Belki tarihin hiçbir zaman diliminde üzerine bu kadar oyun oynanan, toprakları bu kadar kana bulanmış ve belli ki daha devam edecek olan başka bir coğrafya yoktur.
Mezopotamya, arz-ı mev’ud ya da iki nehir arası. İsrailoğullarının tarihi de neredeyse bu coğrafya ile aynı kaderi yaşamıştır. Sürgünler, soykırımlar ve bir türlü kendini kabul ettirememiş bir topluluk. Muhakkak ki başlarına gelen belaların birçoğu kendi elleri ile yaptıklarından ötürü. Katlettikleri peygamberler, gönderilen nimetlere burun kıvırmaları ve dünyaya olan düşkünlükleri (altın, para, zenginlik ya da ekonomik güç), İsrailoğullarının sürgün edilme, öldürülme ve yurtsuz kalmalarına sebep olmuştur. Hile ve desiseleri ile Allah’ı (c.c) bile kandırmaya çalışmaları (Cumartesi yasağı: Bakara, 65; Araf, 163-167), aslında nasıl bir zihniyete sahip olduklarının apaçık bir delilidir.
İsrailoğullarının Filistin meselesindeki rolleri, Hz. Yusuf (a.s) zamanında yerleştikleri Mısır’dan, daha sonra gelen firavunlar tarafından eziyete uğramaları sonucu Hz. Musa (a.s) önderliğinde Mısır’dan çıkıp bu topraklara yerleşmeleri ile başlar.
Hz. Davud’un kurduğu ve oğlu Hz. Süleyman’ın büyütüp geliştirdiği devletin tarihi mirasçıları olarak kendilerini görmeleri ve Hz. Süleyman’ın inşa ettiği Süleyman mabedini tekrar inşa etme emelleri adına, bugün ölçüsüz, sınırsız ve kendilerinden başka hiçbir millete ve inanca yaşam hakkı tanımadan katliamlar yapmaları, bu temellere dayanır. Tabi ki bu kadar pervasız davranmalarının en büyük sebebi, ellerinde bulundurdukları dünya sermayesi ve yuvalandıkları ülkelerdeki lobi gücüdür. Dolaylı bir sebep ise hedef aldıkları topraklarda yaşayan insanların birbirlerine düşman olmaları.
Arz-ı mev’ud’a (va’d edilmiş topraklar) bakıldığında görülecek ki bu, sadece Filistin ile sınırlı olan bir harita değil. Bu, şu demek; israil durdurulmaz ise sonraki hedef haritadaki diğer ülkeler. İşte bu sebep, bu topraklarda kanın durmasının önündeki engel. Bahsedilen topraklar üzerinde ne kadar illegal örgüt, eli kanlı grup, askeri dikta ve ayrılıkçı varsa muhakkak hepsinin israil ile bir bağlantısı vardır. Amaç, bu topraklardaki bütünlük ve istikrarı yok ederek elde etmeyi kolaylaştırmak.
Bugün israil, Gazze’de soykırım yapıyor. Bunu yaparken belli ki ibadet yaptığını düşünüyor. İsrail, kendine yakışanı yapıyor; bunu, anladık ve ondan beklenen bir eylem. Asıl mesele, medeni dünyanın bu yaşananlar karşısındaki tutumu! Hümanizm çığırtkanları, insan hakları savunucuları, savaş hukuku, çocuk hakları savunucuları, medeni Avrupa, insan hayatına değer veren “magna carta” sahipleri, medeniyetin beşiği (ki bu beşikte Asya, Afrika, yakın ve uzak doğu halkları uyutuldu yıllarca) saydıkları modern ülkeler…
Doğunun halklarına tepeden göz kısarak bakıp küçümseyen özgürlük ve kibir budalası ülke liderleri, hepsi üç maymunu oynuyor. Halleri şuna benziyor; kör, sağıra “çok güzelsin” demiş ne kör görmüş ne de sağır duymuş, dilsiz görmüş ve duymuş o da kimseye bir şey anlatamamış. Doğu halklarına dayattıkları bütün değerleri, savundukları bütün fikirleri yerle yeksan oldu ama onlarda çıt yok. Önce doğunun yer altı ve yer üstü bütün değerlerini sömürüp yağmaladılar, sonra itibarsızlaştırıp doğu halklarında bir kimliksizlik inşa ettiler. Ben, şunu çok iyi anladım ki dünya üzerinde gerçek anlamda bağımsız ve özgür olan ülke, yok denecek kadar az! Ayrıca kendi kendine yetememek ve medeti; hep bu kendini seçkin görmüş, zayıfı ezmiş sömürmüş, ukala, hiçbir insani değeri kalmamışlardan beklemek, ayrı bir utanç kaynağı olsa gerek.
