Siyonizmin Ortaya Çıkışı III
Arşiv Genel Yazarlar

Siyonizmin Ortaya Çıkışı III

Birinci Siyonist Kongre toplanmış, görevlendirmeler yapılarak Batılı ülkeler nezdinde diplomatik temaslar ve Siyonist bankerler nezdinde ise finans temini çalışmaları yapılmaya başlanmıştır. Bir taraftan da Filistin topraklarında, kurulan şirketler ve banka şubeleri vesilesiyle toprak alımları yapılmaya çalışılmıştır.

II. Abdülhamit Olup Biteni Adım Adım İzliyor

Osmanlı padişahı II. Abdülhamit, Siyonistlerin bu faaliyetleri karşısında eli kolu bağlı olarak oturmamıştır. Theodor Herzl ile diğer Siyonistleri ve Filistin’deki gelişmeleri adım adım izlemiş ve gerekli tedbirleri almıştır. Hususi direktifleriyle Berlin, Viyana, Washington, Londra ve Paris’teki Osmanlı büyükelçilerine Siyonizm hakkında bilgi toplamalarını, bunların raporlar hâlinde kendisine bildirilmesini istemiştir. Büyükelçiler, bulundukları ülkelerde düzenlenen Siyonist toplantılarına casuslar yollayarak olup bitenleri takip etmişler, durumu günü gününe saraya iletmişlerdir. Sefirler kâh bulundukları ülkelerdeki Musevi ileri gelenleriyle görüşme yaparak, kâh Siyonist kongrelerine hafiye yollayarak Siyonizm’in gelişmesini izlemişlerdir. Ayrıca Filistin’de Siyonistlere toprak verilmemesi için de elinden geleni yapmıştır.
II. Abdülhamit, Siyonizm’e karşı takip edilecek politikanın esaslarını bizzat kendisi tespit ediyor, bu esaslar doğrultusunda hükümet de tedbirler alıyordu. Dört kısımdan ibaret tedbirler, nezaretler arası iş bölümü ile yürütülüyordu. Bilhassa hariciye ve dahiliye nezaretlerine büyük iş düşüyordu: “Hariciye Nezareti, yurt dışında bütün diplomatik gayretini göstererek Siyonizm’in diğer milletler tarafından benimsenmesine engel olacak, ‘Düvel-i Muazzama’nın (büyük devletlerin) Dr. Herzl ve taraftarlarını Filistin doğrultusunda teşvik etmemesine çalışacaktı. Bu arada Dahiliye Nezareti ise Siyonistlerin Filistin’e duhulünü (girmesini) önlemek için gerekli tedbirleri alacak, valileri haberdar edecek, herhangi bir durum için güvenlik kuvvetlerini hazır tutacaktı. Dahiliye Nezaretinin çabalarına rağmen Filistin’e sızan Yahudileri kapitülasyonlardan muaf tutmak ve yabancı himayesinden yoksun bırakmak Babıali’ye düşmüştü. Babıali, Siyonistleri Osmanlı uyruğuna geçirmek suretiyle denetimine almak, hiç olmazsa girişlerinden meydana gelecek zararı asgariye indirmek istiyordu.
Washington elçisi Ali Ferruh Bey, Amerikan Müslümanları başkanı Muhammed Webb ile Mayıs 1898’de görüşmüş ve Türk hükümetine yardım etmelerini ve Halife’nin tezini desteklemesini istemiştir. Bu istek üzerine Muhammed Webb, taraftarlarına Amerikan hükümetinin Siyonist yanlısı politikadan vazgeçmesi için tazyikte bulunmalarını sağlamıştır. Avrupa’dan Türkiye’ye göç etmek isteyen Yahudilere, Osmanlı büyükelçiliklerinden vize verilmemiş, kaçak gelmeye çalışanlar sıkı bir şekilde takip edilmiş, buna rağmen gizlice gelenlere yönelik ise güvenlik güçleri harekete geçirilmiştir. Yahudileri Filistin’e sokmamak için her türlü tedbir alınmıştır.
Abdülhamit, ilk Siyonist kongresini de takip ettirmişti. Ayrıca Washington, Berlin, Viyana, Londra, Paris büyükelçiliklerimiz tayin edildikleri ülkelerde, padişahın özel emriyle Siyonizm hakkında bilgi toplamışlar ve bu bilgileri raporlar hâlinde Babıali’den önce mabeyne sunmuşlardır.

