Hamd, övgü, sena, teşekkür âlemlerin Rabbi olan Yüce Allah’a; salât ve selam da biricik örneğimiz, rehberimiz, önderimiz, öğretmenimiz olan Yüce Allah’ın Rasulü Muhammed’e (aleyhissalâtu vesselam) olsun.
Yazımızın başlığını; “Ramazan’da Neler Yapmamalı?” ya da “Ramazan’da Yapılması Gerekenler” şeklinde atabilirdik. Ama seçtiğimiz başlığın, meramımızı daha iyi anlatacağına inanıyoruz. Bazı şeylere, olaylara, durumlara tersinden, farklı açıdan bakmanın, değerlendirmenin yararlı olacağını düşünüyoruz. Onun için başta Kur’an ve oruç iklimi olan rahmet, mağfiret, bereket, infak, kardeşlik, ümmetlik ayı Ramazan’ı solurken ve onun misafir olduğu vakitlere konuk olurken; bu paha biçilmez iklimin hakkını nasıl verebileceğimizin hesabında olmayı anlamlı buluyoruz.
- Öncelikle gelişiyle mutlu olmalı, evlerimize, sokak, mahalle ve caddelerimize, iş yerlerimize, okullarımıza, bulunduğumuz her yere Ramazanın havasını ve iklimini hâkim kılmalı. Bunda muvaffak olabilmek için de Yüce Allah’a dua etmeli, niyazda bulunmalı.
- Ne kadar güzel ve farklı bir iklim içinde olduğumuzun farkında olarak etrafımıza bakmalı, vakitlerimizi ona göre ayarlamalı, davranışlarımıza çekidüzen vermeli.
- Sabrın, tahammülün, direnmenin, îsar bilinciyle hareket etmenin anlam ve değer bulduğu bir zaman diliminde olmanın farkındalığıyla daha az kendimizi, daha çok başka kardeşlerimizi düşünmeyi başarabilmeli.
- İbadetlerin bambaşka bir lezzet verdiği, tat bulduğu, namazın; yani kıyamın, kıraatin, rükûnun, secdenin ileri boyutlarda müminleri sarıp sarmaladığını tüm hücrelerde hissetmeli, kavramalı.
- Bol bol okunan hayat ve hidayet kitabımız Kur’an-ı Kerim ile kötülüklerin, kötü iş ve sözlerin belini kırmalı, Rabbimiz tarafından bağlı tutulan şeytan aleyhillane’nin iplerini çözmemeli, onu her zaman için tutsak eylemeli.
- Okuduğumuz, tilavet ettiğimiz Kur’an, boğazlarımızdan aşağıya inip kalbimizle, gönlümüzle buluşup irtibat kurabilmeli, oradan damarlarımızda gezen kana renk ve can olabilmeli, sadece okuyup geçenlerden değil, idrak edip anlayan ve gereğini hakkınca yapıp yaşayanlardan, örnek olup başka yüreklere de ulaşabilenlerden olmalı. Ve Kur’an’ın hafızları, onun muhafızları olabilme derecesine varabilmeli.
- İftarlara kavuşuyoruz, sahurlara uyanıyoruz, ne güzel. O nimetleri hak edip etmediğimizi düşünebilmeli. O mutluluğa, layık mıyız acaba? Kimsesizi, yoksulu, garibi, yetimi önce aklımıza, gönlümüze ve sonra da soframıza misafir edebilmeli. Budur işte kardeşlik, budur işte ümmetlik, budur işte mü’minlik…
- Yorgun, halsiz, bitap düşülen akşamlar, iftarlar; kişiyi düşünceye sevk etmeli. Sofra kuramayanların, sofrasına aş koyamayanların hallerine haldaş olmalı, sırlarına sırdaş…
- Alınan bir abdest, kılınan bir namaz, okunan bir Kur’an, anlamına uzanılan bir ayet-bir sûre, tutmalı bizi, koruyup kollamalı, bizi Rabbimize bağlamalı.
- Bütün bir kâinatın ibadeti, oruçtur artık. Yer ve göklere hâkimdir şimdi oruç. Rabbimize layık kul olmanın işaret taşıdır oruç. Onun anlam dünyasında, tefekkür burçlarında gezinmeli.
- Verme, dağıtma, paylaşma yani infak bilincini taşır bağrında bu ay. Verdiklerimize rahmet, bereket, bolluk katar. Bunun farkında olarak dağıttıkça dağıtmalı, verdikçe vermeli ve ardına bakmamalı Müslüman.
