Ölümsüzleşmenin Yolu: Şehadet
Arşiv

Ölümsüzleşmenin Yolu: Şehadet

Bismillahirrahmanirrrahim…

Tüm insanlığa doğru yolu göstermek için gönderilen, hidayet rehberi ve mutlak doğruların içerisinde bulunduğu vahiy kitabı olan Kur’an’ı Kerim’de “Şehadet” kavramı, yaklaşık yüz elli küsur ayette geçmektedir. Şehadet, Kur’an’ın ana fikrini oluşturan önemli kavramlardan biridir. İnsanlar, duygu ve düşüncelerini kelimelerle ifade ettikleri gibi anlam dünyalarını da kavramlarla oluştururlar. Hidayet rehberi olan Yüce Kur’an’ın inşa etmek istediği bireyden, doğru biçimde anlayıp ve yaşanmasını istediği önemli kavramlardan biri de şehadet’tir. Ancak günümüzde, şehadet kavramının anlamı ile ilgili çarpıtmalar yapıldığını ve Kur’an’ın yüklediği anlamın dışında kullanılmaya başlandığını esefle görmekteyiz. Kur’an’da şehadet kavramının; tanık olmak, tanıklık yapmak, bilmek, yazmak, söylemek, ortaya çıkarmak, açıklamak, hükmetmek, hazır olmak, haber vermek ve Allah yolunda canını feda etmek manalarına geldiğini söyleyebiliriz. Şehadet kavramını doğru biçimde anlayabilmek için, eşsiz ve benzersiz bir kitap olan Kur’an’ı Kerim’deki ayetlere bütüncül bir yaklaşım ve anlam zenginliği çerçevesinde bakılması gerekmektedir. Bu bağlamda şehadetin; hakka şahitlik edilen, hakkı ayakta tutmaya çalışılan ve batılla canı pahasına mücadele edilen önemli bir salih amel olduğuna işaret ettiğini açıkça görebiliriz. Yoksa bazılarının sadece “tanıklık etmek” anlamında kullandığı şehadet kavramı, bu anlamda pek de doğru olmayacaktır. Hakka-hakikate tanıklık yapmak, Kur’an’ın da belirttiği gibi, meleklerden tüm canlı varlıklara kadar ve dahi cansız varlıkların tümünün ahirette şahitlik yapacağı açıkça bilinmektedir. Bu da bize, şehadetin anlamının dar bir kapsama alınamayacağını ortaya koymaktadır.

Peki, o halde “şehadet” nedir?

Yüce Rabbimiz: “Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanmayın. Aksine onlar, diri olup Rableri katında rızıklandırılmaktadırlar. Allah’ın lütfundan kendilerine vermiş olduklarıyla sevinç içindedirler ve arkalarından henüz onlara kavuşmamış olanları, kendilerine bir korku olmayacağı ve üzülmeyecekleri üzere müjdelerler” (Ali İmran, 3/169-170) ve “… Şüphesiz hicret edenlerin, yurtlarından çıkarılanların, benim yolumda kendilerine eziyet edilenlerin, çarpışanların ve öldürülenlerin kötülüklerini örtecek ve kendilerini, altından ırmaklar akan cennetlere sokacağım. Bu, Allah katından bir karşılıktır. Karşılığın en güzel olanı, Allah katındadır” (Ali İmran, 3/195) buyurmaktadır.

Buna benzer birçok ayet-i kerimede Rabbimiz, şehadetin kendi dini uğruna büyük bir fedakârlık yaparak, sahip olduğu biricik canına varıncaya kadar büyük bedeller ödeyerek hakka; canıyla, kanıyla şahitlik edenleri, şehid saymış ve onlar için büyük bir mükâfat vaat etmiştir. Allah yolunda her türlü bedel ödemeyi göze alarak mücadele edenlerin, bu yolda öldürülmüş olsalar da, gerçekte ölü değil, diri olduklarını ve ölümsüzleştiklerini görmekteyiz. Bu bağlamda Kur’an, bize, şehidliğin salt bir ölüm şekli olmadığını, aksine bir yaşam tarzı olduğunu göstermektedir. Şehadet, yaşayışta ve ölümde zirvedir, hayatı güzelleştirmek ve en güzel şekilde ölmek yani ölümsüzleşmektir. Bir mü’min, “Nasıl olsa öleceğim, bundan kurtuluş yok, öyleyse bu, neden Allah için olmasın?” diyerek gözünü zirveye dikmelidir. Bunun için de şehid olarak yaşamak gerekir. İslâm kültüründe şehidlik, gerçek manada hayat sürmenin adıdır.