Herzl’in, Alman Kayzeri II. Wilhelm Görüşmesi

Siyonistlerin lideri 1896 ile 1902 yılları arasında tam beş kez İstanbul’a gelerek çeşitli temaslar yürütmüştü. Amacı, dış borç ödemelerinde çok sıkışmış bulunan Osmanlı İmparatorluğunun bu borçlarının ödenmesinde gösterilecek kolaylıklar karşılığında Filistin’de özerk bir Yahudi devleti kurma projesiydi. Siyonist Theodor Herzl, ikinci kez İstanbul’a 1898 yılında gelmişti. Bu gelişine, Alman İmparatoru II. Wilhelm’in Sultan II. Abdülhamit’i ziyareti vesile olmuştu. Herzl, onun Sultan üzerindeki nüfuzunu kullanmak istemekteydi. Avrupa ülkelerinin büyük çoğunluğu Yahudi nüfusunun ülkelerindeki güçlü konumundan büyük rahatsızlık duymaktaydılar. Çünkü Yahudiler, bu ülkelerde finans ve basın sektörünün büyük bir kısmını ellerinde tutuyorlardı. Bu yüzden, Alman imparatoru II. Wilhelm de Yahudilerin Avrupa dışındaki herhangi bir yere yerleşimlerine sıcak bakmaktaydı.
Theodor Herzl de amacını gerçekleştirmek için Almanya, Osmanlı devleti ve İngiltere nezdinde girişimlerde bulunmaya devam etmiştir. Bunlardan Alman kayzeri II. Wilhelm’den 1898 Ekim ayında İstanbul’da görüşmüş ve Alman himayesi altında Siyonistler tarafından işletilecek olan bir İmtiyazlı Arazi Kalkınma Şirketi’nin (Chartered Land Development Company) kurulmasını teklif etmiştir. İmparatorla yaptığı ikinci görüşme, 1898 yılı Kasım ayında Filistin’de gerçekleşmiş fakat bu görüşmede İmparator, Osmanlı topraklarında, Filistin’de kendilerine bir yurt verilmesi aracı olmasını istemenin Osmanlının iç işlerine karışmak anlamına geleceğinden Abdülhamit’e iletmediği gibi; İngiltere, Rusya ve Fransa’nın tepkisine yol açacağından reddetmiştir.

