktadır. Örnek verecek olursak, Rabbimizin şu ayetinden bahsedebiliriz: “Allah’a ortak koşan kimse, büyük bir günah işleyerek iftira etmiş olur” (Nisa 48). Başka bir iftira da Efendimize atılan iftiralardır. Sünnetini kabul etmeyerek Efendimizin öyle bir şey söylemeyeceğini gündem edip sünnetsiz bir din peşinde olanlar veya Kur’an-ı Kerim’i Efendimizin yazdığını iddia edenler de Efendimize iftirada bulunmuşlardır. Bu iftiralar, cezasız kalmayacaktır. Çünkü Rabbimiz, çabuk hesap görendir. İslam’da iftira haram kılındığı gibi, asılsız haberleri doğruymuş gibi ilgi göstermek ve bunlara araştırmadan inanmak ve yaymak da yasaklanmıştır. Yani tanıdığımız bir Müslümana atılan bir iftiraya hemen inanmamalıyız “o öyle bir şey yapmaz” diye düşünmeliyiz ve araştırma yapıp o iftirayı ortaya çıkarmalıyız. Rabbimiz şöyle uyarı vermektedir: “Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur” (İsra 36).
Hz. Aişe’ye yapılan iftira (İfk Hadisesi) karşısında Müslümanların tutumu değerlendirilirken bütün müminlerin, böyle bir habere hemen inanmayıp iftiraya uğrayan hakkında iyi niyet taşımaları gerektiği vurgulanmakta, bu tür asılsız yakıştırma ve iftiraların yayılmasından hoşlananların dünyada ve ahirette ağır bir şekilde cezalandırılmayı hak ettikleri bildirilmektedir. Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Bu iftirayı işittiğinizde erkek ve kadın müminlerin, kendi vicdanları ile hüsnü zanda bulunup da ‘bu, apaçık bir iftiradır’ demeleri gerekmez miydi?” (Nur 12).
Hz. Peygamber Efendimiz, bir kişiyi kendisinde bulunan bir kusurla anmanın gıybet, ona asılsız bir kusur veya suç isnat etmenin ise iftira olduğunu bildirmiştir (Müslim, “Birr”, 70; Tirmizi, “Birr”, 23). Mesela büyük günahların sayıldığı bir hadiste, kötülükten habersiz iffetli bir kadına zina iftirasında bulunmak, bu günahlar arasında gösterilmiştir. [Diğerleri; Allah’a ortak koşmak, büyücülük, haksız yere adam öldürmek, tefecilik, yetim malı yemek, savaştan kaçmaktır. (Buhâri, “Vesâyâ”, 23, “Hudud”, 44; Müslim, “Imân”, 145)]
Rabbim, bizleri, yalan konuşmaktan, gıybet etmekten, zina etmekten, suçsuz birine iftira atmaktan korusun ve doğru yoldan ayırmasın. Kendi emirleri doğrultusunda son nefesimizi vermeyi bizlere nasip etsin. Âmin.
Emrah DOĞRU

Faydalanılan kaynaklar:
1. Tefhimu’l-Kur’an, Mevdudi
2. Fethu’l-Bari, Sahih-i Buhari Şerhi, İbn Hacer el-Askalani
3. Temel İslam Ansiklopedisi

GRUBA KATIL