“Ve kim Allah için kötülük diyarını terk ederse, yeryüzünde çok tenha yollar ve bereketli hayatlar bulacaktır. Kim de kötülükten kaçarak Allah’a ve Peygamberi’ne göç etmek uğruna evini terk eder sonra onu ölüm alırsa onun mükafatı da Allah katındadır. Çünkü Allah gerçekten çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır.”(Nisa-100)
“Ameller niyetlere göredir. Herkese niyet ettiği şey vardır. Öyleyse kimin hicreti Allah’a ve Resulüne ise, onun hicreti Allah ve Resulünedir. Kimin hicreti de elde edeceği bir dünyalığa veya nikâhlanacağı bir kadına ise, onun hicreti de o hicret ettiği şeyedir.”(Buhâri-Müslim)
Hicret yolculuktur. Peygamberi yürüyüşün izini sürmektir. Peygamberi ahlaka ulaşma çabasıdır. Hicret tarihi bir olay değildir. Her çağın yüzünü aklatan bir mesajdır. Hicret bugündür, yarındır, gelecektir. Hicret hayattır. Hicret istikamettir, tevekküldür, teslimiyettir. Hicret Hakk’a yürüyüş seferberliğidir, şirki terk edip tevhide ulaşmaktır. Hicret, cehalet karanlığından sıyrılmaktır.
Hicret, harekettir, berekettir, başlangıçtır, basamaktır, habercidir. Dostluk ve muhabbettir. Mazlumluktan kurtulmaktır. Ayrılarak buluşmaktır. Uzaklaşarak yaklaşmaktır. Hicret, kötülüklerden kurtulmaktır. Hicret, kulluk şuuruna ulaşmaktır. Hicret, kimliği bulmak, benlikten sıyrılmak ve nefisten kurtulmaktır. Şeytanı düşman bilmektir.
Nebevi hayat metodunun izini sürmek için yola çıkan her yolcunun varacağı duraktır, hicret. Allah’ın hayata koyduğu kanunlara itaat etmekte ve uygulamakta çaba gösterip bu noktada dirençlerini muhafaza edenler hicreti şuurunu korurlar. Müslümanca yaşam imkanlarının yok edilmeye çalışıldığı toplumlarda yozlaşmaya karşı dik durarak, erdemli bir toplum kurmak için çalışanlar hicret anlayışını kuşanırlar.
Hicret yolda olmaktır, Rabbe kul olma yolunda kesintisiz yürüyüştür. Hicret, Müslümanca var olma iradesini sarsılmaz bir imanla ortaya koymaktır. Mücadele ruhunu canlı ve diri tutmaktır. Gönüllerdeki direniş ruhunu yaşam alanlarında görünür kılmaktır. O kutlu yolda gönüllü olmaktır. Canla, malla bu yola baş koyup gönül ikliminde diriliş meşalesini tutuşturmaktır. Hicret, varoluş mücadelesidir, fark etme şuurudur, direniş azmidir.
Hicret sevgidir, vazgeçilmez bir sevdadır. Zor, meşakkatli bir sevgidir. Ve hicret hazin bir yakarıştır ve iç yakıcı hasretle yaşanır hicret… Hicret hicrandır. Ayrılık/firak olmadan, acısız, kedersiz, hüzünsüz bir hicret düşünmek zordur. Başlangıçta zor ve acı olan hicret yolculuğu, nihayete doğru letafetini saçar etrafa.
Allah’ın rızasını talep ederek, O’nun(c.c) yoluna koyulan yiğitler muhacirdir. İslam davası için çalışanlar, sözlerinde duranlar, gönüllerine iman yerleşmiş olanlar onlardır. Onlar hayır ve hasenat için gayret edenler, sıkıntılara karşı göğüs gerenler, sıkıntılara karşı sabırlı olanlardır. Rabbe güvenen ve sonunda O’na döneceklerini bilenler, doğru bir hicret tasavvuru oluşturur ve bu hicret şuuruyla bir hayat yaşarlar. İlkeli bir bakış ve yöneliş ile kamil insan olma istek ve arzusuyla yaratılış hakikatinin şuuruyla hareket eden her mümin “Muhacir” olma sevdasını yüreğinde yaşatır. Hakkı yaşatma hususundaki kararlılık içinde her mümin batıl anlayış ve davranışlardan kaçarak Allah’ın emirlerine yönelir, nehiylerinden de uzaklaşır. Peygamber efendimiz(s.a.v): “Muhacir, Allah’ın yasaklarından hicret eden/ kaçan kişidir” diyerek bu noktaya ışık tutmuştur. Her müminin hedefi batıl mecralardan kurtularak İslam’ın rahmet atmosferine hicret etmek olmalıdır.
