Kâfirlere özenme ve benzeme hallerinin yasaklandığını, Rabbimiz kitabında çeşitli ayetlerde belirtmiştir. Bu ayetlerden bir tanesi de şudur: “Şimdi siz beni bırakıp onu (şeytanı) ve soyunu mu dost ediniyorsunuz? Oysa onlar, sizin düşmanınızdır. Zalimler için ne kötü bir değiş tokuştur bu” (Kehf, 50).
Her zaman, kâfirlerin bayramlarından, adetlerinden uzak durmamız bizim yararımızadır. Buna göre “şu” veya “bu şekilde” kâfirlere özenen kimse, başkaca bir zarara uğramamış olsa bile kendisini bu yarardan yoksun bırakmış olur. Böyle bir özenti, dine sokulmuş bir bidat olduğu için ölçü edindiğimiz bakış açısına göre mekruh olacağı şüphesizdir. Öte yandan kâfirlere bayramları konusunda özenmenin haram olduğu deliller çoktur. Bunlardan bir tanesini Efendimiz bize şu şekilde bildirmektedir: “Kim, bir kavme benzemeye çalışırsa o da onlardandır” (Ebu Davud, Libâs, 4-4031).
Bu hadisten anlıyoruz ki kâfirlere özenmek, benzemek yasaklanmıştır. Günümüz Müslümanlarına baktığımızda kâfir bayramlarından ve âdetlerinden sakınmamaktadırlar. Benim bu konuyu sürekli gündem ettiğime, Rabbimiz şahittir. Gerek sosyal medyada gerekse yüz yüze veyahut da mesaj yoluyla anlattığım Müslüman kardeşlerimizin, “doğru söylüyorsun” dedikten sonra ertesi sene bir daha bu kutlamaları yaptıklarını görmekteyiz. Bu kişiler, tevhidin manasını anlayan ve anlamayanlar da aynı kutlamaları yapmaktadırlar ve çekinmeden sosyal medyada paylaşmaktadırlar. Hem Rabbimizin emirlerine teslim olmuyorlar hem de şikâyet edip, “İslam’a uygun olmayan nesil türedi” diye şikâyet etmektedirler. Rabbimiz, bize şöyle buyuruyor: “Bir toplum kendilerindeki özellikleri değiştirinceye kadar Allah onlarda bulunanı değiştirmez. Allah, bir topluma kötülük diledi mi artık onun için geri çevrilme diye bir şey yoktur. Onların Allah’tan başka yardımcıları da yoktur” (Rad, 11).
Bizlerin, Müslümanlar olarak ilk önce Rabbimizin emirlerine şeksiz ve şüphesiz teslim olup kâfir adetlerinden ve bayramlarından uzak durmamız gerekmez mi? Bizler, Rabbimizi razı edip, O’na teslim olursak O da bizdeki durumları değiştirecektir. Çünkü Rabbimiz, sözünden dönmez. Başka bir ayetinde şöyle buyurmaktadır: “Onlar ki yalan konuşulan yerlerde bulunmazlar ve boş laf edenlerle karşılaştıklarında vakarla geçip giderler” (Furkan, 72).
Bu ayeti, Seyyid Kutub -Allah ondan razı olsun-, şöyle tefsir etmektedir: “Onlarla hiç ilgilenmezler. Kulaklarını onlara verip kirletmezler. Böyle şeylere katılmak bir yana, görmekten, yakınından geçmekten bile kaçınırlar ve vakarla geçip giderler. Zira müminin boş ve kötü şeylerle uğraşmaya zamanı yoktur. Gereksiz işlere harcayacak vakti bulunmaz. O, kendisini; inancına, davasına ve bunun gerek nefislerdeki gerekse hayattaki mükellefiyetlerine verir ki bununla uğraştırır onu. Onların bir başka hususiyeti de hatırlatıldığı zaman çabuk hatırlayıp, öğütlendikleri zaman çabuk ibret alıp Allah’ın ayetlerine gönüllerini açık tutmaları ve onları öğrenerek ibret almalarıdır.” Öte yandan Kadı Ebu Yalâ’ya göre ayet, müşriklerin bayramlarına katılmayı yasaklayan bir çağrıdır. Bunlara örnek verecek olursak; Hz. İsa’nın doğum günü, “krismis” diye bilinen yılbaşı bayramı, adetler, anneler günü, babalar günü, kadınlar günü, sevgililer günü, doğum günü, Kur’an’da ve sünnette olmayan diğer batıl bayramlar boş ve gereksiz kutlamalar değil midir? Efendimiz bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır: “Allah, sizin iki eğlence gününüzü onlardan daha hayırlı olan şu iki günle değiştirdi. Bu iki gün, Kurban ve Ramazan Bayramı günleridir” (Ebu Davud, Sünen, c.1, s. 665, h. No: 1034, Kitap, Bab: Bayram namazları).
