“Nerede o eski Ramazanlar” sözlerini çok duyarız. İnsanların, topyekûn eskiyi, geçmişi aradıklarına şahid oluruz. Üzerinde bulunulan vakitlerde, insan kendini, yaptıklarını, insanları, çevresini beğenmiyor ve eskinin özlemini yaşıyor yüreğinde. Acaba, eskiden nasıldı insanlar? Kendisi, çevresi, hayıflandığı hayatlar ne durumdaydı? Şimdiki hallerden çok mu iyiydi eski? Önceki yıllar ve zamanlarda insanlar, acaba İslam’ı hakkıyla mı yaşıyordu? Her şey usulüne uygun mu yapılıyordu? Şahsen, eski ile yeni arasında o kadar fark görmüyorum ve görülmemesini de tavsiye ediyorum.
İnsanlar, eskiyi ararken, eski Ramazanlara kulaç atarken genellikle bir suçlama içerisindedir. Bu suçlama, “ben böyle değildim, neydi o eski günlerim” demiyor; “biz böyle değildik, neydi o eski günlerimiz” diyor. Bu cümleleri irdelediğimiz vakit, insanoğlunun şahsına pek toz kondurmadığını, suç isnat edeceği vakit, başkalarını da olayın içerisine aldığını görüyoruz. İlginç değil mi? İşlenen cürümlere karşı, “ben yaptım, ben ettim, ben işledim, yapmamalıydım…” gibi iç hesaplaşmadan ziyade; “biz yaptık, biz ettik, biz işledik, yapmamalıydık…” türünden sözlerle olayı genele vuruyor ve dışa açıyor. Hâlbuki kişi her yaptığı şeyi, ferdî olarak değerlendirmeli ve muhasebeye çekmelidir kendini.
Eski Ramazanlar hesaplaşmasında da böyle yapmalıdır. Maneviyatımızı volkan haline getirmeliyiz. Öyle dolmalıyız ki, patlama noktasına gelmeliyiz. Tabi bu dereceye erebilenimiz ne kadardır Allah bilir? Rabbim katında derecelerimizi artırsın ve sıratında müstakim kılsın cümlemizi.
Rabbimizin rızasını gözetme yolunda, sınırlarımızı zorlamamız gerekiyor. Nedir o sınırlar; elbette ki, nefis ve şeytan! Bu ezeli sorunları hallettiğimiz vakit, sırtımız yere gelmez artık. Kitabımızla açık olan aramızı, kapatmalıyız. Rabbimize dua edelim de, “Kitabı bize, bizi de Kitaba açsın.” Ayet ayet yol alalım ilahî cümleler arasında. Tutalım on tanesini ve ifa edene kadar yüreğimizde sımsıkı dursun İbnî Mes’ud misali… Rahmet eken Rabbimiz, rahmet biçmeyi bağışlasın cümle Ümmete.
******
Günlerimiz ilerliyor, saflar sıklaşıyor, yürekler şerha şerha Rabbin divanına uzanıyor. Misafirleriniz oluyor. Rızkınıza ortak ediyorsunuz onları. Beraberce yiyorsunuz ve bundan zevk alıyorsunuz. Fakat olayı rasyonel düzeyde düşündüğümüzde, üzülmemiz gerekiyordu; çünkü rızkımız başkalarından dolayı azalıyor ve bitiyor. Bir kişi yerine, on kişi yiyor; bu durumda yiyeceklerimiz azalıyor ve biz üzülmeliyiz. Ama hayır, aksine seviniyoruz; onlar yedikçe biz doyuyoruz, onların hizmetlerine koşuyoruz, ne isterlerse sözlerini ikilemeden yerine getiriyoruz; yorulmuyoruz, heyecanımız yüreğimize güç katıyor. Evet, kapital mantıkla meseleye yaklaşıldığında, bizim bu olaydan zararlı çıkmamız gerekiyordu. Çünkü bir şeyleri harcıyorsunuz ve bitiriyorsunuz, artık tüketilenlerin tekrar yerine gelmesi mümkün değil. Fakat hayır, Rabbimiz şöyle buyurarak dikkatimizi infak’a doğru çekiyor: “Mallarını gece ve gündüz, gizli ve açık hayra sarf edenler var ya, onların mükâfatları Allah katındadır. Onlara korku yoktur, üzüntü de çekmezler.(Bakara Suresi: 274. ayet)”
*****
Misafir bir bereket, misafir bir rahmettir hanemize doğan. Rabbin verdiği rızkı, beraberce paylaşmaktan ötürü, dualar uçuyor meskenimiz semalarında. Bu gizemli hazzı inceden inceye simamıza işleriz. Verdiği nimetlere karşılık, daimen şükrederiz Rabbimize. Muhtaçlara da vermesi için, bin nefes yoğunluğuyla dua ederiz gece ve gündüz vakitlerinde.