Sahip olduğumuz inancın, insani değerlerimizin, erdem ve vakarımızın, manevi kuvvetimizin, tarihi ve toplumsal kazanımlarımızın hakkını vererek içine katılan fitne tohumlarını ayıklamazsak bize hiçbir faydası olmayacaktır.
Gazze, bugün dünyanın kanayan yarasıdır. Bu, sadece Gazze’nin, Filistin’in, Arapların ya da İslam ülkelerinin sorunu ve ayıbı değildir. İsrail, dünyanın başına bela olmuş, yarın ne yapacağı kestirilemeyen serseri bir mayın gibi.
Boykot listelerine baktığımız zaman, ne kadar liyakatsiz ve işimizin hakkını vermeden üretim yaptığımızı görüyoruz. Kendi ellerimizle kendimizi düşmana mecbur etmişiz. İsrail mallarını boykot ediyoruz, bir bakmışsın yerli üretim olan ürün iki kat fiyat çekiyor. Ya da İsrail malı olan bir ürün ciddi bir indirim yapmış, herkes birbirinden gizli ya da aleni bir şekilde alıyor. İşte bu yozlaşmış beyin, kimliğini kaybetmiş birey, bütün hesabını kitabını, manevi değerlerini, çocuk katliamlarına karşı takındığı tavrı, zulme karşı duruşunu aslında cebine giren ve çıkana göre yapıyor
Gazze’de yaşanan vahşetten çıkarılacak birçok ders var ve herkes kendi payına düşeni alacaktır. Bu payları şöyle taksim edebiliriz:
İSRAİL
Bebekleri, çocukları katletmek. Hamile kadınları öldürmek. Sivilleri öldürmek. Orantısız güç kullanmak. Yaşlı ya da suçsuz insanları canlı kalkan yapmak. Hastane bombalamak. İbadethaneleri (cami, kilise) yerle bir etmek. Hiçbir hakkı olmadığı yerlere çökerek gerçek hak sahibini terörist ilan etmek. İnsanın yaşam için olmazsa olmaz olan ihtiyacı su, gıda, sağlık, elektrik ve iletişim araçlarını yok etmek/engellemek. Kadim bir şehri haritadan silmeye çalışmak. Kendi inanç ve ırkından başkasına hayat hakkı tanımama, kendini tarih ve insanlık vicdanı önünde mahkûm etmek, er ya da geç hak ettiği cezaya çarptırılmak ve ne kadar zaman geçerse geçsin İsrailoğullarının yapısı değişmeyecek…
DÜNYA ÜLKELERİ (Liderler)
Savunduğu bütün değerlerin yerle bir olması, demokrasinin kocaman bir balon olduğu, özgürlüklerinin sınırının boyunlarındaki zincirin boyu kadar oluşu, fikir özgürlüğünden kastın sahiplerinin fikrini söylemek oluşu, yönettiklerini sandıkları ülkelerin aslında onları oraya kukla diye dikenler tarafından yönetiliyor olması, anlattıkları ve gösterdikleri kadar güçlü olmayışları, gerçek ve sorumlusu oldukları halkların dili olamayışları…
DÜNYA ÜLKELERİ (Halklar)
Kaybettikleri değerleri, az bir topluluğun (Hamas) mücadelesinde bulmak, inanan bir topluluğun nelere katlanabileceği, teslimiyetin nasıl bir güç olduğunu anlamak, insan ve vicdan sahibi olmanın sorumlulukları, kendi dininden ya da ırkından olmasa da zulme karşı onurlu bir direniş göstermek, kendi seçtiklerinin gerçek yönetenler olmadıkları, yıllardır kandırılmış olmaları, israil’in hiç de anlatıldığı gibi masum ve insancıl olmadığı, Gazzeli çocukların da kendi çocukları gibi birer çocuk olduğu, dünyanın her yerinde yaşayan insanlar kadar Gazze ve Filistin’deki insanların da yaşama hakkı olduğu, yıllarca barbar ve terörist diye tanıtılan Müslümanların ve İslam’ın araştırılması sonucu hiç de öyle olmadıklarının anlaşılması…
İSLAM ÜLKELERİ (Liderler)
