Temeli Bozuk Evin Duvarını Tamir Etmek
Genel Gündem Son Sayımız Yazarlar

Temeli Bozuk Evin Duvarını Tamir Etmek

Temeli bozuk atılmış bir ev. Yıkıldı yıkılacak. Her daim sallanıyor. Birileri de boyuna rengi solmuş tuğlaları değiştirmekle, patlamış ampulleri yenilemekle ve eve yeni güzel eşyalar almakla meşgul. Her gün bir tarafları yıkılan, patlayan, sökülen evin sorunu temelin sürekli sallanması. Bunu ev ahalisinin çoğu da biliyor ama evi tamamen yıkıp da güzel bir temelle yeniden inşa etmek de açıkçası bir hayal gibi geliyor.

On yıldır ahali bir şeylerin beklentisinde. Müslümanlara bu zamana kadar zulmedilen konularda ufak tefek tavizler veren şer güçlerin oyunları, önüne yem atılan kuşlar gibi insanları tuzağın içine daha da çok çekmekte. Yavaş yavaş içi boşaltıldıktan, anlamını yitirdikten sonra serbest bırakılan İslam’a ait şiarlar, artık İslam’ın değil başka dinlerin şiarı haline gelivermekte. Mesela başörtüsünü; “Başkası benim yaşantıma karışamaz. Ben de başkasının mini eteğine karışamamam. Kendi içimde kendi dinimi yaşarım ama toplumsal hayatta da herkes kendi dilediği gibi yaşamalı” diyerek örten nice bayan bu söylemleri ile aslında ibadeti Allah için değil tam da anlattığı üzere insanlara emreden “laiklik” putu için yapmış oluyor.

Aynı şey diğer ibadetler için de geçerli. Bugün öyle insan profilleri ortaya çıktı ki, mescitte karşılaştığınız zaman ondan daha abidi yokken dışarı çıkıverdikten sonra da başkalarının önünde eğildiğini, Allah’ın istemediği işlerde en önde yer aldığını, karşı cinsten kendi gibi mahluklarla yersiz edepsiz muhabbetlerde başı çektiğini görüveriyoruz. Kendi sohbet halkalarında şeriat hamisi kesilip işyerine geldiğinde patronundan biraz daha para koparabilmek için Allah’ın haram kıldığı nice işlere bulaşanlarla sürekli karşılaşıyoruz.

Yani anlayacağınız şeklen din olarak etrafımızda “İslam”ı görüyoruz. Ancak günümüzde öyle gizli, öyle tehlikeli putların kurduğu, kurdurulduğu düzen var ki, Allah’a itaati temsil eden ibadetler, şiarlar Allah adına değil, bu putlar adına yerine getiriliyor. Tüm yaşananları gören ancak olaylara Allah’ın kitabıyla ve Resulünün sünnetiyle bakmayan diğer bir ifadeyle “basireti kapanmış” insanlar bu olayları “bir şeyler düzeliyor, bu sallanan ev yavaş yavaş artık modernleşiyor” diyerek seviniyorlar. Evin temeli ancak “basireti” yani “Furkan”ı yani Kuran ve Sünnet penceresiyle hayata bakmayı bilenleri endişelendiriyor.

Türban meclise girdi, kamuya girdi oraya girdi buraya girdi… Tüm anlamını yitirdikten sonra… Meclise giren kadının fotoğrafını diğer “yavaş yavaş şeriatı hakim kılacak” partinin üyeleri sanki bir manken gibi fotoğraflamış durmuş. Yan yana hatıra resimleri çekmişler. El ele tutuşup bir de merhabalaşmışlar. Evet, sevinç naraları atmaya devam… Kamuda, belki de günde yüz erkeğin gözüyle baştan aşağı inceleneceği bir ortamda kadına başörtüsü de serbest oldu. Böylece kadına “gel başörtünle de olsa gel. Sakın evde durup da bu sömürü düzenine baş kaldıracak bir Musa’ya gebe kalma, sakın öyle çocukların yetişeceği yuvalar kurma. Meclise de gir, başörtünle de gir ama onu emredeni yok sayarak. Kanun çıkar, imzala, başındakini emredene rağmen…” denmekte.

Bir tuğla daha temelinden sallanan binanın eksik bir taraflarına zor kötek on yılda yerleştirildi. Ama nasıl tuğla, kendini taşımaya bile dermanı yok ki binayı taşısın.

Bunu kendisi daha da beter olan bir adam, bu projeyi yürütenlere şöyle anlatıyor: “Eskinin mücahidleri şimdinin müteahhitleri siz değil misiniz? Madem örtüyü Allah emrediyor, mirasta da kadına bir pay, erkeğe iki pay verecek misiniz?”

İnsanlar, vekiller çıkararak, ıslahatlar yaparak, dernekler kurarak, eylemlerde gürleyerek yani tuğlaları değiştirerek yeniden özlenen Tevhid binasına erişebileceklerine ne acıdır inanmaya devam ediyorlar. Başörtüsü serbest bırakılıyor ama ne adına bırakılıyor kimsenin umurunda bile değil. Oysa kimse Allah emrettiği için serbest bırakıldığını iddia edemez. Çünkü öyle olsaydı Allah’ın yok sayılan başörtüsü dışındaki binlerce-milyonlarca emri de serbest bırakılmalıydı. Ki bu da binanın temelinden yenilenmesiyle mümkün olabilirdi. Ancak başka ilahlar adına özellikle laiklik, demokrasi, cumhuriyet gibi helvadan olmasa da kavramdan ve kelimeden putlar adına yapılan her değişiklik, her özgürlük vaadi bu eskimiş köhne binanın, temelinden her gün defalarca sallanan bu viranenin akan çatısıyla uğraşmak kadar vahamet dolu, boş bir uğraş.

Müslüman böyle bir viranede rahat uyuyamaz! Uyumamalı. Böyle bir evde ölüm tehlikesiyle yüz yüze yaşayan bir adam nasıl güle oynaya vakit geçiremezse, nasıl hiçbir şey yokmuş gibi tatillerle pikniklerle zamanını, parasını çarçur edemezse Müslüman da bu devirde asla içi rahat bir şekilde bir gün dahi geçiremez, geçirmemeli! Böyle bir viranede bir adam halen parasını, enerjisini, gücünü akan çatıyı değiştirmeye, evin prizlerini düzeltmeye, her gün defalarca çatlayan duvarı defalarca tamir etmeye harcarsa o adama yalnızca gülünür.

GRUBA KATIL