Herzl’in, Sultan Abdülhamit’le Görüşmek istemesi

Herzl, bir taraftan Batılı ülkelerle görüşmelerine devam ederken diğer taraftan da Abdülhamit ile görüşmekten vazgeçmemişti. Dolayısıyla Avrupa’da bulunduğu sırada İstanbul’a tekrar gelip Sultan’la görüşme fırsatı aramaktaydı. 13 Ağustos 1900’de Londra’da toplanan dördüncü Siyonist kongre geniş ve coşkulu bir katılımla dört gün sürmüştü. Herzl, bu toplantılar boyunca destekçilerine ısrarla şöyle seslenmişti: “Bizler Sultan’dan -Abdülhamit’ten- yakında izin alacağımıza umutluyuz ve organizasyon, seçilmiş göçmenlerle devam edecektir.” Daha önce kendisine aracılık eden Newlinsky 1899 yılında ölünce kendisine yeni aracı olarak Sultan Abdülhamit’in Avrupa’daki casusu İngiliz asıllı Musevi Türkolog Prof. Arminuis Vambery’i bulmuştur. Newlinski gibi Vambery de Siyonist’ti. Çok karanlık ilişkiler geliştirmiş olan Vambery, Britanya İmparatorluğunun doğudaki en önemli ajanlarından birisi olarak biliniyordu. Herzl, Vambery ile ilgili olarak hatıralarında şu bilgileri kaydetmiştir:
“Bu yetmişlik sabık Yahudi, son derece enteresan bir adam, on iki dili rahatlıkla konuşuyor, şimdiye kadar beş din değiştirmiş ki bunlardan ikisinde bilfiil din adamı olarak da çalışmış. Bu kadar dolaştıktan sonra da gayet tabii olarak ateistlikte karar kılmış. Bana bir sürü 1001 gece hikâyesi, Sultan’la ahbaplığı vs. anlattıktan sonra gayet açık hem Türklerin hem İngilizlerin casusluğunu yapmış olduğunu itiraf etti. ‘Ben zengin bir adamım, senden para da istemem zira bana bol bol yetecek kadar var. Sırf bu davaya inandığım ve gerçekleşmesini istediğim için senin hesabına çalışırım.’ demişti.”
Herzl, Vambery’ye şöyle hitap etmiştir: “Vambery Amca, lütfen Sultan’a beni şu iki sebepten ötürü kabul etmesi gerektiğini yazıver.
1- Kendisine bütün dünya matbuatı nezdinde yardımcı olabilirim.
2- Sadece benimle görüşmesi dahi onun kredisini yükseltecektir. En iyisi de senin bana tercümanlık etmendir.”
Fakat yazın seyahat etmekten hoşlanmadığı için bu teklifimi kabul etmedi.
Beni istasyona kadar teşyi etti, çocuğum ağır hasta olduğu için derhal dönmek zorunda idim.
Yarın Vambery’ye şu mektubu göndereceğim:
Aziz Vambery Amca
Birbirimizi derhal anlamamızdan belli ki her ikimizin de Yahudi tarafımız, diğer hüviyetlerimizi bastırıyor. Bize değil, bana yardım edin. Benim Sultan’la kongre toplanmadan önce konuşmam şart. Bu konuşmadan o da size bahsettiğim faydaları görecektir. Davamıza bu büyük hizmeti yapmanızı rica ederim. Bunu yaparsanız, hatırınız aramızda daima yaşamaya devam edecektir.
21 Haziran
Vambery, Sultan ile mülakat işinin yazışma suretiyle olamayacağını bildiriyor, hemen mektup yazdım:
Aziz Vambery Amca,
Dediğini beğenmedim. Sen de sanki anadan doğma Türk imiş gibi işleri “yavaş” tutuyorsun. Ama benim kaybedecek vaktim yok. Mesele daha senin için yeni olduğundan bir sürü düşünüp, bir o kadar çubuk çekip işi biraz savsaklamaya karar verdiğini zannediyorum.
Bana daha başlangıçta “Ben aptal bir öğretmen değilim.” demiştiniz. Ben sizi bir aksiyon adamı olarak görüyorum, benim ırkımdan gelen bir kimse her türlü işin altından kalkmayı bilir.
Aziz amcacığım, gerçekten her şeyi yapabiliriz, yeter ki isteyelim.
Sultan’la olan yakınlığınız size şöyle bir mektup yazma hakkını vermektedir zannederim:
“Al, sana birini gönderiyorum. Bu adam senin sıkıntılarına bir son verecektir, onu kabul et ve sözlerine kulak ver, ondan sonra da istersen defet gitsin.”
İşte söyleyeceğin sadece bunlardan ibaret ama istersen daha fazlasını da yapabilirsin.
Hürmetlerimle
Th. Herzl
1900 yılında Osmanlı devletinin borçlanma arayışı içine girmesi, Theodore Herzl’i II. Abdülhamit’le görüşebilme konusunda yeniden umutlandırmıştı. Bu konuda Vambery kendisine yardımcı olacaktı. Yukarıda belirttiğimiz mektuplarla Vambery’den, Abdülhamit’le görüştürmesi için yardımcı olmasını istemiştir.