Nitekim bu konuda Şehid Abdullah Azzam: “Ölüm tutkunu olun ki, size hayat bağışlansın” demiştir. Ayrıca Allahu Teâlâ, şehadete erenleri; kendilerine büyük mükâfat verilen, peygamberler, sıddıklar ve salihler zümresiyle bir saymıştır: “Kim Allah’a ve Resul’e itaat ederse bunlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği nebiler, sıddıklar, şehidler ve salihlerle beraber olacaklardır. Ne güzel arkadaştır bunlar!” (Nisa 4/69). Bu ayette, aslında müminlerin ulaşabileceği, uğrunda gerçekten büyük çaba sarf ederek yükselebileceği zirve hedefler görmekteyiz.

Ayrıca Hz. Peygamber’in (sav): “Muhammed’in nefsi kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, isterdim ki Allah yolunda cihad edip öldürüleyim, sonra yine cihad edip öldürüleyim, sonra yine cihad edip öldürüleyim” (Sahih-i Buhari, Sahih-i Müslim); “Muhammed’in nefsi kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, eğer Müslümanlar için zorluğa sebep olmasaydım, Allah yolunda cihad eden hiçbir müfrezeden geri kalmazdım” (Sahih-i Buhari, Sahih-i Müslim); “Cennete giren hiç kimse dünyaya geri dönmek istemez, yeryüzünde olan her şey orada vardır. Ancak şehid böyle değil. O, mazhar olduğu ikramlar sebebiyle yeryüzüne dönüp on kere şehid olmayı temenni eder” [Buhari, Cihad 5, 21; Müslim, İmaret 108, 109, (1877); Tirmizi, Fedailu’l-Cihad 13, (1643); Nesai, Cihad 30, 6, 32]. Ve dahi birçok hadis-i şerifte şehidliğin, şehadetin övüldüğünü açıkça görmekteyiz. O halde şehadetin hem Kur’an’da hem de hadislerde övülen, arzulanan ve ulaşıldığında çok büyük mükâfatla ödüllendirilen bir salih amel olduğunu anlayabiliriz. Âdeta Yüce Allah ve O’nun Rasulü, şehadeti müminin ulaşabileceği büyük bir zirve olarak göstermektedir. Bu hedef, kendilerine büyük mükâfat verilen nebilerle beraber bulunmaya ve onlarla anılmaya değecek kadar da kıymetlidir.

Şehidler, söylediklerini, yaşadıklarını sadece mürekkepleriyle değil kanlarıyla da yazarlar. Bu nedenle tarihe altın harflerle yazdıkları ne silinebilir ne de unutturulabilir. Şehadetin, sadece bir ölüm şekli olduğunu söylemiyoruz; şehadetin, hakka uygun bir yaşantı olduğunu açıkça ifade ediyoruz. Ancak şehid olmak, şahit olmak hiç kolay değildir. Üstad Seyyid Kutub’un da ifade ettiği gibi: “… Zamanını veremeyen, malını vermez; malını vermeyen de canını vermez.” Yani bedel ödemeden, şehid olunmaz. Fedakârlık yapmadan, çaba göstermeden, gönülden şehadeti arzulamadan şehid olunmaz.

Şehadet, öyle büyük bir makam ki uğrunda yaşamaya, ölmeye ve öldürülmeye değer…

Şehadet, batılın planlarını bozan, batılın gücünü darmadağın eden bir niteliğe, bir güce sahiptir.

Şehadet, cennete ulaşmanın, rıza-i ilahiye kavuşmanın kilometre taşıdır.

Ve Şehadet, aslında kendini feda ederek, ölümsüzleşmenin yoludur.

Bir müminin en büyük ideallerinden biri, şehidlik olmalıdır. Gerçek bir dava adamına yakışan da; “fî sebîlillah/Allah yolunda” ya secdede, ya kürsüde, ya cephede ya da hayırlı bir iş üzere iken canını Rahman’a teslim etmesidir. Yüce Rabbimiz; bizleri, şehidlerin ayak izlerinden yürüyen, onları takip eden ve kendisinden razı olduğu şehidlerden eylesin. Âmin.

Gökhan DURMAZ

 

 

 

 

 

GRUBA KATIL