*****
“Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun… (Bakara Suresi: 184)” Bu ayet-i celile’de Allah Azze ve Celle, üç önemli odağı dimağımıza nakşediyor: Ramazan, Kur’an ve Oruç. Üçü de birbirini tamamlar nitelikte. Ramazan varsa, Kur’an ve oruç da vardır. Oruç varsa, Ramazan ve Kur’an da vardır. Ve Kur’an varsa, muazzez bir yaşam vardır.
*****
Bu muazzam ayda, bu üç ezeli kardeşin farkındalığında olarak hayat sürmek durumundayız. Hele bir de aralarına aziz kardeş Cuma’yı da aldılar mı; o vakit, siz bakın ilahî ve Rabbanî saadet ikliminin dayanılmaz haline! Bu kardeşlere, kardeş olanlar ne bahtiyardır değil mi? Yüreğimizi ivedi tutalım, elan katılalım bu muhteşem kervana…
*****
Misafir olursunuz. Önünüze Rabbinizin birbirinden leziz nimetleri sunulur. Şükredersiniz Rezzak olan Rabbinize. Minnettar kalırsınız hane sahibine ve dua edersiniz iyilikleri için. Hazinesi geniş olanın, bahşettiklerinden rızıklanmanın hazzını en hassas hücrelerinizde hissedersiniz. Bereket membaı olan Ramazanın, hep böylesine devam etmesini dilersiniz. Bu paylaşımların, bu cömertliklerin insanlar üzerinde kalıcı izler bırakmasını dilersiniz.
*****
Çok zamandır irtibat kuramadığınız dostlarınızın kapısını, Ramazan vesilesiyle tıklatırsınız. Sofralara ne kadar çok el uzanırsa, bereketin o kadar arttığı bilincini düşünürsünüz. Dualarla kardeşlik pekiştirmenin mutluluğuna erersiniz. Karşılık beklenmeksizin sunulan nimetlere bakar ve “Rabbim ne kadar yücesin, ne kadar zenginsin, ne kadar rezzaksın!” cümleleriyle simanıza yansıyan tebessümünüz eşliğinde Rabbinizi tespih edersiniz.
*****
Bu nur ve rahmet ikliminde, hâlâ şeytanîlikten beri durmayanları görerek iç geçirirsiniz. Rabbin tutsak ettiği şeytanı, insanlar neden azad eder diye havsalanızı yorarsınız. Bu kadar ilahî uyarıcılara rağmen, insanlar neden cehalette direnirler? Neden, cehenneme yoldaş olurlar? Neden, “Şu ezanlar ki, şehadetleri dinin temeli” diyen Akif’imizin sesini duymazlar? Ve neden biz bilinçli mü’minler onların elinden tutmayız? Neden, yuvarlanıp gittikleri bataklıktan çekip almayız onları? Neden, sadece kendimize iyiyiz? Neden, her iman ehli olan kulun, aynı zamanda davet ve tebliğ ehli olduğunu hallerimizle ifşa etmeyiz? Kitabı okuyup durduğumuz halde, hâlâ ve ne diye yerimizde dururuz? Şehr-u Ramazan’ı bir vesile bilerek insanların yüreklerinden tutup sarsmayı neden kuşanmıyoruz?