- Her geçen gün, ay, sene bir öncekini aratır mı, aratır. Üzerinden geçtiğimiz bugünü, bu ayı, bu seneyi arayacağımız şekilde yaşayıp idrak etmeli ve hep daha iyisi, daha hayırlısı, daha özlenilesi için çaba sarf etmeli.
- Misafir misafir dolup, misafir misafir taşmalı haneler, mekânlar, semtler… Yalnızlık, azlık, kendi kendinelik yerini; birlikteliğe, beraberliğe, kalabalığa, izdihama bırakmalı artık. Yürekler, hep birlikte aynı sofrada, eller hep birlikte aynı aşa uzanmalı ve oradan da arşa. Uzanmalı gönüller, bütün bir mümin coğrafyaya; bereket için, rahmet için, merhamet için…
- Misafir alınmalı evet, doğru ama misafir de olunmalı ki maksat hâsıl olsun, anlam eksikliğimiz tamamlansın. Ayrılık ve aykırılıklara inat, hep birliktelik, hep aynılık, hep huzur ve sekinet inmeli üzerimize.
- Bu rahmet ikliminde, günleri bir bir tamamlarken ve günü akşam ederken, imanımızı da tamam kılabiliyor muyuz, onun kemale ermesi için yapılması gerekenlere önem verip eğilebiliyor muyuz? Bu noktaya çok önem vermeli, eğilmeli, bunun için mücadele etmeli. Nasıl peki? Namaz ile. İnfak ile. Zekât ile. Zikir ile. Tevbe ile. Kur’an tilaveti ve anlamına yoğunlaşmak ile… İbadetler, bizim hayatımız. İbadet için yaratılmadık mı? Özellikle namaza dikkatler üzeri dikkat!
- İklimlerin, mevsimlerin en güzeli olan Ramazandan hiç ama hiç ayrılmak istememeli Müslüman. Her günü, bir öncekinden daha hayırlı ve donanımlı geçirmeli. Bugünün hayrı bir ise; onu, yarın ikiye, üçe, dörde, beşe çıkarmalı.
- Yüce Rabbimizin ve dolayısıyla Kur’an-ı Kerim’in terbiyesinden geçmek için, Rabbanî ahlaka sahip olmak için ihlâsla ve azimle ayetlerden ayetlere yola çıkmalı, Rasulullah’ın (sav) her çağa ışık ve ümit olan sünnetine varılmalı, sımsıkı sarılmalı, arı duru olunmalı.
- Sabır, sabır, sabır… Bu dinç ve dirençli sancağı, hep göndere çekmeli Müslüman. Gün gün sabırla yürümeli, büyümeli ve devasa kazançlara erişmeli.
- Allah Rasulü (Salât ve selam üzerine olsun) ve Ashâb-ı kiramın (Allahu Teâlâ onlardan razı olsun) pek çoğundan daha fazla oruç tuttuğumuzu biliyor muydunuz? Peki, orucun, zekâtın ve bazı ibadetlerin, hicretin ikinci yılında ve sonrasında farz kılındığından haberiniz var mıydı? Şu halde sayı bakımından elde ettiğimiz çokluğumuzu, iman, ihlâs, azim ve sebat yönüne evirme zamanı gelmedi mi?
- Basiret, feraset, anlam kalkanları ile imtihan denizine dalmalı ama batmamalı, orada kalmamalı, kalkmalı ve aşkla donanmalı, sevdayla yoğrulmalı, durmamalı, yorulmamalı.
- Bin aydan daha değerli, daha üstün kılınan Kadir gecesinin sınırlarına gelindiğinin farkına varılmalı. Hamdin, şükrün, zikrin, tilavetin, iyiliğin, hayrın, hakkın, adaletin, muhabbetin, merhametin büyüdükçe büyümesi için bir arayışa geçilmeli. Hedefte, Kadir gecesi. Hedefte, af, mağfiret ve cehennemden kurtuluş. Sen, en güzel hedefe kilitlen ey kardeş!
- Kazançlı çıkmak, rahmete mazhar olmak ve şehadet ehli olarak kalabilmek için bütün hesaplar vahye ayarlı, vahye dayalı yapılmalı. Kitabullah’ın ve sünnet-i Rasulullah’ın belirlediği sınırlar ve ölçüler ile düzen vermeli hayata, hayatlara. Kolay mı bu? Değil asla. Ama Müslüman, ama mümin, ama muvahhid şahsiyetler, zora talip olmalı, zora galip gelmeli.