Şimdi yılbaşı kutlamalarından bahsedelim. Hz. İsa’nın -selam üzerine olsun-, doğum yıldönümü olduğu sanılarak yapılan bütün kutlamalar dinimize aykırıdır. Bir Müslümanın kâfirlerin bayramına kesinlikle özenmemesi ve kutlamaması gerekir. Bu bayramları kutlayan Müslümanları da bunun haram olduğuna dair uyarmamız gerekir. Bir Müslüman, yılbaşı kutlaması için hazırlıklar yapar ve bizleri de davet ederse o davete icabet etmememiz gerekir ve bu olayın haram olduğu üstüne basa basa anlatılmalıdır. O geceye dair hediyeleri de kesinlikle almamamız gerekir. Bu tip bayramlarda giyilen kıyafetleri bir Müslüman kesinlikle satamaz ve o güne özel kuruyemiş tezgâhları vs. yiyecekler ve içecekleri Müslümanları teşvik edecek şekilde sunamaz. Eğer ki bu söylediklerimizi yapmazsak, kâfirlerin bayramını onlar gibi kutlamaya çalışırsak işlenen günahların ortağı ve destekçisi olmuş oluruz. “Nevruz” ve “Mihrican” gibi eski İran bayramları da aynı kategoridedir. Bunları kutlamak da caiz değildir. Rabbimiz bir ayetinde şöyle buyurmaktadır: “Müminler o kimselerdir ki Allah’ın adı anıldığı zaman kalpleri ürperir” (Enfal, 2).
“Kulları içinde ancak bilginler, Allah’tan gereğince korkar” (Fatır, 28). Günümüzde Müslümanların, bu durumda Allah’tan gereğince korkmadığını görmekteyiz. Bu tip bayram günlerinde alışveriş merkezleri tıka basa dolu. Hediyelik eşyalar ve giysiler, ayrıca kuruyemiş tezgâhları kurulup o güne hazırlıklar maalesef olmaktadır. Bize düşen görev; elimizden ne geliyorsa yapmak ve bu günlerin batıl, kâfir bayramları olduğunu anlamasalar da anlatmaktır. Allah ve Rasulü’nü sevdiğini söyleyen Müslümanlar, Allah ve Rasulü’ne düşman olan kâfirlerin örfünü, âdetlerini, bayramlarını kesinlikle kutlayamaz ve onlarla kesinlikle dost olamaz. Rabbimiz şu şekilde buyurmaktadır: “Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir topluluğun; babaları, oğulları, kardeşleri veya aşiretleri bile olsa Allah’a ve Peygamber’ine karşı gelenlerle dostluk ettiklerini görmezsin. Onlar, Allah’ın kalplerine imanı yazdığı ve kendilerini, tarafından bir ruhla desteklediği kimselerdir. Onları, içinde sonsuza kadar kalmaları üzere altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Allah onlardan hoşnut olmuş, onlar da O’ndan hoşnut olmuşlardır. İşte onlar, Allah’ın taraftarlarıdırlar. İyi bilin ki Allah’ın taraftarları, kurtuluşa erecek olanların tâ kendileridir” (Mücâdele, 22).