*****
Yevm-i mahşerde, bilmeyenler, bilenleri şikâyet etmezler mi Yaradana? Hangi yüzle Rabbimizin karşısına çıkacağız? “Ey Mü’min kullarım! Size verdiğim iman ve ilimle benim için ne yaptınız?” diye bir soru geldiğinde, veremediğimiz cevabımız karşısında halimiz nice olur? Elimizi kor ateşlere uzatmanın vakti, geldi ve hatta geçmektedir. Hâl muhasebemizi yenilemek zorundayız.
*****
“Asra andolsun ki, insan ziyan içindedir. Ancak, iman edip salih amel işleyenler, birbirine hakkı ve sabrı tavsiye edenler bundan müstesnadır.”(Asr Suresi) diye buyuran Rabbimizin bu ilahî nidasını uygulamaya koymanın vakti gelmedi mi, gelmedi mi, gelmedi mi? Rabbimiz tutsun bizi ve bizi katından müberra kılmasın.
*****
Mübarek günlerin birini daha Rabbimize uğurladığımız demlerdeyiz.
Git, kalasıya.
Git, unutmayasıya.
Git, bekletmeyesiye.
Git, seninle olmaya doyamayanların sevgisini artırasıya…
İnsan, sevdiğinden ayrılmak ister mi? Onun, elini bırakmak ister mi? Her gün yeniden tazelenen vakitlerin, derin ve muazzam izleri üzerimizdeyken, nasıl olur da yola çıkan rahmet günlerinin her birine hüzün taşımayız. Terk edilmenin acısını, sancısını hissetmeyenlere diyecek yok. Biz, seviyoruz. Biz, özlüyoruz. Biz, ayrılmadan hasreti tanıyoruz. Eksiltmesin, rahmet gölgesini üzerimizden Şanı Yüce Rabbimiz.
*****
“Muhakkak ki Allah; iman edenleri savunur. Muhakkak ki Allah; hainleri ve nankörleri sevmez. (Hac Suresi: 38)” Bizler iman edenlerin safında olduğumuz inancındayız ey Rabbimiz. Biz, ne hainiz ne de nankör. Bizi sevmeni dileriz ve bizi savunmanı niyaz ederiz. Şu muazzez günlerin vakitlerinde, seninle daha bir fazla buluşma gayretimizi artır. Ayaklarımızı ve yüreğimizi Sevginle hemhal kıl. Bizi zorluklarla imtihan etme. Kaldıramayacağımız yükü yükleme sırtımıza. İmtihan dünyasında, üzerimize yazdığın yazgıları hakkıyla götürebilmeyi kabul gör. (Âmin)
*****
Nedir bu acelen ey rahmet namlı sevdiceğimiz Şehr-i Ramazan. Bizi kendine layık göremediğini biliyoruz. Ama senin üzerinde rahmet sağanağı geziniyor. Seni bir mükâfat olarak kıldı bize Rabbimiz. Layık olamasak da, seviyoruz seni, sesini, nefesini…
*****
Benimsiyoruz, sende farz kılınan orucu. Kitap ile yürümeyi, kendimize görev biliyoruz ve bunu yegâne kurtarıcı olarak addediyoruz. Tut bizi ve kal bizde. Biz memnunuz senden, senin de bizden memnuniyetini bekleriz titrek dualarımızla Rabbimizden. (Âmin)
Tekrar görüşüp buluşmak ve bilişmek duasıyla ey Ramazan’ımız…
NOT:Genç Birikim Dergisinin 170.Sayısında (Temmuz-2013) yayınlanmıştır.