Hicret Allah’a kaçmaktır. Kur’an’da Resul diliyle; “Fefirru ilallah…/ O halde hemen Allah’a kaçın…” (Zariyat-50) buyrulur. Yani Allah’a(c.c) sığının, Allah’a kaçın, O’na(c.c) yönelin, teveccüh edin, demektir. Allah’ın huzurundan başka gidecek yerin bulunmadığı, insanın çaresizce “Kaçacak yer nerde?”(Kıyamet-10) diye sorduğu O gün gelmeden önce, fırsat elden kaçmadan Rahman olan Allah’a yönelmek gerekir. Bu anlayışla hayatı Allah’a adamaktır. Her işi sadece O’nun adına yapmaktır. Muhacir yürüyüş sevdalısı olarak, yürümekten koşmaya, koşmaktan coşmaya çağlayanlaşarak akar. Tüm dinamizm ve gayretini bu yola hasreder. Muhacir olmak hayat boyunca hakikate doğru akmaktır. Sıratı müstakimde, Peygamber’in(s.a.v) izinde seyretmektir. Emanetçisi olduğumuz misyonu yürüyüşe, hicrete çevirmektir. Bizim görevimiz galip gelmek başarılı olmak değil, sorumluluğumuzu hakkıyla yerine getirmektir. Başarıyı verecek olan Rabbimizdir.
Hicret cihettir. Her muhacir yolcudur. Her yolcuya üzerinde yürüyeceği bir yol lazım, takip edeceği bir yön lazım ve varacağı bir menzil lazım… muhacir batıl anlayışlardan kurtularak, hicretini Rabbe doğru sürdürür. “Ben de zulüm ve kötülük diyarını terk ederek Rabbime döneceğim.”(Ankebut-26) “Sizden ve sizin Allah’tan başka yalvarıp yakardığınız şeylerden uzak duracak ve yalnızca Rabbime yalvaracağım. Böylece umulur ki, yakarışım Rabbim tarafından cevapsız kalmayacak. (Meryem-48)
Rahman olan Allah(c.c) yeryüzünü, arzın tümünü müminler için yurt yapmıştır. Bulunduğu bölgede tüm çabalarına rağmen Allah’ın istediği gibi yaşamaya imkan bulamayanlar için, kurtuluş hicrettedir. Mümin ya muhacirdir, ya da ensardır. Dünyanın neresinde olursa olsun muhacir ve ensar birbirine muhtaçtır. Birbirlerinin dostu ve koruyucusu olmak zorundadırlar. Ne yazık ki, modern algılarla sekülerizmin /dünyevileşmenin etkisiyle yozlaşmanın sonucu olarak lügatlerimizden bile çıkarıp attığımız muhacir ve ensar kelimelerini tekrar güncelleştirip, kullanmamız ivedi olarak yapmamız gereken bir eylemdir. “Öte yandan imana erişen, zulmün egemen olduğu diyardan göç eden, Allah yolunda mallarıyla canlarıyla çaba gösterip duran kimselere ve onlara kanat açıp yardım edenlere gelince, işte bunlar birbirlerinin dostu ve hamileridir.” (Enfal-72)
Göç eden/Hicret eden güçsüz kalmaz. Akan su yosun tutmaz. Akar sular çağlayanlaşırlar. Ama durağan göllerin böyle bir şansları yoktur. Özlerini ve tatlarını kaybederek bataklığa dönüşmek tehlikesiyle karşı karşıyadırlar. Hicret zor bir eylemdir, elbette. Ama “Her zorlukla birlikte bir kolaylık vardır.”(İnşirah, 5-6) Sevgiyle aşkla çıkılan yolda engeller, mücadele gücünü azaltmaz bilakis iradeyi güçlendirir. Dikenleri var diye hiçbir bülbül güle duyduğu aşktan vazgeçmemiştir. İnançları uğruna eşinden, dostundan, toprağından koparak hicret edişinin içinde zorluk ve burukluk olacak elbette. Ama her şeye rağmen o burukluğun içinde emre amade olmanın huzuru mevcuttur.
Hicret şuurundan yoksun kalan bugünün insanı yozlaşmayı yaşıyor. İslam’dan uzaklaşıp batıl mecralara yönelen insan zelilleşiyor. Sorumluluklarını unutuyor. Kurtuluş için hicret ruhuyla silkinip kalkmak gerekiyor. Zihinleri ve gönülleri temizlemek gerekiyor. Hayatımızda yer eden batı kaynaklı kavramlardan kurtulmak önemlidir. Yaşam felsefemizdeki ifsat edici virüsleri temizlersek zihnimizi, kalbimizi, duygularımızı yanlışlıklardan, çirkinliklerden korumuş oluruz. Çağın marazı olan zihinsel bulanıklık ve zihinsel körleşmeden kurtulmak için zihinsel hicrete muhtacız.