Bir başka mektubunda da Siyonist kongrenin Londra’da toplanacağını, başkanlık divanının her yıl olduğu gibi bu yıl da Sultan’a bağlılık telgrafı göndereceğini belirtmiştir. 31 Ağustos 1900 tarihinde ise Herzl, Abdülhamit’e tahta çıkışının yıldönümünü kutlayan bir telgraf göndermiştir. Eylül 1900’de Vambery, padişahın kendisini mayıs ayında kabul edeceğini Herzl’e bildirmiştir. Buna inanmakta zorlanan Herzl, birçok girişimle görüşmenin gerçekleşmesi için çaba harcamıştır. Nihayet 8 Mayıs 1901’de Vambery, Herzl’e Abdülhamit tarafından kabul edileceğini kesin olarak duyurmuştur. Fakat Padişah, Herzl’i bir Siyonist olarak değil, dünyadaki Yahudilerin lideri ve meşhur bir gazeteci olarak kabul edecekti.
Theodore Herzl’in yıllardır peşinde koştuğu olay nihayet gerçekleşecekti. 13 Mayıs 1901 tarihinde İstanbul’a gelmiş ve birkaç gün bekledikten sonra, 17 Mayıs 1901 tarihinde cuma selamlığından sonra Padişah tarafından kabul edilmiştir.
Herzl, görüşmeyi hatıralarında uzunca anlatmıştır.
Özetle:
“Birkaç dakika beklemiştik ki antrenin sağında bulunan kabul salonuna beni vestibülden (binanın giriş salonu, hol) geçirerek götürdüler. Sultan, önümdeydi. Elini uzattı ve oturduk. Koltuğuma derhal ve mükemmelen gömüldüm. O ise divana, kılıcı bacakları arasında oturdu.
(…) Dünyanın başka köşelerinde Yahudilere karşı girişilen zulümleri hatırlattım. Kendisi hesabına, imparatorluğunun bütün sınırlarını iltica etmek isteyen Yahudilere açık tuttuğunu söyledi.”
Bu görüşmede Osmanlının borçları gündeme gelmiştir. Ancak bu görüşme, bazıları tarafından yanlış değerlendirilmiştir. Bu konudaki yanlışları ve gerçekleştirilen bu görüşmeyi Prof. Dr. Vahdettin Engin şöyle değerlendirmiştir:
Öncelikle, görüşme sırasında Theodore Herzl’in Filistin’den toprak satın alma tarzında bir talebi hiçbir şekilde gündeme getirmediği görülüyor. Dolayısıyla daha önce de 1896 Newlinski görüşmesi vesilesiyle vurguladığımız efsanevi bir başka söylem daha yıkılmış oluyor. Bu nedir? Öteden beri söylenegelene itibar edecek olursak Theodore Herzl, Sultan II. Abdülhamit’in huzuruna çıkıp Filistin’den Yahudilere toprak satmasını talep etmiştir’. Peki, aralarında böyle bir diyalog geçiyor mu? Hayır. Demek ki Herzl, II. Abdülhamit’in huzurunda kesinlikle böyle bir talepte bulunmamış. Doğal olan da budur. Aksi olsaydı yani Herzl, bize Filistin’den toprak satın, deseydi anormal bir durum meydana gelmiş olurdu. Koskoca Osmanlı İmparatorluğunun padişahının karşısına geçip bize toprak satın diyorsunuz. Olmayacak iş. Nitekim de böyle bir şey olmadı. Konuşmanın ne yönde cereyan ettiği, üç aşağı beş yukarı Herzl’in anılarından anlaşılıyor.
Şimdi ikinci önemli noktaya gelecek olursak… Yine öteden beri söylenegelen ve bir öncekinin devamı mahiyetinde bir başka efsanevi söylem vardır. O da şudur: Güya Herzl’in Filistin’den toprak satılmasını istemesi üzerine II. Abdülhamit son derece sinirlenmiş ve Theodore Herzl’i huzurundan kovmuştur. İşte gerçek olmayan diğer efsanevi söylem de budur. Sultan II. Abdülhamit teşrifat kurallarını çok iyi bilen ve uygulayan bir padişahtır. Dolayısı ile kendi davet ettiği bir misafirini huzurundan kovmaz. Üstelik onunla işi henüz bitmemiştir ve Herzl’den faydalanmayı düşünmektedir. Öyleyse olan şudur: Bütün kabullerde olduğu gibi, davet edilen kişi ile görüşülür ve Padişah görüşmenin yeterli olduğuna karar verdiğinde ayağa kalkarak konuşmayı sona erdirir. Sonra da konuk, saygılı bir davranış içinde huzurdan ayrılır. Aynı Theodore Herzl görüşmesinde olduğu gibi.