- “İnsan, canını verir ama malını vermek istemez” denir. Müslüman, canını kurtarmak, temizlemek, cennetle buluşturmak istiyorsa malını, varlığını, kârını, kazancını vermeli. Ve karar vermeli, asıl neyi isteyip neye sevdalı olduğuna. Cennet, verenlerin olacaktır; çünkü verenler, ancak muradına erenlerdir.
- Son günlere doğru yapraklar bir bir dökülürken, Ramazanın hiçbir şekilde son bulmaması için plan yapmalı Müslüman. Burada elde ettiği, biriktirip zenginleştirdiği salih amellerini, bütün aylara bölüştürme, serpiştirme planı olmalı Müslümanın. Kazanmak zor, harcamak kolaydır elbet. Değeri bilinmeli zorla gelenlerin. Zora gelmemek için zorluklara göğüs germeyi bilmelidir müminler.
- Tevhid’in sönmez çerağıyla mücadele kuşanan, mücahid olan kardeşlerimizi unutmamalı. Dünyayı gül bahçesine çevirecek olanlar; şirke, küfre, zulme, tuğyana, fahşaya, fıska, fücura karşı direnen, mücahidce savaşıp şehadete erenlerdir. Şehadet, en güzel, en şerefli, en onurlu yaşamın sonunda gelen en mükemmel ölümdür. Rabbimiz, bizlere de nasip etsin. Âmin.
- Hüzün çöker olur yüreklere, vakitlere, zeminlere. Vakit, daralıyordur. Hayır, daralan vakit değil, insandır. Geniş tut aklını, zihnini, kalbini, vaktini ey Müslüman. Misafirlerin en kıymetlisi gitmeye hazırlansa da sen, onun nakşettiklerine, bıraktıklarına, kazıdıklarına dikkat kesil. Kesil de tamamla kendini.
- Ve kadir, kıymet, muhteşem bir zaman dilimi; Leyle-i Kadr. Bin aydan, koca bir ömürden daha anlamlı, çok daha önemli gece. Aydınlığın, nurun, rahmetin, bağışlanmanın, gözyaşının, şeytana düşman, affa dost olmanın gecesi. Salisenin değerler üstü değer bulması. Gözlerin, sözlerin, kulakların can ve kan ile dolması; Kadr gecesi. Kurtulmanın tek hecesi. Hani Müslümanın sesi, soluğu, nefesi?
- Namazlara dikkat edecekti Müslüman; hem de cemaatle ikame etmeye, teravihlerden lezzet almaya, cumalarda cem olup can bulmaya, özellikle de son cumaya kilitlenmeye… Tevhid’in şirk’i, hakk’ın batıl’ı, adalet’in zulm’ü, hayr’ın şerr’i, ma’ruf’un münker’i/iyiliğin kötülüğü alt edip yeryüzünden silip süpürmesi için müminlerin vahdet olması şart ve hatta rükun. Ey Müslüman! Kalk ve yekin ki iman edenlerin hasreti etsin sökün.
- Ramazan, Kur’an’ın doğumevi. Ramazanda, konuşan Kur’an; susup dinleyen ve hiç konuşmayan kâinat. Ya insan! Asıl o, susacak, dinleyecek, dinlenecek ve dinmeyecek bir iman çağlayanını şahlandıracak. Ona sarıldıkça büyür, yürür, cenneti görür Müslüman.
- Ve şimdi bayram zamanı. Neşenin, mutluluğun, birlikteliğin, kardeşliğin, ümmetliğin en had safhada yaşanıp hissedildiği vakittir bayram. Hem sevinç getirir hem de hüzün. Sevindirir; çünkü ikramlara kavuşma, mükâfata ulaşma anıdır. Hüzünlendirir; çünkü koca bir ay, başını almış, göçüp gitmiştir artık. Nasip olur mu, kısmet midir onunla yeniden buluşmak? Onunla buluşma özleminin yanında ve ötesinde; bütün mazlum, mahrum, mahkûm ve mustazaf Müslümanların özgür olduğu, kurtulduğu gün, asıl/gerçek bayram yaşayacağımızı unutmamalı.
Velhâmdulillâhi rabbil âlemîn…