Çoğunun satılmış olduklarının aşikâr olması, mezhebi çıkarları gözetenlerin niyetlerini belli etmesi, İslam gibi bir dertlerinin olmaması, kendi çıkarlarını ümmetin çıkarlarından üstün tutmaları, kendi makamları uğruna katliamlara göz yummaları, Avrupa yalakası oldukları, kendi halklarına ve inançlarına ne kadar yabancı oldukları, kınama ve endişe duymak kadar tepki gösterme kabiliyetleri olduğunu her defasında acz içinde ekran karşısına geçerek göstermeleri…
İSLAM ÜLKELERİ (Halklar)
Hayat, bazen insanı keskin bir viraja getirir ve tercih yapmak zorunda bırakır. Müslüman halklar, böylesi keskin virajlara çok geldiler; tıpkı nehirden geçen Talut’un ordusu gibi kimi, suyu kana kana içti kimi, izin verilen kadar. İslam coğrafyaları yüzyıllardır süren bir zillet içinde, başına bir musibet geldiği zaman sağa sola bakarak medet arar durumda. Oysa yüklendikleri misyon, inandıkları dinin bu halka yüklediği görev, bu durumun tam tersi olması gerektiğini söylüyor. Bu durumda sorgulanması gereken şeyler olmalı değil mi?
Adı tevhid, hedefi vahdet, inananı muvahhid olan bir dinin bağlıları paramparça, güçsüz ve zulme uğruyor. Bunda bir terslik yok mu?
Bugün Gazze’de yaşananlar karşısında dünya haklarının duruşu ölçü alınırsa Müslüman halkların neler yapması gerektiği netlik kazanmıyor mu?
Bu olanların bir hesabının olduğuna en çok Müslüman halklar inanıyor. Peki, bu hesap ilk önce kimden sorulacak?
Gazze’de akan her damla kanın, yiten her bir canın vebali katiller kadar bu zulme sessiz kalan bütün insanların boynundadır.
Herkes Gazze için değilse bile insanlık onuru, vicdanının özgürlüğü, kendi çocuklarının geleceği, zulme boyun eğmeme ve gerçek gücün halklarda olduğunu gösterme adına bu katliamlara tepki göstermeli.
Boykotu kırmak için karşı hamleler geliyor ve gelmeye devam edecektir. Cebimizde kalacak üç-beş kuruş için bu direnişe balta vurmayalım. “Bir kişiden bir şey olmaz” demek, en çok insanın kendine saygısızlık etmesidir. Her şey, bir kişiden başlar ve o bir kişi, sensin. Karınca misali en azından safını belli etmiş olursun.
HAMAS (Ve Gazze Halkı)
İnsanlık ne zaman kaybolmaya yüz tutsa, ne zaman kara bulutlar kaplasa vicdanları, ne vakit insan cevheri çamura bulansa bir topluluk çıkarır Allah; alır yere düşen kutlu sancağı, inşa eder yeniden insanlık onurunu, inancın mükemmelliğini. Bütün halklar adına savaşır, mücadele eder, aç kalır, sıcak bir yatağı olmaz; herkes, sıcak ve huzur dolu evlerinde uyurken onlara kemirgen soğuk taşlar düşer. Bir ah bile işitemezsin ağızlarından. Mağrur ve muzafferdir sesleri, duruşları, yürüyüşleri, ölseler bile binlerce cana can olur cansız bedenleri, izzetli bir sefaleti zilletli bir yaşama tercih ederler; çocukları can verirken kucaklarında, teslimiyet görürsün ve bir teslimiyetin ne anlama geldiğini anlarsın.
Hamas böylesi bir mücadele verirken, Gazze halkından hiçbir şikâyet, hiçbir yakınma duyulmadı; işte takdir edilmesi gereken bir topluluk. İslam adına, insanlık adına, kutsal adına, Allah’ın çevresini mübarek ve bereketli kıldığı Mescid-i Aksa’nın nöbetini terk etmediler bir an bile. Ümmetin ve insanlığın onuruna nöbet tuttular. Mübarek olsun kutlu direniş, selam olsun yiğit erlere ve selam olsun Mescid-i Aksa’ya…
Erdal TUĞRUL