İbnu Ebi Hatim`in İbnu Şevzeb’den rivayet ettiğine göre bu ayet-i kerime, Ebu Ubeyde bin Cerrah (r.a.) hakkında inmiştir. O, Bedir’de, babasını (müşriklerin tarafında olduğu için) öldürdü. Taberani ve Hakim’in rivayetlerine göre Ebu Ubeyde’nin (r.a.) babası Bedir’de ona seslendi ama Ebu Ubeyde (r.a.) yüz vermedi. Fazla ileri gidince de onu öldürdü. Bu olay üzerine bu ayet-i kerime indirildi. Bizler de kâfir saflarında yer almamalıyız ve onların eğlencelerinden uzak durmalıyız. Oluk oluk Müslüman kanı akıtan kâfirlerin ne bayramları ne özel günleri ne de âdetleri Müslümanların gündeminde olabilir, olmamalıdır da. Bu konularda, anne babaya büyük sorumluluklar düşmektedir. Anne ve baba, Allah’ın dinini tam ve eksiksiz öğrenip, günümüzde kâfir bayramları ve adetlerinin Müslümanları ilgilendirmemesi gerektiğini çocuklarına anlatmaları gerekir. “Ne yapayım çocuklar istiyor!” diye bir bahane üretmemelidir. Günümüzde ilahiyat mezunlarının da dâhi bu tip kâfir adet ve bayramlarını kutladıklarını görmekteyiz. Bahaneleri, “çocuklar istiyor!” Bu, bahane olamaz; senin nefsin de arzuluyor bu tip eğlenceleri ki, çocuklarına işin vehamiyetini anlatamamışsın!
Şeyhu’l-İslâm İbn-i Teymiyye -Allah ona rahmet etsin-, “İktidâu’s-Sırâti’l-Mustakîm Muhâlefetu Ashâbi’l-Cehîm” adlı kitabında şöyle demiştir: “Bazı bayramlarında kâfirlere benzemek, inandıkları bâtıl inançlarında kalplerine sevinç ve mutluluk girmesini gerektirir. Belki de onların bu hareketi fırsat bilmeleri ve zayıfları ezmeleri konusunda cesaretlendirir.” Kim, bunlardan (yukarıda saydığımız şeylerden) birisini yaparsa, ister onlara şirin görünmek için yapsın, ister sevgi ve muhabbet beslemek için yapsın, isterse utandığından veyahut da başka sebeplerden dolayı yapsın günah işlemiş olur. Çünkü bu hareket, Allah’ın dîninde yağcılık yapmak ve ikiyüzlü davranmaktır. Yine bu hareket, kâfirlerin kalplerinin güç ve kuvvet kazanmasına ve dînleriyle övünmelerine sebep olur.
Aynı şekilde bayram dolayısıyla törenler düzenlemek suretiyle kâfirlere benzemeleri, karşılıklı hediyeler alıp vermeleri, tatlılar dağıtmaları, tabaklarda yemekler dağıtmaları veya o günde işi tatil etmeleri, Müslümanların üzerine haramdır. Nitekim Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem), bu konuda şöyle buyurmuştur: “Kim, (giyindikleri gibi giyinmek, onların gittikleri yoldan gitmek ve bazı fiillerinde onları taklit etmek suretiyle) bir topluluğa benzerse, o da onlardan olur” (Ebu Dâvud).
Rabbimiz bir ayetinde şöyle buyurmaktadır: “Bugün size dininizi kemâle erdirdim, (sizi cahiliyet karanlığından İslâm nuruna çıkarmak suretiyle) üzerinize nimetimi tamamladım ve din olarak size İslâm’ı seçtim” (Mâide, 3). Rabbimiz, İslam dininin kurallarını, yasalarını, kanunlarını, yememizi, içmemizi, bayramlarımızı ve dünya hayatında nasıl yaşayacağımızı bize bildirmedi mi ve noktayı koymadı mı? Rabbimiz, “dininizi kemale erdirdim” diyor. Yani nasıl yaşayacağımızı, neleri kutlayıp kutlamayacağımızı da bizlere Efendimizle öğretmiştir. Bizlere, sadece uygulamak düşüyor. Kâfirlerin bayramlarını, adetlerini kutlamanın haram olduğunu bile bile kutlamak, inadına kutlamak, “senin emirlerin umrumda değil” demek, Allah’a kafa tutmaktır.
