Beşşar Esad ve ‘çöl gülü’ karısı Esma’nın sahte maskeleri sonunda düştü.
Kurnaz doğasına uygun olarak aranan haydut, muhtemelen gece kaçtı. Beşşar Esad’ın, karısı ve üç yetişkin çocuğuyla birlikte, fazlasıyla hak ettiği sert cezadan kurtulmak için aceleyle Rusya’ya kaçtığı bildirildi.
Elbette onlarca yıl boyunca çok fazla keder, kayıp ve acıya neden olan ve insanlığa karşı işlediği korkunç ve ölümcül suçlardan kurtulabilmek için çok uzakta bir yere sığınan bir korkağın sonunun bu şekilde olması öngörülebiliyordu.
Bu yüzden Esad artık Suriye’yi değil, Rusya’yı evi olarak görüyor. Himayeci patronu ise savaş suçlarıyla suçlanan bir diğer adalet kaçağı, Rusya devlet başkanı Vladimir Putin.
Suriye’nin iğrenç adamı, şüphesiz kendisinin ve suç ortağı Esma’nın alışkın olduğu konforlu hayatı finanse etmek için, yanında bol miktarda yağmalanmış para ve altın götürdü.
Batılı moda tasarımcıları tarafından hazırlanmış kıyafetler içindeki bu iki kanun kaçağının, sefil hayatlarının geri kalanını Rusya’nın uçsuz bucaksız topraklarında bir yerlerde, geniş ve “güvenli” bir evde saklanarak geçireceklerinden şüpheleniyorum.
Bu arada, diktatörün ani çöküşünü kutlayan bitkin Suriyeliler, sevdikleri vatanlarını yıllardır çirkinleştiren bir iç savaşın ardından, ellerinden gelenin en iyisini yaparak toparlamaya ve yeniden inşa etmeye çalışacaklar.
Diktatör ve ailesi, nereye kaçarlarsa kaçsınlar, asla bu silinmez lekeden kurtulamayacaklar. Batı başkentlerinin ve haber merkezlerinin, bir zamanlar kutsadıkları “iyi adamı”, daha önce kullandıkları diğer diktatörlere yaptıkları gibi “kötü adama” dönüştürmeleri, bilindik bir retorik pandomimdir.
Beşşar’ın babası Hafız, itaatkâr oğlunu 2000 yılında Suriye’nin başına geçirdi. Bu, İngiltere eğitimli “kibar göz doktoru” sonrasında birçok Batılı liderler ve kuruluşlar tarafından, babasının iğrenç bir vahşet geçmişine rağmen, “iyi bir otokrat” olarak cilalandı.
1982’de üç haftalık bir kuşatma sonrasında orduya, 20.000 Suriyeli “isyancıyı” yok etme emri veren Hafız Esad -kaliteli takım elbise giyen bir sosyopat- o zamanki ABD başkanı George Bush tarafından “aferin” almıştı. O zamanlarda, eli kana boyanmış tiran, ABD tarafından Irak’ın etkisini azaltabilecek yararlı bir bölgesel müttefik olarak görülüyordu.
Washington ile Şam arasındaki ilişkiler, 20. yüzyılın geri kalanında ve Beşşar’ın yeni bin yıldaki cumhurbaşkanlığı döneminde, büyük ölçüde sıcak kaldı. Başından beri Beşşar -Londra’da eğitim görmüş, telejenik eski bir bankacı olan Esma’nın da yardımıyla- bir sürü Batılının çok çekici bulduğu ilerici, laik bir “anlatının” arkasına gizlendi. Bu dönemde ticaret ve turizm gelişti. Avrupalı parlamenterler, bir Fransız senatörün söylediğine göre “Beşar’la konuşmak, DEAŞ’la konuşmaktan daha iyidir.” bahanesiyle Esad’ın sarayına düzenli ziyaretler yaptılar ve onu, “doğu Hıristiyanlarının” savunucusu olarak gördüler. 2001 yılında, uluslararası düzenin bir temsilcisi, sözde “sosyalist” İngiliz başbakanı Tony Blair, Beşşar’la -iş yapabileceği şarlatan arkadaşı- tanışmak için bir hac yolculuğuna çıktı.
Bir grup İngiliz gazeteci de ülkeyi, aydınlanmış yollarla “modernleştirmeye” kararlı Suriye’nin hayırsever ailesi hakkında, övgü ve basmakalıp sözlerle dolu yazılar yazdı; Beşşar, onlarca Suriyeli çocuğu, kadını ve erkeği kimyasal silahlar ve Scud füzeleriyle öldüren ve pişmanlık duymayan bir katil hâline gelmeden önce.
Utanç verici reaksiyonların en uç noktası, ABD merkezli bir dergi olan Vogue’da ortaya çıktı. Vogue, 2010’daki sayısında, Beşşar’ın her zaman sadık sağ kolu olan kadının, yaltakçı profiline şu başlığı ekleyerek gazeteciliğe ve gerçeğe verdiği zararı daha da artırdı: “Çölde Bir Gül”. Ben şahsen, o “gülün”, Rusya’nın sert ikliminde solmasını içtenlikle umuyorum.
Sadece bir yıl sonra, Arap Baharı’ndan ilham alan Suriyeliler, hükûmet karşıtı protestolar için toplu hâlde sokaklara çıktılar. Beşşar’ın sahte maskesi düştü ve iç savaş yaklaşırken pozisyon ve gücünü korumak için, babasının zulüm ölçeğini de geride bırakacak bir katil olarak ortaya çıktı.
Batılı liderler ve gazeteciler ise Beşşar Esad’ın milyonlarca kurbanıyla -hapsedilmiş, işkence görmüş, tecavüze uğramış, mahkûm edilmiş veya komşu ülkelere mülteci olarak kaçmaya zorlanmış- sözde dayanışma gösterisinde bulundular.
İtalya, temmuz ayında Esad rejimiyle diplomatik ilişkilerini yeniden kurdu. Ve kasım ayında, AB’nin Suriye delegasyonunun maslahatgüzarı Michael Ohnmacht, güneşli başkente dönüşünü kutlamak için Instagram ve X’te kısa bir video yayınladı.
Ohnmacht, kuşatma altındaki ve travmatize olmuş Suriyelilere selamlarını iletti ve varlığının, AB’nin “daha iyi, daha müreffeh ve daha barışçıl bir gelecek için Suriye halkını destekleme” kararlılığının somut kanıtı olduğunu açıkladı. Sırıtan diplomat, konuşmasını şu şekilde sonlandırdı: “Önümüzdeki yıllarda ortak çabalarımızı dört gözle bekliyorum.”
Kusursuz Zamanlama
AB, Esad’a davetkâr ama nitelikli bir kucaklama sunmaya hazır görünüyordu. Ama doktor ne yazık ki kendini kurtarmak için ortadan kayboldu ve hafızasını kaybetmiş Avrupa Komisyonu başkanı Ursula Von Der Leyen’in dans partneri olma şerefine ulaşamadı.
Andrew Mitrovica,
11-12-2024, Al-Jazeera
Çeviren: İsmail Ceylan