Peki, II. Abdülhamit’in böyle davranmış olması, kendisi için olumsuz bir durum mudur? Kesinlikle değil. Daha önce belirttiğimiz gibi, padişahın kafasında ülkesi için ön gördüğü bir plan var ve bunu hayata geçirmeye çalışıyor. Bu aşamada planını uygulamaya yarayacak her türlü gelişmeyi değerlendirmesi ve yararlanması onun bir başarısıdır.
Görüşmede konuşulanları değerlendirdiğimizde ise şunu görürüz. Padişahın onayını almadan Filistin’e Yahudi yerleşiminin olamayacağına inanan Theodore Herzl, güven verici konuşmalar yaparak II. Abdülhamit’in itimadını kazanmaya çalışmaktadır. Nitekim Yahudilerin Osmanlı devletinde yatırımlar yaparak ülkenin refah seviyesinin artmasına yardımcı olacaklarını ifade etmesi, padişahı etkileyecek bir söylemdir. Dikkat edileceği üzere Herzl, konuşmalarında ağırlığı bu noktaya vermiştir. Bir de Herzl’in, padişahın Yahudilere iyi davranmasını ve onlara karşı muhabbet hisleriyle dolu olmasını öne çıkardığı görülmektedir. Kendileri tarafından yapılacak bazı jestlerle Yahudilerin Filistin’e yerleşmelerini sağlayacak kararın çıkabileceğini ummakta ama padişahın karşısında bunu direkt olarak dile getirmemektedir.
Ancak Herzl, Sultan Abdülhamit ile ikinci görüşmesinde, Yahudilerin Filistin’e göç etmeleri karşılığında para teklifinde bulunmuştur. Bu görüşme de 4 Temmuz 1902 Cuma günü gerçekleşmiştir. Padişahın ilk sorusu, Herzl’in İstanbul’a neden geldiği olmuştur. Herzl ise kalbinde rahatsızlık olması sebebiyle istirahat için İstanbul’a geldiğini, bundan yararlanarak da Yahudilerin meselesini Sultan ile bir kere daha görüşmek istediğini bildirmiştir. Padişahın iznini alarak konuya giren Herz, tekliflerini şu şekilde açıklamıştır: Zat-ı Şahaneleri Yahudilerin Filistin’e göç etmelerine izin verdiği takdirde, Mısır’ın durumunda olduğu gibi, Filistin’in bir iç özerkliği söz konusu olmayacaktır. Filistin’in kendi bayrağı da olmayacaktır. Filistin’e Girit’e verilen statünün bir benzeri verilmelidir. Eğer bu teklif kabul edilirse Dünya Siyonist Teşkilatı, Osmanlı devletine istediği parayı verecektir.
Abdülhamit, doğrudan reddetmemiş, Hey’et-i Vükela’ya intikal ettireceğini, uygun görülmesi hâlinde bir çözüm yolunun bulunacağını söylemiştir. Esasında bir nevi “evet” olan bu cevap, Herzl’i çok sevindirmiştir. Halbuki görüşmeden üç gün sonra Hahambaşı Moşe Levi’yi huzuruna çağırarak Herzl’in niyetini bile bile ‘bu adamı’ kendisine getirdiği için hahambaşını haşlamış ve şöyle demiştir: “Siz hahambaşı, imparatorluğumun bir santim toprağının bile terkedilemeyeceğini çok iyi bildiğiniz hâlde bu adamı, böyle bir teklifte bulunması için nasıl buraya getirirsiniz? Ki söz konusu topraklara gerek İslam gerek Hristiyan dünyasının gözleri çevrilmiştir. Bu adamın tekliflerinin yüzde birini bile kabul ettiğimde benim ve hükümetimin başına neler gelir?”
Herzl, Sultan’ın reddine rağmen, Filistin ısrarını sürdürmüştür. En sonunda anlar ki II. Abdülhamit iş başında kaldığı sürece Siyonist emel gerçekleşemeyecektir. Bu nedenle karalama kampanyası başlatılmış, ‘Kızıl Sultan’ lakabı da yine bu Yahudiler tarafından takılmıştır. Sultan II. Abdülhamit’in reddinden sonra Herzl’in yazdıklarından Siyonizm’in gerçekleşmesi için iki yolun tutulacağı anlaşılmaktadır. Birincisi, Sultan’a karşı meşrutiyetin yeniden ilanı mücadelesini veren Jön Türklerin desteklenip meşrutiyet ilanı ile Sultan’ın iktidarının zayıflatılması ve meşrutiyet rejiminin hürriyet ve serbesti ortamından faydalanarak kurulacak yeni iktidarla Filistin pazarlığına oturmak ve Siyonizm’i böylece gerçekleştirmek. İkincisi ise meşrutiyet iktidarları da Sultan II. Abdülhamit gibi ret cevabı verirlerse Türkiye’nin dağıtılmasına çalışmaktır.
II. Abdülhamit’i tahttan uzaklaştırmanın yolunu aramaya başlayan Yahudiler, bu amaçla Jön Türk grubu içine sızmışlar, İttihat ve Terakki Cemiyeti içerisinde büyük rolü bulunan Emmanuel Carasso’yu kendi taraflarına çekerek kullanmışlardır. (Devam edecek)

GRUBA KATIL