Rabbimizin uyarısına kulak verelim şimdi de: “Kim, İslâm’dan başka bir din isterse o din, ondan asla kabul olunmayacaktır. Ve o, ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır” (Âl-i İmrân, 85).
Bizim dinimizin kuralları bellidir ve bizi küçültecek, bizi ahlaksız yapacak kurallar değildir. Hüsrana uğramamak için dinimizin kurallarına uymak zorundayız. Bir Müslüman, kesinlikle kâfirlere benzeyemez. Onların; âdetlerini, törelerini, bayramlarını, şenliklerini benimseyemez, kutlayamaz ve onları gündem edemez. Çünkü onlar, Allah ve Rasulü’ne düşmandır. Onlar, zina ahlaksızlığını yapanlardır. Onlar, masum insanların hiç acımadan kanını dökenlerdir. Onlar, faizden, faizli alışverişten korkmayanlardır. Onlar, tesettüre riayet etmeyenlerdir. Onlar, ahlaksızlığı yayanlardır ve onlar, Allah’ın kurallarını beğenmeyip O’na kafa tutanlardır. Böyle Allah ve Rasulü’ne savaş açan kâfirlerin bayramlarını, âdetlerini neden kutlamak ister bir Müslüman? Müslümanın Allah’a savaş açan kâfirlere karşı durması gerekmez mi? Unutmayalım ki kimin izinden gidiyorsak, kimin peşinden gidiyorsak o yollar eğer ki Allah ve Rasulü’nün karşısında ise cehenneme gitmek kaçınılmaz olur. Bir Müslüman, cehenneme gitmek için çalışmamalı, cennet için çalışmalı. Çünkü Rabbimiz, cehennemi kâfirler için yaratmıştır. Bizler de onların gittiği yoldan gidersek, onların yaşadığı gibi yaşarsak cehennemde de onlarla beraber oluruz. Allah, muhafaza eylesin.
Rabbimizin ayetine kulak verelim: “Ey iman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olan kimseleri yakın dost, sırdaş ve işlerinize vekil edinmeyin! Siz, onlara safça sevgi gösterisinde bulunuyorsunuz. Oysa onlar, size gelen gerçeği inkâr etmiş ve sırf Rabbiniz olan Allah’a inandığınız için Peygamber’i ve sizi yurdunuzdan çıkarmışlardır. Eğer siz gerçekten benim yolumda cihat etmek ve rızamı kazanmak maksadıyla yurdunuzu terk edip çıktıysanız, kâfirlere nasıl sevgi gösterip sır verebilirsiniz? Gerçek şu ki, sizin gizlediğinizi de, açığa vurduğunuzu da ben çok iyi bilmekteyim. Bundan böyle içinizden kim onlara sevgi besler ve sır verirse, kesinlikle dümdüz yoldan sapmış olur!” (Mümtehine, 1).
Rabbim, bizleri yoldan sapanlardan eylemesin. Ama bakıyoruz ki Müslümanlar gerçek bayramları ve İslami adetleri bırakmışlar ve karış karış kâfirleri takip etmektedirler. Geçtiğimiz günlerde hicri yılbaşımız vardı. Ama Müslümanlar, gündemine dahi almadı; çok az bir topluluğun gündemindeydi. Cuma günleri, Müslümanların bayramıydı. Onun yerine kâfirlerin özel günleri olan cumartesi, pazar Müslümanlara dayatıldı ve cuma günü bayramının değeri kaybettirildi. Efendimiz, bir hadislerinde şöyle buyurmuştur: “Allah, bizden öncekileri cuma gününden saptırdı. Cumartesi günü Yahudilerin, pazar günü ise Hristiyanların olduğu halde Allah, cuma gününün bizim olmasını nasip etti. Böylece cuma, cumartesi ve pazar günleri art arda sıralandı. Onlar, kıyamet gününde bizden arka sıradadırlar. Biz, dünyalıların sonuncuları olduğumuz halde kıyamet günü haklarında ilk hüküm verilecek olanlarız” (Müslim, c. 2, s. 586, H. No: 856, Kitap, Cuma, Bab: Cuma gününün bu ümmete verilmesi). Ama değer veren mi var? Cuma günü “hayırlı cumalar” mesajları havada uçuşuyor ama adam cumaya gitmiyor, cumanın önemini bilmiyor.
