Bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik…
Zaman bendedir ve mekân bana emanettir şuurunda bir genclik.
Karanlıkta ak sütün içindeki ak kılı fark edecek kadar gözü keskin bir gençlik.
Necip Fazıl Kısakürek
Necip Fazıl’ın, özelliklerini özlü ve özgün bir biçimde dile getirdiği gençliğe hitabesindeki gençlik; neyin, ne olduğunun farkında olan, sorumluluğunu bilen, mensubu olduğu toplumu her yönüyle seven ve medeni seviyelere taşıyan bir gençliktir.
Zamanı, tüm yönleri ile kavramış, kuşatmış ve özümsemiştir. Geçmişiyle, geleceğiyle, içinde bulunduğu an ile zamanı tüm kuşatıcılığıyla buyur eder zihin dünyasına, yüreğine ve onu en güzel biçimde ağırlar.
Bu özellikleri haiz olan gençlerden oluşan bir toplumun muasır medeniyetler seviyesine hatta onların da ötesine geçmesinin önünde hiçbir mani yoktur. Tarihi ile barışık, inancına sarılmış, örfünü ihmal etmeyen, atiden vazgeçmeyen bireylerin inşasında ter döktüğü toplum, müreffeh bir toplumdur ve emniyeti tesis etmiştir. Halk, huzurun ve refahın getirdiği kalitenin yersiz sebeplerle elinden kayıp gitmesine müsaade etmeyecektir. Özveriyle inşa edilen bu toplum, yine diğer toplumların imrenerek baktığı, kendisine benzemek için uğraştığı bir konumda olacaktır ve elbette dünya medeniyetlerinin gözbebeği olacaktır.
Zamanın farkında olan ve onu doğru kullanan kuşağın, toplumun adalet duygusu gelişmiş bir düzeydedir. Gücün hüküm sürmediği, mazlumun korunduğu, haklarının savunulduğu, adalet üzerinde yükselen bir işleyiş vardır. Gücün sağladığı ayrıcalıkla zehirlenen bireylerin varlığından söz etmek zordur, böyle bir yapı içinde. Böyleleri olsa bile ıslah edilirler usulünce, damarlarında akan kibir zehri sökülüp atılır.
İnanç ile kavgası olmaz bireylerin; zira kâinat ve onun yaratıcısı karşısında acziyet içinde olduğunu hızlı ve kolay bir biçimde kavrar ve kabullenir. Helvadan ilahlar edinip de onlara tapmaya kalkışmaz, mutlak ilahı bırakıp. Yahut kendisi bizzat varsayımlar, kabullenişler üzerine inşa edilmiş bir bilimin muğlaklığında boğulmaz, kaybolmaz. Bir sonraki asırda veya yılda çürütülme ihtimali bulunan ama kendisine kutsiyet atfedilen bilimsellik yalanını ilahlaştırmaz. Âlemlerin Rabbini, bu mesnetsiz bilgilerle sorgulamaya yahut inkâr etmeye kalkışmaz; çünkü akıl ve onun semeresi olan bilim, Allah’ı sorgulamak, ondan hesap sormak için değil, aksine onu bilmek için vardır. Yüz yıl boyunca ilahi bir emirmiş gibi telakki edilen bilimsel bir teori, yüzüncü yılında başka bir teori ile çürütülebilir, nitekim böyle de oluyor. O hâlde ispata muhtaç olan bilimi, Allah’ın varlığını ispat için tek ölçüt olarak kabul eden ve dayatan nasipsizlerin, zaman ve mekân şuuruyla ayakta duran bir toplumda asla yeri yoktur. Hasbelkader bulunacak olsalar bile varlıklarını uzun süre devam ettirmeleri mümkün olmayacaktır.
Tarihi, kültürü, dili ve en önemlisi inancı ile kavgalı olan, bu değerlere karşı topyekün bir savaş içinde bulunan bireyin de toplumun da akıbeti müphemdir, bir o kadar da meş’umdur. Zira ceddiyle kavga içinde bulunanların sağlam temellerinin bulunmayışı, yadırganacak bir durum değildir. Geçmişini hor görüp çağın zevk merkezli yıkıcı kültürüne meyledenlerin yolları, her zaman karanlık olacaktır. Zamanla mahut olan eğlenceler, eski lezzeti vermekten uzaklaştıkça âdeta sudan çıkmış balığa dönecektir birey ya da toplum. Baki olanın verdiği huzuru, başka hiçbir yerde bulamayacaktır. Yaptıklarının hata olduğunu fark edebilirler ise işte o zaman işlerin yoluna girmeye başladığını görecekler. Dilini, inancını, tarihini yitirenlerin mazisi yitiktir, atisi ise kesik. Ne bağlanabilecekleri kökleri bulunur ne de umutla bakabilecekleri bir ufuk. Soyu kesik, zihni ezik ve ruhu bulanıktır. Anı yaşarken anın içinde boğulmuştur, lakin farkında değildir. İblis’in pusuya yatmasına lüzum yoktur artık; çünkü insan, kendi kuyusunu kazmıştır. Kur’an, “yazık” der böylelerine, yazık ki heba etmişlerdir ömürlerini, sermayeleri eriyip gitmiştir.
Mazisinde İslam’ın -tek ilahi dinin- olduğu toplumların ortaya koyduğu her eser, kıymettardır; çünkü onlar, Allah’ın rızasını gözetmişlerdir her işinde. Sanatı keyif verir, inancı huzur. Dili bülbül nağmeleri mırıldanır, coğrafyası emniyet içindedir, en uzak diyarlara kadar zerrece zarar görmeden ulaşır. Gıdası helaldir, aile ocağı sıcacıktır, mektebi nurlu, talebesi mutludur. Velhasıl medeniyet vücut bulmuştur yeryüzünde.
İnsan, ağaç misali tutunmak ister sağlam bir zemine, tutunsun ki neşet edebilsin, göversin, meyve versin, nesilden nesile sürsün bu kervan.
Müstakbeli bul, sen de koşanlarla bir ol da
Maziyi fakat yıkmaya kalkışma bu yolda
Ahlafa döner korkarım, eslafa hücumu
Mazisi yıkık milletin atisi olur mu
Mehmet Akif
Taşkın Önel