Tanzimat döneminden itibaren toplumuzda başlayan, dilde ve kavramlarda ortaya çıkan bozulmalar, anlam kaymaları doğal olarak zihinsel kirlilikleri ortaya çıkarıyor. Demokrasi, liberalizm, hümanizm ve feminizm gibi batıdan kültürümüze ihraç edilen ve toplumun değerleriyle zıt olan kavramlar müminlerin anlam dünyalarında bozulmalar ortaya çıkarıyor. Sekülerleşme/dünyevileşme illetinden dolayı toplumda yaşanan travmalar ortada. Toplum olarak içine düştüğümüz bu sosyal, kültürel ve ahlaki yozlaşmalara karşı İslami kimliği inşa ederek, yeniden inanç meşalesini tutuşturmak elzemdir. Zihnimizden, kalbimizden, hayatımızdan batıl menşeli her şeyi kovarak arı-duru berrak bir zihinle, hayatımızda sadece İslami prensipleri pratize etmeliyiz
Hicret niyet ve hedeftir. Yaratılış hakikatine uygun olarak hayat seyrini muhafaza edenler, muhacirdir. İnsan, hicret ruhunu kaybedince kavram kargaşası ve kaos baş gösterir, hayatında. Söz ve davranışların kimyası bozulur. İnsan için ilk emir olan okumak sığlaşır ve kısırlaşır. Öğrenmek ve öğretmek ibadet olmaktan uzaklaşır. Okumak terbiye ve ahlak olmaktan çıkıyor. Öğrenmek kemale sevk eden bir basamak olmuyor. İlahi olandan soyutlanan “bilgi” insanı canavarca davranışlara itebiliyor. Sadece Allah adına yapılan okumalar hicret şuurunu pekiştirir.
Hayatta iyiliklere doğru yapılan her hareket hicrettir. Hicreti çok boyutlu düşünebiliriz. Bir çok örnek verebiliriz. Günahlara pişman olup tövbe etmek hicrettir. Tevekkül, teslimiyet hicrettir. Küfürden, şirkten, zulümden kaçış hicrettir. Mümin kardeşini nefsine tercih hicrettir. Huylara yön vermek, kötü ve olumsuz hallerden kaçınarak salih ve hayırlı amellere yönelmek de hicrettir. İdeal uğruna verilecek olan her türlü mücadele hicrettir.
Hicrette hedef Medîne’dir. Din ve medeniyet kelimeleri her bakımdan aynı anlam dünyasına ait sözcüklerdir. Hicretin amacına ulaşması için, medeniyeti inşa etmesi için dinin bize yüklediği sorumlulukları hayata geçirmek gereklidir. Hicret şuuru yok olduğu için Medeniyet ruhu da kaybolmuştur. Medeniyete hayat hakkı tanımamak, Medinelere hayat hakkı tanımamak demektir. Medine’yi yıkmak hicret ruhunu yok etmektir. Medeniyet köklerinden kopartılarak, batılı kavram ve söylemlerin kucağına terk edilen insan çöküşün ve çözülüşün içine düşmüştür. Varoluş iddiasını yitirmiştir. Medinelere yeniden medeniyet tohumlarını ekerek “Medine’yi” yeniden kurmak muhacir ve ensarın en önemli vazifesidir. Medine’sini kaybeden medeniyet şuurunu da yitirir.
Hicret bugünde ve istikbalde ilkeli olarak varoluş kavgasıdır. İslam’ın medeniyet kodlarının hayatiyetini sürdürmesi için devam eden bir şuurdur. Hicret, Yüce Kitab’ın nurunun ve ruhunun, “Kitapsızlara” karşı oluşturduğu direnç noktasıdır. Hayata hasenat ile tutunmak için bu yolda yürümek şart, ancak o zaman Muhammedi yolun muhacir ve mücahitleri olmayı hak ederiz. İşte o zaman seküler tuzaklara yem olmaktan kurtuluruz.
“Şüphe yok ki, imana ermiş olanlar, zulüm ve kötülük diyarından uzaklaşanlar/hicret edenler ve Allah yolunda mücadele edenler/üstün gayret gösterenler, işte ancak onlar Allah’ın rahmetini umabilirler, Allah çok affedicidir, rahmet kaynağıdır.”(Bakara-218)
NOT: Bu yazı Genç Birikim Dergisinin Aralık-2013 Sayısında Yayınlanmıştır.