Yine geçtiğimiz günlerde Kurban Bayramıydı. Kurban Bayramının da değeri ve gerçek anlamı kaybedilmeye başlandı ve tatil bayramı, et bayramı yerini aldı. Kurbanını kesen Müslümanlar etin hesabını yapar oldu. Hâlbuki “kurban” kavramı, bir adanmışlığı, Allah için bireyin her şeyini feda edebilecek olmasını, Allah’a teslimiyeti ve ona karşı şükür içinde olmayı ifade etmekti. Kredi çekip Allah’ın haram kıldığı faizle bile kurban kesenleri görmekteyiz. Nerede kaldı adanmışlık, nerede kaldı teslimiyet? Akraba, eş, dost ziyaretleri, yerini tatile, plajlara, koşmaya bıraktı. Ramazan Bayramı da aynı şekilde günümüzde gerçek değerini kaybetmiştir. Kâfirlerin bayramları ve özel günleri birçok Müslümanın daha çok gündemindedir. Bizler, Rabbimizi razı etmek istediğimiz halde O’nun belirlediği sınırları çiğnersek bizden razı olur mu? Elbette ki olmaz. Çünkü kâfirler, Allah’ın emir ve yasaklarını ve Rasulü’nü tanımamaktadırlar. Allah’ın emir ve yasaklarını tanımayanların peşinden gittiğimiz sürece, Rabbimiz bizden razı olmayacaktır. Tam tersine Peygamberimiz, birçok mübah işte, ibadet biçimlerinde kafirlere ters düşmeyi ümmetine ısrarla emretmiştir. Çünkü biz Müslümanlar olarak cehennemliklerle aynı safta, aynı davranışlarla birlikte olamayız. Kâfirlerin bayramlarını kutlamamızı engelleyen bir dinimiz vardır. Bu dinin adı, İslam’dır. Kuralları da bellidir, yasakları da bellidir. Bir Müslümanın İslam dininin kurallarına göre hareket etmesi, mecburidir. Hz. Ömer -Allah ondan razı olsun-, şöyle buyurmaktadır: “Sakın acem dilini öğrenmeyiniz ve müşriklerin bayram günlerinde onların mabetlerine gitmeyiniz. Çünkü o gün, onların üzerine Allah’ın azabı iner” (Beyhaki, Sünen el-Kübra, c. 9, s. 234; Abdurrezzak El Musannef, c. 1 s. 411, h. No: 1609).
Görüldüğü gibi kâfir bayram, tören ve adetlerinden uzak durmamız gerekiyor. Temmuz 2022 tarihli, 242 sayılı dergimizde de doğum günü, anneler günü, sevgililer günü, kadınlar günü gibi günlerin kâfir adetleri olduğuna değinmiştim. Yine tekrarlıyorum bu adetlerden de Müslümanın kesinlikle uzak durması gerekir. İslam’da bu tip kutlamaların olmadığını ve yasaklandığını bildiği halde kutlayan kimseler, Allah’a hesap veremezler, nasıl hesap vereceklerini düşünüp bir an önce İslam’ın kurallarına göre hareket etmeleri gerekmektedir. Rabbim, bizleri, İslam’ın kurallarına göre harekete edenlerden eylesin. Bildiği halde uygulama yapmayanlardan uzak eylesin, ayaklarımızı dini üzere sabit kılsın. Ayaklarımızı kaydırmasın. Âmin.
Emrah DOĞRU
Kaynaklar:
- Fi zilali’l-Kur’an, Seyyid Kutub
- Tefhimu’l-Kur’an, Mevdudi
- Sırat-ı Müstakim, İbn Teymiyye